Büyük Savaş, Sanayi Çağı’nın üçüncü savaşıydı: Amerikan İç Savaşı (620.000 ölü) ve Rus-Japon Savaşı (165.000 ölü) büyük savaştan sırasıyla 53 ve 10 yıl önce gerçekleşmişti. Bu iki savaş mühimmatın seri olarak üretilmesiyle diğer savaşlara göre daha fazla ölüme neden oldu. Bu gelişmeler gelecekteki savaşların da değişebileceğinin ön işaretiydi. Bu nedenle Büyük Savaş önceki savaşlara göre daha fazla ölüme neden olmuştur. Bu savaşın öldürücü ve sakat bırakan etkilerinin yanında, siper savaşları nedeniyle yeni hastalıklar ortaya çıkacaktı. Bununla birlikte savaşın başlangıcında büyük sorun oluşturan bu hastalıklar savaş ilerledikçe, daha iyi kontrol altına alındı ve daha düşük ölüm oranlarına neden oldu.
Büyük Savaşta tahminen 9 milyon asker ve 7 milyon kadar sivil öldü. Alman, Rus, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları sona erdi. Bulaşıcı hastalıklar bu savaşta önemli bir rol oynamış ve savaşın üzerinde önemli etkileri olmuştur. Antibiyotiklerin keşfedilmemiş olduğu bu dönemde, bakteriler hakkında dönemine göre bilgi birikimine sahip olan ordular, bulaşıcı hastalıklara neden olan etkenlerin yanında siper hastalıklarını da kontrol altına almak için tuvaletler, su arıtma yöntemleri, sterilizasyon alanları ve araçları ile önlemler almaya çalışmıştı. Çiçek ve tifo için aşı başarılı bir şekilde uygulanmaktaydı. Ancak, bit kaynaklı tifüs Doğu Cephesi’nde 2-3 milyon asker ve sivilin ölümüne neden oldu. Ölümler, Ocak 1918’de başlayan ve tahminen 50 milyon kişinin hayatına mal olan bir grip salgını ile daha da arttı [1].
Bunun yanında I. Dünya Savaşı döneminde gelişen silah teknolojileri siper savaşlarının başlamasına neden olmuştur. Konuyu anlatan bir makaleyi www.geliboluyuanlamak.com’da yayınlamıştık. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için linkteki yazı önemli veriler sunmaktadır [2].
Büyük Savaş sırasında silahlanmadaki rekabetin doğurduğu sanayileşme; havacılık, denizcilik, mühimmat, silah ve hatta insan sağlığı gibi birçok alanda teknolojik ilerlemeleri önemli ölçüde artırdı [3]. Hastalıkların teşhisi, cerrahi teknikler gibi tekniklerin yanında, hastalıkların tedavisinde yaşanan gelişmeler bu savaşın önemli yanlarından biri olmuştur. Buna en iyi örneklerden biri dünyanın en yaygın ve ölümcül hastalıklarından bazılarına karşı aşılamanın yaygın olarak kullanılmaya başlamasıdır [4].
Büyük Savaş sırasında tek tedavi yöntemi çoğunlukla geçmiş çağların nispeten etkisiz ilaçlarıydı. Bu durum koruyucu hekimliği ve hastalıkları taşıyan etkenlerle mücadeleyi öne çıkarmıştır[5].
Benzer şekilde, mevcut ilaç ve uygulamaların etkinliği tam olarak kabul edilmediğinden İngiliz Ordusu tarafından ilaçlar her zaman uygun şekilde kullanılmadı. Sıtma bunun mükemmel bir örneğidir. Almanlar, Doğu Afrika Seferi’nde, kinin ilacını kullanarak bağışık olmayan Avrupa birlikleri için titizlikle bir sıtma profilaksisi (önleme) kampanyası uyguladılar. Ancak benzer uygulamalar İngiliz Ordusu tarafından yapılmamıştır [3].
Batı Cephesi’ne gelen İngiliz birliklerinin çoğunluğu, savaşın patlak vermesine kadar basit bir yaşam tarzı sürdürmüştür. Bu yaşamlarının bir gereği olarak temel hijyen uygulamalarına alışmışlardı. Bu alışkanlıklar hastalıklara karşı temel koruma sağlıyordu. Bununla birlikte İngiltere’de çocukluk ve erken yetişkinlik dönemiyle ilişkilendirilen olağan hastalıkları geçirdiklerinden bu enfeksiyonlara karşı spesifik koruyucu antikorlara sahiptiler. Fakat, bu askerler Batı Cephesi’ne vardıklarında, İngiltere dışından gelen askerlerin taşıdıkları etkenlere karşı koruyucu antikor taşımamaktaydı. Ayrıca, türlerine özgü hastalıkları taşıyan çok sayıda hayvanla (özellikle atlar gibi) ve haşere sürüleriyle (örneğin sıçanlar) ve bitlerle temas halindeydiler.
Savaşan devletler tarafından Kuzey Denizi’nden İsviçre sınırına kadar yaklaşık 765 km siper hattının kazılması, değişik millet ve kültürlerden çok sayıda askerin belirli bir alanda yoğunlaşmasına ve yaşamasına neden oldu. Bu askerler, savaş boyunca değişen iklim koşullarında siperler içerisinde minik misafirleriyle birlikte yaşadılar. Birinci dünya savaşında zührevi hastalıklar, uyuz, tifüs, sıtma, tifo, ishal, sarıhumma, zatürre ve grip ordulara savaşanların verdiğinden çok daha fazla zayiat verdirdi.
Siper koşulları askeri açıdan kötüydü, ancak halk sağlığı açısından bir felaketti. Hijyen o kadar kötüydü ki siperlerde bir veya iki hafta geçirdikten sonra askerlerin bitlerden arındırılması, iyice temizlenmesi ve temiz kıyafet ve ekipman sağlanması için siper hatlarının gerisine gönderilmesi gerekiyordu. Bu uygulamalara rağmen, hastalıklar yaygındı. Bu nedenle savaşın sürdüğü dört yıl boyunca siperlerde ortaya çıkan hastalıklardan bazıları ‘siper’ hastalıkları olarak adlandırıldı. Bunun yanında daha önceki savaşlarda tecrübe edilmemiş olan siper yaşamı nedeniyle fare, bit, bire gibi canlıların olağanüstü sayılabilecek oranda çoğalması, hastalıkların hızla yayılmasına neden oldu [7]. Siper koşulları “siper ayağı” [8–10], “siper ağzı” [11], “siper ateşi” [12–15] ve siper nefriti [16] gibi hastalıkların ortaya çıkmasına ve bu şekilde isimlendirilmesine neden oldu. Siper ateşi, bitler tarafından yayılan kısa süreli tekrarlayan bir ateşti; siper nefriti, bilinmeyen bir nedene bağlı olarak böbreklerin iltihaplanmasıydı. Siper ayağı, soğuk ve neme maruz kalma nedeniyle ayaklarda ağrı ve şişlik içeriyordu ve bu da kangrene yol açabiliyordu, siper ağzı kötü beslenme, kötü ağız bakımı nedeniyle oluşan diş etli iltihaplarına verilen isimdi. Bu hastalıklar İngiltere ve Müttefiklerinde yaklaşık yarım milyon insanın ölmesine neden oldu [17]. Savaş ilerledikçe pek çok sivil siperlerde meydana gelen bu tuhaf hastalıkları duydu, ancak hastalıklar hakkındaki bilgileri bunun ötesine geçmedi.
Siperde sadece siper ön ekini alan hastalıklar görülmüyordu. Siperlerdeki yaşamdan kaynaklanan başka sağlık sorunları da vardı. Çünkü siperlerdeki hijyenik şartlar yeterli değildi. Olumsuz hava koşulları siperlerdeki yaşamı daha da kötüleştirmiştir. Sıcak yaz aylarında; lağım ve çok sayıdaki ceset farelerin sayısındaki olağanüstü artış gibi etkenler bulaşık su ve gıdalar aracılığıyla dizanteriye neden oldu. Soğuk kışlar su baskınlarına ve donmaya neden oldu. Aralık 1914’te 6.000 donma vakası yaşandı. Bu hastalıklar, askerlerin moralini bozmakla kalmadı; savaşın ilerleyişini de etkileyen önemli sağlık sorunları olarak öne çıktı. Bu hastalıkların dışında cephelerde tespit edilen aşka hastalıklar da vardı (Tablo 1).
I.Dünya Savaşında tedavi merkezlerinde en çok tespit edilen 20 hastalık | |
Hastalık Adı | Görülme oranı |
Siper ateşi | 8,70% |
Doku iltihapları | 7,90% |
Siper ayağı | 6,80% |
Grip | 6,60% |
Uyuz | 6,10% |
Şarapnel | 4,90% |
Silahla yaralanma | 4,70% |
Hardal ve klor gazı zehirlenmesi | 3,98% |
İshal | 3,00% |
Romatizma | 2,60% |
Savaş şoku | 2,30% |
Bel soğukluğu | 2,20% |
Akciğer enfeksiyonu | 2,10% |
Frengi | 2.00% |
Femur kırığı | 1,90% |
İdrar yolu enfeksiyonu | 1,80% |
Bit enfeksiyonu | 1,80% |
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar | 1,60% |
Gangren | 1,30% |
Eşek arısı sokmaları | 1,00% |
Siper ateşi (Trench fever, Bartonellosis)
Eylül 1914’te Fransa’da gerçekleşen Aisne Muharebesi, Batı Cephesi’nde siper savaşlarının başlangıcını oluşturdu. Aylar içinde kazılan, yaklaşık 765 km uzunluğundaki bir siper ağı Belçika’nın kuzeyinden İsviçre’ye kadar uzandı ve 4 yıl boyunca binlerce asker bu siperlerde yaşadı, savaştı ve öldü [18]. Siperlerdeki ana ölüm sebepleri enfeksiyonlardan ziyade daha çok silahlardan kaynaklanan ölümlerdi. Aslında siperler daha fazla ölümün olmamasının nedenleriydi. Siperler olmasaydı savaş çok daha korkunç sonuçlara neden olabilirdi. I. Dünya savaşı yıllarında silah teknolojilerinin gelişmesinin neden olduğu ölümlerin önündeki en büyük engel siperlerdi [19]. Ancak, siperlerde savaşan kişilerin çokluğu, hastalık etkeninin bulaşmasına neden olan bitlerin siperlerde olağanüstü şekilde çoğalan farelerle nakledilmesi, siper ateşi hastalığının daha fazla yayılmasına neden oldu. Bu durum bazı askerlerin verimlilikleri üzerine önemli etkilere yol açtı [20]. Öyle ki; ilk kez 1915’te tanımlanan siper ateşi, 1917’ye kadar yaralıların toplandığı merkezlerdeki askerlerin beşte birini oluşturmaktaydı. Baş ağrıları, aşırı hassasiyetle birlikte şiddetli kaval kemiği ağrısı, dalağın büyümesi, geçici vücut döküntüsü ve haftalarca gelip giden ateş, hastalığın ana belirtileriydi. Güçsüzlük genellikle 60-70 gün sürmekteydi ve bütün siperlerde en yaygın görülen hastalıklardan biriydi. 1915’te yapılan bir araştırmada, askerlerin %95’inin ortalama kişi başına 20 bit ve %5’inde ise 100-300 bit olduğunu tespit edilmişti [20]. Bu nedenle bitlere karşı koruyucu/ önleyici mücadele önemsenmişti. Bu mücadelede kullanmak üzere I. Dünya Savaşı’nın başlarında, naftalin, kreozot ve iyodoformdan oluşan karışım (NCI) Londra geliştirildi [21]. Ancak, yanında, İngiliz ordusu bit mücadelesinde kullanılmak amacıyla yeterli NCI üretememekteydi. Çünkü naftalin kömür katranından elde ediliyordu ve çoğu patlayıcı üretiminde kullanılıyordu [22]. Bu nedenle İngiliz birliklerinin bitlere karşı yaptıkları kimyasal mücadele iyi sonuç vermemekteydi [21]. Bunun yanında İngiliz Kuvvetleri’nde, banyo ve iç çamaşırlarının temizlenmesi için olanaklarda yeterli değildi [23]. Kimyasallarla çözülemeyen bu sorunu önlemek ve azaltmak için, askerlerin giysilerinin sık sık temizlenmesi gerekmekteydi. Bunun için seyyar ve sabit otoklavlar kullanılıyordu. Ancak, 1915’te, tümen başına düşen normal otoklav sayısı bir taneydi (Şekil 1). Bu mücadelede daha ileri ve ciddi mücadele eden Almanlar Savaşın ilerleyen aşamalarında farklı kimyasallar ve sabunlar kullanmaya başlamışlardır [23–25].
Şekil 1 Kamyon şeklinde buharlı otoklav[26]
Haziran 1915’te, Flanders’daki bir İngiliz sağlık görevlisi Binbaşı John Graham şunları bildiriyordu;
“Bir piyade alayından bir er, bir tedavi merkezine kaldırıldı… Üç gün süren ateşli bir hastalıktan muzdaripti… baş ağrısı, baş dönmesi, şiddetli lumbago, uylukların ön kısmında sertlik hissi ve özellikle kaval kemiklerine yayılan bacaklarda şiddetli ağrılar”. Erin ateşi birkaç gün boyunca düştü ve sonra bir ateş nöbeti daha geçirdi. İkinci ateş dalgasından sonra, yorgunluk dışında iyileşti. Graham şunları belirtti: “Bu vakalara benzer klinik belirti gösteren önemli sayıda vaka alıyorum” [12].
Graham, bu anlatımıyla daha sonra siper ateşi olarak adlandırılacak olan hastalığı tarif ediyordu. Aylar içinde, çoğunluğu ön cephedeki birliklerde olmak üzere ek vakalar tanımlandı ve bu yeni hastalığa siper ateşi adı verildi. I. Dünya Savaşı sırasında 1 milyondan fazla asker siper ateşine yakalandı ve etkilenen her asker 60 günden fazla görevini yapamadı. Tanı zordu çünkü hastalığa özgü belirtileri yoktu ve neden olan organizma laboratuvar ortamında üretilip tanımlanamamıştı. Savaşta 3 yıl boyunca siper ateşinin bulaşması ve nedeni hararetle tartışıldı. 1918’de iki komisyon hastalığın bit kaynaklı olduğunu tespit etti. Rickettsia quintana bakterisi, siper ateşi olan hastalardan beslenen bitlerin bağırsaklarında ve dışkılarında sürekli olarak bulundu ve bu nedenden kaynaklandığı 1920’lerde kabul edildi. Organizma 1960’larda laboratuvar ortamında üretildi [23] ve Bartonella quintana olarak adlandırıldı [27]. Ayrıca, endokardit (Kalp iç yüzeyinin ve kalp kapaklarının iltihaplanması.), peliosis hepatis (karaciğer zarının içinin kanla dolması) ve basiller anjiyomatozise (Ciltte yaygın olarak dağılmış kırmızı, pürüzsüz papüller ve nodüllerin oluşması.) neden olduğu tespit edildi (Şekil 2 )[7].
Şekil 2 Siper ateşi Hastalığının belirtileri (Copyright © 2016 Sue Simon, UTHSCSA dan Türkçeleştirilmiştir.) The lanchet [7]
Batı Cephesi’ndeki Fransız Ordusu siper Ateşi hastalığından ciddi şekilde etkilendi ve %10 ölüm oranıyla 100.000’den fazla vaka kaydedildi. Ancak Fransız Ordusu özellikle kötü saha hijyeniyle ünlüydü. Öte yandan İngiliz birlikleri, bu hastalıktan sadece birkaç yüz ölüm yaşadı. Muhtemelen, İngiliz Ordusu’nun bildirilen daha iyi saha hijyeni hayati bir fark yarattı. Batı Cephesi’nde müttefikler tarafından 200.000 vaka kaydedildi.
Siper ağızı (Trench mouth)
Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki siper savaşlarının korkunç koşullarında ağız hijyenini terk eden askerlerde siper ağzı adı verilen bir hastalık görülmeye başlandı. Sağlıksız ve kıt yiyecekler, kir ve pislik, sigara, stres ve yaşam korkusu, o zamanlar tedavi edilemeyen fırsatçı bakterilerin de dahil olduğu akut diş eti iltihabına yol açtı [28].
Birlikler İngiliz Seferi Kuvvetleri’ne katıldığında, denizaşırı ülkelerde hiçbir ordu diş uzmanı bulunmuyordu. Ancak, diş ağrısının acısı ve buna bağlı sınırlı çiğneme, İngiliz askerleri için güçten düşürücü ve moral bozucuydu. Sonuç olarak, erkekler tedavi için cepheden üs hastanelerine çekiliyordu. Buradaki tedavi gereksiz diş kaybına neden olan çekimlerle sınırlıydı ve tıbbi memurlar tarafından yapılıyordu. Diş hastalıklarının diğer sonuçları hazımsızlık ve yetersiz beslenmeydi [11].
Büyük Savaşı’nın başlamasının üzerinden çok kısa bir süre geçmişti ki, birçok asker ağızlarındaki yara ve kanamalardan şikâyet etmeye başladı. Sadece Fransa’da değil, İngiltere’deki kamplarda da bu tür vakalar görülmeye başlandı ve çok geçmeden binlerce asker ağız ve boğaz ülserleri ya da “siper ağzı” nedeniyle sakat kaldı. İtalya’da da İtalyan birlikleri arasında da yaygındı. 1916 yılında bazı akut vakaların araştırılmasına karar verildi. Bu zamana kadar birçok tedavi şekli önerilmiş, ancak hastalığın nedenlerine ilişkin ciddi bir çalışma başlatılmamıştı. Diş etlerine sert kostikler ve asitler sürülmüş, her türlü ağız gargarası kullanılmış ancak hiçbir fayda sağlanamamıştır [29]. Öyle ki; ağız ülserlerinin yanak delinmesine kadar ilerlediği vakalar görülmüştü. Hastanın büyük miktarlarda kötü kokulu irin çıkardığı ölümler rapor edilmiştir [29].
Çok sayıda erkekte ülserli bölgelerden alınan örneklerle yapılan laboratuvar çalışmalarında; keskin uçlu ve uzun fusiform basillerin eşlik ettiği iç içe geçmiş büyük spiroket kitleleri bulunmuştur. Bu bulgular birçok kez teyit edildi ve çok geçmeden hastalık ordudaki bulaşıcı hastalıklar sınıfına alındı ve bu hastalığa yakalanan askerler izole edilerek özel bir kampa yerleştirildi [29]. Hastalık bulaşıcıydı. Ortak içki bardaklarının kullanımı, öpüşme ve son savaşta yaygın olarak kullanılan, büzgülü bir iple kapatılan ve genellikle dişlerle tutturulan tütün torbalarının bulaşmanın nedenleri olarak kabul edildi. Enfeksiyona maruz kalan tüm askerleri etkilemedi, ancak görünüşe göre önceden mevcut bir enfeksiyonu olanlarda ve savaş stresi yaşayan askerlerde daha etkiliydi [29].
Şekil 3 Siper Ağzı hastalığının görünümü [30]
Hasatlığın belirtileri oldukça tipikti. Hasta, en ufak bir baskıda kanayan, hassas, şişmiş, “süngerimsi” diş etlerinden şikayetçidir. En hafif vakalarda bile ülser görülmekteydi. Bu ülserler en yaygın olarak son azı dişlerinin arkasında ve bademciklerde derin ülserler şeklinde olmaktaydı. Diş etlerine bastırıldığında ve bademcik ülserlerinde irin görülmekteydi. Nefes kötü kokulu ve hastalığa özgüdür [29]. Ülserlerin çok genişlemiş olduğu vakalarda hastalık “noma” olarak adlandırılmıştır. Noma vakalarında yanaklarda deformasyona neden olan sonuçlar görülmüştür[29].
Siper ayağı (Trench foot, Immersion foot syndrome)
Siper ayağı ilk olarak 1914 kışında ortaya çıktı ve siperlerdeki askerler için ciddi bir tehdit haline geldi. Siper ayağının soğuk, ıslak ve basınç nedeniyle ayaktaki dolaşım değişikliklerinden kaynaklandığı görüşü ortaya çıktı. Yatkınlık yaratan faktörler arasında beslenme yetersizliği ve yorgunluk vardı. Tüm bu özellikler siper savaşlarıyla yakından ilişkiliydi; erkekler soğuk ve ıslak bir ortamda savaşıyorlardı, yorgun ve açtılar ve bu koşullara karşı yetersiz koruma sağlayan tozluklar ve ayakkabılar giyiyorlardı. Çevresel/dolaşım teorisi çok güçlüydü çünkü bacakların fizyolojisi ve sıcaklık düzenlemesi hakkındaki kabul görmüş fikirlere uyuyordu. Bu duruma verilen tıbbi tepki nispeten etkiliydi. Nedensellik belirlendi ve bu nedenleri ortadan kaldıracak koruyucu önlemler getirildi; bunlar 1917-18’e kadar durumdan kaynaklanan yatış oranını azaltmada başarılı oldu [8]. Ancak bu dönem aynı zamanda siper savaşının sona ermesiyle de çakıştı. Tıbbi camia bunun mevcut bir durum, yani donma mı yoksa daha önce hiç tanımlanmamış yeni bir hastalık mı olduğuna karar vermek zorundaydı. 1915’in ortalarına gelindiğinde, doktorların çoğunluğu, artık “siper ayağı” olarak adlandırılan bu sakatlığın klasik donmadan farklı olduğu görüşünü benimsemiştir. Hastalığın sebebi olarak; diyet ve enfeksiyondu. Soğuk, ıslaklık ve basınçtan kaynaklanan ayaktaki dolaşım değişikliklerinden kaynaklandığı görüşü hâkimdi. Yatkınlık yaratan faktörler arasında diyet yetersizliği ve yorgunluk vardı. Siper ayağı Müttefikler için ciddi bir sorun haline geldi ve İngiliz kuvvetlerinde 75, Amerikan kuvvetlerinde ise 2000 kayba yol açtı. Siper ayağı için tedavi, bir dizi geleneksel, denenmiş ve test edilmiş ve muhafazakâr yöntemi içeriyordu. Gazlı kangrene dönüşmüş ciddi vakalarda ampütasyon son çare olarak kullanıldı. Önleme, siper ortamını iyileştirmek için genel önlemler; erkeklerin giydiği ayakkabıların değiştirilmesi ve onları nemden korumak için gres sağlanmasını içeriyordu. Bu duruma verilen tıbbi tepki nispeten etkili görünüyor. Nedeni belirlendi ve bu modele uyacak şekilde koruyucu önlemler getirildi; bunlar, savaşın ilerleyen aşamalarında vakaların azalmasına neden oldu.
Şekil 4 Siper ayağı hastalığı görüntüleri[31]
1916-17’de Somme’daki bazı İngiliz Sefer Kuvveti taburlarında, askerlerin bu iki hastalık (siper ayağı ve donma) nedeniyle operasyonel kapasiteleri tehlikeye girmişti. Genel olarak, Batı Cephesi’nde siper ayağı ve donma nedeniyle ya tek başına ya da birlikte yaklaşık 90.000 İngiliz askeri hastaneye yatmıştı.
Siper nefriti (Trench nephritis)
Siper nefriti, nefes darlığı, yüz veya bacaklarda şişme, baş ağrısı, boğaz ağrısı ve idrarda albümin ve böbrek sıvılarının varlığı ile karakterize edilen, 1915 baharında askerler arasında ortaya çıktı. Askeri-tıbbi yetkililer tarafından hızla araştırıldı. Öne sürülen başlıca nedenler; enfeksiyon, maruz kalma ve diyetti (zehirler dahil). Araştırma, hastalığın kökeninin toksik olmaktan çok bulaşıcı olduğunu gösterdi, ancak kesin bir neden bulunamadı. Hastalığa savaş nefriti de dahil olmak üzere bir çok isim verildi. Ancak, siper nefriti en yaygın kullanılanıydı. Siper nefriti Müttefikler için ciddi bir sorundu ve İngilizlerde 35.000, Amerikan kuvvetlerinde ise 2.000 can kaybına yol açtı. Durum, akut nefrit için o dönem bilinen yöntemlerle tedavi edilmeye çalışıldı. O dönem hastalığı önleyecek bir yöntem kullanılmadı çünkü hastalığın nedenleri hakkında tam bir fikir birliği yoktu [32].
1915 yılında, Tıbbi Görevliler yeni bir hastalığa dair verilere ulaşmaya başladılar. 4 Nisan 1915’te, askeri sağlık çalışanı Yarbay FA Symonds günlüğüne şunları yazdı:
“’Karayoluyla 6 albüminüri vakası 10 No’lu Sabit Hastane’ye gönderildi. Şu anda nedenini bulmaya çalıştığımız hafif bir akut nefrit salgını var.’ Birkaç gün sonra şunları ekledi: ‘Dikkatimi çeken küçük albüminüri salgınında belirgin ödem, şiddetli albüminüri ve ateş yükselmesi var… Bu hastalık nedir ve nedeni nedir?”[32]
Başlıca belirtiler nefes darlığı, yüz veya bacaklarda şişlik, baş ağrısı ve boğaz ağrısıydı [33]. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, daha önce bilinmeyen bir rahatsızlığın keşfi tartışmalı oldu. Bunun yeni bir hastalık mı yoksa hâlihazırda var olan bir hastalık mı olduğu, konusunda tartışmalar vardı. Birkaç ay sonra, ‘siper nefriti’ olarak adlandırılan beş vaka bildirdi [34].
Almanlar hastalığın ordularının belirli bir bölümünde çıplak kaldırımda uyuyan askerler arasında ortaya çıktığını, ancak tahta levhalarda yatanlar arasında ortaya çıkmadığını bildirmişti [35]. Diyetin de siper nefritinin nedeninde bir rolü olduğu iddiaları vardı [36]. Savaş sırasında dolaşan bir diğer fikir de siper nefritinin besin zehirlerinin tüketilmesinden kaynaklanabileceğiydi. Bazı araştırmacılar hastalığı uygun olmayan içme sularına bağlıyordu. Bunların yanında nefrite tahriş edici gazların solunmasının neden olduğunu iddia edenlerde vardı. Hastalığın bakterilerden kaynaklandığını iddia eden çalışmalarda mevcuttu. Bununla birlikte sulardan kaynaklanabileceği iddiaları da mevcuttu [32].
Hastalığın ilk ortaya çıktığı 1915 yılından Savaşın sonuna kadar tedavisi önemli ölçüde değişmedi. Adından da anlaşılacağı gibi, siper nefriti organa özgü olarak kabul edildi. Nefritin, bu organı zehirleyen toksik maddelere ikincil olarak tahriş olmuş bir böbreği içerdiği ve doğrudan bakteriyel istila ile olmadığı yönündeki genel inanışın bir sonucu olarak[32], siper nefriti, akut nefrit için tasarlanmış savaş öncesi rejimlere uygun şekilde tedbirler alındı. Bu tedbirler; herhangi bir zehirlenmenin kaynağının ortadan kaldırılmasını, böbreklerin ‘dinlendirilmesini’ ve vücuttan atılması gereken maddelerin atılmasında bağırsakların ve cildin fonksiyonlarının işlevini artırmaya yönelik tedbirlerdi [32]. Tabipler, genellikle yatak istirahati, süt diyeti ve zayıf bir diüretik (işetici) uygulanmasını öneriyordu. Ancak siper nefritinde, hedef alınabilecek spesifik bir etken olmadığından, ilaç tedavisi tamamen semptomatikti [37].
Eylül 1918’de çıkan The Lancet’teki bir başyazıda şöyle denildi:
Araştırmacılar tarafından çalışma yapılsa da yeni bir hastalığa ait bilgiler bazen yavaş ortaya çıkar. Bunun en güzel örneği savaş nefritidir. Bu açıdan İngiliz Tıbbi Araştırma Komitesi’nin son raporu hastalığın doğası hakkında çok az veya hiç ışık tutmaz [38].
