GELİBOLU’YU ANLAMAK

Tarih Bir Din Değil İlim Sahasıdır (Seyit Ahmet Sılay)

Çanakkale Muharebeleri Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’na Çanakkale eski milletvekili İsmail Kaşdemir atandı. Hayırlı uğurlu olsun…  Sayın Kaşdemir ilk icraat olarak, daha önceden yaptırılmış olan mankenler üzerindeki Alman Haç madalyasını kaldırmak oldu. Gerekçe olarak, ziyaretçilerden gelen tepkileri gösterdi.

Sayın Başkan; öncelikle iyi bilmeniz gerekir ki, tarih bir din sahası değil, ilim sahasıdır. Dolayısıyla mankenlerin üzerinde bulunan “ Alman Haç Madalyası” tarihî bir olgudur ve Birinci Dünya Savaşı’na katılmış birçok subayımız da bu madalyaları taşımıştır. Ne Alman ne de Türk genelkurmayının aklından herhâlde bu madalyaların Türk subaylarını Hristiyanlaştırmak maksadıyla verilmesi ya da taşınması geçmemiştir. Almanların neredeyse tamamının Hristiyan olması neticesinde, askerlerine savaşlarda gösterdikleri yararlılık sebebiyle askeriyedeki ananevi bir ödüllendirme biçimi olarak “Haç Nişanı” veriliyordu. Aynısı biz de yapıyorduk. Hilâl ve yıldız şeklinde tasarladığımız madalyalarımız birçok Alman subayının göğsünde taşınmıştı. Bunu o döneme ait fotoğraflara göz atan herkes çok iyi bilir.  Tarihî hakikat böyleyken, müzede sergilenen Atatürk ve Enver Paşa’yı temsil eden mankenlerin üzerindeki bu madalyaların sökülüp başka yerde sergilenmesi gerçekten hayret edilecek bir tasarruftur.

Neymiş efendim, “gelen ziyaretçiler rahatsız oluyorlarmış”.

Gelen ziyaretçilerin isteği doğrultusunda hareket etmeniz için mi o mevkie atandınız? Sizin asli vazifeniz gelen ziyaretçileri memnun etmek mi? Gelen ziyaretçilerin duymak ve görmek isteklerine cevap vermek için mi o koltuğu işgal ettiğinizi düşünüyorsunuz?

Yok bunlar değil de bu tasarruflarınız kendi görüş ve düşüncenizin bir ürünü müdür?

Öncelikle, oradaki diğer hataları ortadan kaldırmanız gerekirdi. Ne miydi onlar? Hatırlatayım size;

-Mustafa Kemal (Atatürk)’i canlandıran oyuncunun üzerindeki üniforma, Çanakkale dönemine ait değildir. Başındaki Enveriye ( kabalak) modeli ise hiç kullanılmamıştır. Kullanılmadığı gibi, böyle bir enveriye hiçbir surette üretilmemiştir.

-M. Kemal’in boynunda asılı duran ve gözetlerken görüntülendiği dürbün “OPERA” dürbünüdür. Oysaki o dönem subayları, Osmanlı ordusu için üretilen Rodenstock veya Zeiss dürbünü kullanıyorlardı. M. Kemal’in omzunda yer alan apoletler ( Otel valesinin omuz süsüne benziyor) de ne o dönemde ne de cumhuriyet sonrası Türk Ordusu’nda kullanılmamıştır.

– Türk subay ve askerlerinin başlarında yer alan enveriyeler de tamamıyla hatalıdır. O şekil bir enveriye Osmanlı ordusunun hiçbir cephesinde kullanılmamıştır.

– Osmanlı ordusu yaklaşık 13 çeşit tüfek kullanmıştır. Ancak, en çok kullanılan ve bilinen Mauser ve GEW 98 Alman modelidir. Hâlbuki, belgesellerde askerlerimizin ellerindeki tüfekler tamamıyla yanlıştır. Ve ayrıca, bir sahnede askerimizin düşmana çevrilmiş tüfeğinin namlusundan demir parçasının sarkması görülen tuhaflıklardan biridir.

– Osmanlı askerlerinin süngüleri de 1945 modeldir. Belgeselde kullanılan süngülerin o dönemle bir ilgisi bulunmamaktadır.

– Yine Türk askerlerinin omzunda, günümüz subaylarının kullandığı omuz manşetleri var. Hâlbuki o dönem askerlerinin ceketlerinde bu manşetler kesinlikle yoktur.

