GELİBOLU’YU ANLAMAK

Kısa Birinci Dünya Savaşı Tarihi (İlkin Başar Özal)

SUNUŞ

 

1914-1918 yılları arasında yaşanan Birinci Dünya Savaşı, diğer adıyla Büyük Savaş ile ilgili kitap ve makalelerin, film ve belgesellerin sayısı inanılmaz boyuttadır. 100. yıldönümü sürecinde bunlara yenileri de eklenmiştir. Bunların tamamını gözden geçirmek aşağı yukarı bir insan ömrüne denk gelebilir. Bu kitap onlara eklenen bir yenisidir ve amacı da merak uyandırmak ve bazı bilgilere kolay yoldan ulaşmayı sağlamaktır. Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da ortaya çıkan iki bloğun, İtilaf Devletleri -kitap içerisinde zaman zaman “Müttefikler” adıyla karşınıza çıkacaktır- ve İttifak Devletleri arasındaki sömürge paylaşım mücadelesine dayanan bir silahlı çatışma sürecidir. Her ne kadar savaşı başlatan olay Avusturya-Macaristan Veliahdı Ferdinand’ın suikast sonucu öldürülmesi gibi görünse de nedenleri çok daha kabarık bir listedir ve yaklaşık iki yüz senelik bir geçmişe sahiptir. 1756 yılından itibaren yaşanan çatışmalar ve politik gelişmeler sonucunda gelinen noktadaki gerilim, dünya savaşına yol açmış, bu nedenle de bu savaş “Bütün Savaşları Sona Erdirecek Savaş” olarak adlandırılmıştır. Ancak sonucunda hiçbir sorun sona ermemiş ve var olanlara da yenileri eklenmiştir. Yaşadığımız günlerdeki bölgesel sorunların büyük bir kısmı bu savaşa dayanmaktadır. Avrupa merkezli olarak başlayan silahlı mücadele, kısa zamanda dünya geneline yayılmış, topyekûn ve endüstriyel bir savaşa dönüşmüştür. Gelişen teknolojinin desteklediği silahlar, savaş meydanlarında boy göstermiştir. Sivil halk, tarihte ilk defa doğrudan savaşın parçası haline gelmiştir. Cephe kavramının değişmesi, savaşı çatışma alanından şehirlere  ve sanayi merkezlerine kaydırmıştır. Böyle bir çatışmayı kâğıda yansıtmak doğal olarak kolay değildir.

Birinci Dünya Savaşı’nı anlatan kitaplar genelde yıllara göre bölümlendirilmiştir. Elinizdeki kitap ise savaşılan cepheleri esas alan bir metoda sahiptir. Böylelikle anlatıların yoğunlaştığı Avrupa’nın Batı ve Doğu cepheleri ile Ortadoğu cephesinin dışında Afrika ve Uzakdoğu cephelerinde yaşananlar da gözler önüne serilmektedir. Bir cephede verilen mücadele süreci kesintisiz olarak anlatılmakta; sadece kara savaşları değil, denizlerdeki ve havadaki mücadeleler de ortaya konulmaktadır. Farklı askerî unsurların bir arada kullanıldığı stratejiler hakkında bilgi verilmekte, bilim ve teknoloji ürünü yeni silahların yanı sıra istihbarat, propaganda ve sağlık hizmetlerinin de savaşın ne kadar önemli bir parçası haline geldiği vurgulanmaktadır.

Bu kitabı kaleme alırken taşıdığımız bir amaç da toplumumuzun bu savaşa bakış açısını bir parça da olsa değiştirmektir. Birinci Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı etkinlikleri Çanakkale Zaferi -ki çoğu insanımız bunu İtilaf Donanmasının 18 Mart’taki yenilgisinden ibaret bilmektedir- ve Sarıkamış Faciası arasında sıkışmıştır. Komutanlar açısındansa, Mustafa Kemal Paşa ve Enver Paşa dışında sayılabilen isim yok gibidir. Bu kitapta bunların aşılmasına çalışılmıştır. Osmanlı yönetiminin ittifak arayışları, Medine müdafaası, Kutü’l-Amare zaferi, Selman-ı Pak başarısı, Bakü’nün alınışı, Galiçya’da ve Kanal Seferi sırasında yaşananlar kadar Fahrettin Paşa, Halil Paşa ve Nuri Paşa da bu kitabın birer parçasıdır.

Çalışmanın ortaya çıkış sürecindeki katkıları dolayısıyla teşekkür etmem gereken bazı isimler var. Öncelikle Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi Koordinatörü ve yakın dostum Agâh Karlıağa yazmam konusunda beni sürekli olarak yüreklendirdi. Üzerinde birlikte emek sarf ettiğimiz ve kitap yayına hazırlanırken TRT Belgesel kanalında gösterilmekte olan 22 bölümlük Yakın Plan Cihan Harbi belgeselinin çalışmaları Kısa I. Dünya Savaşı Tari̇hi sırasında bana sürekli boş zaman oluşturarak bu kitabın tamamlanmasını sağladı. Büyük emek sarf edenlerden bir diğeri de Timaş Yayınları’nın değerli editörü Neval Akbıyık’tır. Kendisini üç kelime ile tanımlamak mümkün; sabır, itina ve sakinlik. Her türlü olumsuzluğu aşmamda gösterdiği yardımlarına minnettarım. Değerli öğrencilerim Ilgın Yaren Demirkesen, Okan Çoban ve Herman Dıldıl ile meslektaşım ve dostum Hasan Ali Çakmak’a da eleştirileri için teşekkür ederim.

Son söz olarak şunu söylemeliyim: Tarihimize sahip çıkmalıyız. Bunun yolu da film ya da dizi filmlerden değil, belgesel ve kitaplardan geçer. Ancak o zaman düşünmek eylemini doğru şekilde kullanır ve düzgünce tartışabiliriz. Ancak o zaman birisinin bizi yönlendirilmesini ya da aldatmasını engelleyebiliriz. Ve ancak o zaman yaşadıklarımıza bir anlam verebilir ve gelecek hakkında doğru çıkarımlarda bulunabiliriz.

 

 

İlkin Başar Özal

Ocak 2018

 

12.531 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir