İlk kez Balkan Harbi’nde devletler arasında sağlık hizmetlerinde ırk ve din ayrımı yapılmadan belirli ölçülerde bir işbirliğine gidildi. Evrensel normlar oluşmaya başladı. Cenevre’deki uluslar arası Kızılhaç Genel Merkezi savaş esirlerine yardımcı olmak üzere Belgrat’ta, başkanlığına İsviçre büyükelçisinin getirildiği uluslar arası bir büro oluşturdu. Üye devletlerin Kızılhaç ve Hilâl-i Ahmer Cemiyetleri, Belgrat’taki ana büro ile bağlantılı olarak çalışan yerel birimler kurdular. Hilâl-i Ahmer’in İstanbul’da açtığı büro, 14 Aralık 1912’de göreve başladı.
Çarpışan devletlerin Kızılhaç ve Hilâl-i Ahmer örgütleri arasında kurulan iletişim sayesinde Osmanlılara esir düşen Balkan devletlerinin askerleri hakkındaki bilgiler Belgrat’taki ana büroya aktarıldı. Aynı büro vasıtasıyla Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ’daki esir Osmanlı subayların ve erlerin kimlikleri temin edildi. Balkanlar’dan İstanbul’a ve Anadolu’ya göç edenlerin geride kalan aile fertleri hakkında da olabildiğince bilgi almak mümkün oldu. Ailelerinin gönderdikleri eşyalar, hediyeler ve paralar bu sayede yerleri tespit edilen esirlere ulaştırıldı. | |
Rusya’dan Hilâl-i Ahmer’de hizmet etmek için şehrimize gelmiş olan dört Tatar kızı” (Servet-i Fünûn, 10 Kânûnusâni 1328 [23 Ocak 1913]Sayı 1129) | |
Bu arada bazı olumsuzluklar da görüldü. Edirne kuşatması sırasında Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin Edirne Hastanesi’ne göndermek istediği tıbbi yardım, Alman imparotoriçesinin aracılığına rağmen, Bulgar hükümeti tarafından engellendi. Yunanistan, Balkan Harbi başladığı sırada Pire’de bulunan Hilâl-i Ahmer doktorlarını tutukladı. Aynı eylem Selânik’te de tekrarlandı.
Balkan Savaşı’nın ardından Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti daha etkin bir konuma yükseldi. Balkan Harbi’nde başta Hindistan ve Mısır Hilâl-i Ahmer Cemiyetleri olmak üzere Müslüman ülkeler çok candan yardıma koştular. Gerek oluşturdukları sağlık ekipleri ve seyyar hastaneler, gerekse parasal yardımlarla destek verdiler.
İngiltere, ABD, Romanya, Avusturya, Belçika, İsveç, İsviçre ve Hollanda Kızılhaçları da yardım gönderdiler, geçici hastaneler açtılar. Avusturya hükümeti, Rusya ile ters düşmemek için gönderdiği Kızılhaç heyetini bir süre sonra geri çağırdı. İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin uygulamaları üzerine hayal kırıklığı içinde Romanya’ya yerleşen Dr. İbrahim Temo Balkan Harbi başlayınca, Romanya Kızılhaç Teşkilatı adına yanında gönüllü 8 -9 doktorla geri gelip savaşın sonuna kadar Çatalca hattında hizmet verdi.
Balkan Savaşı’nın ilk haftalarında bozguna uğrayan ve Çatalca Hattı’nın gerisine çekilen mağlûp, aç ve susuz Osmanlı askerleri temiz veya kirli olduğuna bakmadan su ihtiyaçlarını doğal kaynak sularından ve birikintilerden karşılıyorlardı. Kasım ayının başında Çatalca’daki III. Kolordu saflarında ortaya çıkan kolera, bir anda Osmanlı Ordusu’nun en güçlü düşmanı haline gelmişti. Son ümit olan savunma hattında koleranın hızla yayılması üzerine Ordu Sıhhiye Dairesi yaralı askerler gibi koleralıların da İstanbul’a gönderilmesini istedi. İstanbul Şehremaneti (belediye) bünyesinde oluşturulan Mecruhin-i Askeriyeye Muavenet (yaralı askerlere yardım) Komisyonu, Hilâl-i Ahmer’in parasal desteğiyle yaralı ve hasta askerlerle göçmenlerin İstanbul’a naklini sağladı. Reisliğini Dr. Cenap Şehabeddin Bey’in yaptığı Sahil Sıhhiye Teşkilatı da hasta ve yaralıların İstanbul’a taşınmasına yardımcı oldu. Bu amaçla bir vapur kiralandı. Düşman çetelerden kaçan muhacirlerin yanında trenler İstanbul’a her gün binlerce yaralı ve koleralı asker taşıdılar. | |
Yakalara Hilâl-i Ahmer çiçekleri takarak bağış toplayan genç kızlar (L’Illustration, 6 Haziran 1914) | İstanbul’a gelen göçmenlerin, yaralı ve hasta askerlerin sayısı, birkaç gün içinde, 50 000’e ulaştı. Koleralı askerler Sarayburnu’nda Gülhane bahçesi ve çevresindeki boş arsalarda kurulan çadırlarda, el konulan otellerde, okullarda vb. barındırıldılar. Barınacak bir çatı altı bulamayanlar Edirnekapı dışında arabalarında kaldılar. Yığınlar halinde gelen göçmen kafileleri hayvanları ve eşyaları ile sefalet içinde şehrin her tarafına yayıldılar. Mezarlıklar, cami avluları, boş araziler, çiftlikler, istasyonlar kısacası akla gelebilecek her yer göçmenlerle doldu.
Yerli ve yabancı bütün İstanbul hastaneleri, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti ve İstanbul Şehremaneti, koleralıları tedavi etmek ve barındırmak için büyük çaba gösterdiler. Sıhhiye Nezâreti Demirkapı’da barakalardan oluşan bir hastane kurdu. Yeşilköy’deki Rum Mektebi “Bulaşıcı Hastalıklar Hastanesi” haline getirildi. İstanbul hastanelerinde yer kalmayınca, Şehremini Op. Cemil Paşa (Topuzlu), koleralı askerleri bazı camilerde karantina altına almak istedi. Evkaf Nâzırı Ziya Paşa itiraz etti. Cemil Paşa’nın kayınpederi Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi heyet-i vükelâ toplantısında, “Acil ve zorunlu durumlarda camilere hasta ve muhacir koymak şer-i şerife aykırı değildir. Zira İslâm mabetleri Allah’ın birer evidir” sözleriyle Ziya Paşa’yı ikna etti. Şehzade, Sultanahmet ve Ayasofya Camileri bir süre için koleralı hastalara tahsis edildi. |
Bu gelişmelerle birlikte Müslüman-Türk kadınlar için hemşirelik mesleği de Balkan Harbi’yle başladı. O vakte kadar hastanelerde gayri Müslim, Levanten veya ecnebi kadınlar hemşirelik yapardı. Kadınlar sosyal yaşamda daha çok yer almaya başladılar. Mamûlat-ı Dâhiliye İstihlâkı Kadınlar Cemiyeti Hayriyesi (Yerli Mamüllerin Tüketimi için Yardımsever Kadınlar Cemiyeti), Osmanlı Türk Kadınları Esirgeme Derneği ve Türk Kadınları Biçki Yurdu gibi sivil kuruluşlar fakir kadınlara ve kızlara yönelik kurslar ve atölyeler açtılar.
Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve Osmanlı Devleti
Sacit Kutlu İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 1. Baskı , İstanbul Haziran 2007 |