Nefrit vakaları savaşın son yılında azalsa da hastalığın nedenlerin tatmin edici bir şekilde ortaya konamadığından yeterli önleme tedbirleri alınamamıştır [39].
Sonuç olarak; I. Dünya savaşı Batı Cephesinde başlamış, gelişen savaş teknolojilerine bağlı olarak uzun siperlerin kazılması ve siper savaşlarına başlaması sonucunu doğurmuştur. Ayrıca kazılan bu siperler pek çok sağlık sorununun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu hastalıklar birliklerin güçlerini azalttığından cephelerde asker ihtiyacının artmasına neden olmuştur. Bunun yanında, savaş şartlarında bile hastalıklara yönelik araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar sağlık bilimlerinin kayda değer bir şekilde ilerlemesi sonucunu doğurmuştur.
Makalede siperlerle özdeşleşen ve siper ön ekini alan hastalıklarla ilgili bilgiler verilmiş diğer hastalıklara değinilmemiştir. Ancak uzun bir süre siperlerde yaşayan askerlerin birbirine yakın temasları, ortak malzeme kullanmaları siperlerde olağanüstü sayılara ulaşan bit ve pire enfeksiyonlarının siperlerde uygun şartları bularak olağanüstü çoğalan farelerle taşınması hastalıkların yayılmasına ve artmasına neden olmuştur. Siperlerin bu şartları bahsedilen hastalıkların dışında diğer hastalıklarında artmasına neden olmuştur. Tablo 1 de verilen hastalıklardan uyuz, grip ve tabloda belirtilmeyen tüberküloz [40] bunlardan bazılarıdır.
Bahsedildiği gibi savaş şartları her zaman öngörülemeyen sorunlara gebe olduğundan, orduların sulh zamanında bu tür planlamaları yapmaları son derece önemlidir. Bununla birlikte bu tür konularda makale, kitap, vb. yazan araştırmacıların yazdıkları makalelerde bu ve benzer öngörülemeyen olayları dikkate almaları doğru çıktılar elde etmelerine katkılar sunacağı düşüncesindeyim.
Referanslar;
[1] Chorba T. Trench Conflict with Combatants and Infectious Disease. Emerg Infect Dis 2018; 24: 2136–2137. doi:10.3201/eid2411.AC2411
[2] Kabil E. Birinci Dünya Savaşı’na Dair Bazı Temel Noktalar. Geliboluyu Anlamak 2024; Internet: https://www.geliboluyuanlamak.com/2660_birincidunyasavasi2660.html ; Accessed: 31.10.2024
[3] Zabecki DT. The First World War and the birth of the modern style of warfare / WED8UTZT / 6117 /. 1914-1918-Online WW1 Encycl. Internet: https://encyclopedia.1914-1918-online.net/bibliography/wed8utzt/; Accessed: 26.10.2024
[4] Walker SH. The Greater Good: Agency and Inoculation in the British Army, 1914-18. Can Bull Med Hist Bull Can Hist Med 2019; 36: 131–157. doi:10.3138/cbmh.280-082018
[5] Adedeji WA. THE TREASURE CALLED ANTIBIOTICS. Ann Ib Postgrad Med 2016; 14: 56
[6] Helmstädter A, Siebenand S. Drug shortages in World War I: How German pharmacy survived the years of crisis. London. Pharmaceutical historian; 2015
[7] Anstead GM. The centenary of the discovery of trench fever, an emerging infectious disease of World War 1. Lancet Infect Dis 2016; 16: e164-172. doi:10.1016/S1473-3099(16)30003-2
[8] Atenstaedt RL. Trench foot: the medical response in the first World War 1914-18. Wilderness Environ Med 2006; 17: 282–289. doi:10.1580/06-weme-lh-027r.1
[9] Haller JS. Trench foot–a study in military-medical responsiveness in the Great War, 1914-1918. West J Med 1990; 152: 729–733
[10] Holden LG, Nicholson G. Trench feet. J R Army Med Corps 2014; 160 Suppl 1: i36-37. doi:10.1136/jramc-2014-000310
[11] Gray FSS. The first dentists sent to the Western Front during the First World War. Br Dent J 2017; 222: 893–897. doi:10.1038/sj.bdj.2017.503
[12] Atenstaedt RL. Trench Fever: The British Medical Response in the Great War. J R Soc Med 2006; 99: 564–568. doi:10.1177/014107680609901114
[13] Trench Fever in the First World War. . Internet: https://www.kumc.edu/school-of-medicine/academics/departments/history-and-philosophy-of-medicine/archives/wwi/essays/medicine/trench-fever.html; Accessed: 20.02.2024
[14] Okorji O, Olarewaju O, Smith T, et al. Trench Fever. In: StatPearls. Treasure Island (FL): StatPearls Publishing; 2024
[15] Ruiz J. Bartonella quintana, past, present, and future of the scourge of World War I. APMIS Acta Pathol Microbiol Immunol Scand 2018; 126: 831–837. doi:10.1111/apm.12895
[16] Smogorzewski MJ. William Osler and investigation on trench nephritis. G Ital Nefrol Organo Uff Della Soc Ital Nefrol 2016; 33 Suppl 66: 33.S66.19
[17] Atenstaedt RL. The response to the trench diseases in World War I: A triumph of public health science. Public Health 2007; 121: 634–639. doi:10.1016/j.puhe.2006.12.014
[18] Istl AC, McAlister VC. Medical response to the declaration of the First World War: The case of Edwin Seaborn. J Med Biogr 2018; 26: 234–242. doi:10.1177/0967772017752897
[19] Strachan H. The First World War: Volume I: To Arms. OUP Oxford; 2003
[20] Medical Services, Hygiene of the War.
[21] Bacot AW. The Louse Problem. Proc R Soc Med 1917; 10: 61–94
[22] Coplans M. GENERALIA ON THE LOUSE PROBLEM ON THE WESTERN FRONT. The Lancet 1921; 198: 1244–1245. doi:10.1016/S0140-6736(01)34608-1
[23] Weindling PJ. Eradicating Parasites. In: Weindling P, Hrsg. Epidemics and Genocide in Eastern Europe, 1890–1945. Oxford University Press; 2000: 0
[24] Macpherson WG. Medical services; diseases of the war. London H.M. Stationery Off; 1922
[25] Atenstaedt RL. The medical response to trench nephritis in World War One. Kidney Int 2006; 70: 635–640. doi:10.1038/sj.ki.5001618
[26] Adam Craske’s Steam Lorries. MAFVA.org 2021; Internet: https://mafva.co.uk/adam-craskes-steam-lorries/; Accessed: 05.11.2024
[27] Jw V. In vitro cultivation of the rickettsial agent of trench fever. Bull World Health Organ 1966; 35
[28] Nolte SH. From trench mouth to noma: Experiences from Nazi extermination camps. Clin Dermatol 2021; 39: 990–995. doi:10.1016/j.clindermatol.2021.05.019
[29] Bowman FB. Ulcerative Stomatitis and Gingivitis (Trench Mouth). Can Med Assoc J 1940; 43: 471
[30] Siper Ağzı_Plaut-Vincent_akut nekrotizan ülseratif dişeti iltihabı. . Internet: https://microbe-canvas.com/diseases/acute-cecrotizing-ulcerative-gingivitis_plaut-vincent/; Accessed: 05.11.2024
[31] Cherney, K. Trench Foot: Symptoms, Causes, Pictures, and Treatment. Healthline 2017; Internet: https://www.healthline.com/health/trench-foot; Accessed: 05.11.2024
[32] Atenstaedt RL. The medical response to trench nephritis in World War One. Kidney Int 2006; 70: 635–640. doi:10.1038/sj.ki.5001618
[33] Js D, Jw M. A CONTRIBUTION TO THE STUDY OF WAR NEPHRITIS. Br Med J 1917; 2. doi:10.1136/bmj.2.2971.745
[34] Raw N. TRENCH NEPHRITIS: A RECORD OF FIVE CASES. Br Med J 1915; 2: 468. doi:10.1136/bmj.2.2856.468
[35] Oliver T. ON WAR NEPHRITIS AND SOME CIRCUMSTANCES INCIDENTAL THERETO. Br Med J 1917; 2: 755–757. doi:10.1136/bmj.2.2971.755
[36] Mcleod JW, Ameuille P. THE EFFECT OF TRENCH WARFARE ON RENAL FUNCTION. The Lancet 1916; 188: 468–472. doi:10.1016/S0140-6736(01)31493-9
[37] Brown WL. Report on Fifty-Eight cases of Acute Nephritis Occurring in Soldiers of the Expeditionary Force, Investigated at St. Bartholomew’s Hospital for the Medical Research Committee. BMJ Mil Health 1915; 25: 75–93. doi:10.1136/jramc-25-01-03
[38] Sundell CE, Nankivell AT. WAR NEPHRITIS. The Lancet 1917; 190: 414–418. doi:10.1016/S0140-6736(01)51965-0
[39] Beveridge WWO. A Brief Review of the Progress of Military Hygiene since the War. BMJ Mil Health 1924; 42: 187–205. doi:10.1136/jramc-42-03-03
[40] Murray JF. Tuberculosis and World War I. Am J Respir Crit Care Med 2015; 192: 411–414. doi:10.1164/rccm.201501-0135OE