– Türk subaylarının ceketlerinde ( Liman Von Sanders’ in karargâh subayları dışında) cep olmaz, düzdür. Cepli ceketler, sadece Alman ve karargâh subaylarında vardır.

– Subaylarımızın üstten ikinci ceket düğmesi altında, hat şerit vardır. Hâlbuki simülasyon belgesel filminde hiçbir subayımızın ceketine bu şeritler konulmamış.

– Türk Yüzbaşısının omuzunda bugün kullanılan 3 yıldız kullanılmış. Rütbeyi belirten o tür yıldızlar cumhuriyetten sonra kullanılmıştır. Rütbeler apolet şeritleri ile belirlenirdi.

– İngiliz ve Anzak askerleri tek model tüfek kullandı. Bunlar; İngiliz Enfield 303 tüfekleriydi. Hâlbuki belgeselde yer alan tüfekler farklı.

– Çok önemli ve belirgin olan yanlışlardan biri de, İngiliz askerlerinin kullandıkları miğferlerdir. Çanakkale Savaşında İngiliz askerleri, “safari helmet” denilen, enseye kadar inen, üzeri kumaş kaplı başlıklar kullanmışlardı. Belgeseldeki İngiliz askerlerinin başlarında, Amerikan modeli dediğimiz tencereye benzer yuvarlak metal miğferler var. Halbuki İngilizler bu miğferleri sadece ve sadece Avrupa’daki cephelerde kullandı. Çanakkale’de bu miğferlerden bir tane dahi kullanılmamıştır.

– Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin başlarındaki şapkaların sol (süngünün takıldığı yer) kısmı katlanır ve üzerine “batmayan güneş” rozeti takılır. Oysaki belgesel filimde bu şapkalar sağdan katlanmış ve komik durmakta.

– İngiliz ve Anzak askerlerinin teçhizatları ( kütüklük, süngü, kürek, matara vs.) tamamıyla yanlış. Sağ ve sol göğüste beşerli olmak üzere, onar adet kütüklük vardır.

– Animasyonlarda görünen İngiliz Queen Elizabeth gemisinin topları eksik. Ayrıca o görüntüdeki gemi, savaştan sonra modifiye edilmiş hali ile karşımızda durmakta.

– Queen Elizabeth gemisinde masaya oturmuş toplantı yapan subayların şapkaları düz durmaktadır. Halbuki o şapkaların ters durması gerekmekte. Ayrıca amiralin rütbesini belirten şeritlerde fazla. Benim konum olmasa da yapılan çalışmanın ciddiyetini anlamak için dikkat çekmek istediğim bir başka husus da; bahsi geçen toplantıda duvarda asılı günümüz pilli saatlerinden biri durmaktadır ve geçen süre içinde saat hep 10: 12 yi göstermektedir.

– Aynı toplantıda kara harekâtı da konuşulmakta. Oysaki ne resmi yazışmalarda ne belgelerde kara harekatı hiç geçmez. Bırakın kara harekâtını konuşmayı, İngiltere’ ye çekilen telgraflarda; İstanbul’ a varış saati verilmekte, çaylarını Boğazın neresinde içeceklerini konuşulmaktadır.

– 18 Mart gününü konu alan animasyonda, bir sahnede gemiler ters gitmektedir. (Duyduğuma göre rapordan sonra bu düzeltilmiş)

– Hilal-i Ahmer Türk Sahra çadırı üzerinde, günümüzde kullanılan ay yapılmış. Oysa ki o dönemde bu ay, daha kalın ve dolgundur.

– Nusrat Mayın gemisindeki kaptan bahriyeli askerlere nutuk çekiyor. O sahnede gözüken Türk denizci kıyafetlerinin bu dönemle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

– En önemli hatalardan biri de, Seyit Onbaşı’ nın anlatıldığı belgeselde yapılmış. Düşman top ateşi sonrası Seyit Onbaşı ve bir asker dışında herkes ölüyor. Kimse kalmadığı için Seyit Onbaşı topu sırtlamak zorunda kalıyor. Oysaki tarihi gerçek bu değil. Düşman top ateşi sonucunda bizim 24 lük topumuzun, calaskar ve top sürgü haznesi vuruluyor. Çalışmayan calaskar sonucu o mermi yukarı çıkartılamıyor. İşte o zaman Seyit Onbaşı mermiyi sırtlıyor. Yapılan düşman atışı sonucu zayiat veriyoruz ancak, tüm asker ve subaylarımızın öldüğü yanlış.

 Seyit Ahmet SILAY

6.904 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir