“Gelibolu Yarımadası’nı donanmamızın, topçu birliklerimizin bombardımanıyla tahrip ederek savaşı kazanmayı düşünüyorduk. Başaramadık. Türkler ise savaşı kazandılar ve iş makinalarıyla yarımadayı tahrip ettiler !”
İngiliz Devlet Adamı Winston Churchill eğer yaşasaydı , 1. Dünya Savaşı ile ilgili anılarını, görüş ve düşüncelerini anlattığı “World Crisis 1914-1918” adlı eserinin yeni baskısına eminim yukarıdaki cümleleri eklerdi. Ne yazık ki Gelibolu yarımadası kendi ellerimizle göz göre yok ediliyor!
Geçen gün Çanakkale’deki bir dosttan “57. Alay şehitliği tartışmasını bırakın asıl burada neler oluyor “ uyarısıyla bana gelen fotoğraflar fazla söze gerek bırakmıyor. Gördüğünüz Queen Elizabeth savaş gemisinin bombardımanından açılan bir çukur değil!..
Kabatepe’de muharebe alanına devasa bir kazı yapılarak temeli atılan simülasyon merkezi tarih anlayışımızın ne kadar lümpenleştiğinin, popülizme yöneldiğinin çok açık göstergesi. Bunda başta benim olmak üzere hepimizin suçu var ne yazık ki! İtiraf edeyim, olayın henüz daha proje aşamasında olduğunu, ancak gerçekleşmeyeceğini düşünüyordum. Yanılmışım!
Gelibolu Yarımadası’nda her derenin, her ovanın, her tepenin bir anlamı var. Ufacık bir noktayı ele geçirmek için binlerce insan bu topraklarda can verdi. Bölgeye giden hangi ülkeden, hangi ırktan, hangi din ve inançtan olursa olsun ziyaretçileri etkileyen bir havası var. Böyle bir yere nasıl dozer kepçesiyle girilir, nasıl kazılabilir? Nasıl otopark yapılabilir? ya da mezarlık yolu yapacağım diye granit taş döşenebilir? Bu mantığı baştan beri anlamakta zorlanıyorum. Dolmabahçe Sarayı’nın içerisine ziyaretçiler daha iyi gezsin bu nedenle koridorları genişletmem gerekli diye dozerle girebilir misiniz? Bölgenin doğal yapısı bizler için en büyük mirasken nasıl böyle hoyratça tahrip edilir?
Son yıllarda Gelibolu yarımadası üzerinde yol yapımı nedeniyle Haintepe’nin traşlanmasından tutun, çok sayıda mütevazı olmaktan çıkıp beton ve granit yığınlarına dönüşen şehitlikler yapımına kadar , Nuri Yamut anıtının etrafına ayrıca çekilen ve savaştan kalan lağım kraterinin ortadan kalkmasına yol açan duvardan, 57. Alay şehitliğinin yeniden düzenlenmesi, Kırmızısırt etrafındaki siperleri ortadan kaldıran yol genişletme çalışmalarına kadar bir çok işlem yapıldı. Bunların doğada yaptığı tahribat devasa boyutlarda. Yaptığımız yanlışın telafisi de yok! Bu düzenlemelere nasıl karar alınıyor? Kimler onaylıyor? 27 Alay 2. Taburun bazı birliklerinin konuşlandığı bir mevkiye sinevizyon merkezi yapmanın amacı ne Allahaşkına!… Ziyaretçiler ( o mevkide savaş sırasında konuşlananların amacını, Anzak çıkarmasının seyrini araziden anlamak ve hissetmek varken) sinevizyonla mı bilgilenecek? Afedersiniz ama orası Disneyland mı? Kilya’da yapılan ve şu an atıl vaziyette duran koca bina değerlendirilemez miydi? Ya da illaki bir sinevizyon merkezi yapılacaksa Eceabat ya da Çanakkale’ye yapılamaz mıydı?
Gelibolu Yarımadası’nın çok başlı yönetimi en önemli etkenlerin başında geliyor. Buna kuşku yok. Her bir birim, birazdan kuruyacak yaş betona önüne gelenin bir yazı yazması, bir işaret koyması gibi benim kurumumdan da bir iz kalsın diyor. Ancak bu anlayışla gidilirse önümüzdeki yıllarda daha bir çok anıtlar yıkılıp yeniden inşa edilecek!
Ancak kanımca asıl sorun yanlış tarih anlayışımızda. Derinlemesine düşünmekten pek hoşlanmayan bu zihniyetimiz “ucube” anıtlar, sinevizyon gösterileri, panorama , gösterişli tören alanları gibi tüketim kültürünün modern araçları ve ritüelleriyle vasıtasıyla “Çanakkale’yi an(la)dığını zannediyor. ( Burada Çanakkale ifadesini iz bırakan herhangi bir tarihi olayla değiştirebilirsiniz) Muhteşem Yüzyıl adlı dizide birkaç sahne için ayağa kalkanların, gerçek hayatta Osmanlı’dan miras kalan en büyük zaferlerden birinin gerçekleştiği topraklarda yapılan doğa tahribatını görmemeleri başka türlü nasıl açıklanabilir?