GELİBOLU’YU ANLAMAK

18 MART ÖZEL – 18 Mart Boğaz Harbinde Müttefik Filonun Saldırı Planı ile Türk Savunma Düzeni Üzerine Değerlendirmeler (M. Onur Yurdal)

 

“Zaferi kazanan komutan savaş öncesi en çok hesaplamayı yapandır.Savaşı yitiren komutan ise savaş öncesi mutlaka yeterince plan yapmamıştır.Bu nedenle savaşa girmeden önce mutlaka zafer hesabı yapın.Ancak, bu arada her ihtimale karşı, yenilgi hesabını ve stratejisini yapmayı da unutmayın.Plan yapmaya verdiğiniz önem zafer ya da yenilginin belirleyici faktörü olacaktır.”

Sun Tzu

Yine bir yıldönümünü idrak ettiğimiz 18 Mart Deniz Savaşı ve Türk Zaferi (aslında müttefiklerin donanma ile Çanakkale Boğazı’nı geçme girişimi/Boğaz Saldırısı) her yıl olduğu gibi bu yılda

Bouvet nasıl battı?

Seyit Onbaşı kaç kg’lık mermi kaldırdı?

Ocean’ı Mecidiye’den atılan mermi mi batırdı?

Nusret Türk mayını mı döktü? Depodaki son mayınlar mıydı?

gibi yazabildiğim ve birçok defalarca eleştirdiğimiz akıl ve mantık çerçevesi dışında bulunan yazamayacağım iddiaların garip gölgesinde kalıyor. Bu iddiaların bir kısmını da burada değerlendiriliceğini belirtmekle beraber esas amaç; mevcut genel iddiaları değerlendirip, en azından Türk tarafına zaferi getiren operasyonel seviyedeki karar mekanizması ve planı ile karar verici Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa’nın askeri başarısını hatırlatmaktır.

 

Harekat Planları

1-Türk Tarafının Savunma Düzeneği

  İngilizlerle müttefik olduğu dönemlerde İngilizlerin yönlendirmesi ve önerileriyle boğaz savunmasını düzenleyen Türkler, Alman ıslah heyetinin faaliyetleri kapsamında Alman Amiral Schack tarafından bir rapor hazırlanmış ve 28 Haziran 1914 Türk makamlarına bu rapor sunulmuştu. Amiral Schack’ın raporuna göre Boğaz’a olası bir saldırının öngörülmesi durumunda Boğaz’ın girişinin yani Ege Denizi’ne açılan kısmında bulunan tabyaların güçlü tutularak olası saldırıyı burada bertaraf edecek bir savunma düzeninin kurulması gerekliydi. ikinci rapor ise Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa tarafından 20 Eylül 1914’te hazırlanmıştır. Nitekim bu raporun kabul edilmesiyle birlikte rapor doğrultusunda savunma düzeneği oluşturulmaya başlanmış, Türk tarafının elinde bulunan bazı uzun menzilli toplar giriş tabyalarına taşınmaya başlanmıştır. Fakat Eylül başında Amiral Schack’ın rahatsızlanması 10 Ağustos 1914’de Müstahkem Mevki Komutanlığı’na atanan Cevat Paşa’ya yeni bir plan yapma imkanı sunmuştur. Cevat Paşa’nın Boğaz Savunma planı Amiral Schack’ın tam tersi yönünde idi.

 

Amiral Schack, Boğazın girişi yani dış tabyaları güçlü kılacak, merkezi ise zayıf bırakacak şeklindeki planı yerine Cevat Paşa, Boğaz’ın girişinin hafif bırakılması, asıl savunma sikleti olarak merkez tabyalarının güçlü kılan bir planı oluşturmuştur.

 

Cevat Paşa’nın bu savunma çeşidini seçmesindeki nedenler şunlardı:

  1. Açık denizde bulunan düşman filosunun üstün toplarıyla büyük bir bombardıman ile, eldeki en uzun menzilli toplarla donatılmış mevcut tabyaları, çoğunlukla onların menziline girmeden uzun bir süre zarfında da olsa nihayetinde tahrip ederek boğaza girebilirdi.
  2. Açık Deniz yerine düşmanın manevra ve hareketinin sınırlandığını boğaza girmesi ve bu alanların tahkim edilmesiyle boğaz içinde kuvvetli bir savunma oluşturulabilirdi.

 

2-Birleşik Filo’nun Saldırı Planı

            Çanakkale Boğazı’na saldırı planı ise Amiral Carden tarafından hazırlanmıştı. Plana göre;

1-      Boğaz’ın girişini savunan dış bataryalar uzun mesafelerden bir ateşle tahrip edilecekti. (Dış bataryaların ikisi Boğaz’ın Anadolu yakasında bulunan Orhaniye ile Kumkale’de, diğer ikisi de Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülbahir’de bulunuyordu. Boğaz’ın bu tabyalar arasındaki genişliği 4 km kadardı. )

2-      Boğaz’a girilerek Anadolu yakasında Kepez ve Rumeli’de Kilitbahir’e kadar olan ve merkez savunma sistemi denilen tahkimat ve buralardaki bataryalar tahrip edilecekti.

3-      Çanakkale ile Nara Burnu arasındaki savunma sisteminin son kısmı ateş altına alınacak ve Marmara’ya girilerek Donanma İstanbul’a yönelecekti.

4-      Bu bombardıman aşamalarının her birinde savaş gemileri yol almaya başlamadan önce torpil alanları temizlenmiş olacaktı.

HAREKAT

19 Şubat 1915 Harekatı

19 Şubat sabahı saat 07:45’te Mondros Limanı’ndan donanma harekâta başlarken, saat 07:50’de, Limni Adası’ndan havalanan bir uçak Ertuğrul bataryasının çevresindeki piyade bölüğünü bombalamıştır. Saat 09:51’i gösterdiğinde ilk ateşi açan Cornvallis zırhlısı, Orhaniye tabyasını topa tutmuş, bunu 10:01’de Triumph zırhlısının Ertuğrul tabyasına ateşi izlemiştir. Daha sonra saat 10:32’de Suffren de Kumkale tabyasına ateşe başlamıştır. Gemilerinin menzil dışında olması nedeniyle Türk bataryaları karşılık verememiştir. 13:30’a kadar böyle devam eden, öğlen saatlerinde bir saat ara verilen bombardıman 14:30’da tekrar başlamıştır. Bu son aşamada tabyaların kısa mesafeden ezici bir ateş altına alınarak tahrip edilmesi ve Boğaz’ın girişine doğru mayınların temizlenmesi hedeflenmiştir.

Inflexible zırhlısının 10 bin metre mesafeden demirleyerek Seddülbahir tabyasını bombalamasına karşılık verilmeyişi üzerine diğer gemiler de Boğaz’a doğru yanaşmaya başlamışlardı. Ayrıca Kumkale’ye ateş ederek yaklaşmaya başlayan Suffren’e karşılık verilemedi. Orhaniye ve Ertuğrul tabyalarını da ateş altına almışlardır. Tabyaların karşılık veremeyip toz duman altında kalması, Amiral Carden üzerinde buraların yerle bir edildiği intibasını uyandırmıştı.

“Suffren’e kıyıya daha yaklaşması, Vengeance’ın da, ateş keserek tabyaları gözden geçirmesi” şeklindeki verilen emri, yanlış anlaması üzerine birleşik filo büyük bir fırsat kaçırmış, bombalamayı bırakıp geri çekilmiştir. Orhaniye tabyasının etkili ateşi, Vengeance’ın sereninin kırılmasına ve donanımının ağır hasar görmesine neden olmuştur. Vengeance ile birlikte sokulan Cornwallis de, yoğun ateş altında kalmıştır. Neticenin alınamayacağına kanaat getiren Amiral Carden, 17:20’de donanmaya geri dönüş emri vermiştir.

Yedi saat kadar devam eden ve 1.000 kadar merminin atıldığı bu günde Türk tarafının verdiği zayiât bombardımanın şiddetine kıyasla az olmuştu. Orhaniye ve Seddülbahir Tabyaları’nda, 2’si subay 4 şehit verilmiş, 11 er de yaralanmıştı.

25-26 Şubat 1915’te Devam Eden Müttefik Harekatı

Müttefik filosu, 25 Şubat’ta 8 İngiliz ve 4 Fransız gemisi, istihkâmların menzilleri dışında ve birbirinin ateş hatları istikametine isabetli atışlar yapmışlardır. Bu bombardımanlar sırasında girişteki toplardan dördü de işleyemez hâle geldi. Öğleden sonra gemiler, mesafeyi azaltmak üzere harekete geçmişlerdi. Müstahkem Mevki Kumandanlığı dış istihkâmların boşaltılması emrini vererek Boğaz içindeki istihkâmların tahkimi ve muhafazasına önem ve ağırlık vermeye başlamıştır.

Bu bombardımana, İngilizlerin en büyük gemilerinden biri olan Queen Elizabeth de katılmıştır. Sabah 10:00’da başlayıp akşama kadar devam eden bombardımanda 13 er şehit olmuş 18 er de yaralanmıştır. Girişteki dört tabya ve kışlaları da tümüyle tahrip edilmiştir.

26 Şubat günü ise donanma, Boğaz içindeki tabyaların susturulması aşamasına geçmiştir. Bunun için Çanakkale-Kilitbahir hattındaki Dardanos Batarya Grubu üzerine bir harekât planlanmıştı. Önde muhriplerin korumasında mayın tarayıcı gemiler olmak üzere, Çanakkale Boğazı’nın iki kıyısından birer muharebe gemisi ilerleyerek, Kepez Burnu’na kadar kara savunma sisteminin tümüyle tahrip edilmesi planlanmıştı.

Sabah 09:00’da, 3 muharebe gemisi ve 4 torpido eşliğinde 5 mayın gemisinin harekâtı ile başladı. Mayın tarama gemileri Boğaz’dan torpido gemilerinin refakatinde ilerleyerek Karanlık Liman’ı taramaya başladı.

Bu muharebede, 19 Şubat’ın hemen sonrasında hazırlanan Halileli sırtlarındaki sahte bataryalar, gemilerin ateşini üzerine çekmiş, böylece gerçek bataryalar ateşin tesirinden kısmen kurtulmuştur. Bu sırada Majestic zırhlısının, aldığı isabetler nedeni ile su almaya başlaması üzerine Amiral Carden geri çekilme emri vermiştir. Bu sahte bataryaların yerlerinin kesin olarak tespit edilememesi, edilmesi hâlinde ise ertesi gün başka bir yere nakledilebilmeleri gemilerin işlerini hayli zorlaştırmıştır.

Akşam 18:00’de gemiler Boğaz’dan uzaklaşırken Erenköy ve Kumkale köyleri tamamen harap edilmiş, giriş bataryaları da susturulmuştu. Bununla beraber ilk defa küçük çaplı da olsa karaya çıkarma yapılmıştır. Donanmanın, ateş desteğinde Vangeance ve Irresistible muharebe gemilerinden Kumkale ve Seddülbahir’e çıkarılan müfrezeler, kuvvetli bir mukavemet ile karşılaşmış, hedeflenen neticeye ulaşılamamıştır. Bu yıkıcı bombardımana rağmen Türk tarafının zayiâtı 4 şehidi geçmemiştir.

Müttefiklerin Boğaz’a Saldırı Planı’nın İlk Aşaması’nın Değerlendirilmesi

26 Şubat günü harekât kısmen başarısız olsa da, zaten 19,25 Şubat günlerinde devam eden bombardımanda tabyalar tahrip olup kullanılamaz hale gelmiş, harekatın amacı bu tahribatın yerinde görülmesi ve yeri bilinen seyyar bataryaların imhası yönünde idi. Yani diğer bir deyişle müttefikler 25 Şubat günü harekat sona erdiğinde zaten Carden Planı’nın 1. Aşaması başarıya ulaşmıştı. Her ne kadar, Türk tarafının asker kaybı az gibi görülse de, esas kayıp ve zayiat ateş gücündeydi.

Fakat giriş tahkimatının savaş dışı bırakılmasıyla, esasen Müttfik Filo, Cevat Paşa’nın planının ana noktası olan “muharebeyi Boğaz içinde kabul etme/karşılama” merhalesine geçilmiş oldu. Dolayısıyla, Türklerin yani Cevat Paşa’nın hazırladığı Savunma Planında, her ne kadar Türk tarafı savunan taraf olsa da, kendisine, savunma görünümü içerisinde karşı saldırı olanağı sunan bir hal tarzına geçmiş oldu.Bu durumda Cevat Paşa hazırladığı planda, düşmanın muharebeyi kendisinin istediği yerde yani Boğaz içerisinde kabul etmek durumunda kalması sonrasındaki aşama olan “elverişli noktaları tahkim etme” (top, torpido, mayın ile) kısmına geçmiş oldu. Böylece Cevat Paşa “Obüs Grubu” dediğimiz ve Müttefiklerin Merkez tabyalara (Kilidbahir-Kepez Hattı) çok yaklaşmadan yani buradaki mevcut tabyaların menzillerine girmeden tabyaları bombardıman edebileceği ve yukarıda dediğimiz gibi muharebenin kabul edildiği kısımda mayın ile bir tahkim yaparak savunmayı güçlendirmeyi uygun gördü. Bu nedenle Nusret’in dökeceği mayınların habercisi, 25 Şubat harekatı sonunda tamamen tahrip olmuş giriş tabyalarıydı.

19-25 Şubat harekâtlarını incelediğimizde müttefiklerin “çok iyi korunan ve yalnızca belirli noktaları vurularak yok edilebilecek tabyaların hareket halindeki gemilerden vurulmasının, herhangi bir tabyadan hareket halindeki belirli büyüklükteki bu savaş gemilerinin vurulmasından daha zor olduğunu” fark ettiklerini görürüz. operasyonel seviyede ciddi bir girdi olan bu veri, maalesef Amirallik, Savaş Konseyi, Churchill gibi siyasi kişi ve organların baskıları ve dayatmaları nedeniyle tam manasıyla dikkate alınmamıştır.

Nusret’in Mayın Harekatı

Cevat Paşa’nın yukarıda da belirttiğimiz boğaz savunması için yaptığı planda, Birleşik Filo gemileri ile yapılacak bir savaşı Kumkale-Kepez arasındaki deniz alanında kabul edecek şekilde hazırladığından bahsetmiştik.Bu durumda gemilerin Kumkale–Kepez arasında orta bölgede yani Erenköy koyunun açıklarında bulunmaları gerekmektedir. Bu mevkide savaşan gemilerin, ihtiyaç duyacakları harp sahasını geçici olarak terk etmek veya 18 Mart günü Bouvet’nin manevrasında olduğu gibi hat değiştirmek gibi manevra gerekliliğini, diğer gemilerin savaşma kabiliyetlerini aksatmadan en kısa yoldan yapması gerekmektedir. Muharebenin icrasının kabul edildiği Kumkale-Kepez arasında bu genişlikte tek nokta Erenköy Koyu idi. Bunun yanında; bir mayın hattının döşenmesinde, hattın düşman gemilerinin kuvvetle muhtemel ilerleme hattına, en az bir mayının çarpabilmesi için dik olarak yerleştirilmesi esası da ortaya konduğu zaman Nusret’ın dökeceği mayınların şekli ile ilgili tek bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde; Erenköy koyuna,  Kumkale-Kepez hattına paralel olacak bir durumda oluşturulmasıdır. Bunun dışında 11nci hattın döşenmesinde, yukarıdaki verilerin yanında; birleşik filonun boğaz içinde yaptığı mayın arama-tarama faaliyetleri esnasında Erenköy koyunu kullanmaları da buraya mayın dökülmesiyle savunmanın güçleneceğinin işaretini vermiştir.

Planlanan 11nci mayın hattının Güney ucuna saat 07:00 sularında varan Nusret, 07:10 itibari  ile genel Kuzey’e dönerek Paleo kastrodan başlamak üzere 100-150 mt aralıklarla, satıhtan 4,5 mt derinlikte olacak şekilde 26 mayını denize döktü. Bu harekat esnasında hava sisli ve yağmurlu idi. Nusret, Birleşik Filo tarafından tespit edilmeden saat 08:00 itibari ile Çanakkale’ ye intikal etti. Nusret’in birleşik filo tarafından tespit edilmemiş olması 18 Mart günü yaşanacak Muharebenin seyrini farklı bir şekilde etkileyecekti. Nitekim eğer Nusret’in döktüğü mayınlar fark edilmiş dahi olsa, bu müttefiklere ayrıca buradaki mayınları temizleme açısından zaman kaybettirmekle beraber farklı sonuçlar da doğurabilirdi.

18 Mart Boğaz’a Saldırı

18 Mart günü cereyan eden Boğaz’a Müttefiklerin Saldırısı karşısında Türklerin Savunması esasına dayalı muharebe birçok defalar birçok kimselerce tafsilatlı bir şekilde anlatıldı. Burada amaç Muharebeyi değerlendirmek olduğundan özetle bahsedilecek olursa;

18 Mart 1915 günü gün boyu devam eden muharebelerde Müttefik Donanması’nın savaş gücünün üçte biri yok olmuş, Fransız Bouvet, İngiliz Irresistible ve Océan zırhlıları batmış, İngiliz Inflexible, Fransız Suffren ve Gaulois zırhlıları görev yapamayacak şekilde ağır hasara uğramıştır. Ayrıca 2 muhrip ve 7 mayın tarama gemisi de batmıştır. Muharebe sonucu asker kaybı da çok olmuş, İngilizler 61, Fransızlar ise 640 ölü olarak kayıp vermiş, yaralılar ile birlikte toplam kayıp 800’ü bulmuştur. Türk tarafının kaybı Almanlarla birlikte ölü ve yaralı olmak üzere 97 kişi olarak belirlenmiştir.

Değerlendirme

Muharebeyi incelediğimizde, müttefik tarafında muharebe planını hazırlayan ve harekatın ilk 2 aşamasını muharebeden 2 gün önceye kadar devam ettirmiş olan Amiral Carden’in rahatsızlanması sebebiyle yerini Amiral De Robeck’e bırakması, müttefikler için stratejik seviyede bir değişikliktir.

Aslında De Robeck’in 18 Mart Muharebesi sonrasında Kara Muharebeleri esnasında temkinli davrandığını söyleyebiliriz. Bu açıdan baktığımızda, eğer Boğaz’ı geçme girişimi üst düzey politikacı ve karar vericilerin dayatması olmasa muhtemeldir ki De Robeck Bouvet’nin batması sonucu Birleşik Filo’yu Boğaz’ın dışına çekecekti. Çünkü henüz daha merkez tabya önlerindeki noktalara gelmeden Bouvet’nin bir mayın etkisiyle batması planın aşamalarından biri olan “her harekat öncesi donanma ilerlemeden mayınlar temizlenecekti” maddesi uygulanmadan hareket edilmiş olacaktı ve öyle de oldu. De Robeck seviyesinde bir komutan denizin harekat açısından kirli yani mayınlı mı olduğunu muhakkak Bouvet’nin batışıyla fark etmiştir. De Robeck’in temkinli bir komutan olması da belki Harekat’ın kesin gerçekleşmesi baskısı olmasa bu aşamadan sonra geri çekilebileceği yönünde bizlere ipucu sunuyor. Fakat baskı ona harekatı devam ettirme kararı verdirmiştir. De Robeck Muharebe’nin kaybedildiğini Amirallik’e 19 Mart tarihli telgrafla şu cümlelerle bildirmiştir:”

“Yaşanılan personel ve gemi kaybından dolayı büyük üzüntü duymaktayım. Yoğun top ateşi karşısında “Océan” ve “Irresistible”ın hemen hemen bütün mürettebatı muhripler tarafından kurtarılmıştır. Kayıp sayısı henüz kesinleşmemiştir. Üzülerek söylüyorum ki, “Bouvet”den birkaç kişi dışında kimse kurtulamamıştır. Gemilerin manevra yapmakta olduğu Erenköy Koyu daha önce defalarca mayın tarama gemileri tarafından taranmış, ayrıca deniz uçakları da burada mayın olmadığını rapor etmişlerdir. Burada bırakılmış olan yüzen mayınlardan dolayı ilk olarak “Bouvet”, daha sonra “Irresistible” ve “Océan” batmıştır. Inflexible, Gaulois, Suffren, Agamemnon, Lord Nelson, Albion, Charlemagne zırhlılarında hafif ve ağır olmak üzere bir takım hasarlar mevcuttur.”

 

Yukarıdaki De Robeck telgrafında ilettiği  “Gemilerin manevra yapmakta olduğu Erenköy Koyu daha önce defalarca mayın tarama gemileri tarafından taranmış, ayrıca deniz uçakları da burada mayın olmadığını rapor etmişlerdir.” ifadesiyle taktik seviyede hataya düştüğünü belirtse de devam eden cümlesinde “mayınlardan batan ilk geminin Bouvet” olduğunu belirtmesi harekâtı devam ettirerek operasyonel düzeyde hatalı olduğunu da kabul etmiştir. Her ne kadar savaş planları uzakta veya bir başkası tarafından yapılsa da tarihte sorumluluk hep cephedeki icracı komutan üzerinde kalmıştır.

 

            Türk tarafına geldiğimizde 18 Mart Zaferi aşağıdaki bir takım aslında daha önce cevaplanmış iddiaların gölgesinde kalmış, kimi zaman sadece Seyit Onbaşı’ya bağlanmış, kimi zaman yalnızca Nusret’in döktüğü mayınlara hatta kimi zaman da Müttefiklerin zafiyetlerine ve hatalarına bağlanmıştır. Bu iddialara tek tek cevap vermek gerekir. Bunlardan bazıları:

 

İddia 1: Müttefiklerin 18 Mart günü kaybetmesindeki nedenlerden biri “ıskartaya çıkarılacak gemiler” ile muharebeye katılmasıdır:

Cevap 1: Her ne kadar İngilizler açısından ıskartaya çıkarılacak gemiler olsa da, mevcutlarında bulunan top gücü, manevra kabiliyeti, azami hızları düşünüldüğünde, Türk tarafında karşısına çıkacak bir donanma bulunmuyordu. Zaten 18 Mart günü savaş gemilerinde bulunan top gücü esastı. Türk tarafına kıyasla, hem menzil hem de atış kabiliyeti açısından oldukça üstünlerdi.

 

İddia 2:Müttefik Filo mühimmat açısından yetersizdi.

Cevap 2:19 Mart günü tekrar harekat edecek kadar müttefik filonun yeterince mühimmatı mevcuttu. Nitekim ertesi gün neredeyse bir harekat daha olacaktı. Fakat buna karşın 19 Mart günü yapılacak bir harekatta Türklerin mühimmatı ne kadar yetecekti? Muhtemelen yetmeyecekti.

 

İddia 3:Bouvet yalnızca Mayınla battı./Bouvet’yi Mecidiye batırdı.

Cevap 3: Prof. Dr. Ayhan Aktar uzun süreli bir araştırma neticesinde #tarih dergisinin Mart 2016 sayısında kaleme aldığı “Bouvet zırhlısını mayınlar değil  topçularımız batırdı” başlıklı makalesinde, orjinalliği oldukça tartışmalı olan ve Rumeli Mecidiye Tabyasında görev yaptığını iddia eden Sarkis Torosyan’ın anılarından hareketle Rumeli Mecidiye Tabyasının batırdığını iddia ediyordu. Fakat halihazırda Çanakkale’de görev yaptığı bir yana hatta Osmanlı Ordusunda bile görev yapmış olma ihtimali halen şüpheli olan bu kişinin günlüğü ile kolayca açıklanacak bir durum değildi. Bouvet’nin mayına çarpma esnasında kazan patlaması ve aynı anda top mermisi isabetiyle birden fazla patla olduğuna dair iddialar doğrudur. Bu nedenle tam kendim dahil bunu kabul edecekken Alman araştırmacı Günter Hartnagel’in araştırmacı-yazar Ahmet Yurttakal’a attığı ve bana da ulaşan e-posta dikkatimi başka yere çekti. Gunter Hartnagel, henüz görmediğimiz ama Alman arşivinden aldığı belgelerde özetle:

“Bouvet ilk battığında Usedom bunun mayın nedeniyle olduğunu belirten bir rapor hazırlamıştı. Fakat ertesi gün, rapor değiştirilerek Bouvet’nin Anadolu Hamidiye tabyasında bulunan 35.5’luk toplar ile battığını belirttiler. Raporun bu son hali Cevat Paşa, Wehrle bir Alman Topçu tarassud subayı ve Amerikalı gazeteciler Swing ve Schreiber tarafından onaylandı. Fakat 6 ay sonra bu rapora Mesudiye (Baykuş Tabyası) komutanı itiraz ederek Bouvet’nin kendilerinin ateşi ile battığını iddia etmiştir.”

Diğer taraftan uzun yıllar Müttefiklerin Boğaza saldırısı ve Türklerin buradaki savunma tahkimi üzerine araştırmalar yapan Polonyalı akademisyen Piotr Nykel de Bouvet’nin bir isabet aldığını ve o anda da mayına çarptığını ileri sürmektedir.

 

Her ne kadar Baykuş Tabyasının topları 35.5’luk gibi ağır toplar olmasa da seri ateşli toplar olması nedeniyle yıpratıcı etkiye sahipti. Fakat Bouvet’nin mayına çarpması esnasında birden fazla patlama duyulmuş olması, Mesudiye veya başka bir tabyadan atılan merminin gemi için kritik olan, kazan, mühimmat bulunan bir nokta gibi bir yerlere isabet ederek patlamaya neden olmuş olabilir. Benim şahsi görüşüm Piotr Nykiel ile aynı doğrultudadır.

 

 

 

İddia 4:Ocean’ı Seyit Onbaşı batırdı. Seyit Onbaşı 275 kg’lık topu kaldırdı v.b.

Cevap 4: Yukarıda De Robeck’in de 19 Mart tarihli telgrafından anlaşılacağı üzere Ocean Nusret’in döktüğü mayınlara çarparak batmıştır. Zaten Ocean’ın batarken bulunduğu mevki Rumeli Mecidiye tabyasının tesirli menzili dışında bulunmaktadır. Bir diğer taraftan Seyit Onbaşı’nın görev yaptığı Rumeli Mecidiye tabyasındaki gibi benzeri topların atış yapabilmesi için 22 ile 26 arasında sayıda askerin topu hazırlaması gerekmektedir. Ayrıca top atışı yapabilmek için tarassut subayı Teğmen Fahri Mecidiye’nin gözetleme noktasında gözlemlerini yaparak, topun atışı için top başındakileri bilgilendirmiş, burada gerekli hesaplamalar (çoğunluğu mühendislik seviyesinde trigonometrik hesapları içeren açısal ölçümler) yapılarak atış yapılmıştır. Herhalde zaten elde az bulunan mühimmat öyle ezbere atışla heba edilemezdi. Bu zayıflık göstergesi veya Seyit Onbaşı’nın hakkının yenmesi meselesi değildir. Seyit Onbaşı görevini yapmıştır, zaten bildiğimiz kadarıyla Seyit Onbaşı o dönemin bir çok askeri gibi okuma yazma bilmiyordu. Bir de şu var ki Rumeli Mecidiye Tabyasında top mermisi taşıyan tek asker Seyit Onbaşı değildir. Rumeli Mecidiye Tabyası Komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey, hatıralarında savaştan önceki bir dönemde Şubat ayı içinde geçen bir olayı anlatırken “öyle yiğitler vardı ki; 130, 190 ve 215 kg ağırlığındaki mermileri sırtlarında ve kucaklarında taşıyorlardı” ifadesini kullanmıştır. ATASE’nin yayınladığı “Askeri Tarih Belgeleri Dergisi”nin 132. sayısını (Yıl 63, Ocak 2014) incelediğimizde Seyit Onbaşı ile beraber aynı bölükten (5’inci Bölük) Muvazzaf Osman oğlu Ali (Konya) aslı asker de 190 kg’lık mermi taşıdığı için taltif edilmiştir.

  

 Aslında tüm bu iddiaların gölgesinde kalan ise Cevat Paşa’nın hazırladığı plandır. Günümüzün ve geleceğin muharebe fonksiyon sahaları diyebileceğimiz “komuta, manevra, bekâ, ateş desteği, harekât kabiliyeti, bilgi ve lojistik yönetimi” gibi pek çok alanda 18 Mart’ta Türk tarafının başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en temel noktası Cevat Paşa’nın planıdır. Cevat Paşa bu plan ile Muharebeyi daha kendi çalışma masasından kazanmıştır. Elbette taktik düzeyde atış taksimi, hedef yönetimi, intikal gibi konularda başarılı olunmuştur. Eğer Amiral Schack’ın planı uygulanmış olsa idi, Müttefikler uzaktan Türklerin menzil dışından atışlarla daha uzun sürede de olsa giriş tahkimatını yok edip, az bir kayıpla daha zayıf tahkim edilmiş merkez tabyalarından rahatlıkla geçecekti. Yani eğer 18 Mart’ta Seyit Onbaşı top mermisini kaldırdıysa, devam edilecek bir harekât olduysa ve Türkler Muharebe yeteneğini kaybetmeden 18 Mart’a gelebildiyse bu plan çerçevesindedir. Cevat Paşa giriş istihkamlarının yok edilmesinden sonra moral kaybı yaşamamış, muharebeyi kabul edeceği hat üzerinde mayınla tahkimatını pekiştirmiştir. Moral kaybı yaşamadan böyle bir harekata karar vermek üstün bir askeri yetenektir.

Dileğim, 18 Mart’ta acınası zayıflıklarımız yerine, muazam bir plan yaparak 18 Mart’ı kazandıran Cevat Paşa’nın askeri becerileriyle övünen ve onun nezdinde diğer subay ve askerlerin mücadele yeteneğini takdir eden 18 Mart’lar yaşamamızdır. Çünkü onları hakkı ile ancak bu şekilde anabileceğiz.

KAYNAKLAR

Albayrak, Muzaffer. Çanakkale Kahramanları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2015.

Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı 132, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara 2014.

Aspinall-Oglander, C.F. Military operations, Gallipoli [official history of the Great War]. 2 vols. London: W. Heinemann, 1929–32.

Atabey, Figen, Çanakkale Muharebelerinin Deniz Cephesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014.

Atabey, Figen. ‘Çanakkale Savaşları’nın Deniz Cephesi’. Unpublished PhD thesis, Ankara University, 2010.

Besbelli, Saim. Çanakkale’de Türk Bahriyesi (1914–1918). Ankara: Deniz Basımevi, 2005.

Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VIII. Cilt Deniz Harekâtı Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Ankara 1976.

Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (Amfibi Harekat), V’inci Cilt I’inci Kitap, Gn. Kur ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara 2012.

British defence planning (1815–1914)’. Forthcoming in a festschrift for Virginia Aksan

Corbett, Sir Julian S. Naval operations [history of the Great War based on official documents]. vols. 1–3. London: Longmans, Green, 1920–23.

Cumhuriyet gazetesi, 23 Ağustos 1936, s. 6.

Çanakkale Boğaz Komutanlığı. Çanakkale Deniz Savaşları 1915. Istanbul: Deniz Basımevi, 2008. 74 E. MERCAN

Darr, Karl Wilhelm Augustus. ‘The Ottoman Navy, 1900–1918: a study of the material personel and professional development of the Ottoman Navy from 1900 through the Italian, Balkan, and First World Wars’. Unpublished MA thesis, Department of History, University of Louisville, KY, 1998.

Erduran, B. S. (2015). Cephedeki bir doktorun gözünden: 1915 baharında Çanakkale. Türkiye İş Bankası.

Erickson, Edward J. Gallipoli: command under fire. Oxford: Osprey, 2015.

Flanagan, Brian P., ed. ‘The history of the Ottoman Air Force in the Great War: reports of Maj. Erich Sarno, parts 1 and 2’, Cross and Cockade Journal 11 (1970): 98–144.

Forrest, Michael. The defence of the Dardanelles: from bombards to battleships. Barnsley: Pen and Sword, 2012.

Gıyas Yetkin, “Yaratanların Ağzından 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi” Türkiye Eski Muharipler Cemiyeti Yayınları.  Ankara 1966.

Halaçoğlu, Ahmet, “Birinci Dünya Savaşında Türk Donanması ve Çanakkale Deniz Operasyonu”, Askeri Tarih Bülteni, Genelkurmay Yayınları, Ankara, 1988

Halpern, Paul G. A naval history of World War I. Annapolis, MD: Naval Institute Press, 1994.

Haluk Çağlar “18 Mart 1915 Tarihinde Yapılan Çanakkale Boğaz Harbinin Safahatı” Editör: Yurttakal, Ahmet. Sezen Niyazi, 18 Mart Deniz Zaferi, ÇOMÜ Çanakkale Savaşları Araştırma ve Tanıtma Topluluğu, Çanakkale 2009.

Hamilton Ian. Gelibolu Günlüğü, (çev. O. Özdeş), Hürriyet Gazetesi Yayını, İstanbul 1972.

Hürmüz Başarın, Vecihi, and Hatice Hürmüz Başarın. Beneath the Dardanelles: the Australian submarine at Gallipoli. Crows Nest: Allen & Unwin, 2008.

Koç, Kemal. ‘I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale Boğazı ve Marmara’da Denizaltı Muharebeleri’. Unpublished MA thesis, Mimar Sinan University, 2012.

Langensiepen, Bernd, and Ahmet Güleryüz, trans. J. Cooper. The Ottoman steam navy, 1828–1923. London: Conway, 1995.

Lorey, Hermann. Der Krieg in den Türkischen Gewässern. Berlin: Mittler & Sohn, 1928.

Macleod, Jenny. Gallipoli. Oxford: Oxford University Press, 2015.

McCartney, Innes. British submarines of World War I. Oxford: Osprey, 2008.

Mercan, Evren. ‘Birinci Dünya Savaşı’nın Stratejik Silahı: Denizaltı ve Çanakkale Cephesindeki Rolü’, Türkiye Günlüğü 113 (2013): 39–44.

Mühlman, Carl. Çanakkale Savaşı: Bir Alman Subayının Anıları. Istanbul: Timaş Yayınları, 2003.

Noppen, Ryan K. Ottoman Navy warships, 1914–18. Oxford: Osprey, 2015.

O’Connell, John. Submarine operational effectiveness in the 20th century: part one (1900–1939). Bloomington, IN: iUniverse, 2010.

Rudenno, Victor. Gallipoli: attack from the sea. London: Yale University Press, 2008.

Seal, Graham. Century of silent service. Salisbury: Boolarong Press, 2003.

Selahaddin Adil Paşa Çanakkale Hatıraları, Çanakkale Hatıraları, Cilt: I, Hazırlayan: Metin Martı, Arma Yayınları, İstanbul 2001.

Stoker, H.G. Straws in the wind. London: Herbert Jenkins, 1925.

Tevfik Rıza Bey, Çanakkale Günlükleri, Kırklareli Üniversitesi, V. T. Doğruöz, E. Y. Yücetürk,  R. Gündoğdu, Kırklareli 2012.

Uyar Mesut, Özcan Ahmet, Savaşın ve Esaretin Günlüğü – Irak Cephesi’nden Burma’ya Taşköprülü Mehmed Efendi, İşbankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015

von Sanders, Otto Liman. Five years in Turkey. London: Bailliere, Tindall and Cox, 1928.

Yazman, M. Şevki, Cephaneniz Yoksa Süngünüz Var, (Yay. Haz.Tuncay Yılmazer) Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2007.

Yıldız, Gültekin. ‘How to defend the Turkish Straits against Russians: a century-long question in

Yurttakal, Ahmet. Cevat Çobanlı Paşa Çanakkale Kahramanı, Malatya Kitaplığı, Malatya 2014.

Yurttakal, Ahmet. 18 Mart Kahramanı Cevat Paşa Çanakkale Belediyesi Yayınları, Çanakkale 2018.

 

5.772 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir