GELİBOLU’YU ANLAMAK

Çanakkale’den 100. Yılında Somme’a:Bir Savaş, İki Muharebe (Mustafa Onur Yurdal)

Birinci Cihan harbinin başlamasıyla Britanya ‘da savaşın ilk aşamalarında savaşın ancak Fransa’da kazanılabileceğine inanan “Batıcılar” ile (kanlı cepheden taarruzun alternatifi, savaşın kaderini değiş­ tirecek hamle olarak çevresel harekatı savunan) “Doğucular” arasında açık bir çatışma vardı. Doğucuların fikirlerini hayata geçirmeye yönelik en ünlü girişim, tabii ki Çanakkale seferiydi. Çanakkale seferini başarı şansı bulunmayan, hatta başarılı olsa bile, stratejik etkisi pek sınırlı olacak masraflı bir önemsiz harekat sayarak küçümseme eğilimi bugün hala “Batıcı” tarihçilerde yaygındır. Aslında Almanlar bu seferden çok ürkmüşler, seferin başarısızlığa uğramasının kendileri açısından büyük bir talih olduğuna inanmışlar, Çanakkale’de bir İngiliz zaferinin savaşın gidişatını kökten değiştireceğinden hiç kuşku duymamışlardı.[1] Gelibolu’daki başarısızlığın, Fransızların ve İngilizlerin çıkarma harekatlarına soğuk bakmalarına neden olması belki de talihsizliktir.

Fakat Almanlar, özellikle Liman Von Sanders’in planlarına baktığımızda, Çanakkale’de müttefikleri kıyıda durdurmak yerine  genel olarak, o dönem askeri okullarda kıyı savunması talimnamesindeki kıyı savunmasını teşkil edecek dört aşamadan oluşan ana unsur bulunmaktaydı. Bunlardan ilki “düşmanı kıyıya çıkmadan durdurmak” ikincisi ise “eğer düşmanı kıyıya çıkmadan durduramadıysan, karaya çıkan birlerin arasında irtibat kurmayı engellemek” tir. Liman von Sanders’in planına göre düşmanı daha kıyıda durdurmaya yönelik bir plan yerine, ilk aşamanın devre dışı bırakılarak neredeyse düşmanın karaya çıkmasına izin verildiğini görüyoruz. Bu açıdan ise kimi tarihçilerin iddia ettiği gibi bunu belki Almanların hep favori görüldüğü Batı cephesindeki yükünü azaltarak Doğu’ya müttefik birliklerini kaydırmaya yönelik bir faaliyet olarak düşünmek çok da hatalı sayılmayacaktır. Nitekim Çanakkale cephesinin açılmasının savaşın 2 yıla yakın uzamasına neden olduğu bir çok çevrelerce kabul edilmiştir. Ayrıca Arıburnuna yapılan çıkarmada, çıkarma yapılan alanın zaten coğrafi olarak müttefiklere aleyhte yazılmasına rağmen, Türk birliklerinin elinde böyle bir coğrafi üstünlük varken buna rağmen Anzakların kıyıya çıkması da Türk Ordusuna yapılan harp tarihi eleştirilerinden biridir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Batı Cephesi’nde sorunun taktik bir açmaz olduğunu söylemek bir klişedir. Aralık 1914’te cephenin istikrar kazanmasından sonra, iki taraf da uzun, kanlı ve sonuçsuz bir siper savaşına saplanıp kaldı. Bu siper savaşında düşman hatlarını yarmaya yönelik her girişim durduruldu. Bu duruma öteden beri getirilen açıklama, savunma teknolojilerinin saldırı teknolojileri karşısında geçici üstünlüğüdür. Daha yeni ve daha ileri yorumlarda “teknolojik tıkanma” geri plana itiliyor, Batı Cephesi’ndeki açmazın çaresinin doğru taktik ve doktrin yenilikleri olduğu ileri sürülüyor.[2]

Ama Doğu Cephesi kesinlikle Batı Cephesi’yle özdeş değildi,Çünkü Doğu’da siperlerde birbirleriyle çarpışan iki asker kitlesinden çok daha fazlası söz konusuydu. Batı Cephesi görece statikti, oysa Doğu Cephesi dinamikti; çeşitli tarihlerde taarruz yapan kuvvetler karşı cepheyi yarmış ve kilometrelerce geriye itmişti. Doğu’da harekatların nispeten fazla hareketli olması, savaş alanının muazzam genişliğinden ve kapsanan mesafelerin olağanüstü büyüklüğünden kaynaklanıyordu. Batı Cephesi 700 kilometreydi ve Manş Denizi’ndeki Nieuport’tan İsviçre sınırına dek uzanı­yordu. Oysa Doğu Cephesi 1600 kilometreden daha uzundu ve Romanya’nın 1916’da savaşa girmesinden sonra Karadeniz’den Baltık Denizi’ne dek uzanıyordu. Bu da, Doğu Cephesi’nde Batı Cephesi’ndeki kuvvet yoğunluğuna benzer bir kuvvet yoğunluğu bulundurulmasının imkansız olduğu anlamına geliyordu. 1 9 15- 1 91 6’da Batılı müttefikleri cephede kilometre başına 2134 asker konuşlandırırken, Rusya’nın kilometre başına yalnızca 1200 askeri bulunuyordu.74 Dolayısıyla Doğu Cephesi hiçbir zaman Batı Cephesi gibi kesintisiz bir hat olmadı. Churchill’in yazdığı gibi, ” Batı’da ordular ülke için fazla büyüktü, Doğu’ da ise ülke ordular için fazla büyüktü “[3]

Asker-cephe uzunluğu oranının düşüklüğünden dolayı, Doğu’ da iki taraf da yandan kuşatma harekatlarına girişebiliyorlardı – oysa bu harekat türü, Batı’daki orduların repertuvarından savaşın daha ilk birkaç ayında çıkmıştı. Bu tür saldırılar için en elverişli yerler, orduların veya ordu gruplarının bağlantı noktalarıydı. Bu yan yana düşman kuvvetlerinin kanatları arasında bağlantı zayıfsa veya mevcut değilse, cephede bir gedik açmak ve düşmanın arkası­ na geçmek mümkündü. Bu nedenle, (Batı’ da hatların gerisinde boş yere bekletilen) süvari birlikleri Doğu Cephesi’nde ayrı bir önem kazanmıştı. Örneğin Eylül 1915’te Hindenberg Rusların Kuzey ve Batı Cepheleri’nin arasını açmak için birkaç süvari tümeni göndermişti – ve eğer Rus ordusu aniden kendi süvari birlikleriyle bir karşı saldırı başlatma kararı almasaydı, başarılı da olabilirdi.[4]

1914 itibariyle özellikle Britanyalı Batıcıların savaşın kesin netice yerinin “Batı Cephesi” olacağı iddiası çokça taraftar toplamış ve muteber görülmüştü. Savaşa katılan ülkeler birliklerinin çoğunu anayurtlarının Batı Cephesine yakın noktalarına toplamıştı. Bu sebeple Osmanlı Devleti Trakya ve çevresinde İstanbul merkezli olacak şekilde 26 tümen toplamıştı.[5]

1916 ilkbaharına gelindiğinde Osmanlılar, İstanbul’da bulunan birçok birliğini Kafkasya’daki ve Ortadoğu’daki ordularını takviye etmek üzere göndermişti. Ayrıca yoğun bir gemi inşa programıyla, Karadeniz’deki donanma dengesinde Rusya lehine çok önemli bir değişiklik olmuştu. Dahası, Rusya’nın Karadeniz donanması bir kolorduyu aynı anda taşımaya yetecek kadar nakliye gemisi inşa etmişti ve Trabzon limanına harekatları sırasında başarılı çıkarmalar konusunda deneyim kazanmıştı.[6]

İtilaf Devletleri’nden birçok liderin stratejik koordinasyonun değeri hakkında soyut bir kavrayışı vardı, ama stratejik koordinasyonu gerçekliğe dönüştürmek için gerekli adımları atmak konusunda son derece yavaş davrandılar. İtilaf Devletleri’nin bu konuya yönelik ilk konferansı ancak Aralık 1915’te, Chantilly’de toplandı. Bu toplantının sonuçları da tatmin edici değildi. Örneğin Alekseev, konferanstan hiçbir birleşik veya bütünlüklü plan çıkmadığı için hayal kırıklığına uğramıştı. Ona göre bu başarısızlık, ” ittifakımızda genel bir stratejik kavramın bulunmadığını. .. kendi çıkarları yerine mücadelenin genel hedefini görme arzusu olmadığını gösteriyordu. ” 88 Şubat-Mart 191 6’da ve Kasım 1916’da başka Chantilly konferansları yapıldı.Şubat-Mart 1916 konferansına katılanlar bundan böyle “tek bir ordu ve tek bir cephe” olacağını duyurdular.[7]

İtilaf Devletleri arasında gerçek koordinasyona en çok yaklaşılan nokta, muhtemelen, 1916 yılında Brusilov taarruzu ile Somme Muharebesi’nin zamanlamasının ayarlanmasıydı. Ama İngilizler kendi saldırılarını başlattığı sırada Brusilov’un kuvvetleri bir aydır çarpışmaktaydı. Bundan dolayı Falkenhayn şu değerlendirmeyi yapmıştı: ” Somme’da ilk kurşun atılmadan, Galiçya’da Rus [Brusilov] taarruzunun en tehlikeli anı geçmişti.”[8]

Somme Muharebesi

Almanların Şubat-Mart 1916’da Verdun’e saldırısı sona ererken, İngiliz ordusu Batı Cephesi’ndeki as oyuncu olarak ilk çıkışını yaptı. Aralık 1915 ‘teki bir konferansta[9] Müttefik devletler 1916’daki büyük saldırıları ve Alman cephesini yarmak için Somme’u seçmişlerdi; ama Verdun’a yapılan Alman taarruzları Fransızların katılımını sınırlamıştı. Britanya Seferi Kuvvetleri’nin yeni komutanı Sir Douglas Haig iki büyük sorunla karşı karşıyaydı: bir yanda, derin yer altı sığınakları ve dikenli teller Alman savunmalarına saldırmak için ciddi bir engel oluşturuyordu; öte yanda, 1914 ve 1915 ‘te orduya gönüllü yazılan İngiliz askerleri coşkulu olsalar da, hala acemilerdi. Haig’in önde gelen astlarından biri, Sir Henry Rawlinson, İngilizlerin taktik zayıflıkları göz önüne alınınca, Britanya Seferi Kuvvetleri’nin Batı Cephesi’ndeki harekatlarını çok büyük bir kuşatma olarak ele alması gerektiğini ileri sürdü. İngiliz birlikleri,Almanları ezmek için artık tam olarak seferber edilen ülkelerinin sınai gücünü kullanırken, bir dizi belirli ve küçük saldırı başlatarak deneyim de kazanacaklardı. Ancak, Haig bunu kabul etmedi ve büyük bir topçu bombardımanının arkasından, tahrip olmuş Alman mevzilerine doğru büyük, sıkı denetim altında ilerleyen bir piyade saldırısına girişti.[10]

 

Taarruz, Somme’nin Serre(Ancre’nin kuzeyi) ve Curlu Kasabası (Somme’nin kuzeyi) arasındaki 24 millik bir cephede başlatıldı.

 

Resim 1. Somme Serre Köyü’nden İngilizlerin Kuzey Doğu yönüne ilerleyişi.

Endüstriyel Avrupa’nın muazzam kapasitesi insanların kitleler halinde öldü­rülmesine yöneldi. İngilizler, Temmuz 1916’daki Somme saldırı­ sından önceki yedi günde 1,5 milyon top mermisi attılar, yani cephede her kilometrekareye yaklaşık 25 top mermisi düştü – bütün bunlar da, stratejik açıdan pek önemli sayılamayacak bir ilerleme için yapıldı.[11]

İngiliz topçusunun hazırlığı bir hafta sürdü. 1.437[12] top Alman mevzilerine, bir buçuk milyon top mermisi attı. Bombardıman 1 Temmuz’da, en yoğun noktasına ulaştıktan sonra durdu. 29 kilometre uzunluğundaki cephe boyunca on dört İngiliz tümeni dalgalar halinde geldi. Ancak bombardıman Haig’in beklentisini gerçekleştiremedi. Dikenli tel engelinin büyük bölümü sağlam kaldı ve Alman piyadesi akıllıca yeraltı sığınaklarından çıktı, saldıranları pırıl pırıl, açık bir günde katletti.[13]

 

Oysa bu bombardımanın Alman ön hatlarını, dikenli tel engellerini ve makineli tüfek pozisyonlarını ezmesi planlanmaktaydı.Fakat, Almanları yeterince teyakkuza geçirmişti. Alman askerleri, bombardıman boyunca sadece yer altında, top mermilerinin delemediği beton istihkamlarına indiler ve saklandılar. bombardıman sonlanıp, canavar düdükleri saldırıyı haber verince de dışarı çıkıp makineli tüfeklerini kurdular. Sonuç, ilk günde 58000 ingiliz askerinin kaybı idi. savaş 19 Kasım’da Alman cephesinde İngiliz ve Fransız birliklerinin yaklaşık 10 km kadar içeriye ilerlemesiyle sonlandı.

 Bu kanlı muharebeyi Alman gözlemci muharebedeki gözlemlerini şöyle yazdı[14]:

“Askerler mevzilerinde yer alır almaz, ingiliz siperlerinden bir dizi yayılmış piyade safının ileriye doğru hareket ettiği görüldü . . . Öncü ingiliz safı 90 metre

içine girince, makineli tüfeklerle tüfek sesleri tüm satın üzerine patladı. Bazıları

bozuk zeminde daha iyi nişan almak için diz çöktüler; bazıları da o andaki heyecanla önlerindeki kalabalığa ateş etmek için kendi güvenliklerine aldırmadan ayağa kalktılar. Topçulara işaret olarak kırmızı işaret fişekieri mavi gökyüzüne fırlatıldı ve hemen sonra arkadaki Alman . bataryalarından mermi yığını havayı paraladı , ilerleyen safların arasında patladı . Bütün kümeler düşecek gibiydi ve artçı düzenler . . . mermi sağarıağı altında darmadağın oldu… Bütün bunlara yaralıların inlemeleri, sızlanmaları , yardım isteyen haykırışiarı ve ölümün son çığlıkları karışıyordu . . . ingilizierin yayılmış piyade safları, kayalara çarpan dalgalar gibi geri püskürtülmek üzere kırıldı.”

 

 1 Temmuz 1916’da 120.000 kadar İngiliz piyadesi engeli aştı; bunlardan 19.240’ı öldürüldü; 35.493’ü yaralandı, 2.152’si kayboldu ve 585’i de tutsak alındı. Saldıranların yüzde elliye yakını yitirilmişti – bununla birlikte birkaç yerde İngilizler düşman sİperlerinin ilk hattını ele geçirmişlerdi. Oldukça anlaşılır bir biçimde ama yanlış olarak, İngiliz tarih yazımı · savaşın ilk günkü trajedisine odaklanmış, geri kalanını önemsememiştir. İngilizler yanlışlarını yinelemediler, tersine topçu üstünlüklerine ağırlık veren daha sınırlı saldırılara yoğunlaştılar. Öte yanda, Almanlar, Falkenhayn’ın, Fransız topraklarının her karışına tutunma, İngilizlerin her kazanımına karşı saldırı ve ileri muharebe hattına hakim olmak olan istemlerine göre savaştılar.

Sonuçta, Almanların karşı saldırıları kayıpları altından kalkılmaz bir hale getirirken, Alman piyadesi de sürekli olarak İngiliz bombardımanının tüm ağırlığına açıktı. 2 Temmuz’dan başlayarak İngilizler verdikleri kayıp oranında kayıp verdirdiler ve bazı durumlarda büyük başarılar kazandılar. 14 Temmuz’da, gündoğumunda Rawlingson’un Birinci Ordu’sundaki 22.000 askerle yapılan bir saldırı Alman savunmasında beş buçuk kilometrelik bir delik açtı; yalnızca ihtiyat kuvvetlerinin hızlı hareket edememesi yarma saldırısını önledi.[15],[16]

 

 

Resim 2. 1 Temmuz’dan 19 Kasım’a dek İngilizlerin; 1 Temmuz, 14 Temmuz,15 Eylül ve 19 Kasım’da cephede ilerledikleri hatlar.

 

Müttefik devletlerin asker ve araç gereç üstünlüğü veri alındığında, bu gibi yıpratma düzeyleri Almanya’nın genel durumunda ciddi bir güçsüzleşmeyi gösterdi. Somme Muharebe Meydanı’na ilk tank çıktığında yerdeki askerler başlarını kaldırıp bakmışlar,sonra ölülerin ayağa kalkması gibi ayağa kalkmışlar, yanlardan tankın arkasına geçmişler, adeta bir zafer yürüyüşündeymişler gibi tankın arkasında yürümüşlerdi.[17]

 

İtilaf Devletleri askerlerinin bir tankı ilk kez gördüklerinde tepkileri, genellikle şaşkınlık ve büyük bir ilgi oluyordu, ama ender olarak korkuyorlardı. Örneğin Kanadalı bir asker, Somme Muharebesi’nin son günlerinde bir mermi çukurunda yere uzanmış, ileri mi, yoksa geriye mi gitmesi gerektiğine karar vermeye çalışırken, top mermilerinin yığınla çukur açtığı muharebe meydanında amansız bir şekilde ilerleyen bir tankı görmüş ve bunu yalnızca “garip, tuhaf bir görüntü” olarak nitelemişti.[18]

 

Gerek Verdun’ün, gerek Sornme’un belirgin özelliği olan savaş kaynakları yavaş ama kararlı olarak Alman ordusunu yenilgiye sürükledi. Ağustos sonunda, askeri yenilgilerin neden olduğu yoğun siyasi baskı altında Kayzer Falkenhayn’ı görevden aldı, yerine Hindenburg ile ağırlığı açıkça daha fazla olan Ludendorff’u getirdi.

 

Tarihçiler,Ludendorff’un Reich’a dayattığı çarpık birtakım sinai ve siyasal şeyler son çöküşe büyük katkısını doğru olarak vurguladılar; ama Ludendorff’un Alman savaş öğretisini yeniden biçimlendirmesini dikkate almadılar. Gerçekte, Almanlar modern savaş alanını keşfettiler ve bu keşif savaşı 1918’e değin uzattı. Ludendorff denetimi

eline geçirdikten sonra Alman birliklerinin Somme’ da korkunç bir yenilgiye uğramakta olduğunu anladı. Birinci Dünya Savaşı’ndaki öteki komutanlardan farklı olarak, neler olduğunu doğrudan doğruya görmek için cepheye gitti.

 

Ludendorff Anılarında, “gerçek şartlara kendimi uyarlamak benim görevimdi,” diye yazar ve bilgi toplama gezisinde askerlerle karargah subaylarının düşündüklerini söylemelerini, ” ısmarlama” sözleri aktarmamalarını istedi. Öğrendikleri, en çok korktuğu şeyi doğruladı: Ordunun taktik yaklaşımı Alman kayıplarını en üst düzeye çıkarıyordu. Ludendorff sorunu son zamanlarda savaş alanında deneyim kazanmış birtakım uzman genelkurmay subaylarına aktardı. Bu takım,1916 yılında tamamlanan Savunma Savaşının Yürütülmesi adlı elkitabının içerdiği yeni bir öğreti geliştirdi. Değişikliklerin Somme’u etkilernesi için çok geçti; ama yeni öğreti Almanların 1917 ile 1918’deki savaş biçimlerini değiştirdi. İleri hadara çok sayıda piyade yığmak yerine ileri mevzilere yalnızca makineli tüfeklerden ince bir perde hattı yerleştirilecekti.

 

 

 

Batı Cephesi ve Çanakkale:Kısaca Benzerlikler ve Farklılıklar

Çanakkale Cephesi kimi tarihçilere göre müttefiklerin ve kimilerine göre Almanya’nın Batı Cephesini rahatlatmak için kabul ettikleri bir zorunluluk, kimilerine göre Britanya’da türeyen ve savaşın Doğu’da neticeleneceğine inananların dayattığı zorunlu bir cepheydi. Hangisi olursa olsun, girişte belirttiğimiz gibi Çanakkale Cephesinin müttefikler nezdinde en büyük götürüsü bu elim başarısızlığın ardından artık savaş boyunca amfibi harekata soğuk bakmalarıydı. Nitekim belki Gelibolu Yarımadasına yapılan çıkarmalar başarılı olsaydı, 2. Dünya savaşından evvel Normandiya benzeri çıkarmalar görmek mümkün olabilirdi. Kaldı ki, düşüncem o dur ki, Müttefikler 2. Dünya savaşında Gelibolu’daki Amfibi harekatın travmasından ancak Amerika’nın savaşa girmesiyle kurtulmuş olabilirler.

 

Çanakkale ve Somme’a baktığımızda benzer olarak şunu söylemek mümkün. Yapılan topçu bombardımanları açısından Somme’a Seddülbahir muharebeleri benzerlik gösterirken, siper savaşları bakımından Somme’a Arıburnu cephesi benzerlik gösterir. Nitekim 2. Kirte Muharebesinden başlayarak Seddülbahirde müttefiklerin Türklere karşı 505[19] namlu kadar top kullandıklarını bilmekteyiz. Somme’da ilk gün olan 1 Temmuz 1916’da müttefikler Almanlara karşı 1437 top kullanmışları. Mesele şudur ki, Seddülbahir’de Türkler yerin altına derin dehlizler kazarak en az kayıpla bu bombardımanlardan kurtulmuştu. Almanlar da Somme’da yerin altındaki betonarme zeminliklerden istifade ederek kurtuldu.

 

Somme’da ve Batı cephesinin genelinde ilerlemeler ve geri çekilmeler metre hesabıyla yapıldı.  Yani ancak metrelerce ilerleyip, metrelerce geri çekilinebiliyordu. Hatta bazı yerlerde cephe tamamen kilitlenmiş hamleler tükenmiştir. Özellikle Arıburnundaki muharebelerde benzerlikleri görmekteyiz. Hatta ve hatta Somme’da yaşanan ilk gün muharebeleri 6 Ağustos’ta Kanlısırt’a  yapılan taarruza oldukça benzer. Buradaki tek fark, Anzaklar  Kanlısırt’ta başarılı oldular. Nitekim Somme’da İngilizlerin attığı çoğu mermi patlamamıştır,Kanlısırt’ta obüs atışları Türk siper sistemini çökertmiştir. Kanlısırt’ta karanlık zeminliklerde muharebelerin devam ettiği gibi ilk gün Somme’da da benzerinin yaşandığını söylemek mümkün.

 

Somme ve Çanakkale arasında bir başka benzerlik ise Rolls Royce marka zırhlı araçlar ilk kez Çanakkale’de kullanılmıştı. Seddülbahire getirilen bu araçlar yer şekillerinin ve coğrafi etmenlerin muhalefeti ve mukavemeti neticesinde kullanılamamıştır. Öte yandan tank da ilk kez Somme muharebesinde kullanılmış fakat bu hafif silahlı araçlar sürekli arıza vermeleri nedeniyle çok fazla etkili olamamış, daha çok psikolojik harp açısından katkı sağlamıştır. Tabi Almanlar da müttefiklerin ilk gün başarısız olduğu batı cephesinde tankların getirdiği ve İngilizlerin 14 Temmuz’a kadarki ilerleyişinin getirdiği psikolojik baskıya karşılık olarak çeşitli yöntemler kullanmıştır. Bunlardan biri de Almanların İngiliz siperlerine attığı, Kut’taki büyük zaferi ima eden propaganda kağıtlarıydı.

 

 

Resim 3. Almanlar tarafından Somme’da İngiliz hatlarına atılann propaganda kağıtlarından biri.Üzerinde: “13.000 İngiliz askeri Kut’ta Türkler tarafından esir alındı. Bir dahaki sefere sıra sizde!” yazıyor.

 

Diğer taraftan Çanakkale’de Gelibolu Yarımadasına çıkan gözde İngiliz birliği 29. Tümen komutanı Hunter-Weston, 23 Temmuz 1915’te hastalığını gerekçe göstererek Çanakkale cephesinden ayrılmıştı. Hunter-Weston Somme’da karşımıza tekrar çıkıyor. Somme muharebeleri ile ilgili yapılan konferanslarda fikirlerini paylaşmıştı. 14 Temmuz’da Rawlingson’un 4. Ordu’sundan 22.000 kişilik bir kuvvetle Almanların 4 km’lik cephe hattına ulaşma hedefi için “vahşice hızlı bir ilerleyiş” diye eleştirmişti. Ama bu tarruzda İngilizlerin 5,5 km ilerlediğini görüyoruz. Daha sonraki toplantılarda Hunter-Weston Somme cephesi ile ilgili 75 sayfalık bir döküman sunmuş, bu döküman birlik komutanlarınca “berbat” bulunarak, her komutan günlerce uğraşarak bu raporun kendisine göre özetini çıkarmaya çalışmıştı.[20] Hunter-Weston’ın Somme’da da pek etkili bir adam olmadığını söylemek mümkün.

 

Çanakkale cephesinde bulunup da Somme’da bulunan Anzak birliği olan 4th Otago Alayının askerlerinden biri Alexander Aitken’di. Alexander Aitken hatıralarının topladığı “Gallipoli to the Somme: Recollections of a New Zealand Infantryman” adlı kitapta, iki cephedeki hatıraları da oldukça özenli yazılmıştır. Burada Aitken, iki ilginç deneyimle karşımıza çıkıyor. Birincisi Conkbayırında yapılan muharebelerden birinde -muhtemelen 10 Ağustos olsa gerek çünkü 4. Otago Alayı bu muharebeye katılıyor- Apex mevkindeki siperlerine giren bir Türk’ün üzerlerine atladığı ve refleksle aynı anda kendisinin ve bir askerin ateş ederek refkleksi sayesinde ölümden kurtulduğundan söz ediyor.[21] Somme’da ise kendisi de başta olmak üzere tüm askerlerin 400 metre uzakta patlayan bombalardan dahi korkar hale geldiklerini, bu bombardımanların askerlerde “top mermilerinin açtığı derin çukurlar” gibi derin travmalar bıraktığından söz ediyor.

Gerçekten de bu askeri tıbbiye deneyimlerine de yansımıştır. İngiliz ordusunda 1916

Somme muharebesiyle birlikte savaş şoku epidemik bir hal almıştır. Bu nedenle ciddi önlemler alma ve hızlı tedavi yöntemleri bulma gereksinimi doğmuştur. Bu amaçla dört adet tıbbi servis ünitesi kurulmasına karar verilmiştir.[22]

 

Tabi Somme’da yaranmalar daha çok şarapnelle olurken, Gelibolu’da ise süngü ile olmuştu. Hatta bu durum 1917’de hazıralanan “Dardanelles Commission” raporunda da yer almıştı.

 

Bu muharebe başka şeylere de temel oluşturmuştur.Somme taarruzunda İngiliz topçularının hazırlık ateşinde kullandığı top mermilerinin önemli bir kısmının infilak etmemesi sonucu Alman savunma hatlarında beklenen etkiyi yapmaması savaş sonrasında 1920’lerde Walter Shewhart’ın temellerini attığı kalite kontrol sürecine temel oluşturmuştur.[23]

 

Farklılıklar bir yana, savaşların hepsinin birer büyük katliam oldukları noktasında olduklarına kanaatimizin tam olması gerekir. Nitekim 8,5 ay  süren Çanakkale’de 500.000 insan, 4,5 ay süren Somme Muharebesinde 1.000.000 insan zayi oldu. Bir başka deyim “savaşta kimin elinde ne çok varsa,onu kullanır”. Çanakkale’de Türk’ün askeri, çoktu, bunu kullandı, süngülerle, mermilerle insanlar öldü. Somme’da hem mühimmat, hem teknolojik olanaklar hem de insanlar daha çoktu, böylece daha çok insan öldü. Bu vesile ile 1. Dünya savaşında anayurtlarını savunmak için canını veren tüm askerleri ve insanları saygıyla anıyorum.

 

Kaynaklar:

Aitken, A. C. (1963). Gallipoli to the Somme: recollections of a New Zealand infantryman. Oxford University Press.

ERSOY, Mesiha Saat – Abdullah ERSOY (2011), Kalite Yönetimi Toplam Kalite Yönetimi Ve Kalite Denetimi, Ankara: İmaj Yayınevi.

John Keegan, The Face of Battle: A Study of Agincourt, Waterloo and the Somme(1 976; yeni baskı, New York: Penguin, 1978).

Jones E, Thomas A, Ironside S. Shell shock: an outcome study First World War ‘PIE’ unit. Psych Med. 2007; 37: 215–223.

Liman von Sanders, Five Years in Turkey (Annapolis, Md.,1927).

Parker, G. (2008). The Cambridge illustrated history of warfare: the triumph of the West. Cambridge University Press.

Paul Halpern, A Naval History of World War l (Annapolis, Md., 1 9 94), 238-245

Paul Kennedy, “Military Effectiveness in the First World War “.

Reginald H. Roy, ed., The ]ournal of Private Fraser, 1914-1918: Canadian Expeditionary Force (Victoria, B. C.: Sono Nis, 1 985), 207-208.  http://www.geliboluyuanlamak.com/621_neuve-chapelle-den-gelibolu-ya-bir-askeri-planin-gelibolu-da-uygulamaya-konulmasi-mustafa-onur-yurdal.html

Sheffield, G. D., & Todman, D. (Eds.). (2007). Command and Control on the Western Front: The British Army’s Experience, 1914-1918. Spellmount.

The Dynamics of Doctrine: The Changes in German Tactical Doctrine During World War I (Leavenworth, 19 81),

Timothy Travers, How the War Was Won. Command and Technology in the British Army on the Westem Front, 1917-1 918 (Londra, 1992).

Timothy Travers, The Killing Ground. The British Army, the Western Front, and the Emergence of Modern Warfare, 1900- 1918 (Londra, 1987)

Winston S. Churchill, The Unknown War: The Eastern Front (New York,1931 ). Winter, J. M., Parker, G., & Habeck, M. R. (2000). The Great War and the Twentieth Century. Yale University Press.



[1] Liman von Sanders, Five Years in Turkey (Annapolis, Md., 1 927), 87-89.

[2] Paul Kennedy, “Military Effectiveness in the First World War “, 329-350.

[3] Winston S. Churchill, The Unknown War: The Eastern Front (New York, 1 9 3 1 ), 76.

[4] Winter, J. M., Parker, G., & Habeck, M. R. (2000). The Great War and the Twentieth Century. Yale University Press.

[5] Yazar Notu: Belki yeri değil ama sırf bu yüzden bile Çanakkale Harekatında Liman Von Sanders’in, müttefiklerin Osmanlının bu çok kadar birliğinin olduğu yakın bir noktaya çıkarma beklemesi inandırıcılıktan oldukça uzak.

[6] Paul Halpern, A Naval History of World War l (Annapolis, Md., 1 9 94), 238-245

[7] Winter, J. M., Parker, G., & Habeck, M. R. (2000). The Great War and the Twentieth Century. Yale University Press.

[8] Falkenhayn, The German General Staff, 304.

[9] Şubat-Mart 1916 Chantilly Konferansları.

[10] Parker, G. (2008). The Cambridge illustrated history of warfare: the triumph of the West. Cambridge University Press,279.

[11] John Keegan, The Face of Battle: A Study of Agincourt, Waterloo and the Somme(1 976; yeni baskı, New York: Penguin, 1 978), 238.

[12] Bu sayı Çanakkale’de 2. Kirte Muharebesinde 503 idi. Tarihçi Martin Gilbert  13 Mart 1915 Neuve Chapelle Muharebesinde İngilizlerin Almanlara karşı 402 namlu kullandığını ve yalnızca o gün o namlulardan çıkan gaz ve dumanın atmosferde ancak 15 yılda kaybolduğunu iddia etmiştir.

[13] Timothy Travers, TheKilling Ground. The British Army, the Western Front, and the Emergence of Modern

Warfare, 1 900- 1 9 1 8 (Londra, 1 987)

[14]The Dynamics of Doctrine: The Changes in German Tactical Doctrine During World War I (Leavenworth, 19 81),

[15] Timothy Travers, How the War Was Won. Command and Technology in the British Army on the Westem Front, 1 91 7-1 9 1 8 (Londra, 1 992).

[16] Yazar notu: Burada yarma harekatının başarılı bir şekilde sağ ve sol emniyetlerinin alınarak yapıldığını ama yarma kuvvetlerinin yetersiz kalması üzerine ihtiyatın yarmayı devam ettirmede geç kaldığı anlaşılmakta.

[17] John Keegan, The Face of Battle: A Study of Agincourt, Waterloo and the Somme(1 976; yeni baskı, New York: Penguin, 1 978), 238.

[18] Reginald H. Roy, ed., The ]ournal of Private Fraser, 1 91 4-1 9 1 8: Canadian Expeditionary Force (Victoria, B. C.: Sono Nis, 1 985), 207-208. Hemen hemen aynı gün bir başka Kanadalı günlüğüne, tanklarla ilk kez karşılaştığını ve “yol boyunca ağır ağır ilerleyen, genç ejderhalar gibi burunlarından ateş soluyup etrafa saçan eski cıvata yığınlarını” gördükten sonra kendinden geçtiğini yazmıştır.

[19] http://www.geliboluyuanlamak.com/621_neuve-chapelle-den-gelibolu-ya-bir-askeri-planin-gelibolu-da-uygulamaya-konulmasi-mustafa-onur-yurdal.html

[20] Sheffield, G. D., & Todman, D. (Eds.). (2007). Command and Control on the Western Front: The British Army’s Experience, 1914-1918. Spellmount.

[21] Aitken, A. C. (1963). Gallipoli to the Somme: recollections of a New Zealand infantryman. Oxford University Press,33.

[22] Jones E, Thomas A, Ironside S. Shell shock: an outcome study First World War ‘PIE’ unit. Psych Med. 2007; 37: 215–223.

[23] ERSOY, Mesiha Saat – Abdullah ERSOY (2011), Kalite Yönetimi Toplam Kalite Yönetimi Ve Kalite

Denetimi, Ankara: İmaj Yayınevi.

12.655 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir