Tarih zannedilenin aksine stabil değil dinamik bir alan. Geçmişte olup biten olayların yeni belgeler, yeni bilgilerle yeniden yorumlanması bu dinamizmi sağlıyor. Size “budur” diye öğretilmiş bir tarihi olayın, ya da üstü örtülmüş, geçiştirilmiş bir bilginin bambaşka yönü iyi bir araştırmayla, yorumla karşımıza çıkarılabiliyor. Tarihin dinamizmini okuyucuya sunmak ise her şeyden önce cesaret istiyor.
Bu açıdan bakıldığında ülkemizde tarih dergisi çıkarmak , (bakmayın siz tarih deyince mangalda kül bırakmayanlara) gerçekten cesaret işidir. Başlangıçtaki heyecan tiraj, reklam kaygıları vs. gibi “dünyevi” konular için içerisine daha çok girmeye başlayınca kaybolmaya yüz tutar. Bu nedenle uzun soluklu tarih dergisi çıkarmak zor bir iştir. ( BBC History’nin 60. Yılına girdiğini hatırlatayım)
Geçtiğimiz hafta NTV Tarih , Atlas Tarih, Toplumsal Tarih ve Yedikıta ‘dan sonra (yılda 2 kez çıkan Tarih ve Toplum’u da unutmayalım) bir dergi daha gazete bayilerinde ve D&R, NT gibi kitapçılarda okuyucuyla buluştu. Umarım uzun soluklu bir dergi olur.
Mustafa Armağan yönetimindeki Derin Tarih dergisi Prof. Dr. Halil İnalcık, Semavi Eyice, Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu, Prof. Dr. İsmail Kara, Prof. Dr. Norman Stone, Caroline Finkel gibi yerli ve yabancı ünlü tarihçilerden oluşan kadrosuyla dikkat çekiyor. Bu arada derginin ilk sayısında 25 Nisan Gelibolu Yarımadası çıkarmaları ile ilgili “Çanakkale’nin Kıyamet Günü” başlıklı yazımda yer alıyor. İlk sayısını incelediğimde en çok Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu’nun “Kâzım Karabekir’i Nasıl Tarihselleştirelim” yazısıyla Zümrüt Sönmez’in İstanbul’un siluetinin bozulmasıyla ilgili kaleme aldığı “Siluetimi Kaybettim, Hükümsüzdür” başlıklı makalesini çok beğendim.
Prof. Hanioğlu’nun , derginin ilk sayısında baskın olan “Kazım Karabekir’in hayatı, milli mücadeledeki rolü, Mustafa Kemal ile yollarının ayrılması” gibi konularda farklı bir yaklaşım önermesi,(Başta Enver Bey, Mustafa Kemal Bey, Kazım Bey gibi o dönemin genç subaylarının Goltz Paşa’dan eğitim almış, , ordunun mutlak üstünlüğüne inanan , kendilerinin de topluma yol gösteren özel bir sınıf olduğunu düşünen aynı kuşak olduğunu belirtmesi ) alternatif tarih yapayım derken son tahlilde farklı bir tarih inşa edilmediğini yazması önemli. Bu makaleyi derginin Kâzım Karabekir Paşa konusuna yaklaşımına üstü kapalı bir eleştiri olarak algıladım.
Zümrüt Sönmez ise yazısında İstanbul’un sadece değiştiğini değil orantısının da bozulduğunu! belirtiyor. Bu yazıyı sadece İstanbul Belediyesi yetkililerinin değil, tarihe hep saygılı olduğunu iddia eden özellikle muhafazakar belediyelerimizin üyelerinin de okumasını isterim.
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan’ın Kars’ın tarihinden bir kesit aldığı “Osmanlı Kentsel Dönüşümü Böyle Yapardı” başlıklı makalesi ile Şehir Üniversitesi’nden Doç. Dr. Abdülhamit Kırmızı’nın Abdülhamit’in Suikast Korkusu yazıları da dikkat çeken yazılardan. Mustafa Armağan’ın Kâzım Karabekir’in kızları Hayat Karabekir Feyzioğlu ve Timsal Karabekir Yıldıran ile yaptığı röportaj da, paşanın şahsında yakın tarihimize ait önemli bilgiler içeriyor. Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık hocanın geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Osmanlı Para Tarihi konusunda önde gelen tarihçi Prof. Halil Salihlioğlu hakkındaki yazısı da sadece bir anma yazısı değil iyi bir tarihçi olmak için nelerin gerektiğine dair önemli notlar da içeriyordu. Salihlioğlu hocayı ben de rahmetle anıyorum.
Dergideki yazıma gelince…
“Çanakkale’nin Kıyamet Günü:25 Nisan 1915” başlıklı yazımda bu günde olan bütün olayları anlatmaktan ziyade (-ki bunu birkaç sayfada anlatmak mümkün değil) bazı önemli noktaları vurgulamaya çalıştım, özellikle son dönem yabancı kaynaklarda öne çıkan bazı görüşleri irdeledim. Kendi yorumumu da ekledim. Ancak popüler bir tarih dergisine yazdığınız yazı kaçınılmaz biçimde kısaltılıyor. Sizin yapamadığınızı da editör yapmak zorunda. ( İnsanın kendi yazısını kısaltması hele tecrübesiz ise çok zor) Bunu da işin doğası kabul etmek gerekli.
Bu vesileyle kendi yazımla ilgili dergi editörlerine de bazı sitemlerimi iletmek isterim. Yazının ilk hali gönderildikten sonra bazı düzeltmeler yapmış ve göndermiştim. Ne yazıkki çoğunluğu dikkate alınmamış. Umarım okuyucular Mustafa Kemal Bey’in Arıburnu’ya 57. Alay ile birlikte hareketinin 25 Nisan sabahı Bigalı köyünden değil, yüzlerce kilometre ötede, üstelikte boğazın öte yakasındaki Biga’dan başladığını gerçekten iddia ettiğimi (!) düşünmezler. Bakın sadece “lı” eki bile nelere yol açabiliyor! Ayrıca özellikle büyük resim altı yazılarının benim görüşüm olmadığını değiştirmelerini istemiş, üstelik alternatif yazılar da önermiştim. Ne yazık ki dikkate alınmamış. Bazı cümle düşüklükleri giderilebilir, ayrıca müttefiklerin planın biraz daha ayrıntılı konulması mümkün olabilirdi.
Özetle Derin Tarih, tarih dergiciliğine yeni bir dinamizm getirmeye aday umut veren bir dergi. Umarım sadece bir ideolojinin tarih anlayışını eleştirmekle kalmaz, çuvaldızı muhafazakar kesimin tarih anlayışlarına da batırır. Osmanlıyı ölçüsüzce yermek ne kadar sorunluysa sürekli övmekte doğru değil. Ermeni Sorunu, Kürt Sorunu, Sünni-Şia gerilimi vs. gibi konuların tarihi söz konusu olduğunda muhafazakar kesimin yaklaşımlarının yeniden irdelenmesi gerekiyor. İşte size önümüzdeki sayılar için alternatif bazı dosya konuları…
Derin tarih ekibine Allah yolunuzu açık etsin diyor, yayın hayatında başarılar diliyorum.
Tuncay Yılmazer