GELİBOLU’YU ANLAMAK

Alice Harikalar Diyarında- Gelibolu Yarımadası’nın Tahliyesi Kararı Nasıl Alındı? ( Tuncay Yılmazer )

Ağustos ayı sona ererken , sadece Akdeniz Seferi Kuvvetler karargahında değil, Londra’da da Gelibolu Harekâtı ciddi olarak sorgulanmaya başlamıştır. Sürekli gelen başarısızlık haberleri,  Anzak Grup Komutanlarından General Godley’in deyimiyle “bir avuç değersiz otlaktan ibaret” toprak parçasında sıkışıp kalmış, dizanteriden susuzluğa kadar bir çok olumsuz faktörün pençesinde , korku ve  çaresizlik içerisinde bekleyen yüzotuzbin civarında insan… Savaşın müttefikler aleyhine olan yeni gelişmeleri ister istemez radikal kararların alınmasını gerekmektedir. Gelibolu’nun  Tahliyesi kararı, tadı çok kötü ve ciddi yan etkileri olabilecek ancak içilmesi elzem olan bir ilacın alınmasına benzemektedir. İngiliz kabinesinde  kimse (hatta sefere başlangıçta karşı çıkanlar bile) büyük bir prestij kaybı’na yol açabilecek bu kararı hemen kabullenmek istemez. İslam dünyasında muhtemel bir geri çekilmenin yol açabileceği dalgalanmalardan da korkulur. Ancak şu açıktır: Kabinede ve genelkurmayda hemen herkes Hamilton’un bu görevi daha fazla yürütemeyeceğine kanaat getirmiş durumdadır.


Sorun sadece Gelibolu’daki kördüğüm değildi kuşkusuz… Almanların doğu cephelerinde  ardarda başarı kazanmaya başlaması , savaşın başından beri kurnazca kenarda bekleyen Eylül sonunda seferberlik ilan eden Bulgaristan’ın İttifak Devletleri safına geçmesine neden olmuştur. Bu olay Berlin-İstanbul demiryolu hattının artık kesintisiz biçimde birleşmesi, İstanbul’a cephane ve silah akması demek olduğunu Müttefiklerde iyi bilmektedir . ( Bulgaristan’ın 1913’teki II. Balkan Savaşı’nda Sırp, Romen ve Yunan kuvvetleri karşısında ağır yenilgiye uğradığını, özellikle Sırbistan’la kapanmamış bir hesabı olduğunu da unutmamak gerekli.)


Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli cephesi olan Batı cephesinde ise Fransız General Joffre’nin planladığı Sonbahar taarruzunun son hazırlıkları yapılmaktadır. Ne var ki 600 kilometreye yakın karşılıklı bir siper hattı boyunca , tarafların değil saldırmak, başlarını çıkaramadıkları bu tuhaf cephede yeni bir saldırının da Almanları yenilgiye uğratacağı kuşkuluydu. Fransız parlamentosunda generale genç insanları boş yere harcadığı şeklinde ağır eleştiriler gelmektedir. Ne var ki kurnaz ve inatçı kişiliğe sahip biri olan General Joffre  Gelibolu’ya ( tamamen kendisini yıpratmaya yönelik politik amaçlı bir manevrayla) dört tümen Fransız askeri gönderilme kararını bile büyük saldırıdan sonraya aldırmayı başarır.[1]


Yunanistan henüz daha İtilaf devletleri safında olmamakla birlikte yaklaşan Bulgar tehlikesi nedeniyle Müttefik devletlerine Selanik’i üs olarak verir. Suvla’da çarpışan 10. Tümen ve bir Fransız tümeni Selanik’e kaydırılır. (Aslında bunların geri çekilmenin ilk adımları olduğunu söylemek yanlış olmaz.) Hemen sonrasında 9 Ekim’de Alman ve  Avusturya orduları kuzeyden  Bulgar ordularının da doğudan saldırısıyla  Belgrad düşmüş, Sırbistan zor durumda kalmıştır.


