GELİBOLU’YU ANLAMAK

Neuve Chapelle’den Gelibolu’ya: Bir Askeri Planın Gelibolu’da Uygulamaya Konulması ( Mustafa Onur Yurdal )

Anzaclar, şüphesiz Gelibolu harekâtını bilenler veya araştıranlara onları anlatmak yersizdir. Hele son yıllarda 1915’te Gelibolu’ya Anzac askerlerinin ayak bastığı gün olan 25 Nisan’ı anmak için ülkeye gelişleri ana haber bültenlerinden tutun da en küçük yayın kuruluşlarına kadar medyada geniş yer buluyorken. Yani artık Anzacları Türk halkı da tanıyor. Hattâ ne için geldiklerini ve meşhur Şafak Âyinlerini de biliyor.

            Fakat Anzacların Gelibolu’da çok az kimsenin bildiği ve çoğu kişinin ise unuttuğu bir öyküleri vardır ki ne çoğu araştırmacının gündemine girebilmiş ne de Çanakkale Savaşları ile ilgili kitaplara özel bir içerik olabilmiştir.

            Güneydeki Anzaclar…

            Çanakkale Muharebelerinin yaşandığı “Gelibolu Yarımadası”nı gezen kimseler Anzacların adını, çoğu kez ancak yarımadanın Kuzey bölgesini (Conkbayırı-Anafartalar hattı) gezdiklerinde ilk defa ve çok fazla işitirler… Gelibolu yarımadasında “boğuşma derecesine” varan mücadelelerin yaşandığı bu bölge aslında aynı zamanda Anzaclarla öyle özdeşleşmiştir ki birçok askeri haritada, harp tarihi incelemelerinde, krokilerde yarımadanın kuzey bölgesi Anzac Sektörü/Anzac Hattı/Anzac Platformu gibi adlarla ifade edilmiştir. Bunun esas sebebi kuzey bölgedesinde etkin ve çoğul müttefik kuvvetinin, İngiliz General  Birdwood  komutasındaki Anzac kolordusu olmasından ve ayrıca Anzacların yarımadada bu bölge dışında başka bölgelerde hemen hemen hiç savaşmadıklarından kaynaklanmıştır.

            Peki;

            — Anzacların tayin edildikleri bölge kuzey ise güneyde ne işleri vardı?

—    Müttefiklerin, savaşı yönlendiren iki büyük/ana kuvvetin görev bölgeleri olan güneyde, yani Seddülbahir’de güçlü İngiliz 29. Tümeni ve Fransız Doğu Akdeniz Seferi kuvvetlerinin yanında bu yeni ve “savaş sanatı ve askerliği” daha az bilen birliğin çarpışacak olması riskli değil miydi?

—     

            18 Mart 1915’de Çanakkale Boğazını donanma kuvveti ile geçememiş olan müttefik donanmasının bu mağlubiyetinin ardındın müttefikler 25 Nisan’da Gelibolu yarımadasının koylarına kara çıkarması gerçekleştirmişti. Mayıs ayına gelinmiş olmasına rağmen, çıkarma hazırlıkları esnasında kuzey ve güneyde ilk gün içinde ulaşılacağını umdukları hedef noktalarına ne kuzeydeki Anzaclar ne de Seddülbahir’deki İngiliz ve Fransızlar henüz ulaşamamışlardı. Anzaclar Conkbayırı’ndan hemen aşağıda, 3. sırt dedikleri ve Boğazı gören sırtı zapt edecek, güneydeki kuvvetler de Kilitbahir Platosuna açılan kapı ve yüksek bir tepe olan Alçıtepe’yi ele geçireceklerdi. Zapt edilmesi istenen bu noktaların hala elde olmamasından dolayı Başkomutan Ian Hamilton huzursuzdu. Bu huzursuzluğun ardından artık geceleri de uyuyamayacak ve huzursuzluk ona uykusuzluk getirecekti.

            2 Mayıs sabahı Arcadian zırhlısında uyanan Hamilton, uyku sersemliğine rağmen hemen bir muhakemeye gitmişti nedense. Esasen buna Arcadian’ın kendisi bile sebep olmuş olabilirdi. Karargah olarak Arcadian’ı seçmesine rağmen kendi deyimiyle, burada “bir nevi zihni çarmıha geriliyordu.[1]  Anzac bölgesindeki birlikler, Türklerin sınırlı sayıdaki birliklerine, ana taarruzların yanında zaman zaman “gösteri” taarruzlarına kalkıyor, buna rağmen elde belirli bir kazanç bulunmuyordu. Daha ilk günlerde burada çarpışmalar siper savaşlarına dönüşmüştü.  Bu, her iki taraf için büyük bir tehlikeydi. Özellikle de tarihlerinde ilk kez savaşan Anzaclar için. Ama güney böyle değildi. Türk birlikleri henüz bölgeye tamamıyla yerleşememiş ve siperlerini oluşturamamıştı. Belki Türkler siperlerini oluşturmadan Alçıtepe zapt edilebilirdi ve edilmeliydi de. Aksi bir şekilde kuzeydeki gibi güneyde de siper savaşı oluşumu gerçekleşirse, bu şekilde Alçıtepe’yi almak on binlerce daha askeri ve mühimmatı gerektirecekti. Çünkü yarımadanın güney bölgesi, kuzeyin engebeli ve derelerden oluşan vadilerle kaplı yapısı yerine düz ve kurak bir araziydi. Kuzeyde ise bahsettiğimiz gibi doğal bitki örtüsü ve engebeli; –bir dere, bir vadi- şeklinde giden bir silsileler dizisinden oluşan bir coğrafya hakimdi. Belki de bir süre tüm kuvvetlerin sadece Alçıtepe’ye konsantre olmalarıyla Alçıtepe ve Kilitbahir, müttefiklerin tarafına yazılabilirdi.

 

            Hamilton Arcadian’da bunları düşünmüştü. Fakat Hamilton’u umutlandıran esas faktörler farklıydı.  Türkler gündüz saldırılarında donanma atışına maruz kaldıkları için iki gündür (1-2 Mayıs) gece baskınına kalkışıyordu. Bu gece taarruzlarında Türkler, epeyce kayıp vermişti. Hatta Hamilton bundan dolayı Türklerin yorgun, dikkatsiz ve moral bakımından zayıf olduğunu düşünüyordu. Diğer bir etmen de topçu birlikleriydi. Mart 1915’te Batı cephesinde bulunan Neuve Chapelle bölgesinde İngilizler, Alman siperlerini dar bir hareket sahasında yenip yok etmek için topçu birliklerini kullanmıştı.[2] Hamilton bu dar alanda da topçu hareketine güveniyordu. Ama daha sonra cephanenin rapor edilmesiyle bu fikrin hayata geçirilemeyeceği anlaşıldı. Çünkü bu planı gerçekleştirecek sayıda top mermisi yoktu. Fakat daha sonraları Fransızların topçu desteği gelecek ve topçu desteği fazlasıyla kullanılacaktı.

 

Ian Hamilton’u bulunduğu durumda kurtarıcısı olarak Neuve Chapelle’yi örnek almasına iten tek sebep sadece Neuve Chapelle’deki topçu gücüyle İngilizlerin orada başarılı olmuş olmaları değildi. Hamilton’u bu düşünceye iten bir diğer neden de bu iki cephenin birçok noktada birbirine benzer olmasıydı. 29. İngiliz Tümeni burada 1. Kirte[3] Muharebesinin ardından cepheyi genişletememişti. Neuve Chapelle’deki ilk harekattan sonra da buradaki İngiliz birlikleri de cepheyi genişletememiş, 10 Mart’ta(1915) büyük oranda topçu desteğiyle yürüttüğü harekatla şeytanın bacağını kırmışlardı. Ayrıca Neuve Chapelle de coğrafi olarak Seddülbahir’e, yani 29. Tümen’in çarpıştığı güney bölgesine çok benziyordu. İki alan da düzlüktü. Hatta ilginçtir ki neredeyse Neuve Chapelle’de İngiliz-Alman siperleri arasındaki mesafe bile (yaklaşık 2 km) aynıydı. Ian Hamilton’un bu kararı almasındaki askeri-stratejik nedeni Peter Hart şöyle ifade ediyor:

“Her ne kadar 29. Tümenin birlikleri aynı koya çıkmış olsalar bile, farklı sırtlar için mücadele ediyorlardı. İşler ters gittiğinde de herhangi biri diğerine yardım edemeyecekti, zira birlikte hareket edemeyen askeri birlikler için genel bir ortak amaç belirlemek anlamsızdı.”[4]

            Peter Hart burada, her birliğin taarruzlar noktasında ilerleyebildiği en ileri noktaya ilerlemesinin, ortak amaç –ki burada Alçıtepe’nin zirvesidir- doğrultusunda mesafe alınması adına daha doğru bir karar olduğunu ifade ediyor.

            Bir çok askeri-tarihçi Birinci Dünya Savaşı’nı “Son Eski Savaş” olarak görür. Neuve Chapelle’deki harekâtın üzerinden bir aylık bir süre bile geçmemiş olmasına rağmen Hamilton’un, Neuve Chapelle’nin yapısı ile harekât planlarını gözeterek ve dersler çıkararak, modern savaş taktiklerinin henüz uygulanmadığı bu “son eski savaştaki” 2. Kirte Muharebesinde uygulaması şüphesiz eski savaş taktiklerinden modern savaş teorilerine geçişteki dönüm noktalarından biriydi.

Neuve Chapelle’de Ne Olmuştu?

            Belçika sınırına yakın bir noktada, Fransa’nın Artois bölgesinde bulunan Neuve Chapelle’de 1. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen “Neuve Chapelle Muharebesi” İngiliz birlikleri tarafından,1. Dünya savaşı sırasında yapılan büyük ölçekli ve organize “ilk” taarruz hareketiydi.

Esasen bu taarruz cepheyi genişletmek için planlanmıştı.1915 yılının Mart ayında Çanakkale’ye birliklerin Deniz Harekatı için yönlendirilmesi ve müttefiklerin önceliği Gelibolu’ya, dolayısı ile İstanbul’a vermesi, Ypres’e yönlendirilen İngiliz birliklerinin cepheye geç gitmesi Neuve Chapelle cephesinin bu kargaşada gözden ırak ve önemseyen bir cephe konumuna düşmesine neden olmuştu. Bu sebeple Neuve Chapelle harekâtı, Neuve Chapelle bölgesinde görevli bulunan komutanların cephenin daralması üzerine insiyatifi kendi üzerlerine alarak, kendi kararları doğrultusunda bir taarruz planı ortaya koymalarına neden olmuştu.

            Nihai taarruz kararı ise La Bassee kentinin kuzeyinde ve Lille kentinin kuzeybatısında konuşlanmış bulunan İngiliz birliklerinin Komutanı General John French tarafından verilmişti. Taarruzun esas amacı cepheyi genişletmek olduğundan bunun en kolay yolu Lille yakınındaki Alman kuvvetlerinin 1 km kadar yakınında bulunan bir Fransız köyü Aubers’in ele geçirilerek Alman savunmasının buradan başlanarak kırılması olacaktı.

            Saldırıyı ise General Douglas Haig komuta edecek ve onun komutasındaki 4 İngiliz Tümeninden oluşan ve 40 bin mevcudu olan 1. Ordu ise saldırıyı gerçekleştirecekti. 10 Mart 1915 günü saat 7.30 da 3 km lik bir cephe hattına sahip İngiliz ordusu taarruza hazırdı. Tabi bu büyük organize harekat sadece piyade birliklerinden oluşmuyordu. 342 kara topçusu (toplamda 342 namlu) ve bu topçu birliklerine atış yönlendirmesi yapmak üzere 85 uçak, hava keşif uçuşları için hazırdı.

            Bombardıman tam 35 dakika sürmüştü. Fakat böylesi bir organize -özellikle ve büyük bombardıman daha önce hiç görüşmemişti! Bu müthiş bombardımana tanıklık eden   Amerikalı Gazeteci-Savaş Muhabiri Arthur Ruhl,[5] bu bombardımanı şöyle anlatıyordu:

“…Bulunduğumuz yer Neuve Chapelle kentine 2 mil, Alman siperlerine ise 1 milden fazla bir uzaklıkta değildi. Yine bulunduğumuz yerde hemen arkamızda bir batarya bulunuyordu ve biz onu farketmeden önüne geçmiştik. Uzunca bir süre aynı şiddette devam eden bir patlama sesi duyup gökyüzüne baktığımızda havadan bir çok parçaların yere düştüğünü gördük ve ardından Neuve Chapelle tarafından yine bir büyük patlama sesi… Bu patlamalara arkamızda kalan bataryadan ve İngiliz siperlerinden atılan top mermileri ile feryat içinde cevap veriliyordu. Bir ara savaş alanına baktığımda bulunduğumuz yerden çeyrek mil kadar ötede, atılan top mermileri ile koca bir gayzere benzer bir delik açılmış ve oraya düşen yeni top mermileri ile dünyanın merkezinden bir şeyleri sanki havaya fırlatılıyordu. Ve yine o noktadan yukarıya yavaş yavaş havaya yükselen yeşilimsi-sarı bir duman bulutu. Ufukta tüm bu görünenler, feryat içinde top mermilerin çarpışması, sanki bir topçu düellosunu andırıyordu.  Resmi raporlara baktığımızda bunun gerçekten de böyle olduğunu ve bu düellonun devam ettiğini gördük.”[6]         

            Bu dehşet verici bombardımanda  yerle bir olan Neuve Chapelle kent merkezi ve tahrip olan köylerin dışında bir çok Alman ve İngiliz askeri bu top atışları altında can vermişti. Belki tüm bu kayıplar dışında daha vahimi, İngilizler temel hedeflerine çok uzak kalmışlardı.

            Tarihçi Martin Gilbert, çeşitli yöntemler kullanarak elde ettiği bilgiler neticesinde, bu “büyük, organize ama başarısız” harekatın sonuçlarının ne denli vahim olduğunu gözler önüne seriyordu. Martin Gilbert, Neuve Chapelle’de 35 dakikada atılan top mermilerinin miktarının tüm Boer savaşlarında atılan top mermilerinden daha fazla olduğunu söylüyor. Ayrıca Gilbert, bombardımandan çıkan gaz ve dumanların uzaya etkisi ve uzaydaki dönüşümü hakkında da bu etki ve dönüşümün en az 15 yıl sürdüğünü iddia ediyordu.[7] Bu savaşın insani vahşetinin yanında, gelecek nesilleri etkileme açısından da ne denli bir güce sahip olduğunun da göstergesiydi.

Hamilton Neuve Chapelle’daki Planı Uygulamaya Koyuyor

3 Mayıs sabahı Hamilton erkenden ana karargâha geldi ve elindeki tüm kuvvetleri bu saldırıya harcamaya kararlıydı. Anzac Kolordusu Komutanı General Birdwood’dan mümkün olduğu kadar az sayıda fakat başarılı birliklerden oluşan bir miktar Anzac kuvvetini Seddülbahir’e göndermesini istedi. Birdwood karargâhına döndüğünde o sabah Baby 700’de (Kılıç bayırı)  savaşan Otago Birliklerine ve Mahmuzsırt civarında çarpışan Canterbury Taburlarına geri çekilme haberi çoktan gitmişti. Birdwood 2. Avustralya Tugayı (2,5,6,7 ve 8. Taburlar) ve Yeni Zelanda Tugayı’nı (Canterbury,Otago ve Auckland Taburları) seçmişti. Anzak birliklerine ait topların birçoğu da hala gemilerdeydi. Birdwood da birliklerini ve güneydeki müttefiklerini desteklemek amacıyla, birliklerinin yanında 20 sahra topunu da Seddülbahir’deki İngiliz topçularına takviye amacıyla gönderdi. Bu durumda müttefik birlikleri 45 taburla Türk mevzilerine saldıracaklardı[8]. Bunun karşılığında Türkler bölgeyi sadece 17 taburla savunuyordu.

  

Resim 1. 6 Mayıs 1915’te 2’inci Avustralya Tugayı River Clyde’ın da demirlediği Ertuğrul Koyundaki iskeleden karaya çıkarken.[9]

Harekât planı aslında 29 Nisan’da gerçekleşen I. Kirte Muharebesi’yle hemen hemen aynıydı. Genel olarak karşılıklı kuvvetleri incelediğimizde;

  • Müttefikler: 25.000 asker, 300 makineli tüfek, 105 kara topçusu, 400 deniz topçusu.
  • Osmanlı Kuvvetleri: 10.000 asker, 24 makineli tüfek, 40 top.[10]

Çarpışma I. Kirte’deki gibi yoğun topçu bombardımanıyla başlayacaktır. İngilizler, Türklerin Alçıtepe’ye yakın bölgedeki savunma mevzilerini ele geçirecekti. Daha sonra, Kerevizdere’de bulunan Fransızların Doğu Seferî Kuvvetleri’yle birleşecek ve Fransızların bir türlü ele geçiremediği Yassıtepe istikametinde Alçıtepe’ye doğru ilerleyeceklerdi. Bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Hamilton’un 5 Mayıs’ta yayınlanan emri şöyleydi: “Alçıtepe mevzilerine karşı yapılan ilerleyiş 6 Mayıs’ta sabah 11’de yeniden başlatılacaktır”.[11]

 6 Mayıs sabahı saat 10.30’da kara topçularının ve donanmanın bombardımanı Alçıtepe’yi sardı. Bu bombardıman ardından gelecek saldırının habercisidir. Üç gün süren saldırının ilk iki günü kuzeyden (Arıburnu ve Anafartalar bölgesinden)[12] gelen Avustralya ve Yeni Zelanda birlikleri harekâta katılmamış, sadece İngiliz ve Fransız kuvvetleri ilerlemeye çalışmıştı. İngiliz ve Fransız kuvvetleri 6 Mayıs akşamında hala birleşememişti. Sadece İngilizlerin 29. tümenine bağlı 1. Lancashire Fusiliers Tugayı emredildiği üzere 400 yarda[13] ilerlemiş, hedeflenen iki taburla birleşmişti. Buna karşılık Fransızlar 500 metre kadar ilerlediklerini sanarak karargâha böyle rapor etmişti. Aslında Fransızlar 500 metre kadar geriye düşmüşlerdi. Bu gelen gerçek dışı raporlara dayanarak, ertesi gün yapılacak ikinci bir saldırıyla hedefe varılabileceği kestiriliyordu.

Ertesi gün saldırı saat 10.00’da yeniden başlayacaktı. Saldırının başlamasından bir kaç saat sonra Fransızlar biraz ilerleme kaydetti. Ama Kerevizdere’deki ilk siper hariç herhangi bir siperi ele geçirip geçiremediği şüphelidir. Daha önce olduğu gibi, 29. Tümen ve Fransız birliklerinin her ikisi de bulundukları yerden daha ileride olduklarına inanıyorlardı. Bu sırada Hamilton, Kitchener’i Alçıtepe’ye ulaşmadaki hezimet konusunda bilgilendirirken, 87. tugayın düşmanı neredeyse Kirte’ye sıkıştırdığını ekledi. Fakat 7 Mayıs’taki raporlanan ilerlemelerin gerçekle o kadar az ilişkisi vardı ki, iki cepheyi de birleştiren karma birliklerden oluşturulmuş tugay bir gün önce kazdığı siperinde durup kalmıştı.

  Karanlık çöktüğünde 29. Tümen Komutanı Hunter-Weston, Hamilton’a saldırıların ertesi gün (8 Mayıs) de tekrarlanması gerektiğini, Yeni Zelanda Tugayının saldırmasını; Hint ve Avustralya tugaylarının Kirte’nin arkasındaki tepeler alınır alınmaz Alçıtepe’ye hücum etmek üzere hazır tutulmasını ve savaşın saat 10’da yeniden başlatılması gerektiğini önerdi.

  Mayıs’ın 8. günü saldırı önce Müttefiklerce kara ve donanmanın topçu kuvvetlerinin hemen hemen tümü eş zamanlı olarak savaşın o anına dek görülmemiş  görülmeyecek şekilde büyük bombardımanı başlattı. Çeyrek saat kadar süren büyük bombardımanın akabinde müttefik kuvvetleri harekete geçti. Artık Anzak kuvvetlerinden Yeni Zelanda tugayından askerler de savaşa dahildi.

 

 Resim 2. 6 Mayıs günü Seddülbahir’de Müttefiklerin durumu.[14]

 

 

Resim 3. 2’inci Avustralya Tugayına bağlı taburların 8 Mayıs günü Kanlı dere ve Kirte dere arasındaki sırt üzerindeki harekât planı.[15]

 Yeni Zelanda 2. piyade Tugayı da öğle civarlarında taarruza girmişti. İngilizlerin 88. Tugayının önüne geçen Yeni Zelandalılar bugün bölgede bulunan “Pink Farm” mezarlığı yakınlarındaki “Papatya Yolu” denilen mevkide tıkanıp kalmıştı. Bulundukları bölge kırmızı gelincik ve yaygın beyaz papatyalarla örtülü olduğu için bu arazi İngilizlerce “Papatya Yolu” (Daisy Patch) olarak adlandırılmıştı. Daha önceki günlerde burada çarpışan ve ağır zayiat veren İngiliz askerleri, belki karşı karşıya kalırlar diye buraya tayin edilen Yeni Zelanda’nın Auckland birliğine bölgenin tehlikesini anlatmış ve İngiliz askerleri tarafından pek çok defa uyarılarla belirtilmişti. Papatya yolunda Türklerin ağır makineli tüfek atışlarıyla karşılanan bu Yeni Zelanda birliği bütün bu uyarılara rağmen aldıkları emri yerine getirmek uğruna uyarıların getireceği tedbirler dışında ilerlemeyi denediler. Fakat Alçıtepe doğrultusunda ilerleyen birliklere karşı Türk savunma ateşi o kadar yoğun ve keskindi ki kimi askerler kendilerini korumak için küreklerini yüzlerine siper yapmak zorunda kalır. Savaş Muhabiri Charles Bean bu olayı şöyle özetliyor: “Yükü ağır olan tugay, sanki sağanak yağmur altındaymış gibi, başları eğik bir şekilde direkt saldırdı ve bazıları gök gürültülü bir fırtınanın altında şemsiye tutarmış gibi kürekleriyle yüzlerini kapatıyorlardı.”  Burada kısa bir zaman içinde 800 civarında kayıp verilmesiyle Kirte’ye ilerleyiş durdurulmuştur. Hatta o birlikten Yeni Zelandalı asker Joseph Gasparich komutanına: “Komutanım, bu iyi askerlerin telef edilmesinden başka birşey değil.”[16] diyerek durumuz özetlemiştir. 


          

Resim 4. 2’inci Avustralya Tugayı’na bağlı birliklerin İngiliz Siperleri ile ateş hattı arasında kalan cesetleri.[17] 

Aslında çok az da olsa ilerleme kaydedilmiştir. Yani iki gündür 29. tümenin yapamadığını Yeni Zelandalı birlikler “gerçekten”[18] yapmayı başarmıştır.    Akşam üzeri saat 17.30 civarında Yeni Zelanda kuvvetlerinin yanında taarruza çağrılmıştı. Sabah ilk taarruzdan önce gerçekleşen o “eşi görülmemiş” bombardımana benzer bir bombardıman başladı önce. Bombardımanın ardından Avustralyalılar  da 88.Tümen’in önüne geçen Yeni Zelandalılar gibi onlar da İngilizlerin özel birliklerinden biri olan Kraliyet Deniz Tümeni’nin önüne geçmişti. Ve bu şekilde Avustralyalılar aynı kaderi paylaştıkları Yeni Zelanda birliklerinin sağ kanadını oluşturuyordu. 2. Avustralya tugayına ait bu birlikler bugünkü gibi ağaçlık olmayan düz bir arazide Türk topçu ateşine açık bir şekilde ilerlemeye çalıştılar. Daha taarruza girdiklerinden 1 saat kadar sonra Avustralyalılar Türklerin makineli tüfeklerinin çapraz ateşine tutuldular.[19] İngiliz kara topçuları bu makineli tüfeklerin bulunduğu siperleri hedef alarak susturmaya çalışmışlarsa da bu kati bir şekilde başarısız olmuştu.

 

Resim 5. 2’inci Avustralya Tugayı’na bağlı 6’ıncı Taburun Komutanı Binbaşı Gordon Bennett(soldaki-pipolu) 6’ıncı Taburun ulaştığı son noktada bulunan ateş hattında.(9 Mayıs 1915) [20]

 

Resim 6. Ateş hattının sol tarafında bulunan Yeni Zelanda siperleri (9 Mayıs 1915)[21]

 Yeni Zelanda ve Avustralya askerlerinden bu saldırı anını görenler, bunu hiçbir zaman akıllarından çıkaramamıştı. Görgü tanıklarının bazıları “Anzac askerlerinin bazıları jimnastik yapıyor gibi bazıları ise resmi geçitte yürür gibi adi adımla yürüyordu!” diye anlatmışlardı. Çünkü Avustralyalıların saldırıya geçtiği saat itibariyle tüm Türk topçu birlikleri müttefiklerin sağ kanadı; yani Avustralyalıların saldırıya geçtiği kanadı daha güçlü görmüş, bütün kuvveti bu hatta toplamıştı. Bu “yanardağı andıran top atışları” arasında ve Türk askerinin tüfek atışları karşısında Avustralyalılar eriyip kaybolmuştu. Düşen topların kaldırdığı toz bulutlarına doğru koşan Avustralyalı askerlerin bir çoğu; toz bulutu yükseldiğinde yerde serili yatıyorlardı. Öyle ki birçoğunun cesetleri bombardıman devam ettiği için parçalanmıştı. Bu yoğun/güçlü ateşe rağmen Avustralyalılar 1 saat içerisinde 900 metre kadar ilerleyebilmişti. Fakat bu kazanç, kayıplarının yanında hiç denecek kadar önemsizdir.Avustralya birliklerinin 1000 civarında kaybı olmuş ,buna rağmen Türk hatlarına dahi ulaşılamamıştır. Saldırı bitmesine rağmen Kirteye en yakın noktadan bile 3 km uzaktadırlar.

   Avustralyalıların geldiği nokta bugün Alçıtepe köyüne çok yakın olan Redoubt mezarlığının (Redoubt/eski tabya bölgesi)  bulunduğu yer civarıdır. 8 Mayıs 1915’te ölen birçok Avustralyalı askerin cesedi bulunamamış, bulunanların da birçoğunun kimliği belirlenememiştir. Bu başarılı iki Anzak tugayı hattan 11 Mayıs akşamı terhis edildi ve bir hafta sonra kendi kuvvetlerine katıldılar.  Avustralyalılar’ın ulaştığı mevziler 25 Mayısa kadar ön cephe olarak kalmaya devam etti. Türk tarafının kaybı 2000 civarındayken müttefiklerin kayıpları oldukça ağırdı. Müttefikler 6500 kayıp vermişler bunun yanında bu savaşla Çanakkale kara muharebelerinin ilk kısmı tamamlanmış, 6 Mayıs akşamı ele geçirmeyi planladıkları Alçıtepe ise hala uzak ve umutsuz bir tepe olarak kalmıştı. Bunun yanında “Narrow” dedikleri dar Çanakkale Boğazına inmek umudu büsbütün kaybolmuştu. 8 Mayısın ardından, Müttefik tarafında, bu “umutsuz tepe” karşısında sadece Anzac askerlerinin “ateş altında cesur yürüyüşü” kalmıştı akıllarda…

Kirte’de,  Papatya Yolu’nda ölen Yeni Zelanda askerleri bugün aynı bölgenin yakınında bulunan “Twelve Tree Copse” mezarlığında yatmakta. Ve hattâ bu ölen Yeni Zelanda askerlerinin adları aynı mezarlığın içindeki anıtta anılıyor. Diğer Anzak askerleri yani – 2. Kirte’de en fazla ilerleme kaydeden birliğin  – ölen Avustralya askerleri ise bugünkü “Redoubt” ve “Skew Bridge” mezarlıklarında yatıyor. Onların adları ise Helles Anıtı’nda anılıyor.

Sonuç olarak Neuve Chapelle de Müttefikler 342 namluya sahip iken, 2. Kirte Muharebesinde Müttefikler 505 topa sahipti. Her ne kadar 2. Kirte’de ki bombardımanı detaylarıyla anlatmasak da, Arthur Ruhl’un Neuve Chapelle bombardımanında yaşadıklarını ve 8 Mayıs’ta Kirte’de o büyük bombardımana şahit olan görgü tanıklarının ve Avustralya savaş Muhabiri Charles Bean’in yukarıda söyledikleri bize iki savaşın şiddeti ve benzerlikleri hakkında özet bilgiler veriyor. Bundan ziyade iki muharebeyi incelediğimizde, her ne kadar Neuve Chapelle’deki harekat insiyatif sonucu kendiliğinden olmuş olsa da, her iki muhaberenin harp tarihi açısından temel ortak yönleri “kötü haberleşme, organizasyon eksikliği, ihmal edilebilir kazanç için ağır kayıpların göze alınması ve taktik hataları” idi diyebiliriz. Kısacası savaş gerçekliklerden ve duygusallıktan aynı derecede uzaktı.

İngilizlerin dominyonu olan Yeni Zelanda ve Avustralya’dan gelen bu askerler ne için geldiklerini bile anlayamadıkları bu topraklarda, tanımadıkları bir ülkenin evlatları ile savaşmışlardı. Onları ele geçiren anlayışın  zoraki askeri olmuş, Osmanlıyı da sömürge kurbanı yapmak için mücadele vermişlerdi. Bu zoraki asker olmanın yanı sıra, habersizce can verdikleri, kendilerine kar getirmeyecek emeller için, savaş boyunca adına savaştıkları ülkenin (İngiltere), yani belki bu harbin sonunda en karlı olacak ülkenin- askerlerinden bile belki de daha fazla cesaret ve özveri göstermişlerdi.

                                                                                                

KAYNAKÇA:

ALBAYRAK, M-YILMAZER, T: Sorularla Çanakkale Muharebeleri–1, İstanbul, 2007

AUSTİN, R. The White Gurkas: the Australians at the second battle of Krithia,1989,syf.49.

          BARTLETT, ELLİS ASHMEAD; Bir İngiliz Savaş Muhabirinin Kaleminden Çanakkale Gerçeği, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2007.

BEAN, C.E.W: The Story Of Anzac, Part II (AWM).

GILBERT, M., The Routledge Atlas of First World War (London, 2005).

HAMİLTON,I.: Gelibolu Hatıraları 1915 (Türkçesi: M. Ali Yalman- Nurer Uğurlu),İstanbul,2007

HART, P. The Great War: 1914-1918. Profile Books, 2013.

HERBERT, A-MORGENTHAU, H. :Devler Ülkesinde Devler Savaşı Çanakkale (Çev: Seyfi SAY),İstanbul,2006

JAMES, R.R., “Gelibolu Harekatı.” Çeviri: Haluk V. Saltıkgil), Belge Yayınları (1973).

CARLYON, L. A. Gallipoli. Sydney: Pan Macmillan. 2000.

MOOREHEAD, A. Çanakkale Geçilmez,” Gallipoli”. Milliyet yayınları, İstanbul Mart, 1972.

MÜTERCİMLER, E, Korkak Abdül’den Coni Türk’e Gelibolu 1915, Alfa Yayınları, İstanbul, 2005

STEEL, N; HART, P. Gelibolu: Yenilginin Destanı. Sabah Kitapları, 1997.

OGLANDER, Aspinall C. F.; Büyük Harbin Tarihi, Çanakkale, Gelibolu Harekâtı, c. I., (Çev.: Tahir Tünay) Askerî Matbaa, İstanbul, 1939.

Ronald J. Austin, The White Gurkhas: the 2nd Australian Infantry Brigade at Krithia, Gallipoli (McCrae, Vic.: R.J. and S.P. Austin, 1989)

RUHL, A. Antwerp To Gallipoli: A year of war on many fronts and behind them, by Arthur Ruhl, with illustrations from photographs. New York, C. Scribner’s Son,1916.

TUNCOKU, M.: Anzakların Kaleminden Mehmetçik, Ankara, 2000

Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi: Osmanlı Devri: Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi: Çanakkale Cephesi Harekâtı (Haziran 1915 – Ocak 1916), 5. Cilt. 3. Kitap, haz. İrfan Tekşüt, Necati Ökse, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE), Ankara 2012.

Türk Silahlı Kuvvetleri tarihi: Osmanlı Devri: Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi: Çanakkale Cephesi Harekâtı (25 Nisan 1915 Mayıs 1915) 5. Cilt, 2. Kitap, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, (ATASE) Ankara 2012. 

YILMAZER, T.: Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, İstanbul,2007.



[1] Gelibolu’nun resmi tarihini yazan İngiliz asker ve askeri-tarihçi Aspinall-Oglander, Hamilton’un Arcadian’ı karargah olarak kullanması ile ilgili, Hamilton’un kendi kendine şöyle söylediğinden bahseder : “Düşünmek için çok yakın, müdahale için çok uzak; doğrusu merak ve şüphe içindeyim; bu bir nevi zihni çarmıha gerilme.”

[2] C. E. W. Bean, Story of Anzac, Vol. II

[3] Bazı kaynaklarda bugünkü adı olan “Alçıtepe”  ile anılan, Seddülbahir bölgesinin zirve noktası.

[4] Hart, Peter. The Great War: 1914-1918. Profile Books, 2013. syf.173

[5] Amerika’lı Savaş Muhabiri. 1. Dünya Harbinde Belçika dolaylarında bulunurken Neuve Chapelle muharebesine tanıklık etmiş, ilginçtir ki sonra da Gelibolu’ya gelmiş, Savaş Muhabiri olarak Gelibolu’da da savaşlara dair notlar tutup, cepheleri ziyaret etmiştir.

[6] RUHL, A. Antwerp To Gallipoli: A year of war on many fronts and behind them, by Arthur Ruhl, with illustrations from photographs. New York, C. Scribner’s Sons, 1916.  syf. 132

[7] M. Gilbert, The Routledge Atlas of First World War (London, 2005).

[8] MÜTERCİMLER, Erol: Gelibolu 1915, İstanbul 2005, 421

[9]Austin, R. The White Gurkas: the Australians at the second battle of Krithia,1989,syf.49.

[10] ALBAYRAK, M.-YILMAZER, T. : Sorularla Çanakkale Muharebeleri I, İstanbul 2007, 105

[11] BEAN, C. E. W. : Story of Anzac, Vol. II

[12] 6 Ağustos’taki İngiliz 9. Kolordusu’nun Suvla’daki çıkarmasından sonra bu iki cephe birleşmiştir.Ama bahsedilen tarihte Otago birlikleri Osmanlı kuvvetleri ile Arıburnu’nda çarpışırken, Canterbury birlikleri Anafartalar’daki Osmanlı kuvvetleri ile çarpışmıştır.

[13] Yaklaşık 365 metre.

[14] Austin, R. The White Gurkas: the Australians at the second battle of Krithia,1989,syf.149.

[15] Austin, R. The White Gurkas: the Australians at the second battle of Krithia,1989,syf.111.

[16] Joseph Gasparich, Yeni Zelanda askeri Kirte, 8 Mayıs 1915

[17]Austin, R. The White Gurkas: the Australians at the second battle of Krithia,1989,syf.117.

[18]Saldırının ilk 2 gününde (6-7 Mayısta) Fransız ve İngiliz birlikleri ilerlediklerini sanmış koordinatlarını karargaha öyle rapor etmişlerdi. Sadece Fransızlar Kerevizdere’deki 83 rakımlı tepeyi ele geçirmişlerdi.Fakat Yeni Zelanda kuvvetleri bunun aksine teyit edilebilir biçimde ilerlemiştir.

[19] Bu makineli tüfeklerin bir çoğu 3-4 Mayıs gece taarruzlarında Türklerin başarı elde edememesinin ardından Midilli (Breslau) zırhlısından sökülüp güney bölgesine getirilmişti.

[20] Austin, R. The White Gurkas: the Australians at the second battle of Krithia,1989,syf.118.

[21] Austin, R. The White Gurkas: the Australians at the second battle of Krithia,1989,syf.120.

13.699 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir