GELİBOLU’YU ANLAMAK

Hafız Hakkı Paşa Hayatı Ve Eserleri (Mustafa Birol Ülker)

Osmanlı Ordusunda Balkan ve I. Dünya savaşlarında önemli vazifeler yapmış olan Hafız Hakkı Paşa, Enver Paşa’nın Harbiye Mektebi’nden sınıf arkadaşıydı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde beraber görev yapmışlar, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra da Resneli Niyazi Bey’le birlikte hürriyet kahramanı olarak anılmışlardır. Beşinci Murad’ın oğlu Selâhaddin Efendi’nin kızı Behiye Sultan’la evlenen Hafız Hakkı Paşa, Enver Paşa gibi saraya damat olmuştur.

 

Hayatı  

1879 yılında Manastır’da doğdu. Asıl ismi İsmail Hakkı’dır. Küçük yaşlardayken ailesi ile birlikte Siroz ve Köprülü’de bulundu. Bu dönemde hafız oldu. Bundan dolayı Hafız Hakkı olarak meşhur olmuştur.

Süvari mülazım-ı evveli Hacı Halil Efendi’nin oğludur, ilk tahsilini Siroz ve Köprülü’de yaptı. Manastır Askeri Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’a giderek Harbiye Mektebi’ne girdi. 1902’de sınıf birincisi olarak erkân-ı harb yüzbaşısı rütbesiyle mezun oldu. Manastır ve Selanik bölgelerinde vazife yaptı. Özellikle Bulgar çetelerinin takip edilmesinde ve çete mensuplarının yakalanmasmda başarı gösterdi. 1904’te kolağalığına, 1908’de binbaşılığa yükseldi. Önce Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Dördüncü Şubesine daha sonra Viyana askeri ataşeliğine atandı, 31 Mart Olayı’nda Viyana’dan Selanik’e gelerek Hareket Ordusu’na katıldı. 1910’da Erkân-ı Harbiye-i Umumiye 3, Şubesine, 1911 ‘de 1. Kolordu Erkân-ı Harbiye-i ikinci reisliğine ge­tirildi. Balkan Savaşı’nda Çatalca savunmasında gösterdiği başarı üzerine yar­baylığa (kaymakam) yükseltildi. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye ikinci reisliği göre­vindeyken 7 Aralık 1914’te albaylığa (miralay) terfi ederek Kafkas cephesindeki 10. Kolordu Komutanlığına atandı. Bu kolordunun komutanı olarak katıldığı Sa­rıkamış harekâtından sonra tuğgeneralliğe (mirliva) yükseltilerek Hasan İzzet Paşa’nın yerine Ocak 1915’te 3. Ordu Komutanlığına atandı. Hafız Hakkı Paşa Hasankale’de yakalandığı tifüs hastalığından dolayı 12 Şubat 1915’te Erzurum’da vefat etti ve Kars kapısı dışındaki şehitliğe defnedildi. Mert, güzel sözlü iyi bir asker olarak tanınmıştı.[1]

Başkumandan Vekili Enver Paşa, 3. Ordu Komutam Hafız Hakkı Paşa’nın vazifesi başında hastalanarak vefat ettiğini Ordu kumandanlıklarına bir tamimle duyurdu. Gönderdiği tamimde gayretli, çalışkan, vazifesine ve vatanına bağlı bir asker olan arkadaşı Hafız Hakkı Paşa’nın vefatının Osmanlı Ordusu için büyük bir kayıp olduğunu söyleyen Enver Paşa, askerleri tarafından çok sevilen Hakkı Paşa en verimli çağında vefat etmesinden duyduğu üzüntüyü dile getiriyor ve bütün birliklerde Hafız Hakkı Paşa için Yâsin-i Şerif okunarak ruhuna hediye edilmesini tavsiye ediyordu.[2]

 

ESERLERİ

Şûrây-ı Ümmet ve Tanın gazetelerine Vicdanî takma adıyla makaleler yazan Hafız Hakkı Paşa’nın Şanlı Asker (1. baskı İstanbul, 1912, ve -2. baskı İstanbul 1915/1330) adlı eseri Mehmed Açıkgözoğlu tarafından 1975’te yeni harflerle neşredilmiştir. Diğer kitabı Bozgun (İstanbul, 1914 / 1330), Hayat Tarih Mecmuası’nın eki olarak verilmiş (sayı: 8. Eylül 1972), ayrıca Tercüman 1001 Temel Eser İlim Heyeti tarafından aynı seriden yayımlanmıştır (Bozgun, İst., tarihsiz).

