Almanlar 1. Cihan Harbinde müttefikimizdi. Ancak Birinci Dünya Harbinde 500 Almanın hayatını kaybetmesine, bazı Alman asker ve üst rütbeli subayların başarılarına rağmen bir türlü Çanakkale Zaferine ortak olmadılar. Yıllardır Çanakkale Muharebelerini araştıran Askeri Tarih Araştırmacıları ve Harp Tarihçilerinin merakla yanıtını aradığı, fakat bulmakta zorlandığı sorulardan biriydi bu. Fakat geçtiğimiz günlerde Alman Parlamentosunun Ermeni Tehcirini ve 1915 olaylarını kabul etmesiyle bu soru birinci elden yanıtını buldu.
Birçok tarihçi özellikle 1. Dünya savaşında Osmanlı’nın Almanya tarafında savaşa girmesinin çok önceden planlandığını iddia etmekte. Jön Türklerin özellikle asker kanadını çok etkileyen Alman General Goltz Paşa’nın yazılarından, raporlarından hareketle Osmanlının savaşa girişinin çok daha önceden planlandığı, Alman askeri mahfillerinde savaş çıktığında Türkiye’nin Alman çıkarlarına uygun olarak nasıl davranacağının belirlendiğini savunmaktalar.[1] Örneğin Tuncay Yılmazer, Goltz’un savaştan önce Türkiye ile ilgili yazdığı önerilerinin çoğunun (Ruslara Kafkasya’da saldırılması, İngilizlere Süveyş Kanalı ve Mısır’da saldırılması, Sırbistan yolunun açılması, Ermenilerin tehcir edilmesi) Alman Genelkurmayının ve Osmanlı Hükümeti’nden Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın belirdiği savaş politikasını oluşturmasının dikkat çekici olduğunu belirtir. Yılmazer’e göre Cihad ilanı konusunda da Max von Oppenheim’ın savaştan yıllar önce yaptıkları göz önüne alındığında, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Batı cephesinde Schliffen Planını uygulayan Almanya’nın Doğu’da Goltz-Oppenheim planını devreye soktuğu söylenebilir. Yılmazer, Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na girdikten sonra özellikle Goltz Paşa’nın önerisiyle Almanya tarafından daha önce verilen rolü oynadığını iddia eder.[2]
Alman General Goltz muhakkak Ermeni Tehcirinin fikir babalarının en başındaydı. Bununla ilgili bahsetmeden, Goltz’un Osmanlı üzerindeki en etkili Alman–hatta belki sevilen tek Alman- olduğunun en büyük kanıtını Harp Tarihçi Bursalı Mehmed Nihad Bey’in 1926 yılında Şehremini’de verdiği “Büyük Harpte Çanakkale Seferi” konferansının İlhami Fevzi matbaasından neşredilmiş nüshasının önsözünde görürüz. Eserin önsözünü yazan dönemin Türk Milliyetçilerinden Süleyman Nazif, Çanakkale Zaferini öz ve öz Türk zaferi olarak nitelerken, Almanlardan hiçbir fayda göremediklerini anlatır lakin bir Alman’ı hariç tutmuş ve “Goltz Paşa” hariç ibaresini kullanmıştır.[3] Herhalde hayatının bazı dönemlerinde Hz. Süleyman ve Hz. Davut’u bile “Türk oğlu Türk” diye tabir eden bir Türk Milliyetçisinin “Goltz Paşa”yı tüm Almanlardan hariç tutup, neredeyse Türk sayacak kadar benimsemiş olması, o dönemin siyasi, sosyal ve askeri hayatı üzerinde ne kadar etkili ve sevilen bir adam olduğunu göstermeye yeterince delalettir.
Goltz’un askeri doktrinleri, dünya görüşleri militarizm, milliyetçilik ve Sosyal Darwinizimle şekillenmişti. Goltz’a göre Dünya tarihi, ayakta kalmanın en önemli testinin savaş olduğu, milletlerin hiç bitmeyen varlık mücadelesiydi. Savaş bir görev, ahlaki bir değerdi. Uzun süreli barış ölümle eşdeğerdi. Geleceğin savaşları halklar arasında olacaktı. Daha önce yaşadığı Fransa-Prusya Savaşı sonrasında, Alman ordusunun çarpıcı başarılarına rağmen silahlandırılmış vatandaşlar karşısında başarılı olamaması Goltz’u etkilemişti. Bu etkilenişle, Fransız İçişleri Bakanı’nın sivilleri organize edip silahlandırarak Alman ordusuna bir hayli kayıp verdirmesini konu aldığı Leon Gambetta and His Armies ( Leon Gambetta ve Ordusu) 1875’te yayınladı.
Resim 1. Wilhelm Leopold Colmar Freiherr von der Goltz; d. 12 Ağustos 1843; Preußisch Eylau, Doğu Prusya – ö. 19 Nisan 1916; Bağdat)
Paris Komünü,1871 Fransa-Prusya Savaşa Karşı Halk Ayaklanması ve Leon Gambetta ve Ordusu
Paris Komünü; Fransızların yenilgisiyle sonuçlanan Fransız-Prusya Savaşı’nın ardından Paris’teki tüm devrimci eğilimlerin sivil bir ayaklanma başlatmasıyla kuruldu. 1870 yılında III. Napolyon tarafından başlatılan savaş, Fransızlar için bir felakete döndü ve Kasım ayıyla birlikte Paris kuşatma altına girdi. İlerleyen yıllar boyunca başkentte zengin ve yoksul arasındaki uçurum genişlemişti. Yiyecek stoklarının azalması ve süren Prusya bombardımanı yaygın bir hoşnutsuzluk yaratıyordu.
Ocak 1871’de, kuşatma dördüncü ayına ulaştığında, daha sonra Üçüncü Cumhuriyetin başbakanı olacak olan Adolphe Thiers ateşkes çağrısında bulundu. Prusyalılar Paris’i barış koşullarında işgal ettiler. Kuşatmanın kendilerine yaşattığı sıkıntılar nedeniyle birçok Parisli kızgındı, özellikle Prusyalıların kısa bir merasimle şehirlerini kuşatmasına izin verilmesine çok sinirlenmişlerdi.
Bu sırada on binlerce Parisli “Ulusal Muhafızlar” adı verilen bir askeri birliğin silahlı üyesiydi ve bunların şehrin savunulmasında önemli katkıları olmuştu. Fakir mahallelerdeki taburlar kendi subaylarını seçtiler ve Paris’te bulunan topları ele geçirdiler. Şehir Ulusal Muhafızlarla birlikte Prusya birliklerine altı ay boyunca direndi. Paris halkının direnişi sonucu Prusyalılar şehrin küçük bir bölgesine hapsedildiler ve ilerleme gösteremediler.
İşler bu noktada çok karışıktı, fakat açık olan bir şey vardı ki, emekçilerin yardım ettiği Ulusal Muhafızlar, Prusyalılar Paris’e girmeden evvel topları Prusyalıların yolundan çekerek onların elinden kurtarmış ve güvenli mahallelere saklamışlardı. Topların koyulduğu başlıca yerlerden biri Montmartre tepeleriydi. Prusyalılar kısa bir süre için Paris’e girdiler ve şehri olaysız terk ettiler. Fakat Paris savaş tazminatı ödeninceye kadar kuşatma altında kalmaya devam etti.
Goltz Paşa bu durumdan etkilenişini Leon Gambetta ve Ordusu kitabında yazmıştı. Leon Gambetta ve Ordusu kitabında 1871 savaşında sivillerin(Paris Komünü) ordu gerisinde ne kadar zarar verebileceğini yazan Goltz, Alman işgali altındaki Belçika’da sivil halka acımasız uygulamalarıyla tanınmıştı. Yönetiminde binlerce Belçikalı olağan şüpheli olarak öldürüldü ya da sürüldü. Goltz bunları savaşın gerektirdiği uygulamalar olarak nitelemişti. Yılın sonuna doğru Türkiye’ye “Sultanın Yaveri” olarak atanan Goltz’un Ermeni tehcirinde Fransa’daki deneyiminden ve Belçika’daki uygulamalarından dolayı danışmanlık yapıp yapmadığı araştırma konusudur. İlginçtir; Von der Goltz savaşın başlarında Doğu Anadolu’da homojen bir Müslüman nüfus bulunmasının Rusların genişleme hedeflerine set oluşturacağına dikkati çekmiş, Doğu Anadolu’daki Ermenilerin Mezopotamya’ya sürülmesi gerektiğini savunmuştu.
Almanlarla mevcut ittifakta Almanların tehcirdeki rolü açısından yukarıdaki ifadeler nedeniyle her ne kadar başrolde Goltz Paşa görünse de Kaiser II. Wilhelm’in de –aktiviteye dönüşüp dönüşmediğini bilmesek de- fikir bağlamında Ermenilere karşı bazı hareketleri kışkırtıcı rol oynadığını görüyoruz. Özellikle buna Türkler ve Ermenistan Meselesi başlığı adı altında, Kara Şemsi müstear adı ile merhum diplomat ve tarihçi Reşit Saffet Atabinen tarafından on dört sayfa olarak yazılan ve 1918’de Cenevre’de yayınlanan eserde rastlamaktayız. Eser, yazarından dolayı önem kazanmaktadır. O dönemde, Türk-Ermeni dostluğunun devamında her iki milletin de menfaati olduğunu samimiyetle savunan R.S. Atabinen, konuya tarafsız bir gözle bakmaya çalışmıştır.
Reşit Saffet Atabinen bu eserinde Almanların ve Kaiser’in tehcirdeki rolünü şöyle özetlemekte:
“Demek istiyoruz ki Almanya bugün İttihatçılar’ın Ermeniler’e karşı kullandıkları şiddet hareketlerini desteklemediğini ilân ediyor ve suçların sorumluluğunu milletimizin (Türkler’in) üzerine atıyor. Eski Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa’nın İttihatçılar’ı, Ermenistan’da herşeyi halletmeye talip olan Almanlar’ı, sadece o bölgede faaliyette bulunmaları hususunda serbest bırakmamakla suçladığını şahsen işitmişimdir. Hatta, halâ hayatta bulunan Türk devlet adamları dahil II. Wilhem’in Filistin’e seyâhati esnasında, zamanın Suriye valisi ve eski polis müdürü Nazım Paşa’yı Ermeniler’i tamamen yok etmek için 1895[4] olaylarından istifade etmemekle suçladığını duymuşlardır. Bütün bunlardan ve daha yüzlerce diğer kanıttan sonra bize Almanlar’ın suça ortak olmadığından bahsedilmesin. Rus entrikalarından, İttihatçılar’m kötü muamelelerinden ve Alman teşvikinden sonra Hıristiyan misyonerler de Ermeniler’in Türkler’den soğumalarına dolaylı olarak hizmet etmişler ve sebep olmuşlardır.”[5]
Çanakkale Muharebeleri,Almanlar ve Amerikanın Savaşa Girişinde Ermeni Tehciri Etkisi
Çanakkale Savaşları sırasında başta 5. Ordu Komutanı Alman Mareşal Liman von Sanders başta olmak üzere birçok Alman üst rütbeli subay görev almıştı. Bunlardan özellikle, Kara Muharebeleri esnasında Boğazda müttefik gemilerinin korkulu rüyası olan U21 denizaltısı kumandanı Otto Hersing, Alman Pilotlar;Yüzbaşı Hans Joachim Buddecke, Yüzbaşı Schneider ve Yüzbaşı Serno büyük katkılar sağladılar. Yine 5 Mayıs’ta Midilli gemisinden sökülerek Zığındere Bölgesine yerleştirilen makinalı tüfek takımlarındaki Almanlar 2. Kirte Muharebesinde önemli katkılar sağlayarak, muharebenin 3. günü olan 8 Mayısta Yeni Zelanda ve Avustralyalı birliklere ağır kayıplar verdirdiler. Bir diğer önemli isim Albay Wilmer Bey, Patton’un kurmaylık tezi olan “Gelibolu’nun Savunması” adlı eserinde Türk komutanların yanında övgüye mashar olan tek Alman komutandı. Sıhhi katkıları da unutmamak lazım gelir.
Tüm bunların yanında 1914-1918 yılları arasında Gelibolu Yarımadası civarında toplamda 517 kayıp vermişlerdir. Bunlardan 334’ü 20 Ocak 1918’de Yarımadanın açıklarında mayın hattına girerek batan Midilli (Breaslau) gemisinin mürettebatı oluşturuyor. Bu kayıpların tümü bugün Tarabya’da bulunan Alman Sefaretinin bahçesinde yatmaktadırlar. Oysa 1916’da o zaman dek Çanakkale’de ölen Almanlar Anadolu Hamidiye Şehitliği ve Kirte (Alçıtepe) ile Kilye Tepede bulunan Alman mezarlıklarında yatmaktaydılar. 1916’da yeniden düzenlenen Tarabyadaki Alman Mezarlığına taşındılar. 19 Nisan 1916’da Bağdat’ta tifüs nedeniyle yüksek ateş sonucu ölen von der Goltz Paşa da buraya defnedilmişti.
Tabi ki bunların ışığında başka bir şekilde Çanakkale Muharebeleri, Almanlar ve Amerikanın Savaşa Girişini Ermeni tehciriyle alakalı kılan bir takım kitaplardan bahsetmek istiyorum. Ama bundan önce tarihsel olarak bazı çakışmaları aydınlatmakta fayda var çünkü bunların her ne şekilde olursa olsun tesadüf sayılamayacağı kanaatindeyim.
Ermeni sorunu üzerine yazılmış kaynak niteliğindeki kitaplarda, Rusya başta olmak üzere Fransa ve İngiltere gibi devletlerin faaliyetleri ile konunun ortaya çıktığı gösterilmiştir. Ne var ki, konunun boyutlanmasında ve derinleşmesinde, hatta uluslararası platforma taşınmasında baş aktörün ABD olduğu söylenebilir.
Ermeni ihtilalleri faaliyetlerini hazırlayan faktörler arasında ABD giden Ermeni göçmenlerinin kışkırtmalarına da işaret etmek gerekir. ABD’ye Anadolu’dan giden Ermeni göçmenlerinin sayısı 1914’te yapılan bir incelemeye göre 80.000 civarındaydı. Yalnız Harput bölgesinden giden göçmenler ailelerine yılda 600.000 bin İngiliz lirası para gönderiyordu. Bu Ermeniler ABD 5 yıl iskandan sonra Amerikan vatandaşı oluyordu. Türkiye’ye dönen bazılan Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan yakınlarına da Amerikan vatandaşlık haklarının verilmesini istiyordu. Oysaki bu hiçbir şekilde mümkün değildi. Zira Osmanlı İmparatorluğu ve ABD arasında hiçbir anlaşma mevcut değildi.
ABD’ye 1914’e kadar devam eden Ermeni göçleri, bu ülkede hatırı sayılır bir Ermeni nüfusunu ve bu Ermenilerin önemli bir dini ihtiyacı olarak da 1914’e kadar inşa etmiş oldukları onlarca Ermeni kilisesini ortaya çıkarmıştır.[6]
Almanlar I. Dünya Savaşının ilk altı haftasında her yerde başarı kazansalar da, zafere ulaşamamışlardı. Süre uzadıkça kaynakları azalmış ancak sonunca kadar mücadeleye devam etmişler, sömürgelerinden büyük destek alan İngiltere ve Fransa, denizden ablukaya aldığı Almanya’ya nefes aldırtmamıştı. Bu ablukaya karşılık, Almanlar sınırsız denizaltı savaşıyla karşılık vermişlerdi. Sınırsız denizaltı savaşı ile U-35 Alman denizaltısının, İngilizlerin sömürgelerinden gelen kaynak gemilerini batırarak Almanlar savaşı kendi lehine çevirmeye çalışmışlardı. Ancak Amerikan Lusitania gemisinin 1915 yılında, Alman denizaltısı tarafından batırılması, 1917 yılında Amerika Birleşik Devletleri için bir savaşa girme nedeni sayılmıştı.
Fakat Lusitania gemisinin batışı askeri bir nedendi ve yetersizdi, o dönemin en demokratik ve barışçıl ülkesi olan Amerikan halkının savaşa girmesi için ikna edilmesi gerekiyordu. İşte burada İngilitere Ermeni Tehciri ve 1915 olaylarını bir tepsi ile ile Amerikan halkının önüne “Hristiyan kardeşlerimiz katlediliyor” tepsisi ile sunulduğunu görüyoruz. Amerikalıları savaşa girmeye ikna etmek için hazırladıkları Türk ve Alman düşmanı propaganda stratejilerinin bir parçasıydı. McCarthy’ye göre İngilizler olayları büyük bir katliam olarak sunarak ABD’yi insanlık dışı bir cepheye karşı Batılı değerleri ve Hristiyanlığı savunmaya ikna ediyordu.[7]Böylece Osmanlının “Cihad” ilanı tutmamış, ama buna karşın “Haçlı Ordusu” tutacaktı.
Dönemin gazeteleri ve derginin haber kaynağı Ermenilerle çalışan İngiliz, Amerikan, Fransız ve Rum vb şirketlerdir. The Times, Washington Post ve New York Times arşivlerinde görülen haberlere göre Osmanlı coğrafyasından gelen haberlere hakim olan temel özellikle din çatışması vurgusudur. Hatta haberlerin büyük bir çoğunluğu Müslüman idarenin Hristiyan halk üzerine zulmünü anlatırken, Ermeni kelimesi “Hristiyan Ermeni” olarak sunulmuştur.
Gazeteler ve dergiler kadar kitaplar da propaganda araçları olarak kullanılmış. Çanakkale Savaşlarının Nisan-Eylül 1915 dönemini anlatan Lusitania’nın batırıldığı (7 Mayıs 1915) dönemi de içine alarak Çanakkale’yi anlatır (!) görünümlü iki Amerikalı diplomat menşeili kitap dikkat çekicidir. Bu kitaplardan ilki dönemin Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun “Devler Ülkesinde Devler Savaşı” (ya da diğer adıyla “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü”) kitabı iken diğeri ise yine bir Amerikalı diplomat olan Lewis Einstein tarafından yazılan 1917’den sonra ilk kez yeniden California Üniversitesi Gomidas Enstitüsü[8] tarafından basılan Inside Constantinople: A Diplomat’s Diary During the Dardanelles Expedition” adlı kitaptır. İki kitabın garip ortak yönleri mevcut. İkisi de misyon edinmiş gibi çoğunlukla “Ermeni” meselesi üzerine yoğunlaşmakta, ikisi de Çanakkale Savaşlarının aynı dönemini incelemekte (1915:Nisan-Eylül), vitrin olarak Çanakkale’yi merkeze almakta fakat bıraktıkları iz Ermeni Tehcirini belgeleştirmeye ve ona şahitlik etmeye yönelik eylemde bulunma şeklinde. Garip olan bir diğer nokta Lusitania’nın da bu kitapların belge topladığı dönemde batması. Hülasa demek istediğim: Bu kitapların amaçlı yazıldığıdır. Dolayısıyla daha önce belirttiğim gibi Amerika’nın savaşa girmesi için 2 temel dayanağa ihtiyacı vardı: 1-O dönem dünyanın en demokratik ülkesinde yaşayan halkı savaşa ikna etmek. 2-Savaşa girebilmek için askeri bir neden bulabilmek. Askeri neden kolaydı, Lusitania, battı. Ama böyle bir halkı ikna etmek için böylesi bir katliamı gündeme getirmek yeterli olacaktı. Tabi burada soykırım yoktu ya da vardı ya da Amerika savaşa girmek için bu soykırım yalanı uyduruldu demiyoruz. Eğer bir soykırım suçlaması varsa ortağı Amerika değil, Almanya’dır[9] Tabi bir de bu kitaplara 1916 yılında “Mavi Kitap” olarak tarihe geçen ve İngiliz Hükümetince araştırma raporu olarak yayınlanan James Bryce ve Arnold Toynbee ‘nin kitaplarını da eklemek gerekli. Ancak “Mavi Kitap”ın propaganda olarak hazırlandığı yazar tarafından hatıralarında yazıldı. Arnold Toynbee, hatıralarında, Lord James Bryce ile yazdığı ve Ermeni iddialarına kanıt olarak gösterilen Mavi Kitap’ı da anlatarak, ‘Hükümetin propaganda için hazırlattığını bilseydik yapmazdık’ diyor. Toynbee, 1915’teki Ermeni tehcirinin amacının ‘güvenlik önlemi’ olduğunu, ABD’nin aynı şeyi Pearl Horbour sonrası Japon asıllı Amerikalılara yaptığını söylüyor. Lord James Bryce ile birlikte yazdıkları Blue Book-Mavi Kitap’ın, İngiltere hükümeti tarafından Alman karşıtı propaganda amacıyla hazırlatıldığını bilmediklerini söyleyen ünlü tarihçi Arnold Toynbee, 1966’da yazdığı kitap için, ‘Bilseydik böyle bir şeyi yapmazdık’ diye belirtiyor.
Resim 2. Amerikalı Diplomat Lewis Einstein ve kitabının ilk baskısı “Inside Constantinople: A Diplomat’s Diary During the Dardanelles Expedition”
Tüm bu yazdıklarımdan hareketle amacım asla ve kat’a Ermeni Soykırımı olmadı, soykırım yok tehcir var, ve ya bu bir soykırımdır demek ya da böyle bir noktaya ulaşmak değildir. Bunun kararını arşivler, tarihçiler, uluslararası strateji ve düşünce kuruluşları veremezken ve hala bu konuda birçok soru işareti mevcutken vazifem ve haddim de değildir. Burada vasıl olduğum noktaları paylaşarak, bu bir soykırım ise de tek suçlunun Osmanlı Devleti olmadığını göstermeye çalışmaktır. Gerçek şudur ki, her ne kadar savaş hali olsa da binlerce masum Ermeni vatandaş evlerinden, yurtlarından olmuş, birçoğu yollarda hayatını kaybetmiştir. Ulaştığım noktaları paylaşmadan önce Nisan 1915’in ikinci haftasında başlayan sürgünden evvel yaşanan olaylardan kısaca bahsetmek isterim.
– Adı geçen sürgünden 2 ay önce İtilaf ülkelerinin donanmaları 19 Şubat’ta ‘ Çanakkale Boğazı’nda operasyonlarına başlamıştı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu düşman tarafından her tarafta çembere alınmıştı.
– İtilaf ülkeleri özellikle Rusya, Osmanlı birliklerini sırtından hançerletmek için Ermenileri silahlandırmıştı.
– Özellikle İtilaf kuvvetlerinin Çanakkale Boğazı’na taarruzlarından sonra Komitelerden yardım gören Ermeni teba Rusların tarafında gönüllü olarak yer almaya başladı. Onlar çeteler halinde terörist hareketlere koyuldular.[10]
Şu ana dek tüm anlatılagelenlere göre Almanların Ermeni Tehciriyle ilgili sorumlulukları bana göre şunlardır:
1-Von der Goltz’un Osmanlı üzerindeki etkisini kullanarak kendi askeri kazanım ve doktrinleri neticesinde öngörüde bulunarak Ermeni Tehcirine fikir babalığı yapmıştır. Bunda en büyük etken 1871 Fransa-Prusya savaşındaki halk ayaklanması ve Belçika’da görevdeyken masum sivil halkı en ufak şüphede acımasız uygulamalara tabi tutmuş, sürgün etmiş ya da öldürtmüştür. En kötüsü ise bunu savaş hali olarak olağan görmesidir. Nitekim Ermeni tehcirinde de savaş hali olarak tehciri nitelendirip, savaşın başlarında Doğu Anadolu’da homojen bir Müslüman nüfus bulunmasının Rusların genişleme hedeflerine set oluşturacağına dikkati çekmiş, Doğu Anadolu’daki Ermenilerin Mezopotamya’ya sürülmesi gerektiğini savunmuştu.[11]
2-29 Ekim’de 1915’te Rus limanlarının bombardımanı ve Almanların Kafkas cephesinin açılmasını sağlamaları üzerine 50 km Doğudan Rusların ilerlemesi Ermenilerin hareketlenmesinin temel sebebidir. Belki bu cephenin açılmamış olsaydı Ermeniler Hareketlenmesi yaşanmayacaktı ya da bu cesareti kendilerinde bulamayacaklardı.
3- Reşit Saffet Atabinen’in bahsettiği şekilde Kaiser’in Osmanlı’nın Ermenilerden daha 1895 ayaklanmalarında kurtulması gerektiğini söylemesi, dönemin Alman görüşünün Ermenilerden kurtulunması gerektiği yönünde olduğunu görüyoruz.[12]
Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, Almanlar tehcirde en az Osmanlı kadar sorumludur. Hatta bunu zorunlu göç olarak askeri nedenlere ve savaş haline dayandıran yine Almanlardır. Almanların geçmiş savaşlar ve sonraki Yahudi Soykırımına baktığımızda bırakın hakim ideolojiden sapan mikro topluluklara tahammülü, farklılıklara bile tahammülleri olmadıklarını görüyoruz. Tehcir döneminde Ermenilere karşı bir nefret oluştuğunu göremezken, Yahudi Soykırımında Yahudilere karşı nedensiz bir nefret duyulduğunu görmekteyiz. Bugün bu halin çok değiştiğini söylemek de mümkün değildir. Almanya parlamentoda Ermeni Soykırımını kabul ederek, üzerindeki suçu azaltıcı yönde bir hamle yapmıştır. Her ne kadar yayımlanan bildirgede kendilerinin de suçlu olduğundan bahsedilmiş olsa da, suçluluğu kabul edip, suçun çoğunluğunu ve sorumluluğun tamamı Osmanlı’nın kucağına ve bugünün Türkiye’sine bırakılmıştır. Nitekim, yıllardan beri sorguladığımız bir gerçek, Çanakkale Zaferinde payı olmasına rağmen Almanların zafere ortak olmayışı ve bu zaferde kayıpları olmasına rağmen onları anmayışı, tarihsel olarak da ilgilenmeyişinin altındaki neden de korkarım ki budur. Nitekim zafere ortak olsaydı, göğsüne zafer madalyası takarken, yakasına bir soykırım daha yapışacaktı ve zaferle beraber yükleneceği ikinci bir soykırımı Almanların kaldırması mümkün değildi. O yüzden bu zaferi de yok saymışlardır. Ayrıca diğer bir gerçek de şudur ki olayların abartılıp abartılmamasını tartışmak bir yana, Ermeni Tehciri, İtilaf Devletlerinin Amerikayı yanlarına almak için en büyük propaganda ve ikna aracı olmuştur. Acaba Ermeniler bir gün “Evet biz soykırıma uğradık ama İngiltere, Rusya, Amerika da bizi savaşta lehlerine kullandılar, onlar da suçludur” diyebilecek mi?
Kaynaklar
Bursali, M. N. (1926). Büyük Harpte Çanakkale Seferi.[The Dardanelles Campaign in the Great War]. Istanbul: Ilhami-Fevzi Matbaasi
Tuncay Yılmazer, Goltz Paşa’nın Mirası, Türkiye’nin Geleceği, Osmanlı Devleti’nin 1.Dünya Savaşı’na Girişi Üzerine http://www.geliboluyuanlamak.com/548_Goltz-Pasa-nin-Mirasi,-Turkiye-nin-Gelecegi–Osmanli-Devletinin-1–Dunya-Savasi-na-Girisi-uzerine–(-Tuncay-Yilmazer-).html
Einstein L. (1917). Inside Constantinople: A Diplomatist’s Diary During the Dardanelles Expedition, April-September, 1915. J. Murray.
Görgülü, İ. (2003). Çanakkale’de Almanların Niyeti. Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, (1), 178.
HERBERT, A. M. Henry (2007). Çanakkale Devlet Ülkesinde Devler Savaşı.
Kantarcı, Ş. (2004). Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni lobisi. Aktül.
Karal, E. Z., & Aydoğan, E. (1996). Ermeni Meselesi. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (6).
Laçiner, S. (2005). Türkler ve Ermeniler: bir uluslararası ilişkiler çalışması (Vol. 2). USAK Books.
Mühlman, C. (1998). Çanakkale Savaşı: Bir Alman Subayının Notları,(çev. Sedat Umran). Timaş Yayınları, İstanbul.
Nezir-Akmese, H. (2005). The Birth of Modern Turkey: The Ottoman Military and the March to WWI (Vol. 4). IB Tauris.
Patton, G.S.(1936). The Defense of Gallipoli: A General Staff Study, Headquarters Hawaiian Department.
Sonyel, S. R. (2000). The Great War and the tragedy of Anatolia: Turks and Armenians in the maelstrom of major powers (No. 88). Turkish Historical Society Printing House.
Toynbee, A. (2000). The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire, 1915-1916: Documents Presented to Viscount Grey of Falloden by Viscount Bryce. Taderon Press.
Türkler-Ermeniler ve Avrupa. Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörlüğü, 2003.
Yasamee, F. A. (1998). Colmar Freiherr von der Goltz and the Rebirth of the Ottoman Empire. Diplomacy and Statecraft, 9(2), 91-128
[1] Tuncay Yılmazer, Goltz Paşa’nın Mirası Türkiyenin Geleceği, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na Girişi Üzerine http://www.geliboluyuanlamak.com/548_Goltz-Pasa-nin-Mirasi,-Turkiye-nin-Gelecegi–Osmanli-Devletinin-1–Dunya-Savasi-na-Girisi-uzerine–(-Tuncay-Yilmazer-).html
[2]Tuncay Yılmazer, a.g.m
[3]Bursali, M. N. (1926). Büyük Harpte Çanakkale Seferi.[The Dardanelles Campaign in the Great War]. Istanbul: Ilhami-Fevzi Matbaasi.
[4]Trabzon Olayları, Ermenilerin 2 Ekim 1895’de Van eski valisi Ferik Bahri Paşa ve Trabzon Kumandanı Hamdi Paşaya yaptıkları suikast denemesi ile başlayan ve bir hafta kadar süren karışıklıklardır.
[5]Türkler-Ermeniler ve Avrupa. Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörlüğü, 2003.
[6]Kantarcı, Ş. (2004). Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni lobisi. Aktül.
[7]Laçiner, S. (2005). Türkler ve ermeniler: bir uluslararası ilişkiler çalışması (Vol. 2). USAK Books.
[8]Ermeni diasporasının soykırım iddialarını sürekli gündemde tutmak ve kabul ettirmek için çalışan kurumlarından biri.
[9]Bu kısmı daha önce sosyal medyada twitter üzerinden 13 Ocak 2016’da paylaşmıştım. Sanki bugünü görmüşüm. https://twitter.com/monuryurdal/status/687292984631660544?lang=tr
[10]Karal, E. Z., & Aydoğan, E. (1996). Ermeni Meselesi. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (6).
[11]Yılmazer, a.g.m
[12]Türkler-Ermeniler ve Avrupa. Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörlüğü, 2003.