Yıl 1881… Türk tarihine isimleri altın harflerle yazılacak iki kahraman dünyaya geldi. Mustafa ve İsmail Enver…
İsmail Enver, Nafia Nezareti’nde fen memurluğu yapan daha sonra Surre emini olarak sivil paşalık rütbesine yükselecek Hacı Ahmet Paşa’nın çocuğudur. Mustafa ise hepimizin bildiği üzere gümrük memurluğu yapan Ali Rıza Efendi’nin oğludur. İsmail Enver, babası Hacı Ahmet Paşa’nın görevleri nedeniyle çocukluğunu farklı şehirlerde geçirirken, Mustafa ise 7 yaşında öksüz kalmıştır.
İsmail Enver ilköğretimini doğduğu yer olan İstanbul’da tamamlarken, Mustafa ise Selanik’teki Şemsi Efendi Mektebi’nde tamamladı. Sıra rüştiye mektebine gelecekti. Enver asker olan aile bireylerinin öncülüğünde 1891’de Manastır Askeri Rüştiye’sine, 1894’te ise Soğukçeşme Askeri İdadisi’ne kaydoldu. Rüştiye ve idadi eğitimlerini tamamladıktan sonra 1899’da Harp Okulu’ndan piyade teğmeni olarak, 1902’de ise Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu.
Mustafa ise evvela bürokrat yetiştiren Selanik Mülkiye Rüştiyesi’ne kaydoldu. Ancak bürokrat olmak ona göre değildi. O asker olarak vatanına ve milletine hizmet etmeyi aklına yerleştirmişti bir kere… Bu yolda annesi Zübeyde Hanım’ın tüm karşı çıkmalarına rağmen 1893’te Selanik Askeri Rüştiyesi’ne girdi. Burada Mustafa’ya matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Sabri Bey tarafından, mükemmellik ve olgunluk anlamına gelen “Kemal” ismi verilecekti. Mustafa Kemal, rüştiyeden mezun olduktan sonra girdiği Manastır Askeri İdadisi’ni ikincilikle bitirdi.(1899) Harp Okulu’nu ise 549 kişi arasından sekizincilikle teğmen olarak bitirecekti.(1902)[1] Harp Akademisi’nden ise o da tıpkı Enver gibi kurmay yüzbaşı olarak 1905’te mezun oldu.
Enver Paşa’nın ve Mustafa Kemal Paşa’nın çocukluk ve öğretim hayatları incelendiğinde kişiliklerini etkileyecek bazı ince ayrıntılarla karşılaşırız. Enver Paşa çocukluğunu ailesiyle beraber geçirirken, Mustafa Kemal Paşa öksüz kalmış ve öğretimine ara vermişti. Enver Paşa asker bir ailenin çocuğu olarak Askeri Rüştiye’ye dahil olmuş. Mustafa Kemal Paşa ise annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen Askeri Rüştiye’ye girmiştir. Eğitimlerini tamamladıktan sonra her ikisi de kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisi’nden mezun oldular. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın Harp Okulu’ndan mezun olduğu tarihte, Enver Paşa kurmaylığa yükselmişti. Bu da Enver Paşa’nın meslek hayatında Mustafa Kemal Paşa’dan bir adım önde olduğunu gösterir. Lakin mesleğe başlandığında liderlik karakterini nasıl oluşturacaklarını hep beraber inceleyelim.
İki mühim şahsiyet arasındaki liderlik vasıflarını ve karakteristik özellikleri iyi bir şekilde bilmek istiyorsak, 1906-1909 yıllarını incelemek gerekir. Mustafa Kemal’de bir liderlik vasfı vardır. Bu vasıf çerçevesinde zaten 1906 yılında görevli bulunduğu Şam’da “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”ni kurdu. Bununla da yetinmeyerek ordudan izinsiz olarak Şam’dan ayrılarak Selanik’te bu cemiyetin bir şubesini açtı. Enver Paşa ise var olan bir cemiyete yani İttihat ve Terakki’ye sadece üye olmuştur.[2]
Aynı cemiyete Mustafa Kemal’de Selanik’teki Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin şubesinin ilhak olduğunu görünce üye olur.[3] Ancak Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin kurucu üyesi sıfatından bir şey kaybetmeyecektir.
1908 Yılı her iki büyük şahsiyetinde gelecekte isimleriyle beraber anılacak harekatlarının pilot uygulamalarını yapacakları yıl olacaktır. Binbaşı rütbesinde olan Enver Paşa, kız kardeşi Hasene Hanım’ın kocası ve sarayın adamı olarak bilinen Selanik Merkez Kumandanı Kurmay Albay Nazım Bey’i öldürme planı içinde yer alır.[4] Bu suikast girişimi suikastçının ve Nazım Bey’in yaralanması ile sonuçlanmakla birlikte suikastta ilişkili olduğu görülen Enver Paşa’nın da Divan-ı Harb’e sevk edilmesine yol açtı. Enver Paşa ise Divan-ı Harb’te yargılanmak yerine dağa çıkıp ihtilal hareketlerini başlatmak üzere Manastır’a yola çıktı. Resneli Niyazi’nin de dağa çıktığını öğrenen Enver Paşa, bu sefer yönünü Resneli Niyazi’nin yanına yani Tikveş’e doğru değiştirdi. Burada cemiyetin ihtilal fikirlerini yaymaya çalıştı. Bu harekat II. Meşrutiyet’ın ilanında kilit rol oynayacaktı. Enver Paşa’nın içinde bulunduğu bu hareketlerin bütünü Orta Asya’daki Türkleri, Ruslara karşı örgütlediği Basmacı Harekatı ile benzer nitelikler göstermektedir.
Mustafa Kemal Paşa ise adeta Milli Mücadele’nin daha evvelde zikrettiğim üzere pilot uygulamasını gerçekleştirdi. O, İttihat ve Terakki tarafından toplumsal ve siyasal sorunları çözüp, güvenlik problemini ortadan kaldırmak amacıyla Trablusgarp’a gönderildi. Burada bölge halkının güvenliği ile ilgilendi. Bingazi’deki askerlere modern savaş taktiklerini öğretti. Trablusgarp’ta yaşayan halkı örgütledi. Burada yaşayanların güvenliği için yedek bir ordu planladı ve isyana meyilli olan Şeyh Mansur’u ise kontrol altına aldı.[5]
Milli Mücadelemiz iyi bir şekilde incelendiğinde Mustafa Kemal Paşa’nın Trablusgarp’taki uygulamaları ile benzerliği aşikardır. O burada Türkiye’nin Milli Mücadelesi için bir nevi tecrübe kazanmıştır.
Gelelim Mustafa Kemal Paşa’nın ve Enver Paşa’nın İttihat ve Terakki Cemiyeti’ndeki hallerine… Cemiyet içinde iki büyük şahsiyetin aralarındaki uyuşmazlık, askerin politikadan uzaklaştırılması hususunda olmuştur.[6]
İttihat ve Terakki’nin kongreleri gizli ve geceleri düzenlenip her delege sıra ile başkanlık etmektedir. Bir gün yine gizlice Selanik’te toplanan kongrede başkanlık sırası Trablusgarp Delegesi Mustafa Kemal Paşa’da idi.(1909) Kongrede Mustafa Kemal Paşa şu konuşmayı yapar;
-“Ordu mensupları Cemiyet içinde kaldıkça millete dayanan bir parti kuramayız. Orduyu da zaafa uğratırız. Bugün mensuplarının çoğu ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyesi olan 3. Ordu esas itibariyle modern bir ordu sayılamaz. Ordu ile cemiyeti ayıralım. Ordu aslî vazifesiyle uğraşsın. Bunun için Cemiyeti’nin muhtaç olduğu subayları veyahut Cemiyet’te kalmak isteyen ordu mensuplarını, istifa suretiyle Ordu’dan çıkaralım. Cemiyet’e mal edelim. Bundan sonra askerlerin herhangi bir partiye, siyasî bir teşekküle girmelerini önleyecek kanunî müeyyideler koyalım.”[7]
Mustafa Kemal’in “Ordu siyasete karışmamalıdır. Ordu kışlasına dönmelidir ve politika siyaset meydanında kalmalıdır.”[8]sözlerini her yerde açıkça savunması Cemiyet’in ve Enver Paşa’nın kendisine asabi bir tavır almasına sebep oldu. Mustafa Kemal’in bu tezini ısrarla dile getirmesi üzerine Enver Paşa, Hafız Hakkı’ya “Mustafa Kemal fazla ileri gidiyor. Buna bir çare bulalım.” demiştir.[9]
Mustafa Kemal’in Cemiyet içinde savunduğu fikirler şunlardır;
-Cemiyeti, artık “Komite” olmaktan çıkarıp siyasî bir parti haline sokmak.
-Ordu’yu siyasetten tamamen ayırmak ve bazı subaylara verilen “Hürriyet Kahramanı, Hürriyet Mücahidi”v.b. gibi unvanları kaldırmak.
-Cemiyet’le masonluk arasında hiçbir alâka bırakmamak ve bunu ispatlamak için de tüzükte değişiklik yaparak, Mason Tüzüğü’nden alınmış maddeleri çıkarmak ve artık gülünç olan kabul törenini kaldırmak.
-Cemiyet mensupları arasındaki imtiyazlı mevkileri kaldırıp, kayıtsız şartsız hukuk eşitliğini sağlamak.
-Hükümet işlerini diyanet meselelerinden ayırmak.[10]
Mustafa Kemal Paşa, görüşleri dikkate alınmadığı için özellikle ordunun siyasetten ayrılmaması sebebiyle, İttihat ve Terakki üyeliğinden ayrıldı. İlerleyen süreç Mustafa Kemal’in bu tezlerinin doğruluğunu ve dolayısıyla ileri görüşlülüğünü ortaya çıkaracaktır. Zikredilen olayların üç sene akabinde yani 1912-13 Balkan Savaşları’nda Osmanlı hezimete uğrayacaktır. Bu hezimetin nedenleri arasında gösterilen en büyük husus ise ordu ile siyasetin iç içe geçmesidir. Savaş sırasında askerler Halaskarcı ve İttihatçı olarak ikiye ayrılmışlardı.
Enver Paşa’nın Bab-ı Ali Baskını ile yönetimi devraldıktan sonra eski yönetimden daha iyi bir grafik çizdiği ortadadır.[11] Hatta Edirne ve Kırklareli’nin geri alınmasındaki Enver Paşa’nın cesaretini takdirle karşılıyoruz.Yalnız Edirne ve Dimetoka’ya giren Osmanlı askerlerinin başında bulunan Mustafa Kemal’den, Enver Paşa kadar basında ve kamuoyunda bahsedilmemesi gözlerden kaçmamaktadır. Ayrıca Mustafa Kemal’in Trablusgarp ve Balkan Savaşlarındaki başarısına rağmen 17 Ekim 1913’te merkezden uzaklaştırılıp, Sofya Askeri Ateşeliğine tayin edilmesi Enver Paşa’nın Mustafa Kemal ile çekişmesine ayrı bir boyut kazandırır.
Birinci Dünya Savaşı öncesi bu iki lider arasında yine görüş ayrılığı vasıl oldu. M. Kemal Paşa “ Savaşa girmeyelim; bekleyelim, eğer bize saldırırlarsa saldırırız. Talim gören ordumuzla onlara karşı koyacak gücümüz var.” görüşündeydi. Enver Paşa ise “Savaşa girelim. Çünkü girmezsek İngiltere ve Rusya bizi parçalayacak.” fikrini savunuyordu.[12]
Evet! İngiltere ve Rusya bizi parçalayacaktı. Bunun hukuki dayanağı ise iki devlet arasında bizzat kralları tarafından 9 Haziran 1908’de yapılan Reval Görüşmeleri’dir. Yani Birinci Dünya Savaşı’nın ucu Osmanlı’ya bir şekilde değecekti. Mustafa Kemal Paşa’da bunun farkındaydı. Ancak o daha akılcı bir yaklaşımı seçerek düşmanı üzerine bekledi. Enver Paşa’nın vatan ve millet sevgisine hiç kimsenin şüphesi olmasın. Fakat o, Mustafa Kemal gibi akılcı bir yaklaşımın yerine gözü kara savaşçı bir kimliğe büründü. Zaten onları birbirinden ayıran en önemli özellikte budur.
Enver Paşa savaşçı kimliğini ve millet sevgisini bir araya getirip Basmacı Harekatı’nı gerçekleştirdi. Başlarda başarılı oldu. Fakat unuttuğu bir şey vardı. O da akılcılık… Enver Paşa akılcı yaklaşımın yerine dünyada az rastlanır bir cesaret örneğini yeğlemişti. Rusya’da kendi toprak bütünlüğü aleyhinde gelişen bu olaylara sessiz kalamazdı. Nitekim de öyle oldu. Enver Paşa, 4 Ağustos 1922 ‘de Ermeni kökenli bir Rus Komutan Agop Arşakoviç Melkumyan tarafından şehit edildi. Mustafa Kemal ise Enver Paşa’nın şehit edildiği 1922 Ağustos’unda Milli Mücadele’nin son aşaması olan Büyük Taaruz’u gerçekleştirip, Türkiye’yi işgal eden Yunan askerlerini denize dökecekti.
Her ne kadar birbirleriyle çekişseler de karşılıklı olarak duydukları saygı ve sevgi yok değildi. Bu konuda Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek’in sözleri şöyledir;
-“ Dedem, Mustafa Kemal Paşa’nın askeri kabiliyetini son derece sever ve takdir ederdi.”
Mustafa Kemal ise Enver Paşa’nın ölümünü Kılıç Ali’den öğrendiğinde gözlerinden birkaç damla yaş gelerek;
-“ Allah rahmet eylesin. Büyük adamdı.” Demiştir.[13]
İsmail PEHLİVAN
[1] Celal Erikan, Komutan Atatürk, Ankara 1972, s.72
[2]Durdu Mehmet Burak, Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu, Kastamonu Eğitim Dergisi Cilt 13 No:1 Mart 2005
[3] Kazım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti(1896-1909), İstanbul 1994, s.322
[4]M.Galip Baysan, Enver Paşa’yı Dağa Çıkaran Nedenler, Enverpaşadergisi.net, 21,11,2008
[5]CelalErikan ,Komutan Atatürk, İstanbul 2006, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. ss. 69-82.
[6]http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-15/ataturk-ittihat-ve-terakki (Fethi Tevetoğlu, Atatürk- İttihat ve Terakki, Atatürk Araşatırma Merkezi)
[7]Celâl Bayar, Ben de Yazdım, Cilt, 2, İstanbul 1966, ss. 506-507. Nakleden; Fethi Tevetoğlu, Atatürk- İttihat ve Terakki, Atatürk Araştırma Merkezi
[8] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılap Tarihi, C.I,Kısım:I, Ankara 196,Nakleden; Fethi Tevetoğlu, Atatürk- İttihat ve Terakki, Atatürk Araştırma Merkezi
[9] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1969, s.56
[10] Fethi Tevetoğlu, Atatürk- İttihat ve Terakki, Atatürk Araştırma Merkezi, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-15/ataturk-ittihat-ve-terakki
[11] İsmail Pehlivan, Enver Paşa Alman Hayranı mıydı?, Tarih Tarih Almanakları, Edirne 2014, s.10
[12]İlber Ortaylı ve İsmail Küçükkaya, Cumhuriyet’in ilk Yüzyılı (1923-2023), İstanbul 2012, s.39
[13] 100.Yılında Birinci Dünya Savaşı Sempozyumu, Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek’in konuşması. Nakleden: http://www.milliyet.com.tr/dedelerimizin-ataturk-u–gundem-1970281/