The Bloody Handkerchief – Summary
This is a moving real story which has carried Gallipoli’s emotions from the past to today. In Gallipoli Campaign bloody days , Turkish soldiers Ali and Yusuf from 64.Regiment attended a fierce battle with Otago Battalion on Baby 700 area on 2-3 May 1915. After the fighting, Ali found an handkerchief on which it was written “A gift from mother to his son George for his 28th birthday 2 April 1915” This handkerchief belonged to George Tomas Uren , New Zealand Brigade , Otago Battalion. After weeks, Yusuf was seriously wounded in the 64.Regiment assault on Conkbayırı positions on 7 August 1915. His comrade, best friend Ali tried to stop bleeding with this handkerchief. Just before dying, Yusuf asked Ali that took this bloody handkerchief to his wife. The Bloody Handkerchief has remained as a remembrance in Ali & Yusuf’s grandsons , so far. Turkish Gallipoli Campaign researcher Ömer Arslan wrote this moving news for GeliboluyuAnlamak website. He found Ali’s and Yusuf’s grandsons and took photograph the bloody handkerchief. His research continues on this subject.
” Şahıslar ile olaylar uzaklaştıkça, nesneler ise yakınlaştıkça büyür.”
Çanakkale Savaşları üzerinden 100 yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, günümüzde bile toplumlar ve insanlar üzerindeki etkileri devam ediyor. Gün yüzüne çıkan her hatıra bizleri derinden sarsıyor. Bu hatıraların kimi Türk askerine, kimi ise yabancı askerlere aittir. Bazı savaştan kalma hatıralar vardır ki oda iki tarafı ilgilendirir. İşte anlatacağımız bu araştırmamız da o türden bir hatıranın izinden gidilmektedir. Çanakkale Biga ilçesine bağlı Hacıpehlivan köyünden bir şehidimizin ailesinde tespit ettiğimiz, üzerinde üç askerin yaşam izlerini barındıran kanlı bir mendil, bilinmeyen hayatlarının kapılarını araladı.
Büyük Savaş başladığında dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi Yeni Zelanda’da da Seferi Kuvvetleri için askere alım çağrıları yapılmaya başlanmıştı. Otago’nun her sokağında, gazetelerde, okullarda her yerde propaganda amaçlı hazırlanan posterler yer almaktaydı. Bir posterde babalarının dizinin dibinde oynayan çocukların resmi vardı. “Baba Büyük Savaşta sen ne yaptın ?” diye soruyorlardı. Başka bir posterde ise Gelibolu Yarımadası üzerindeki asker, Çanakkale Harekatına katılmaları için çağrı yapıyordu. Bu posterler birçok Otago’lu gibi George Thomas Uren’i de etkilemişti. Aslında değil Çanakkale, Osmanlı Devleti’nin bile nerede olduğunu bilmiyordu. Ama ülkesi için savaşmaya hazırdı. Savaşın başında gönüllü oldu ve 28 Ağustos 1914 yılında Seferi Kuvvetlerine katıldı. Uren ailesinin ikinci oğlu olan George, Otago’da tanınmış bir atletti ve aynı zamanda C.U. Fire Birigade’nin de üyesiydi. 2 Nisan 1887 doğumlu olan George savaşa giderken henüz bekardı. Otago Piyade Taburu 16 Ekim 1914 tarihinde Chalmers Limanından ayrılmak üzereydi. Limanda mahşeri bir kalabalık vardı. Herkes sevdiklerini belki de son kez görebilmenin, veda edebilmenin telaşı ve hüznü içerisindeydi. George da çok sevdiği annesine ve diğer aile üyelerine göz yaşları içerisinde veda etti. Yeni Zelandalı askerleri taşıyan HMNZ 5 ve HMNZ 9 gemileri uzun bir yolculuğun ardından Süveyş’e ulaştılar. Çanakkale Harekatı için ilk hazırlıklarını İskenderiye’de Seferi Kuvvetlerle birlikte yapan ANZAC Mondros’a doğru yola çıktı. Mondros’ta kara harekatı için son hazırlıklarını tamamladıktan sonra 24 Nisan’da harekat başladı. 25 Nisan’da saat 1.00’de askerler uyandırıldı ve çıkarma öncesinde son sıcak yemekleri verildi. George, cebinden işlemeli bir mendil çıkarıp öptü, kokladı ve gözlerini kapatıp derin bir ah çekti. Bu mendili annesi 28. doğum günü için 2 Nisan 1915’de göndermişti. Bu mendille birlikte annesinden mektup alınca ne kadar da mutlu olmuştu. Gözleri doldu…Otago’da yaşadığı o huzurlu hayatını anımsadı… Yarbay Moore’un sesiyle birden irkildi. Yeni Zelandalılar son talimatları alıyorlardı ve sadece altı ay önce huzurlu bir sivil hayatları olan bu insanlar hiç bilmedikleri bir kıyıya ayak basmaya başladılar. Dünyanın bir ucundan ne hayallerle buraya gelen Yeni Zelandalı askerler çıkarma harekatı başladığında savaşın ve ölümün soğuk yüzüyle tanıştı. Bazı askerler kıyıya bile ayak basamadan öldüler. Kıyıya çıkarak Arıburnu bölgesindeki vadi boyunca ilerleyen Otago Taburu Korku Deresinin batısındaki bölümde ve Yükseksırt bölgesinde mevzilendi. Aynı zamanda Korku Deresi ve devamındaki Şarapnel Vadisi ANZAK için ana ikmal hattını oluşturuyordu.
Göç Yusuf’un ve Muradın Ali’nin Torunlarıyla
Murat oğlu Ali 1878 yılında Mehmet oğlu Yusuf ise 1881’de, bugün ki Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan Burgaz iline bağlı Aydos ilçesinde dünyaya geldi. Osmanlı-Rus Harbi sonrasında birçok aile gibi onlar da, nice hatıraları ve hayalleri arkalarında bırakarak göç yollarına revan oldular. Yusuf’un ailesi Biga ilçesinin Hacıpehlivan köyüne, Ali’nin ailesi ise 3 km ilerideki Koruoba köyüne yerleşti. Bu göçün üzerinden fazla zaman geçmeden önce Balkan Savaşı, arkasından Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Daha yürekler soğumadan, gözyaşı kurumadan bir hilal uğruna cepheden cepheye koşan bu nesil yine başka bir savaşın eşiğindeydi. 2 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı Devleti genel seferberlik ilan etti. Yurdun dört bir yanından eli silah tutan yaşlı genç herkes, vatan müdafaası için önce askerlik şubelerine daha sonra ise cepheye koşuyordu. İngiliz ve Fransızların başı çektiği donanma Çanakkale Boğazını tehdit ettiğinde Yusuf 33, Ali ise 36 yaşındaydı. Askerliklerini en son Balkan Savaşında yapmalarına rağmen gönüllü olarak askerlik şubesine isimlerini yazdırdılar. Esareti hiçbir zaman kabul etmeyen Türk milleti her türlü zorluğa rağmen yine nesi var nesi yoksa her şeyini ortaya koymuştu. Yusuf ve Ali arkalarında gözü yaşlı eşlerini ve çocuklarını bırakarak bir kez daha cepheye koştular. Gözyaşına boğulan herkesin, hıçkırıklar boğazında düğümleniyordu. Acıdan nasırlaşmış yüreklerine taş basıyor bu acıya da katlanıyorlardı işte… Yusuf ile Ali’nin Aydos’tan beri kederleri de kaderleri de bir olmuştu. İkisi de Çanakkale Cephesinde 64. Piyade Alayına verildi. Donanmaları 18 Mart 1915’de Çanakkale Boğazını geçemeyerek hüsrana uğrayan Seferi Kuvvetler 25 Nisan’da Gelibolu Yarımadasına büyük bir kara harekatı başlattı. Çıkarma yapılan Arıburnu bölgesini çok az sayıdaki Türk birlikleri savunuyordu. Savunma hattının acilen desteğe ihtiyacı vardı. 64. Alay 27 Nisan günü saat 10 sıralarında takviye birlik olarak Arıburnu bölgesine gelerek savunma hattının sağ kanadına yerleşti. Türk birlikleri Albayrak sırtından Düztepe’ye kadar olan savunma hattını hilal şeklinde oluşturarak taarruza başladı. Ancak 27 Nisan’daki bu gece taarruzunda başarı sağlanamadı. İhtiyatların cepheye parça parça ve yorgun bir şekilde gelerek dinlenemeden savaşmaları bu başarısızlıkta önemli bir etkendi. Bu başarısız taarruz sonrasında tüm cephe hattında 1 Mayıs günü yapılacak genel bir taarruza karar verildi. Bu taarruzda, arasında 64. Alay’ın da olduğu toplam 15.500 Türk askeri, karşı tarafta ise Otago taburunun da olduğu 24.000 ANZAK askeri vardı. 1 Mayıs sabahı saat 05.00’te başlayan ve neredeyse 24 saat süren Türk taarruzunda 6.000 Türk askeri kaybedildi. Bu taarruzun belki de tek başarısı Türk birlikleri ile ANZAK siperleri arasındaki 200-500 metrelik mesafenin 50-200 metreye kadar, hatta bazı yerlerde 5-10 metreye kadar yaklaşmasıydı. Otago Taburu ile 64. Alay 1. Tabur siperleri de böylece birbirine yaklaşmış oldu.
Korku Deresinde ANZAK askerleri için en büyük sorun keskin nişancılardı. Bazen dinlenirken, bazen ikmal hattında yürürken ansızın gelen keskin nişancı kurşunu bir askeri hiç beklemediği anda hedef alıyordu. Bu bölgenin etrafı bir köşeye koşuştururken vurulmuş ölü ve yaralılarla doluydu. Bu kurşunlardan birisiyle ağır yaralanan Avustralya Tümeni Komutanı General Bridges üç gün sonra öldü. Bu ölüm ANZAK’ların en büyük kayıplarından birisi oldu. 27 Nisan ve 1 Mayıs’ta yapılan Türk taarruzu sonrasında mevziler arasında vurularak ölen askerlerden çıkan koku dayanılmazdı. Havanın ısınması ve kendilerine doğru esen rüzgarın da etkisiyle bu durum ANZAK’lar için dayanılmaz bir azaba dönüşüyordu. Her yere üşüşen sinekler ve haşereler de cabasıydı. İkmal hattında erzak taşınan yollar tamamen Türklerin kontrolü altındaydı. Erzaklar tükenmek üzereydi. 2 Mayıs’ta bir taarruz planlaması yapıldı. Bu plan göre Yarbay A. Moore komutasındaki Otago Taburu Korku Deresinin batı kolunun başında sağa dönerek burada 13. Tabur ile birleşecek ve Kılıçbayırına (Baby 700) doğru taarruza kalkacaktı. Titizlikle hazırlanan bu program askerlerin gece harekatı tecrübesizliği, arazinin engebeli oluşu ve Otago Taburunun 13. Taburla Korku Deresindeki randevusuna geç kalması sebebiyle başarısızlığa uğradı. Saat 19.00’da bombardıman başladı. Bir buçuk saat geç kalan Otago Taburu ancak 20.45’te taarruza geçebildi. Serçe Tepe’de hedefine ulaşan Otago Taburu 64. Alay 1. Taburunun karşılık vermesiyle tekrar dereye doğru geri çekildi. Kendi topçuları da yanlışlıkla onları vuruyordu. Vadiye doğru akan ölü ve yaralı askerler bir yığın oluşturmuşlardı ki aralarından yürümek imkansızdı. Mermilerin patlaması, tüfeklerin kulakları sağır eden çatırtısı ve yaralıların imdat çığlıkları dehşet vericiydi. Muharebe meydanına sanki asker yağıyordu. Sağa sola koşuşturan askerler ne yaptığını bilmez bir haldeydi. Disiplin tamamen kaybolmuştu. 2 Mayıs’ta yapılan bu taarruzda Otago Taburu Süvari Onbaşı George Thomas Uren de ağır bir şekilde yaralanarak öldü. 2 Nisan 1887’de Otago’da başlayan hayatı, yaşadığı yerden binlerce kilometre uzakta, ilk defa geldiği bu topraklarda 2 Mayıs 1915’de Çanakkale’de son buldu. Otago Witness gazetesinin 23 Haziran 1915 tarihli sayısında George Thomas Uren’in ölüm haberi fotoğrafı ile birlikte verildi. 24 Haziran 1915 tarihli Otago Daily Times gazetesindeki haberde ise “Bay ve Bayan Uren’in 28 yaşındaki ikinci oğulları George Thomas Uren, 2 Mayıs’ta Çanakkale Savaşında öldü. O, kralı ve ülkesi için hayatını ortaya koydu” ifadelerine yer verildi. 2 Mayıs 1915’de Otago Taburu ile birlikte kalkıştığı taarruzda ölen George Thomas Uren’in Korku Deresi ile Kılıçbayırı arasında bir bölgede bulunan cesedi -bir süre gömülmeden bekledi- daha sonra Lone Pine Anıt ve Mezarlığına gömüldü.
64. Alay 1. Taburu erlerinden Yusuf ve Ali arkadaşlarıyla birlikte 2/3 Mayıs tarihlerinde yapılan Otago Taburu’nun taarruzunda büyük bir mücadele ortaya koydular. Bölgede defnedilmeyi bekleyen birçok şehit ve kurtarılmayı bekleyen birçok yaralı vardı. Ali defin işine yardım ederken yerde bir mendil gördü ve belki lazım olur diyerek cebine koydu, işini yapmayı sürdürdü. Türk askerinin yerde bulduğu bu mendil karşı cephede savaşırken ölen Yeni Zelandalı George Thomas Uren’e aitti. ( Mendilin bir köşesinde ” 28. doğum gününde annesinden George’a ” diğer köşesinde ise ” 2 Nisan 1915 George Thomas Uren ” yazmaktadır. )
Kanlı Mendil; köşesinde ise ” 2 Nisan 1915 George Thomas Uren ” yazmaktadır.
Mendilin bir köşesinde ” 28. doğum gününde annesinden George’a ” yazılıdır
6 Ağustos ANZAC taarruzu sonrasında 7 Ağustos günü Yarbay Servet komutasındaki 64. Alay Conkbayrına doğru yürüyüşe geçer. Hedef Conkbayrına Yeni Zelandalılardan önce ulaşmak ve burada bulunan küçük birlikleri takviye etmekti. Nihayet 64. Alay Düztepe’den Conkbayrına kadar olan bölgeyi Yeni Zelandalılardan önce tutmuştu. 8 Ağustos sabahı Yeni Zelandalılar tekrar Conkbayrına taarruza başladı. Yeni Zelandalıların top atışından korunmak amacıyla, 64. Alayın taktiksel olarak boş bıraktığı bir bölümünü kısa süreli olarak alırlar. 64. Alay’ın arka arkaya yaptığı hücumlar, Yeni Zelandalıları bulundukları yerden atamasa da Conkbayrına ulaşmalarının önüne geçmiştir. 8 Ağustostaki bu kanlı çarpışmalar sırasında Yusuf ağır bir şekilde göğsünden ve kafasından yaralandı. Onun yaralandığını gören Ali yanına koştu, yardım etmeye çalıştı. Cebindeki mendili çıkardı Yusuf’un yaralı göğsüne bastırdı ama kanı bir türlü durduramadı. Yusuf artık çok zor nefes alıp veriyordu. Ali’ye yaralı göğsündeki mendili işaret ederek “bunu karıma götür, haklarını helal etsinler ” dedi ve sustu… Gözyaşları içerisinde çaresizce başında bekleyen bu vefalı dosta tebessüm ediyordu. Conkbayrında 34 yaşında şehit olan Göç Yusuf 64. Alaydaki diğer şehitlerle birlikte Kesikdere’ye gömüldü.
Göç Yusuf’un Torunu Nazmi Öz
Çanakkale Savaşı sonrasında terhis olan Muradın Ali Biga’ya köyüne dönmek üzere yola koyuldu. Hacıpehlivan köyünden geçerken Göç Yusuf’un emanetini vermek üzere evine geldi. Kapının tokmağını çaldı. Kapıyı kucağındaki çocukla bir kadın açtı. Ali bir şey diyemedi, sözler düğümlendi boğazında, başını öne eğdi… Cebindeki mendili çıkartıp kadına uzattı. Göç Yusuf’un karısı uzatılan mendili aldı, “Vatan Sağolsun” diyebildi…
Muhafaza edilerek kuşaktan kuşağa aktarılan bu emanet, günümüze kadar geldi. Şehit dedesinin ismini taşıyan Yusuf Öz mendil üzerine “Abbamın (Dede) Hediyesi 25/12/1980 ” notunu yazmış. Yusuf Öz vefat edince de mendil şu andaki sahibine oğlu Nazmi Öz’e kaldı. Muradın Ali emaneti verdikten sonra Koruoba köyüne döndü. Ailesine kavuştu. Çiftçilik yaparak geçimini sürdürdü. Birçok gazimiz gibi devletten ne maaş ne de madalya aldı. Ali KOCAMAN namı diğer Muradın Ali 15 Nisan 1962 tarihinde ebedi aleme göçtü. Kabri Koruoba köy mezarlığındadır.
Muradın Ali’nin Koruoba Köyündeki kabri başında
Evet, gerçekten de insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Bir yerlerde bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Bursalı Mehmed Nihad’ın dediği gibi “Bütün tarihi savaşlar gibi Çanakkale Savaşı da gösterdi ki, asıl olan insandır ve özellikle maneviyatıdır. Karşı karşıya bulunan tarafların hakikatte çarpışan maneviyatlarıdır… “
Çanakkale’de iki yürek karıştı toprağa… Biri gül oldu… Biri gelincik…
Bekleyenle beklenen arasında yitirilen umutlar bir mendilde silinip gitti…
Kanlı bir hatıra kaldı geride…
UREN İLE İLGİLİ BELGE VE FOTOÐRAFLAR
Uren’in ölüm haberi