 

BOZGUN

Hafız Hakkı Paşa’nın Balkan Savaşları üzerine yazdığı Bozgun adlı eseri yalnızca ordunun nasıl yenildiğine, bozulduğuna ve çöktüğüne dair tespitlerde bulunmakla kalmıyor, getirdiği tekliflerle gelecekte benzer olaylarla karşılaşıldığı takdirde nasıl davranılması gerektiğini ortaya koyuyordu. Karadağ’ın 8 Ekim 1912’de Osmanlı Devletine savaş ilan etmesi ile başlayan Balkan Savaşları, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ın da savaşa girip Osmanlı Devleti karşısında yer almasıyla iyice büyümüş ve ayaklanan güçler bütün cephelerde ilerlemeye başlamışlardı. Daha savaş başlamadan önce yapılan zincirleme askeri ve siyasi hatalar yüzünden Osmanlı Ordusu çok zayıf bir durumdaydı. İttihatçıların orduya bulaştırdıkları siyaset öyle ileri bir seviyeye çıkmıştı ki ittihatçı subaylar “Başkumandan Nazım Paşa ittihatçı değil, öyleyse başarılı olmasın” diyor ve savaşmıyorlardı. Zaten silah ve cephane eksikliğinin yanı sıra özellikle terhislerden dolayı talimli asker sıkıntısı çeken ordu, Bulgarlara karşı önce Kırcaali’de daha sonra da Kırklareli ve Lüleburgaz muharebelerinde yenilmişti. Düşman Çatalca’ya doğru ilerlemiş ve Yunanlılar Selanik’e girmişti. Kasım 1912’de ise cephelerimiz tamamen çökmüş durumdaydı. Yalnız Yanya, İşkodra-ve Edirne kahramanca direniyordu.[3]

Hafız Hakkı Paşa, Bozgun adlı eserinde. Balkan Savaşları’nda kaybettiğimiz ve Osmanlı İmparatorluğu’nun en gözde toprağı olan Rumeli ile ilgili düşüncelerini, “Güzel Rumeli’nin acı ve ateşli hâtıraları bana yavrusu çalman bir kartal şefkati ve hırçınlığı veriyor. Altın mehtaplar, gümüş çağlayanlar, zümrüt ormanlar, güzel göller, çiçekler, şakıyan bülbüller, cıvıldayan kuşlar, bana hep Türklüğün sevgili Rumeli’sini acı acı düşündürüyor. Artık benim için şafaklar kan, davul sesi inilti, musiki feryattır. Artık benim için hayatın yegâne emeli ve biricik gayesi ordunun namusuna sürülen kara lekeyi silmek ve inleyen esir kardeşlerimin bir gün imdadına yetişmektir” demek suretiyle şairane bir şekilde anlatmakla kalmıyor, diğer taraftan da yaşanan bozguna ve kokuşmuşluğa çözüm yollarını da sunuyordu. Hakkı Paşa, Türk askerinin savaş meydanlarından tekrar zaferlerle dönmesi için tavsiyelerde bulunuyordu.[4]

 

ŞANLI ASKER

Hafız Hakkı Paşa, “Şanlı Asker” isimli diğer eserinde ise, askerin savaş mey­danlarından zaferlerle dönebilmesi için fedakârlık, vatan sevgisi, Allah korkusu ve iman kuvveti gibi manevi hususları öne sürdüğü şartların başında dile getirmekte, “Allah’ını bilmeyen, köyünün hududundan gafil bulunacak kadar vatan dâvasından kopmuş bulunan, dini, imam ancak babadan miras kalmış bir gölge­den ibaret kalan insanlar için bugünkü harplerde bozgunluk mutlaktır” demekte­dir. Hakkı Paşa ayrıca “Subay, milletin taptığı yüksek ülküye herkesten kuvvetli bir iman ile sarılmış olmalıdır ki, eline geçecek çürük kalplere azim ve metanet kazandırabilsin” diye düşünmektedir.

“Asker! Sen de o büyük ve şanlı babanın oğlusun. Sende de O arslan yüreği yardır. Düşmanın şarapnel ateşine ve kurşun yağmuruna aldırma ve subayının ar­kasından daima ileri git. Varsın kardeşin şehit olsun, subayın şehit olsun. Onlar düştükçe sen daha ileri koş. Ne kadar ileri gidersen, o kadar düşenlerin de intika­mım alırsın, ileri, daima ileri koş ki zafer, şan ve şehâdet hep oradadır. Sen böy­le ileri koşarsan ruhları göklerden sana bakan ecdadının, arkandan bakan milleti­nin yüzü güler, sevgili vatanın şenlenir” sözleriyle iyice çözülmüş olan eski za­ferlerini arayan Osmanlı Ordusu’ndaki askerlere nasihat vermektedir.[5]

 

SARIKAMIŞ GÜNLÜÐÜ

Hafız Hakkı Paşa, 1914’te Miralay (Albay) rütbesiyle Kafkas cephesindeki 10. Kolordu Komutanlığı’na atanmasından sonra bu kolordunun komutam olarak Sarıkamış harekâtına katılmış ve Mirliva (Tuğgeneralliğe) yükseltilerek Hasan İzzet Paşa’nın yerine Ocak 1915’te 3. Ordu Komutanlığına getirilmiştir. Hafız Hakkı Paşa’nın son görevi büyük bir hüsranla neticelenen Sarıkamış harekâtı olup, harekât sırasında hastalanarak şehit olmuştur. Hakkı Paşa’nın bilinmeyen bir eseri de bu harekât ile ilgilidir. Tek nüsha olan Sarıkamış Günlüğü Murat Bardakçı’nın özel kütüphanesindedir. [6]

Sn. Bardakçı Sarıkamış Günlüğü hakkında şu bilgileri vermektedir;

“Hafız Hakkı Paşa’nın Osmanoğlu ailesi vasıtasıyla bana intikal eden günlük­leri, 1915’in 12 Ocak günü yazılan satırlarla nihayete eriyor, zira Paşa, o tarihten itibaren kendisini ölüme götürecek olan hastalığın pençesine düşmüş bulunuyor. Hafız Hakkı Paşa’nın günlüklerinden Birinci Dünya Savaşı’na girişimizin ve Sa­rıkamış Harekâtı’nın öncesi ile sonrasının anlatıldığı bazı bölümlerinde şunlar geçmektedir;

 

KASIM 1914: Mateessüf, sabah, donanmamızın düşman donanmasıyla harbe tutuştuğu haberi geldi ve hemen alman erkân-ı harbiyyesi (genelkurmayı) ile temas edildi. Mezkur erkân-ı harbiyyenin bizden şunları istediğini anladık:

– Hemen, Karadeniz’de hareket. – Mısır istikametinde mümkün mertebe çabuk ilerlemek.

– Cihad-ı mukaddes (kutsal savaş) ilân etmek. Ben, bunların üçünü de saçma addediyorum fakat ne yapayım? Madem ki müttefik? Dik Alman kafasına lâf anlatmak da kabil değil. Bir kerre de harp başlamış! Artık olacak! Harp nasıl başladı: Donanma kumandanına şöyle bir emir hazırlanmış idi: ‘Rus donanmasını mahvederek Karadeniz’de hâkimiyet kazanınız’. Bu emir, benim kasamda duruyordu.

 

Ancak icabında ve zamanında verilecekti. Bizim hareketimizden evvel, Nazır (Harbiye Nazın Enver Paşa) emri istedi. ‘Şuson’a (Alman amirali) vereceğim. Kapalı bir zarf içinde. Lazım olduğu zaman emri aç! diyeceğim’ dedi. Ben şüphelendim, rica ettim, dinlemedi. Halbuki, iş büsbütün başka türlü imiş ve Şuson kendisi Alman kafasıyla, yapmış, etmiş, bizi vakitsiz bir harbe sürüklemiş. Bundan sonra artık vaziyeti selâmete çıkarmak için canla-başla çalışmak lâzım.

 

ARALIK 1914: Hastaların yemekleri ve hâli bir türlü düzelemiyor. Bugün yine birçok adam dövdüm ve derken yine bir felâket karşısında bulundum: Hastahane yanında bir hasta nefer, titrek ayaklarıyla matarasını doldurmaya gidiyor! Sordum:

– Niçin gidiyorsun?

– Ne yapayım efendim, para ile su satıyorlar. Benim param yok!

–  Kim satıyor? …kim? -Hademe.

–  Haydi göster.

Yürüdük. Zavallı, canlı cenaze gibi. Hastahaneden ahıra girdik. Yine iki ölü vardı.

İçeride bir telâş. Su değil, ekmek satılıyordu, iri yan bir çavuş. 60 para, beş kuruşa ekmek satıyordu. Öldüresiye vurdum. Taşla kafasını ezdim. Firara koyul­du (kaçmaya çalıştı). Yanımdaki mülâzım (teğmen) Küçük Münir yetişti, herifi altına aldı. Bir kasatura buldum, kafasını gözünü parçaladım.

10 OCAK 1915; Hava güzel, ben hastayım. Derece-i hararetim (ateşim) 37,5. Her tarafım ağrıyor. Vaziyet yine sakin. …Yaralılara maaşlarına mahsuben 10 ku­ruş verdirdim…. yaralı çavuşların Erzurum’a şevkini emrettim. [7]

 

 Not: Bu makalenin hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Erhan Afyoncu ile Oğuz Kallek’e teşekkür ederim.

 

Mustafa Birol Ülker 

TDV İSAM Kütüphane Ve Dökümantasyon Müdürü

 

 

Editörün notu:  Bu Makale Kitabîyat Dergisi Yaz 2008-1 Müteferrika Yaz 2008, Sayı: 33’de yayınlanmış, yazarının izniyle sitemize konulmuştur.

 

 



[1] “Merhum Hafız Hakla Paşa”, Harb Mecmuası, sayı: 1. Teşrinisani 1331, sayfa 11.; Fahrettin Öz-toprak, “Hafız Hakkı Paşa 1879-1915”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, sayı: 238 (Ekim-2006) s. 40-41; İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu 1913-1922: Balkan-Birinci Dünya ve İstiklâl Harbi, TTK, Ankara 1993, s. 18, 25, 53, 107, 108,110; Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi: Kafkas Cephesi 3’ncü Ordu Harekâtı, c.n/Birinci Kitap, An¬kara, 1993, s. 341, 564-565; “Hâfiz Hakkı Pasa”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi-, cilt: I, İstanbul 1999, s. 505; Türk Ansiklopedisi. XVIII, Ankara 1970, s. 304-305; İbrahim Alâettin Gövsa, Türk Meşhurları Ansiklopedisi, Yedigün Neşriyat, basım yeri yok, tarihsiz, s. 160; İbrahim Alaettin Gövsa, Resimli Yeni Lügat ve Ansiklopedi, cilt: H, tarihsiz, s. 1025;

[2] Harb Mecmuası, sayı:2. Kanunuevvel 1331, s.30.

[3] Cevdet Küçük, “Balkan Savaşı”, Türkiye Diyanet Vakfı islâm Ansiklopedisi, V, 1992, 23-25.

[4] Hafız Hakkı Paşa, Bozgun, Baskıya Hazırlayan: Tercüman -1001 Temel Eser İlim Heyeti, İstan­bul, talihsiz.

[5] 5 Hafız Hakkı Paşa, Şanlı Asker (Ali Çavuş), Neşre Hazırlayan: Mehmed Açıkgözoğlu, Bedir Yayınevi, İstanbul 1975;

[6] Mustafa Birol Ülker, “Sarıkamış Kumandanı Hafız Hakkı Paşa”, Hürriyet Tarih, 29 Eylül 2004, 18-19.

[7] Murat Bardakçı, Hürriyet, 26 Aralık 2004 Pazar, [http://webarsiv.huiriyet.com.tr/2004/12/26/575300.asp]

13.304 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir