SUNUŞ
Birinci Kanal Harekâtı sonrasında Dördüncü Ordu ve Cemal Paşa hakkında eleştiriler artmıştı. Cemal Paşa hem eleştirilere cevap vermek hem de İkinci Kanal Harekâtı öncesi kamuoyunun desteğini almak için Dördüncü Ordu bünyesinde görev yapan ve aslen bir Arap olan es-Seyyid Muhammed Habîb el-Ubeydî’yi[1] 1915 Ekim başlarında İstanbul’a göndermiştir. Dördüncü Ordu bünyesine ve Birinci Kanal Harekâtı’na gönüllü olarak katılan el-Ubeydî, Payitahtta Nutuklarım dışında pek çok kitap yazmıştır. Bunlar arasında 1916 yılında Beyrut’ta basılan Hablü’l-i’tisâm ve Vücûbi’l-hilâfeti fî Dîni’l-İslâm (Tutunulacak Kulp ve Hilâfetin İslâm Dinindeki Gerekliliği), başlıklı eser dikkate değerdir. el-Ubeydî Farsça’ya da çevrilmiş olan söz konusu eserinde, yaklaşık 350 milyon Müslüman’ın, İslâm’ı gerçek manasıyla anlamama ve tefrikaya düşmüş olmaları nedeniyle emperyalist devletlerin zulmü altında kaldığını, kurtuluşa ermek için İslâm’ı doğru anlayıp İttihâd-ı İslâm siyasetine yönelmek gerektiğini ifade etmiştir. el-Ubeydî bu eserini Cemal Paşa’ya ithaf etmiştir.
İngilizlerin İslâm dünyasının başına ne büyük belalar açtığını iddia ettiği Cinâyâtü’l-İngiliz ale’l-Beşeri Ammeten ve ale’l-Müslimîne Hassaten başlıklı eserinin Urduca’ya (Hint diline) tercüme edildiğini bildiğimiz el-Ubeydî’nin yukarıdaki eserlerinin dışında, Cemal Paşa’ya hitaben yazılmış coşkulu bir millî marş/kaside türünde olan Cemâlü’t-tehnie ve Tehnietü’l-Cemâl; Müslümanların ittihâdını ve Hanif dinin hükümlerinin hikmetlerini konu alan Hutbetü Nâdî’ş-Şark; Arapça’ya tercüme edilen Sada’l-hakîkati fi’l-Âsıme gibi eserleri de dikkat çekmektedir. Ayrıca o tarihlerde henüz basılmamış olan Furûku’l-hadîsiyye ile Trablusgarp, Balkan ve hâlihazırdaki diğer savaşlar hakkında yazdığı bazı şiir ve kasidelerden oluşan Sadâ’l-harb isimli eserleri de bulunmaktadır.
Cemal Paşa’nın, en-Nuvât fî Hukuli’l-haya (Hayat Tarlasındaki Tohumlar), el-Fetvâ Şer’îyye fî Cihâdi Sahyoniyye (Siyonistlere Karşı Cihatta Şer’î Fetvalar) gibi dikkat çekici diğer eserlerinin yanı sıra, mahtut olarak kalan eserleri arasında Hükmü’ş-şa’bu beyne’d-Demokratiyye ve’d-Diktatoriyye (Demokrasi ve Diktatörlük Arasında Halkın Hükmü) ve Makalât ve Hutab (Makaleler ve Hutbeler) gibi eserlerinden de haberdar olduğumuz el-Ubeydî’yi görevlendirmesinde; kendisinin ve icraatlarının övülmesi ve İkinci Kanal Harekâtı için moral-destek arayışları dışında İttihâd-ı İslâm siyasetinin güçlendirilmesi çabaları etkili olmuştur.
Zikredilen eserlerin muhtevaları incelendiğinde el-Ubeydî’nin, İttihatçıların İttihâd-ı İslâm siyasetinin anlatılmasında ve yayılmasında önemli bir görev üstlendiği rahatlıkla anlaşılmaktadır.
es-Seyyid Muhammed Habîb el-Ubeydî İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde Harbiye ve Bahriye Nezâreti’nde birer Şâhin Paşa Oteli’nde önce İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez-i Umûmîsi tarafından, ardından da Meclis-i Meb’ûsân İkinci Reisi Emîr Alî Paşa tarafından tertiplenen ziyafetlerde birer defa olmak üzere toplam dört konuşma yapmıştır. Harbiye Nezâreti’ndeki konuşma metninin tarihi, 10 Ekim 1915 Pazar, Bahriye Nezâreti’nde yapılan konuşmanın tarihi 12 Ekim 1915 Salı ve Şâhin Paşa Oteli’nde İttihat ve Terakki Merkez-i Umûmîsi tarafından verilen ziyafette okunan konuşmanın tarihi de 2 Kasım 1915 Salı olarak belirtilmiştir. Şâhin Paşa Oteli’nde Emîr Alî Paşa tarafından tertiplenen ziyafetteki konuşmanın tarihi ise belirtilmemiştir.
Birinci Kanal Harekâtı sonrasında Dördüncü Ordu’dan Hicaz’a, Çanakkale’ye, Irak’a, Kafkas Cephesi’ne, İzmir’e ve İstanbul’a kuvvetler gönderilmişti. Dördüncü Ordu bünyesindeki 25. Tümen’in tamamı, çok sayıda seri atışlı top bataryası ve makineli tüfekle birlikte Çanakkale Cephesi’ne gönderilmiştir.[2] el-Ubeydî, İstanbul’daki konuşmalarını müteakip, Dördüncü Ordu’da görevli bir Hey’et-i İlmiye ile birlikte bizzat Çanakkale Cephesi’ni ziyaret etmiş, hutbe okuyup askerliğin ulviyetine dair konuşma yaparak askerlere dua etmiştir. Ziyaretin, Ekim 1915 içerisinde gerçekleşmiş olması kuvvetle muhtemeldir. el-Ubeydî, Beyrut’a döndüğünde bir konuşma daha yapmıştır.
Bahriye Nâzırı ve Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın daveti üzerine, el-Ubeydî’den yaklaşık bir ay kadar sonra, 1915 Aralık başlarında Suriye’den ayrılarak İstanbul’a gelmiştir. Enver Paşa ile 5 Aralık 1915’te gündemdeki siyasi ve askerî konular, özellikle İkinci Kanal Harekâtı hazırlıkları üzerine bir görüşme yapmıştır. Cemal Paşa, bu görüşmenin ardından Padişah Mehmed Reşâd tarafından kabul edilmiştir. Padişah’ın huzurundan ayrıldıktan sonra Kızılay Hastanesi’ne giderek yaralı askerleri ziyaret etmiştir.
es-Seyyid Muhammed Habîb el-Ubeydî, İstanbul ve Beyrut’ta yapmış olduğu konuşmaların metinlerini 1916 yılında, Payitahtta Nutuklarım başlığı altında Beyrut’ta bizzat kendisine ait olan İlmiye Matbaası’nda bastırmıştır. Payitahtta Nutuklarım, beş konuşma metni ve iki kaside ile birlikte toplam elli altı sayfadan oluşmaktadır. Kitapçığın ilk otuz iki sayfasında Türkçe kaleme alınan beş konuşma metni ve iki kaside, geriye kalan on dört sayfasında ise Türkçe metinlerin Arapçaya çevrileri yer almıştır. el-Ubeydî, konuşma metinlerini önce Türkçe olarak kaleme almış, daha sonra da Arapçaya çevirisini yapmıştır. Kitapçığın girişinde: “Hakîkatzâde-i bürhân, hakperverde-i kuvvet. Yegâne gâyemiz te’yîd-i hak, keşf-i hakîkattir” ifadeleri yer almaktadır. Kitapçığın “İçindekiler” kısmında yer alan konu başlıkları; “Cemal Paşa’ya Övgü”, “Türk-Arap Ayrılmazlar”, “İslâm Nüfûsu” ve “Hilâl” şeklinde sıralanmıştır.
Eseri, kitapçığın Türkçe bölümünü dikkate alarak hazırladık. “Giriş” kısmında okuyucularımıza mümkün mertebe Cemal Paşa’yı tanıtmaya gayret gösterdik. Cemal Paşa’ya olan ilgi ve merakın artması nedeniyle, son derece büyük önem arz eden eseri, Osmanlıcası ile bire bir olarak günümüz harflerine -diline herhangi bir müdahalede bulunmadan- aktarmaya çalıştık, ayrıca günümüz okurunun rahatlıkla istifade edebilmesi için ayrı bir bölüm hâlinde sadeleştirilmiştir. Öncelikle eserin sadeleştirilmiş hâlini vermeyi uygun gördük. Daha sonra ise eserin Latin harflerine aktarılmış orijinal metnini yayınladık. Bunu yaparken sayfanın bir kısmına Osmanlıca nüsha, diğer kısmına ise Latin harflerine aktarılmış hâlini koyduk. Bu sayede eser, özellikle Osmanlıca öğrenenler için karşılaştırılmalı bir okuma kitabı olarak büyük fayda sağlayacaktır. Çanakkale Savaşları’nda kahramanlık gösteren Osmanlı ordusuna hitaben yazılan, vatan-millet sevgisi temasını işleyen ŞânlıMillet Yaşasın şiiri ve Beyrut’ta gerçekleştirilen konuşma sırasında bizzat Cemal Paşa’yı övme amacıyla kaleme alınmış olan Vecîbe-i Şükrân kasidesi üzerinde herhangi bir sadeleştirme yapılmamıştır. Bu sayede dönemin siyasi-kültürel atmosferi, zengin dil ve edebiyatı açık bir şekilde gözler önüne serilmiş oldu. Okuyucularımızın bu durumdan büyük bir haz duyacaklarını ümit ederiz. Muhtemel bir karışıklığa meydan vermemek amacıyla konuşma metinleri tarafımızca birden başlayıp altıya kadar devam eden sıra numaralarıyla belirtilmiştir. Cemal Paşa’ya Beyrut’ta takdim edilen Vecîbe-i Şükrân kasidesi beşinci başlık olarak belirtilmiştir.
Konuşma metinlerinde el-Ubeydî’nin sık sık ayet ve hadislere vurgu yaptığını görmekteyiz. Ancak burada şu hususu belirtmek zorundayız: el-Ubeydî, konuşmalarında çoğu zaman ayetlerin tamamını zikretmek yerine bir bölümünü ifade etmekle yetinmiştir. Söz konusu ayet ve hadislere, müellifin vurguladığı hâliyle Arapça olarak metinde verilmiştir. Ayetlerin daha iyi anlaşılması ve okuyucuya kolaylık olması adına ilgili ayetlerin hangi surelere ait olduğu, tam metni ve meali sadeleştirme kısmında tarafımızca verilen dipnotlarda açık olarak belirtilmiştir. el-Ubeydî genelde Müslümanların kardeş olduklarına, Allah’a ve Peygamber’e imana, cihad olgusuna, çalışma ve gayret etmenin önemine dair ayet ve hadisleri seçmiştir. ŞânlıMillet Yaşasın şiiri ve Nâmık Kemal’in meşhur Hürriyet Kasîdesi’nden alınmış dörtlük ile Çanakkale Savaşları’ndaki kahramanlığa ve vatan-millet sevgisi temalarına ağırlık vermiştir. Bu durum dönemin şartları dikkate alındığında, İttihatçıların imparatorluğu yaşatabilmek adına sergilemiş oldukları insanüstü çabaları da gözler önüne sermektedir. Eserin orijinal nüshasında yedi dipnot kullanılmıştır. Biz de söz konusu dipnotları aslına uygun olarak vermeyi münasip gördük.
Konuşma metinlerinin içeriğine bakıldığında müellifin İslâm tarihinden örnekler vererek sık sık “İttihâd-ı İslâm” kavramına vurgu yaptığı görülmektedir. Müellif, o tarihlerde 350 milyon civarında olan yeryüzündeki Müslüman nüfusun emperyalizmin pençesi altında dağınık ve perişan bir hâlde bulunmasının nedenini Müslümanların ortak hareket edememesine bağlamaktadır. Bu nedenle bütün Müslümanların Halife V. Mehmed Reşâd’ın bayrağı altında toplanmasını ve Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte ilan edilen “Cihâd-ı Mukaddes”e iştirak etmelerini istemektedir. Müellif bu noktada emperyalist devletlerin bir oyunu olarak nitelendirdiği Arap meselesine de değinmiştir. Türkler ve Arapların kardeş olduklarını, tarihte özellikle Abbâsîler devrinden itibaren hep birlikte hareket ettiklerini, et ve tırnak gibi birbirlerinden ayrılamayacaklarını ifade etmiştir. Müellif, konuşmalarında 1915 Ermeni Sevkiyatı hakkında herhangi bir yorumda bulunmamıştır.
Esaslı bir İttihatçı olduğu anlaşılan el-Ubeydî, konuşmaları sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne övgüler yağdırmış, İttihatçıların içeride II. Meşrûtiyet’i ilan ettirerek çökmekte olan Osmanlı Devleti’ni yeniden ayağa kaldırdıkları, dışarıda İttihâd-ı İslâm sayesinde bütün Müslümanların bağımsızlıklarını kazanmalarına yardımcı olacakları fikrini savunmuştur. el-Ubeydî daha da ileriye giderek İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “emperyalistlere karşı Allah’ın bir lütfu” ve “İslâm dünyasının yegâne kurtarıcısı” olduğunu iddia etmiştir.[3] İddialarına delil olarak Çanakkale Savaşları’nda Osmanlı Devleti’nin ortaya koyduğu inanılmaz mücadeleyi göstermiştir. Çanakkale’de savaşan Osmanlı askerlerini, Mehmed Âkif Ersoy gibi, Bedir Savaşı’nda Hz. Muhammed’in yanında bulunan askerlerle eş değer görmüş ve övmüştür. Hz. Îsâ’nın ve İncîl’in hiçbir zaman insanlığa düşmanlığı tavsiye etmediğini belirten el-Ubeydî, Çanakkale Savaşları sırasında kendilerini Hristiyanlığın savunucusu olarak gören İtilaf devletlerinin tam anlamıyla bir insanlık suçu işlediklerini iddia etmiştir. Bu nedenle Çanakkale’deki Osmanlı askerlerinin sadece İslâmiyet’i değil aynı zamanda Hristiyanlığı da müdafaa ettiğini söylemiştir. el-Ubeydî, Çanakkale’de kazanılan kutsal zaferle birlikte gerçekleştirilecek olan İkinci Kanal Harekâtı’nın da başarıyla sonuçlandırılacağını ve böylece Mısır’ın İngilizlerin elinden kurtarılacağına inandığını ifade etmiştir. Konuşmaların ilerleyen bölümlerinde ise, Cemal Paşa’nın Suriye’de gerçekleştirdiği icraatlarından bahsetmiştir. Bu çerçevede, bölgede baş gösteren ekonomik sıkıntılara karşı Cemal Paşa’nın uygulamaya koyduğu iktisadi kalkınma hamleleriyle sorunların ortadan kaldırıldığına dikkat çekmiştir. Buna ek olarak Selâhaddîn Eyyûbî Medresesi başta olmak üzere bölgedeki önemli tarihî-kültürel eserlerin restore edilerek yok olmaktan kurtarıldığını ifade etmiştir.
el-Ubeydî’nin 1915 yılında İstanbul ve Beyrut’ta yapmış olduğu konuşma metinlerini incelediğimizde Cemal Paşa’nın kendisinin ve icraatlarının övülmesinden hoşlandığı kanaatine ulaşmaktayız. Payitahtta Nutuklarım başlığı altında yayımlanan kitapçığın kapağında ve iç kısmında yer alan şu övgü dolu ifadeler oldukça dikkat çekicidir:
“Ahmed Cemal Paşa hazretlerinin Suriye’de milletimizin iftihârı olan başarıları, amelinin ilim ve ihlâsa sâhib olmasından ileri gelmektedir. Yaşasın! İnsân-ı kâmil sıfatına yaraşır ve binâ’en-aleyh bütün İslâm milleti için medâr-ı iftihâr olan büyük kumandanımız Ahmed Cemal Paşa hazretleri. Müşârün-ileyhin [Cemal Paşa’nın] Suriye’ye teşrîfleriyle ol havâli kaptanını bulmuş gemiye benzedi. Ahâlî selâmete ulaşmak lezzetini tatmış gibi cânlandı. Suriye ve Filistin semâlarında başka bir nûr parladı. Başka bir rûh tecellî eyledi. Orduda rüzgârın merhameti altında geşt-ü güzâr eyleyen geçmiş zamânların yelkenli sefîneleriyle bugünkü azametli ‘Yavuz’ zırhlımız arasındaki fark kadar fa’âliyyet peydâ oldu. Zâbitânda istikâmet çalışkanlık, efrâdda ise sevinç işâretleri görülmeye başlandı. Hulâsa ordu hayâtında görülen bu tecellî âdetâ damarlardaki gençlik kanının kaynamasına benzer. İlerleyen günlerde bu galeyân inkişâf ederek ahâlî ile askerlerde birer güzellik, hiss-i diğer uyandı. Askerde cihâda sevk olunmak arzusu, ahâlîde de aynı maksatla asker olmak…
Suriye’deki çalışmaları ve icrâ’âtları nedeniyle iftihârla ve takdîrle anılan Dördüncü Ordu Kumandanı ve Bahriye Nâzırı Devletlü Ahmed Cemal Paşa hazretleri, semâ-yı hayâtı o yıldızlarla kaplanmış kâmil insânların birincilerindendir. Ahmed Cemal Paşa hazretlerinin Suriye’de milletimizin iftihârı olan başarıları, amelinin ilim ve ihlâsa sâhib olmasından ileri gelmektedir. Yaşasın! İnsân-ı kâmil sıfatına yaraşır ve binâ’en-aleyh bütün İslâm milleti için medâr-ı iftihâr olan büyük kumandanımız Ahmed Cemal Paşa hazretleri.”
Payitahtta Nutuklarım, yakın tarihimiz açısından en az Cemal Paşa’nın Hâtıralar’ı kadar büyük önem arz etmektedir. Zira konuşmaların Birinci Dünya Savaşı’nın bütün hararetiyle devam ettiği tarihlerde gündeme ilişkin hassas meseleler hakkında ve Harbiye-Bahriye Nezâreti gibi son derece kritik karar verme mercilerinde gerçekleştirilmiş olması, Cemal Paşa’nın duygu ve düşüncelerinin bire bir yansıtılmış olması Payitahtta Nutuklarım’ın önemini kavrayabilmek için yeterli olacaktır. Söz konusu eser Cemal Paşa’nın hâletiruhiyesi yanında, dönemin siyasi ve askerî şartlarının yanı sıra kültür yapısının da anlaşılmasına imkân sağlayacaktır. Ancak gerek hatıralarında, gerekse taramış olduğumuz arşiv belgelerinde Cemal Paşa’nın söz konusu esere dair herhangi bir değerlendirmesine rastlayamadık. Bizden sonra yapılacak başka çalışmalarda konuyla ilgili boşluğun doldurulacağı inancındayız.
Payitahtta Nutuklarım isimli esere, Türk Tarih Kurumu eski başkanlarından ve Türk bilim dünyasının en önemli kitap dostlarından Prof. Dr. Ali Birinci’nin nazik yardımları sayesinde ulaşabildim. Bu yüzden kendisine teşekkür etmeyi anlamlı bir görev telakki ediyorum. Eserin bir diğer nüshası ise İstanbul Büyükşehir Belediye Kütüphanesi Atatürk Kitaplığı’nda “K/1029” yer numarasıyla kayıtlı bulunmaktadır.
Burada önemli bir hususu belirtmekte fayda vardır. Eseri sadeleştirilmiş ve özet hâliyle “Cemal Paşa’nın 1915 İstanbul ve Beyrut Konuşmaları” başlığı altında Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi’nde 2013 yılında yayımlamıştık. Bu makalemizde konuşmaların Cemal Paşa tarafından yapıldığını ama sonradan müellif tarafından Beyrut’ta bastırıldığını ifade etmiştik. Ancak eserin ilk kez tam metin hâlinde basıma hazırlanması hususunda benimle birlikte büyük çaba gösteren Kronik Kitap’tan editörlerin dikkati sayesinde konuşmaların Cemal Paşa tarafından değil, onun emir ve talimatları doğrultusunda bizzat el-Ubeydî tarafından gerçekleştirildiği sonucuna ulaştık. Gerçi konuşmalarda zikredilen düşünce ve söylemler Cemal Paşa’ya aittir. Ancak yine de konuşmaların el-Ubeydî tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu ifade ederek önemli bir hatayı düzeltme fırsatı yakalamış olduk. Konuşma metinlerinin doğrudan doğruya Cemal Paşa’nın duygu ve düşüncelerini yansıtması, Cemal Paşa’yı ve icraatlarını övme amacı taşıması ve İttihatçı bakış açısı ile yazılmış olması eserin tarihî değerini artırmaktadır. Başta Adem Koçal olmak üzere, emeği geçen herkese şükranlarımı sunmak istiyorum.
Son olarak, Payitahtta Nutuklarım, 2001 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti üzerine başlatmış olduğumuz araştırmalarımızın âdeta bir devamı niteliğindedir. II. Meşrûtiyet Dönemi ve özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti üzerine yapılacak yeni araştırmalara farklı bir bakış açısı kazandıracaktır. Bu çalışmanın, İttihat ve Terakki araştırmalarına birlikte başladığım, önemli desteğini gördüğüm çok kıymetli arkadaşım Prof. Dr. Abdurrahman Uzunaslan’ın da her fırsatta bıkmadan usanmadan ifade ettiği üzere, Cemal Paşa hakkında yanlı bakış açılarının değiştirilmesine, Cemal Paşa’nın İttihatçı karakterinin bir kez daha gözler önüne serilip gereksiz tartışmalara nihayet verilmesine, Ortadoğu ve İttihatçılık üzerine yapmış olduğumuz tespitlerimizin ne kadar isabetli ve haklı olduğunun anlaşılmasına katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum.
Nevzat Artuç
İstanbul, 2018
***
SONUÇ
1. Aslen ilmiye mensubu olup gönüllü olarak Dördüncü Ordu’da görev alan es-Seyyid Muhamed Habîb el-Ubeydî’nin Payitahtta Nutuklarım’ı bizzat Cemal Paşa’nın emir ve talimatıyla hazırlamış olduğu açıktır. Konuşmalarda yer alan siyasi ve askerî söylemler tamamen Cemal Paşa’nın düşüncelerini yansıtmaktadır.
2. Konuşmalar, Birinci Dünya Savaşı’nın bütün hararetiyle devam ettiği tarihlerde gündeme ilişkin siyasi ve askerî meseleler hakkında, Harbiye ve Bahriye Nezâreti gibi son derece kritik karar verme mercilerinde gerçekleştirilmiş olması nedeniyle çok önemli bir tarihî belge konumundadır.
3. el-Ubeydî yapmış olduğu konuşmalarda İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne övgüler yağdırmış, İttihatçıların içeride II. Meşrûtiyet’i ilan ettirerek çökmekte olan Osmanlı Devleti’ni yeniden ayağa kaldırdığını iddia etmiştir. Konuşmalarını ayet ve hadislerle süsleyen el-Ubeydî daha da ileriye giderek İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni “emperyalistlere karşı Allah’ın bir lütfu” olarak görmüş ve “İslâm dünyasının yegâne kurtarıcısı” olduğunu iddia etmiştir. Söz konusu ifadeler Tarık Zafer Tunaya’nın İttihat ve Terakki için sarf etmiş olduğu, “bir yönü ne kadar Türkçü ise diğer yönü İslâmcıdır” ifadesi ve “siyasi tarikat” benzetmesiyle bire bir örtüşmektedir.
4. Konuşmalarda öne çıkan bir diğer olgu İttihâd-ı İslâm’dır. el-Ubeydî, İslâm tarihinden örnekler vererek sık sık İttihâd-ı İslâm tabirine vurgu yapmış, bütün Müslümanların Halife V. Mehmed Reşâd’ın bayrağı altında toplanmasını ve Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte ilan edilen Cihâd-ı Mukaddes’e iştirak etmesini istemiştir. el-Ubeydî bu noktada emperyalist devletlerin bir oyunu olarak nitelendirdiği Arap meselesine de değinmiştir. Türkler ve Arapların kardeş olduklarını, tarihte özellikle Abbâsîler devrinden itibaren hep birlikte hareket ettiklerini, et ve tırnak gibi birbirlerinden ayrılamayacaklarını ifade etmiştir.
5. Konuşmalarda dönemin başlıca gündem maddelerinden olan 1915 Ermeni Sevkiyatı hakkında herhangi bir yorumda bulunulmamıştır.
6. Konuşmalarda vatan ve millet sevgisi teması ile çökmekte olan bir imparatorluğu kurtarma çabaları ön plana çıkmaktadır.
7. Konuşmalar Cemal Paşa’nın kişiliği hakkında ipuçları vermektedir. Nitekim Vecîbe-i Şükrân kasidesinde Cemal Paşa’nın kendisini övücü ve yüceltici ifadelere karşı pek de tevazu göstermediği, hatta tam tersine söz konusu ifadelerden memnuniyet duyduğu rahatlıkla anlaşılabilmektedir.
8. el-Ubeydî’nin Birinci Kanal Harekâtı’na ait değerlendirmeleri dikkat çekicidir: “Olumsuz tabiat şartları ile mücadele edildiği kadar düşmanla mücadele edilmiş olsaydı Birinci Kanal Seferi başarıya ulaşabilirdi.” İkinci Kanal Harekâtı için söylemiş olduğu ümitvar sözler de Dördüncü Ordu’ya ve Cemal Paşa’ya olan güveni artırmak içindir. Zira Cemal Paşa’nın her iki Kanal seferi hakkında ATASE Arşivi’nde yer alan yazışma ve raporları incelendiğinde durumun hiç de iç açıcı olmadığı açıktır. Ali Fuad Erden’in ifadesiyle Kanal Harekâtı ile ilgili madalyonun iki yüzü vardı. Kamuoyuna yönelik açıklamalar, elbette iddialı olacaktı. Ancak gerçekte durum çok farklıydı. Dolayısıyla Kanal seferlerini bütün olarak incelemeden anlık, coşkulu ve hamasi konuşma metinlerine dayanarak Cemal Paşa’dan bir “Mısır fatihi” yaratma çabalarının nafile uğraş olacağını bir kez daha belirtmek gerekmektedir.
[1] İsmail Kara, “Risaleler ve Müellifleri Hakkında Bazı Bilgiler”, Hilafet Risaleleri, (Yayına Haz. İsmail Kara), c. 4, Klasik Yayınları, İstanbul 2004, s. 18. Ayrıca bkz. Hayreddin b. Mahmud b. Muhammed b. Ali b. Faris, ez-Ziriklî ed-Dımeşkî, el-A’lam, Daru’l-İlm li’l-Melâyîn, (15. baskı), 2002 Beyrut, VI, 78-9.
[2] Ali Fuad Erden, Suriye Hatıraları, s. 63.
[3] İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İslâmcılık siyaseti hakkında bir değerlendirme için bkz. Nevzat Artuç, İttihat ve Terakki’nin İttihâd-ı İslâm Siyaseti Çerçevesinde İttihatçı-Senusîİlişkileri, Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul 2013; “İttihat ve Terakki’nin Ortadoğu ve Uzakdoğu’daki Panislâmizm Politikalarına İlişkin Şekip Arslan’ın Yayınlanmamış Mektupları”, (Abdurrahman Uzunaslan ile birlikte), Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11 (2004), s. 39-52.