Harbiye Nazırı Kitchener, “kendi adamı” Hamilton hakkında Çanakkale’den gelen gayriresmi raporlardan , komuta kademesindeki huzurluğu bilmektedir. Genel karargahtaki  kurmayların çoğu insani olarak iyi olsada liderlik yeteneğinin hiç olmadığı konusunda görüş birliği içerisindedirler. Gelibolu’da görev yapan (askerler tarafından da hiç sevilmeyen) gazeteci A. Barlett ve K. Murdoch’un  Londra’ya vardıklarında Hamilton’un aleyhinde kamuoyu oluşmasına yol açacak açıklamalar yaparlar. Suvla Çıkarması’nın komutanı General Stopford’un kendisini azleden Hamilton’u askeri komisyona verdiği ifadelerde şiddetle eleştirmesi bunların üzerine tuz biber eker.[2]


Batı cephesi Fransız kuvvetleri komutanı Joffre’nin yaptığı taarruzun başarısız olması , Gelibolu’ya gönderilecek 4 tümenin hareketini süresiz ertelenmesine neden olur. Fransız kamuoyunda  artık Gelibolu Harekâtı aleyhine , tek bir askerin bile batı cephesinden ayrılmaması yönünde bir hava oluşmuştur. Ne var ki Hamilton geri çekilmeyi istememekte , hatta takviye güçlerle yarımadanın ele geçirilebileceğini düşünmektedir. Üstelik geri çekilme sırasında yüzde elliye kadar varan bir kayıpta söz konusu olabilir. Hangi komutan bu riski göze alabilirdi ki?


Gelibolu Harekâtı’nın geleceğine  yeni tayin edilecek bir komutanın vereceği rapor doğrultusunda karar vermek isteyen Londra , Hamilton’u görevden alarak Fransa cephesindeki 3.ordu komutanı General Charles Monro’yu Çanakkale cephesindeki kuvvetlerin başına getirdi. Beklendiği gibi Monro Gelibolu’daki askeri vaziyeti tüm açıklığıyla bildirecek , sorunu çözmek için net önerilerde bulunacaktır. ( Sözünü sakınmayan, ayrıntıları iyice bilmek isteyen bir asker olan Monro’nun seçimi kadar doğal bir şey olamazdı. ) Ancak her zaman gerçeği tüm yalınlığıyla söylemek takdirle karşılanmayabilir. Monro herhalde haddinden fazla açık sözlüydü. Yarımadadaki İngiliz, Anzak, Fransız, Hint bilumum kuvvetleri gördükten sonra derhal tahliye gerektiği şeklinde rapor vermesi başta Kitchener olmak üzere kabinedeki bir çok ismi kızdırmıştır. Churchill bir yazısında ‘General Monro seri karar veren subaydı. Geldi, gördü ve teslim oldu.  28 Ekim’de vardı ve 29’unda ise kendisi ile kurmayı , tahliyeden başka birşeyden bahsetmez olmuşlardı’ diyecek, bir an önce Gelibolu’dan Fransa’ya dönmek istemekle suçlayacaktır.[3]


Batı cephesinden geldiği, dolayısıyla Çanakkale’de cephe açılmasına başından beri karşı olduğu düşünülse bile, hakikatte Monro, tahliye tavsiyesini içeren raporu bizzat kendi gözlemlerine dayanarak yazmıştı.[4]  Dizanterinin hırpaladığı, cephe gerisinin bile güvenli olmadığı (-ki Fransa ‘da Batı cephesinde  durum böyle değildi ) çok daha önemlisi savaşma inancını yitirmiş subaylar ve askerlerle dolu Seddülbahir, Anzak ve Suvla kıyıları gerçeği çok açık bir şekilde haykırmaktadır. Anafartaları çevreleyen Tekketepe-Kavaktepe, ANZAK’ın baş hedefi Kocaçimentepe ve harekâtın başlıca amacı olan Alçıtepe hala Türklerin elindedir. Üstelik kış mevsiminin de hayli sert geçeceğine dair işaretler belirmeye başlamıştır.


Anzak cephesini denetlemesi sırasında gördüklerinden hayli etkilenen Monro yanındaki  (ileride İngilizlerin resmi Gelibolu harekâtı tarihini yazacak olan) Aspinall-Oglander’e dönerek ‘Alice Harikalar Diyarında gibi’ diyecektir.”Acayip  hem de çok acayip!”[5] General Monro’nun Batı cephesi gibi çok ağır koşulların yaşandığı bir cepheden gelmesine rağmen Çanakkale cephesinden bu kadar etkilenmesine de dikkat ediniz.


General raporunun açıksözlülüğü karşısında görevden alınabileceğini bile yakın çevresine bildirir. “Kritik bir bölgede, yüksek kumanda mevkiine terfi ettirilmiş, gözü çok yükseklerde olan bir subayın derhal görevinden affedilmesiyle sonuçlanmasını beklediği bir rapor sunması  diye yazar R. Rhodes James , seferin tarihçileri tarafından pek az övülmesi bir yana , üstelik General’in üzerine Churchill’in kaba ve gülünç küfürlerinin yağmasına sebep olmuştur”.[6]


Donanma kurmaylarından Roger Keyes’in Londra’da donanmanın yeniden harekete geçmesi için yaptığı girişimlerde sonuçsuz kalır. Olaylar artık birbiri ardına devrilen domino taşları gibi gelişecektir. 2 kasımda parlamentoda yaptığı konuşmada İngiltere Başbakanı Asquith Gelibolu Seferi’nin başarısızlığa uğradığını açıkça belirtir.  Raporu beğenmeyen ( daha doğrusu açık bir şekilde derhal tahliye önerilmesine içerleyen) Kitchener sürpriz bir karar alacak ve yarımadaya bizzat gelecektir. ( 12-14 Kasım 1915 tarihleri, 1. Dünya Savaşı’nda işgal edilmiş bir Osmanlı toprağına  İngiliz kabinesinden yapılan ilk üst düzey resmi ziyaret olarak hatırlanacaktır! ) Kitchener, 22 Kasım’da kabineye Anzak ve Suvla’nın boşaltılmasını, Seddülbahir’in ise elde tutulmasını önerir. Oysa Harp konseyi, tamamen boşaltma taraftarıdır.


Havalar giderek soğumaya başlar. Her iki taraf içinde yarımada da hayat giderek güçleşmektedir. Kasım sonunda olan fırtına , yağmur ve sonrasındaki sel suları siperleri doldurur, önüne ne çıkarsa alıp götürür. Boğulan askerlerin cesetleri sürüklenir taşmış dere yataklarında… Anafartalar ovasında bazı askerlerin siperlerinden çıktığı görülecektir. Hemen ardından gelen kar fırtınası her iki taraftan da çok sayıda kişinin donmasına yol açacaktır. Monro 1 Aralık’ta Londra’ya havalar daha da  kötüleşmeden tahliyenin bir an önce başlaması gerektiğini bildiren bir telgraf çeker. Çünkü herkes ittifak etmesine rağmen kabine resmi olarak geri çekilmeyi henüz daha onaylamamıştır. Buna sebepte donanma kurmaylarının hala daha harekâtın devam edebileceği yönünde rapor vermeye devam etmeleridir. Ordu ile donanma arasında kendini belli eden çekişme iyice su yüzüne çıkar. Nihayet 7 Aralık’ta General Monro’ya Anzak ve Suvla’yı boşaltma emri gelir.[7]


İngiliz tarihçiler , Gelibolu Harekâtı’nın belki de müttefikler açısından en başarılı operasyonu sayılan ‘Tahliye’ bölümünü oldukça abartılı bir dille anlatırlar ki; neredeyse  bu harekâtın sırf  bu kadar askerin  başarılı bir şekilde tahliyesi için  yapıldığı düşünülecektir!


 







[1] Steel,  N.  Hart,  P. Defeat at Gallipoli , Pan Books, London, 2002   s:366-367



[2] a.g.e   s: 372



[3] James,R.Rhodes  Gallipoli, Pimlico Edition, London     s: 322-323



[4] The Dardanelles Comission  Defeat at Gallipoli Part II s: 177



[5] James,  s: 324



[6] James  s: 325



[7] Steel,  N.  Hart,  P.     s: 384

12.126 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir