GELİBOLU’YU ANLAMAK

25 Nisan 1915 Gelibolu Yarımadası Çıkarmaları Üzerine Taktik Yaklaşımlar (Bülend Özen)

 

Giriş:

Dünya ve Türk Harp Tarihinde anlatılmadan geçilemeyen, bahsi eksik kaldığında taşların yerine oturmadığı muharebelerden biri hiç şüphesiz Çanakkale Muharebeleridir. Harbin genelinde alan açısından küçük bir cephe olmasına karşın, birden çok ülkeye yönelik askerî ve siyasî sonuçları olması hasebiyle üzerinde çokça durulmayı hak etmektedir.

Son yıllarda sosyal medyanın da etkisiyle (özellikle millî) tarihe artan ilgi memnuniyet verici olmakla birlikte, aynı oranda bilimsel olma yolunda mesafe kat edilememektedir. Genel tarih içinde bir ana bilim dalı olarak kabul edebileceğimiz askerî tarih de bu konuda tehlikeli bir dönemeçtedir. Uzun yıllar unutulmuş iken birden dizi filmlerle ilgi odağı haline gelen “askerî geçmişimiz”, maruz kaldığı marjinalize edilme sebebiyle kısa süre sonra dejenere olma riskiyle karşı karşıyadır. Bu saman alevi durumun en tehlikeli etkisi ise; dönem içerisinde çıkarılan “bol komplo teorili, niyet okumalı, birilerini aklarken birilerini karartmalı, intikam almalı, kaynaksız, vesikasız, mübalağalı, hamaset dolu ve bilimsel olmayan” yayınların hayatımıza girmesi ve on yıllarca kendisinin ve etkisinin ortadan kaldırılamamasıdır.  Özellikle Çanakkale Muharebeleri üzerine yazılan uydurmaların gerçek dışı olduğunu kanıtlama çabaları, uydurmaların kat ve kat üstündedir. Bu konuda çabalayan araştırmacıların ve bilim insanlarının ne kadar ızdırap çektiklerini anlamak için kaynakçada linki verilen bir örnek makaleyi okumanızı öneririm.

Tarih ilminde cehaletin olumsuz etkisini önlemenin en etkili yolu, onun karşısına bilimsel çalışmalarla çıkmaktır. Bu çerçevede, askerî tarih araştırmalarının dayanaklarından biri de taktik değerlendirmelerdir. Bir muharebeyi aydınlatmak için elde edilen vesika, rapor, emir, tarihçe, hatırat vb. tüm “kanıtlar”la birlikte hiç şüphesiz aynı muharebeye askerî bir gözle taktik ve stratejik açıdan bakmak da hem ayrı bir zorunluluk hem de bilimsel bir yaklaşımdır. Muharebelerde cereyan eden her türlü askerî hadiseye yönelik uzman bakışlar eksik kalırsa, taktik gereği ricat emri veren bir komutanı yanlışlıkla hain, lüzumsuz cesaret gösterip ileri atılarak birliğini zayi eden bir komutanı da gereksiz yere kahraman ilan edebilir veya vesika buldum diyerek neşrettiğiniz bir istifa mektubunu cepheden kaçmak olarak yorumlayabilirsiniz. İşte birçok muharebede olduğu gibi Çanakkale Muharebelerinde de “taktik mülahazaların” ortaya konarak tartışılmasını gerektiren birçok hadise vardır. Okuduğunuz makale ile birlikte bu konuda bir fersah yol kat etmek hedeflenmiştir. Makalede yer alan hususların harp sanatına bakan yönüyle “eleştirilmesi” muhakkak bilimsel bir kazanç olacaktır.

Makalede üç konu ele alınmıştır:

* İlk konu, 5.Ordu Komutanı Liman von Sanders’ın dikte ettiği savunma düzeninin kritiğinin yapılmasıdır.

* İkinci konu, 25 Nisan 1915 günü, Cephe 9.Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey’in Ordu ihtiyatı 9.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’den talep ettiği takviye birlik neticesi 57.Alayın kullanılması hususunun incelenmesidir.

* Son konu ise güncel teknolojik imkanların kullanılarak muharebelere farklı bir bakış açısı yakalama çabasıdır.

 

1.  Gelibolu Yarımadası Savunma Düzeni Üzerine Mülahazalar:

Tarihî Gelibolu Yarımadası, tarih boyunca İstanbul’un deniz emniyetini üstlenmiş bir kara parçasıdır. Tarihte donanmayla yapılan zorlamalarda taarruz eden taraf nadiren başarılı olmuştur. Bunlardan bir örneği 1807 yılında İngilizlerin büyük çaba harcayarak yaptığı geçiştir. Topoğrafik bir güce sahip olan boğazın yerleşim yerleri de bu sebeple sıfatına yakışır isimler almıştır. Seddülbahir (Denizin Seddi) ve Kilitbahir (Denizin kilidi) bugünkü donanmalara dahi aynı fonksiyonu yerine getirebilecek güçtedir. Nitekim 25 Nisan 1915 kara muharebelerini başlatan sebep de Şubat-Mart 1915 döneminde müttefik donanmalarına geçit vermeyen bu coğrafya ve onu savunan kahraman ordumuzdur.

Churchill’in başını çektiği savaş konseyinin 18 Mart 1915’te Osmanlı Ordusu’ndan aldığı net cevap üzerine İngilizler süratle kara harekât hazırlıklarına başladılar. Harbiye Nezareti de hem istihbari hem de taktik-stratejik değerlendirmelerin bir sonucu olarak bir kara harekâtını  beklemekte ve hazırlık içindeydi.

Balkan Harbinin ardından orduda yapılan tasviyeler sonucu, tümen ve alay komutanlıklarına yarbay-albay rütbesindeki subaylar komuta etmekteydi. Balkan Harbinin utancını vicdanlarında taşıyan bu genç ve dinamik subaylar Gelibolu yarımadasında da üst komutanlarının emir komutasında başarılı bir savunma hazırlamaktaydı.

25 Nisan 1915 çıkarma gününden yaklaşık bir ay önce Türk-Alman İttifak Anlaşmasına dayanarak ve Enver Paşa’nın onayı ile Gelibolu Yarımadasında teşkil edilen 5.Ordu Komutanlığına Alman Komutan Liman von Sanders Paşa görevlendirildi. Yarımadaya gelen Sanders Paşa, hızlı bir oryantasyon gezisinin ardından birliklerin durumunu ve taktik gerekleri çok fazla irdelemeden ve en önemlisi alt birlik komutanlarıyla detaylı bir plan semineri yapıp ortak aklı çalıştırmadan kendi tasavvuru savunma düzenini tatbik etti.

Askerlikte komutanın bir konuyu muhakeme etmesi ve emir vermesi çok tabii bir durum olmakla birlikte, Sanders’ın aldığı karar, hem (operatif-stratejik) seviye açısından hem de içerik açısından ciddi sıkıntılar içerecek tedbirleri ihtiva etmekteydi.

Konuyu anlamak için öncelikle müttefik kuvvetlerin Gelibolu Yarımadasına taarruz planını anlamak gerekmektedir. Bu plana göre, asıl taarruz bölgesinde Seddülbahir’den Alçıtepe, tali (yani yardımcı) taarruz bölgesinde Kaba Tepe’den Mal Tepe ele geçirilecekti. Her iki bölgenin ele geçirilmesini müteakip bu kuvvetler Kilitbahir Platosu’nda birleşerek adanın ana karayla bağlantısını kesecek ve İstanbul yolu açılacaktı. Bu planın aldatma hikayesini oluşturmak üzere, Saros Körfezi’ne aldatma taarruzu, Anadolu yakasındaki Kumkale’ye ise gösteri taarruzu planlanmıştı. Müttefiklerin bu planı taktik açıdan değerlendirildiğinde, mükemmele yakındı. Bir eksiği vardı; 18 Mart’ta nasıl kara harekâtı olmaksızın sadece denizden boğazı zorlama hatası yapmışlarsa, 25 Nisan’da da harekâtın deniz safhası eksikti. Gemi kayıplarına rağmen İngiliz donanması boğazı tekrar zorlayacak güce sahipti. Ancak tekrarlanan bu hata, kara harekâtının başarısını ciddi anlamda etkilemiştir. Müttefiklerin bu zafiyetini Osmanlı Ordusu için bir şans sayabiliriz.

 

Müttefiklerin harekât planı neden özellikle vurgulandı? Zira müttefiklerin taktik değerlendirmesi ile Türk Komutanların taktik değerlendirmesi birebir örtüşmekteydi; bir farkla, Liman von Sanders Paşa. Çanakkale Boğazı, Gelibolu Yarımadası ile birlikte bir boğazdır ve tarihî geçmişinde de hep birlikte ele alınmıştır. 1915’in en yakın geçmişi olan Balkan Harbinde (1912-13) boğaz ve yarımadanın bir taarruza maruz kalabileceği değerlendirilerek, ihtiyat tümeni hariç yarımadayı savunmak için iki tümen tahsis edilmiştir. Bu iki tümenin sorumluluk sahaları dikkate alındığında ise muhtemel çıkarma bölgelerinin Seddülbahir ve Kaba Tepe-Suvla bölgesi olduğu çok açık görülmektedir.   

  

Hal böyleyken, Liman Paşa ordu komutanlığına  atandıktan sonra Gelibolu Yarımadasının savunma planında iki temel değişiklik yapmıştır. İlki, çıkarma bölgelerinin yeri hakkında yaptığı öngörü; diğeri, yarımadanın savunma şekli.

Liman Paşa, düşmanın asıl taarruzun Saros Körfezi’ne yapılacağını düşünmekteydi. Seddülbahir, onun için ikinci plandaydı. Kafasındaki bu düşünce, siklet merkezinin güneyde tesis edilmesini önlemiş; 9.Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey’in hem güneyde İngiliz-Fransız çıkarmasına hem de kuzeyde ANZAC çıkarmasına tek başına karşı koymasına neden olmuştur. Aslında bu durumu Nisan ayı başında öngören Tümen Komutanı Alb.Halil Sami Bey, mevcut tertiplenmeye itiraz eden kapsamlı bir taktik değerlendirme raporunu 6 Nisan 1915 tarihinde hem Liman Paşa’ya hem de Enver Paşa’ya sunmuş ancak bir sonuç alamamıştı. Bu rapordaki taktik gerekçeler, kurmaylık eğitiminde vaka analizi olacak derecede profesyoneldir. Özetlemek gerekirse, -Liman Paşa hariç- dost-düşman herkes harekâtın detaylarında mutabıktır.

Liman Paşa’ya yönelik yapılan diğer eleştiri, amfibik bir taarruza karşı tesis ettiği savunma düzenidir. Liman Paşa, düşmanın nereden çıkacağı belli olmadığı düşüncesini mazeret göstererek,

* Kıyıda gözetleyen ve emniyet sağlayan küçük kuvvetler bulunmasını,

* Geride toplu tutulan ihtiyat birlikleri ile ihtiyaç bölgelere müdahale edilmesini içeren bir savunma düzeni aldırmıştı.

Yani kıyılar zayıf tutulacaktı. Oysa amfibik bir taarruza karşı savunmanın prensipleri tarih boyunca değişmemiştir. Ekolleri farklı bile olsa, dünyadaki orduların taktik talimnamelerinde hep aynı doğru vardır: Çıkarma yapacak birliğin gücü kıyı noktasında “sıfırdır” ve kıyıda savunma da “sıfır” noktasında yapılır. Bu konuyu anlamak için betimlememize göz atalım.

 

Liman Paşa, kıyıda zayıf birlikler bulundurarak düşmanın karaya çıkması ve “tutunması” için imkan yaratmış olmaktadır. Buna şiddetle itiraz eden Türk Komutanlar ise siklet merkezini sıfır noktasında tesis ederek düşmanın karaya ayak basmasını önlemek istemekteydi –ki bu hem doğru hem de mümkündü.

Bu konu ile bağlantılı vurgulanması gereken önemli bir konu bulunmaktadır. Liman Paşa’nın tertiplenmesinde, ihtiyat kuvvetlerinin temas hattına olan mesafelerinde de problem bulunmaktaydı. Geride tutulan ihtiyat birlikleri mevcut konuş durumlarından ortalama 2,9 km. daha geriye Liman Paşa’nın emriyle konuşlandırılmıştı. Hatta Liman Paşa, harekât öncesinde bir ara ordu ihtiyatı 19.Tümeni (Yb.M.Kemal) Anadolu yakasına konuşlandırmayı bile düşünmüştü. Alınan bu tedbirler sebebiyle ihtiyatların cepheye müdahale süresi uzayarak bu durum düşmana avantaj sağlamıştır. Bu konuyu analitik ele alan bir kurmay çalışması çizelgede görülebilir.

 

Analitik incelemeler göstermektedir ki, Liman Paşa tertiplenme anlamında köklü bir değişiklik yapmamış ama savunma mantığına tam anlamıyla müdahale etmiştir. Liman Paşa’nın çıkarma bölgesini yanlış tahmin etmesi, kıyıları zayıf tutarak ve ihtiyatları cepheden uzaklaştırarak düşmana avantaj yaratması ve neredeyse tüm cepheyi bir tümene teslim etmesi hususlarına bakarak bir hata veya art niyet içinde olduğu sonucunu çıkarabilir miyiz?

Siyasi gerekçeler ile birlikte yorumladığınızda, Çanakkale cephesinin daha fazla İngiliz ve Fransız kuvvetlerini bu cepheye bağlayarak Almanları Avrupa cephesinde rahatlattığı gerçeğini görebilir ve kasıt olduğunu savunabiliriz. Ancak askerî taktik ve strateji açısından baktığınızda, Liman Paşa’yı tam anlamıyla köşeye sıkıştıramazsınız. Her ne kadar böylesi dar bir yarımadada derinlikte savunma yapılmaz ise de, Liman Paşa’nın aldırdığı tedbirleri de tümüyle yanlışlayabilecek bir doktrin yoktur. “İdarenin mektebi olmadığı” gibi aslında “savaş sanatının da tam bir mektebi yoktur.” Ama burnumuza kötü kokular geldiğine göre, Liman Paşa’nın ufak rütuşlarla taktik bir kurnazlık yaptığını, bu şekilde müttefik kuvvetlere bilerek avantaj sağladığını ve bunu masum bir doktrine dayandırdığını söyleyebiliriz.

Bu noktada, Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya da bir eleştiri düşmektedir. Kendisinin askerlik ve harp tecrübelerine dayanarak, daha planlama aşamasında bir üst amiri olan Liman Paşa’ya savunma düzeni ve mantığı hakkında itiraz etmesi, alt birlik komutanlarının feveranlarını Ordu Komutanına kabul ettirmesi, hiçbir şey yapamasa bile “kolordumun bölgesinde nasıl savunma yapacağıma ben karar veririm” ültimatomunu Liman Paşa’ya vermesi beklenirdi.

 

2. ANZAC çıkarma bölgesinde 57.Alayın Cepheye Müdahalesine Dair Mülahazalar:

Savaşlarda her zaman bazı birlikler bir “marka” olarak öne çıkarlar. Bu marka değeri, olumlu veya olumsuz olabilir. Bu birlikleri marka yapan faktörlere bakıldığında, muharebelerin gidişatını olumlu veya olumsuz yönde değiştirdikleri, sıra dışı bir sonuca imza attıkları veya seviyesinin üzerinde sonuçlara neden oldukları görülür. Bu birliklerin seviyesi Yahya Çavuş’un takımı da olabilir, Bnb.Mahmut Sabri’nin taburu da olabilir veya Fahretin Altay’ın Süvari Kolordusu da olabilir. Harbi anlatan her hikayede, bu birlikler mihenk taşı gibi durur, anlatıya rehber ve hatırlamaya vesile olurlar,

İşte Çanakkale Muharebelerindeki 19.Tümen’in 57.Alayı da komutanı Yb.Hüseyin Avni Bey ile markalaşmış bir birliktir. Tümen Komutanı Yb.Mustafa Kemal’in emriyle bir çırpıda el attıkları cepheye şimşek gibi inerken şehit olmayı da teferruat saymış yiğitler manzumesidir.

Alay seviyesindeki bu birliğin 25 Nisan 1915 günü cepheye yaptığı müdahalenin muharebelere ne derece tesir ettiği konusu son yıllarda manipüle edilir hale gelmiştir. Bu noktada konuyu taktik açıdan ele alarak böylesi mesnetsiz değerlendirmelerin önüne geçilebileceği kanaatindeyiz.

57. Alayın müdahalesini anlamak için ilk hatırlamamız gereken konu, çıkarma sabahı hangi komutanın nerede olduğunu bilmektir. 25 Nisan gece yarısından itibaren denizdeki ilk karartılar keşfedilmesine rağmen, sabaha karşı 04.30 itibariyle ANZAC cephesi öncelikli olmak üzere çıkarmalar başlamıştır. Ordu Komutanı Sanders, asıl çıkarmanın Saros Körfezinde olduğunu düşünerek derhal o bölgeye hareket etmiştir. Kolordu Komutanı Esat Paşa, çıkarma haberini Yb.M.Kemal’den Gelibolu’da olduğu halde almış, Kor.Kh.nda kısa bir süre durumu anladıktan sonra emir almak için Ordu Komutanının peşisıra Bolayır’a gitmiştir. Hem Seddülbahir’de asıl taarruzu, hem de Arıburnu’nda tali taarruzu göğüsleyen cephe Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey ise son derece müşkül durumda, ne Kolordu Komutanına ne de Ordu Komutanına ulaşamamaktadır. Yani, kıyametin koptuğu bölgede, ihtiyat birliklerini cepheye sevk edecek generaller belli bir süre ortada yoktur. Halil Sami Bey’in ihtiyaç duyduğu anda ulaşabileceği tek komutan, ordu ihtiyatı 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’dir.  

 

İşte böyle bir esnada, cepheyi savunan 9.Tümenin durumu gittikçe zorlaşmaktadır. Sanders Paşa’nın “cephede zayıf birliklerle karşılama” mantığının acıları çekilmeye başlanmıştır. Bir tümenle tutulmaya çalışılan tüm cephedeki ilk sıkıntı Arıburnu bölgesindeki 27. Alay cephesinde yaşanır. Alay komutanı Yarbay Şefik’in ANZAC ilerlemesini durdurmakta zorlanması üzerine Tümen Komutanı Halil Sami Bey, mecburen 19.Tümen Komutanı Yb.M.Kemal’den bir taburluk takviye ister.

Aslında 9.Tümen, 3.Kolordu bağlısı bir birlik olup Ordu ihtiyat birliğini talep edecek yetkide değildir. Yb.M.Kemal de kendi tümenini normal şartlarda Ordu Komutanı izni olmaksızın parça parça veya bütün halinde kullanamaz. Bu husus, harbin temel kurallarından ve teamüllerinden biridir. Ancak, Halil Sami Bey’in bir taburluk takviye isteğini üzerine Ordu Komutanına ulaşamayan ve  tabur isteğini yetersiz bulup bir alay ile karşılayan Yb.M.Kemal’i bu karara vardıran ve onu haklı çıkaran  üç sebep vardır:

* Ordu ihtiyat birlik komutanı, ordu komutanı gibi düşünür, cepheyi takip eder ve hareket eder. ANZAC birliklerinin Conkbayırı bölgesine el atma riskinin ortaya çıktığı anlarda eğer Liman Paşa Bolayır yerine Bigalı’da bulunsaydı, muhakkak ki Yb.M.Kemal gibi düşünecek ve emir verecekti. Tümen Komutanı, bu konuya güvenerek ve risk alarak 57. Alayı cepheye sevk etmiştir.

* Conkbayırı ve yarımada bölgesi, Balkan Harbi de dahil geçmişte Yb.M.Kemal’in etüd ettiği bir bölgedir. Bu bloğun ele geçirilmesi, Kilitbahir Platosuna el atılmasını kolaylaştırır ve geri dönülemeyecek durumlar oluşturur. Bunun farkında olan Yb.M.Kemal, kişisel zarar görme riskini de alarak bir dakika tereddüt etmeden birliğini Bigalı’dan Conkbayırına sevk etmiştir.

* Osmanlı Ordusundaki erkan-ı harp (kurmaylık) eğitimi büyük oranda Prusya ekolüne dayalı ve Harp Akademilerinde Alman hocaların kontrolünde idi. Bu ekolün kurmaya kazandırdığı en önemli yetenekler; bağımsız muhakeme etme, problem çözme ve çekinmeden inisiyatif kullanmadır. O dönemin tüm kurmaylarında net bir şekilde görülen bu özellik, Atatürk’ün mizacında da kusursuz bir yer edinmiştir.

 

 

Peki konunun başında da vurguladığımız “57.Alayın cepheye müdahalesi bu kadar önemli midir, büyütmeye gerek var mı” sorusuna cevap arayalım. ANZAC birliklerinin başlangıçtaki çıkarma planları, Kaba Tepe üzerinden Mal Tepe’yi ele geçirmeye dayanıyordu. Eğer bu planı uygulayabilselerdi, yine Bigalı’da konuşlu 19.Tümen Kocadere civarlarında bu birliğe müdahale etmek durumunda kalacaktı. ANZAC’lar planlanandan daha kuzeye, yani Arıburnu bölgesine çıkınca hedeflerini Conkbayırı’na tavil etmek durumunda kaldılar ve zayıf Osmanlı tertiplenmesinden faydalanarak tepe hattını ele geçirmeye yaklaştılar.

Conkbayırı, kuzey-güney uzanımında oldukça geniş uzanımlı ve rakımca çok hakim bir bölgedir. Bu tepeler hattını kaybettikten sonra tekrar ele geçirmek için verilecek zayiat, onu korumak için verilecek zayiattan kat be kat fazladır. Bu sebeple Yb.M.Kemal zamana karşı yarışarak 57.Alay ve dağ bataryası ile müdahale ederek bu tehdide tam zamanında tedbir getirmiştir.

57.Alayın kat ettiği mesafe, tırmandığı rakım ve birlik seviyesi dikkate alındığında, çok başarılı bir “taktik” müdahale söz konusudur. Ancak bu müdahalenin kazandırdığı sonuçlara bakınca muharebelere etkisini “operatif”, olarak, yani muharebelerin gidişatına tam tesir eden bir etki olarak görmekteyiz. Bu başarılı müdahaleyi taktik açıdan küçümsemek ile aşırılaştırmak arasında bir fark yoktur. Farkında olmamız gereken önemli bir konu, Atatürk’te tezahür eden ve herkesin takdirle karşıladığı bu taktik ustalık, onu başkomutanlığa kadar götüren sıralı başarı hikayelerindeki ilk kelebek etkisi olacaktır. Zira, Atatürk’ün daha öncesinde Trablusgarp’taki başarıları onun kariyerine etki etmekten uzak kalmıştı. Çanakkale cephesindeki başarıları ise Enver Paşa’nın baskılamasına rağmen adım adım gelişecektir.  

 

3. 25 Nisan Çıkarmalarını Anlamaya Yönelik Teknolojik Bir Bakış:

İkinci dünya savaşına kadar, askerlerin araziyi anlamaya dair ellerinde sadece iki boyut içeren haritalar vardı. Bu haritalardaki münhaniler ise zihinde tahayyüle yardım etmek için çizilmişti. Teknolojinin getirdiği yeniliklerin sanal gerçekliğe kadar dayandığı bugünlerde, üçüncü boyutu da artık bizlere sunan üç boyutlu uygulamaların harp tarihi incelemelerinde yer almaya başladığını görüyoruz. Memnuniyet verici bu gelişmelere bir katkı olması açısından 25 Nisan çıkarmalarına Google Earth Programı üzerinden bakmaya çalışalım. Bu kapsamda Google Earth programının “dikey kesit alma(yükseklik profili gösterme)” ve “tarih-güneş” özelliklerini kullanacağız

 

 

Öncelikle asıl taarruz bölgesinde, çıkarma sahili Seddülbahir’den hedef Alçıtepe’ye dikey kesit incelendiğinde, müttefik kuvvetleri için taarruz edilebilir rahat bir eğim (% 3) olduğu görülmektedir. Ancak hedefin mesafesi kıyıdan 9 km. olup oldukça uzun ve ele geçirilmesi zor bir hedeftir. Bu sektörde Alçıtepe ele geçirilmeden ileri hiçbir adım atılamayacağı dikey kesitten rahatlıkla yorumlanabilmektedir.

 

 

Tali taaruz bölgesinde, başlangıçta ANZAC kuvvetleri Kaba Tepe’den Mal Tepeyi ele geçirmeyi planlamıştı. Çok makul olan 8 km.lik bu mesafe, ortalama % 5’lik eğimi ile de taarruz için makul idi. Mal Tepe, Osmanlı birliklerinin geri bölgeyle olan tüm bağlantılarını kontrol eden bir noktaydı.

 

 

Ancak yanlışlıkla daha kuzeyde sahile çıkılması sebebiyle şartlar ANZAC birlikleri için bir anda ağırlaştı. Her ne kadar Arıburnu’na çıkan kuvvetler için mesafe 2,5 km.ye indi ise de ortalama eğim % 11’e çıkarak dar bir sahilde yapılan taarruz inanılmaz şekilde zorlaştı. Yer yer eğimin % 35’e çıkması ise düşman yerine arazinin taarruzu durdurması veya yönünü değiştirmesi anlamına gelmektedir.

 

Google Earth’in “tarih ve saate göre güneş pozisyonu” özelliği 25 Nisan 2018 saat 07:15’te ayarlandığında, güneşin araziye doğudan vuruşu görülmektedir. Seddülbahir cephesinde, güneşin müttefik askerleri ve gemilerdeki topçu ileri gözetleyicileri için ciddi bir sıkıntı yaratmadığı görülmektedir.

 

 

Ancak Arıburnu cephesinden çıkan ANZAC birlikleri için sabah 06:30’dan itibaren güneş belli bir süreliğine doğrudan askerlerin gözlerine vurmaktadır ve bu bir dezavantaj oluşturmuştur. Nişan almak zorunda olan bir askerin en nefret ettiği hususlardan biri gözüne doğrudan ışık vurmasıdır. 2014’te yaptığımız bir harp tarihi tetkik gezisinde denizden ANZAC koyuna baktığımızda durumun tam da bu şekilde olduğunu görmüştük. Diğer taraftan ANZAC.lar için sabah güneşi ne ise Türkler için de akşam güneşi aynı etkiye sahip olmuştur.

 

 

4. Sonuç:

Çanakkale Cephesi; deniz safhası, kara harekâtının ilk 48 saati, Mayıs-Ağustos taarruzları, tahliye vb. daha birçok ana hatlarıyla incelenmeyi bekleyen bir hazinedir. Özellikle Harp Erkanının eğitiminde kusursuz bir sahadır. Bu muharebelerde komutanların aldığı kararlar ve icraatlar, muhabbet veya husumet gözetmeksizin eleştirel bir yaklaşımla ve doktrinel bir temelde incelenmelidir. Bilim, hakikatte; hakikat de bilimde gizlidir.

 

 

Bülend Özen

Askeri Tarih, Strateji ve Güvenlik Araştırmacısı

 

 

KAYNAKÇA:

 

– Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Cilt V, Çanakkale Cephesi Harekâtı, Gnkur. ATASE Bşk.lığı

– Gallipoli, Peter Hart.

– Türkiye’de Beş Yıl, Liman von Sanders

– Gelibolu Osmanlı Harekâtı, Edward Erickson.

– Dünya Savaş Tarihi: Osmanlı Askerî Tarihi, Editör: Gültekin Yıldız

– Sorularla Çanakkale Savaşı, Muzaffer Albayrak ve Tuncay Yılmazer 

– Critique Of Defense Plans In Gallipoli Battles: Liman Von Sanders’s Defense Plan, Turkish Commanders’ Plan And Conduct Of Operations, The Gallipoli Campaign: The Turkish Perspective, Oxford University Press, Ferhat Çalışkan

– Esad Paşa’nın Hatıraları ( Yayınlanmamış)

– Google Earth.

– http://www.geliboluyuanlamak.com/801_Canakkale-Savasi-Esnasinda-Cekildigi-Iddia-Edilen-Bir-Fotograf-Hakkinda-(Erhan-Cifci).html

21.976 okunma

Bir düşünce üzerine “25 Nisan 1915 Gelibolu Yarımadası Çıkarmaları Üzerine Taktik Yaklaşımlar (Bülend Özen)

  1. Levent Yarli

    Sn. Bülend Özen;
    Bilimsel, Askeri, kültürel, tarihi,manevi ve insiyatif alma gibi liderlik gibi hazineninelerin derinliğine derinliğine inilmesi gerektiğini benim gibi sadece esnaf olan sade vatandaşlara anlayacağımız dilde anlattığınızdan dolayı vede bu uğurda alacağımız yolu aydınlattığınız İçin yürekten teşekkürler.
    Sevgi kaynaklı saygılarımla.

    Bu siteyi kurarak Gelibolu’yu anlamak hazinesini kucağımıza koyan canlara çok çok teşekkürler. Emeklerine yüreklerine sağlık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir