GELİBOLU’YU ANLAMAK

Maskirovka Harekatı – KûtulAmare bir zafer midir? ( Tuncay Yılmazer )

          “…..11. Kolordu cephesinde, 15-16 Ocak gece yarısından sonra Koşa deresi ile Koşa dağı doğu yamaçlarında bulunan 101. Piyade Alayı’na Ruslar iki piyade ve bir süvari alayı ile taarruz etti. Kendisinin 3-4 misli Rus kuvvetleri ile muharebe eden , son mermisini de atarak süngü hücumu ile boğaz boğaza boğuşarak düşmana ağır zayiat verdiren yiğit 101. Piyade Alayı üç dağ topunu kurtarmışsa da alay makineli tüfeklerini düşmana kaptırmıştır. Komutanından son erine kadar Türklere özgü kahramanlıklar göstererek muharebe eden yiğit 101. Alayı çok zayiat vermiş, son defa aldığı 200 ikmal eri ile 1.ve 2.Tabur mevcudu 350 kişi kalmıştı.[i] 

          Birinci Dünya Savaşı’nın başından beri Osmanlı ordusuna bela olan generallerin en başında Rus Yudeniç geldiğini söylersek sanırım yanılmış olmayız. Bu kurnaz Rus generali Doğu Cephesinde Sarıkamış ve sonrasında Rus Ordusunun tüm operasyonel planlarını hazırlamış, beklenmedik anda beklenmedik darbelerin sorumlusu olmuştu. Sarıkamış’ta en kritik anda geri çekilmeyi engellemişti. 1916 başlarındaki Köprüköy-Azap Yarma harekatının baş planlayıcısı ve Erzurum’un alınması gerektiği konusunda Grandük Nikolayı ikna eden de oydu.

          Doğu cephesi 1915 Ağustos’undan sonra sessizliğe gömülmüştü. Rusların yıl sonunda saldırabileceği istihbaratına rağmen, Başkumandanlık iyi eğitimli askerlerden oluşan seferi kuvvetleri 51. ve 52. Tümen olarak Irak cephesine gönderilmesine karar vermişti. Bağdat’a ilerleyen İngiliz ordusunu durdurmak için Albay Nurettin bey’in takviye çağrılarına yanıttı bu. Nitekim bu birlikler  son anda 22 Kasım 1915’te Bağdat’ın 40 km kadar güneyinde gerçekleşen Selman-ı Pak muharebesine yetişecek, muharebenin kaderini değiştirecekti.

         Tabi ki birlik kaydırmaların sessiz kalabilmesi mümkün değil. Nitekim doğudaki felaketin hemen öncesinde Irak cephesinde 13. Kolordu komutanlığına atanan Ali İhsan (Sabis) de hatıralarında belirtir: “…Ruslar bu kış taarruzu yaparlarsa, Erzurum’un felakete uğrayacağı pek muhtemeldi. Ben de umumi ricat içinde faydalı bir iş göremeyerek sürü içerisinde çırpınacaktım. Şimdi daha faal bir cepheye gidecektim. Mahmud Kamil Paşa’ya Erzurum hakkındaki endişemi tekrar söyledim: “-Sen artık buradan kurtuldun. Ben de 3. Ordu ahvalini bizzat Başkumandana arzetmek üzere yarın sabah (6.1.1916) Erzurum’dan İstanbul’a otomobille hareket ediyorum” cevabını verdi. [ii]

          Osmanlı Devleti Çanakkale Muharebelerinin şiddetiyle sarsılsa da, müthiş bir özveriyle ve mücadele azmiyle  Gelibolu Yarımadası’nı İtilaf Devletleri ordularına dar etmişti. Ağustos sonunda karadan da Çanakkale’nin geçilemeyeceği anlaşılmıştı. Çanakkale Muharebelerinin sonucunu takip edenlerden bir tanesi Rus Kafkas Ordusu genel karargâhıydı. Muharebe sonrasında görevleri biten birliklerin Doğu cephesine sevkedilmesinden önce harekete geçilmeliydi. 17 Eylül’de atanan Grandük Nikola İngilizlere Çanakkale Savaşı’ndan sonra Adana -Halep arasında çıkarma önermiş, İngilizler tarafından bu öneri kabul edilmemişti. Bunun üzerine Erzurum ve Trabzon hedeflendi. [iii]

          Doğu cephesinde büyük saldırı hazırlıkları haftalar öncesinden başlamıştı. Kış ortasında Yudeniç büyük bir gizlilik içerisinde yürüttü hazırlıklarını… Öyle ki Grandük’e bile planlarından 31 Aralıkta bahsedecek kadar! Ordularının 4/5 ini Arasın kuzeyine yığan Yudeniç sadece iki Kolordu komutanın haberdar etmişti. Mareşal Fevzi Çakmak daha önce konsolosluk yapan Parjevalski’nin keşif konusunda çok yardımcı olduğunu belirtir.  Sarıkamış’ın başarılı komutanlarından Baratov İran Azerbeycan’ını Osmanlı birliklerinden ve İttifak yanlısı İran güçlerinden temizlemekle görevlendirilmişti. Güya daha da aşağıya inecek ,İngiliz ve Hintli askerlerden ve yerel halktan 20.000 kişinin kuşatma altında olduğu General Townshend’in garnizonunu kurtaracaktı.[iv]  Aralık 1915’te Tiflis’ten Rus askerleri Tebriz’e gitmek üzere Baratov’a takviye süsü altında trene bindiriliyor, aynı gece geri dönüyorlardı. 200000 yeni asker daha orduya alınmıştı. Rus takvimine göre yılbaşı kutlamaları için bundan daha iyi kamuflaj ya da maskirovka -aldatma olamazdı. Yudeniç Ortodox Noel’inin 4. günü baskın saldırıyı düşünüyordu. [v] Ruslar kış için askerin kıyafeti konusunda sıkı bir hazırlık yaptılar. Sarıkamışta Türklerin yaşadığı felaketten alınan dersle kalın kazaklar, botlar, yanında yakacak odunu, meşalesiyle birlikler hazır hale getirildiler.

          Azap Yarma Harekatı İstanbul Çanakkale Savaşı’nın zaferinin sarhoşluğundayken 11 Ocak 1916’da başladı. 2.Türkistan Kolordusu ve 1. Kolordu Türk mevzilerine saldırırken 4. Avcı tümeni Çilligöl dağının kuzeyinden indi. Fevzi Çakmak yarma bölgesinde Rusların 1 e 10 oranında güçlü olduklarını belirtir. [vi] Osmanlı birlikleri ardarda aldıkları takviyelere rağmen Rusları durdurmayı başaramadılar. 3.Ordu komutanlığına vekaleten bakan Abdülkerim Paşa geri çekilme emrini verdi.   (Mahmut Kamil İstanbul’a gitmişti) 11-15 Ocak arası çarpışmaları Ruslara Erzurum yolunu açmıştı. Enver Paşa zaten  “Sivas’a kadar çekilebilirsiniz” dememiş miydi? Azap Yarmasında 10. ve 9. Kolordularının gösteri taarruzu ile yerlerinde sabitlenmeleri yenilginin başlıca nedenlerinden birisiydi. Diğer bir nokta ise Çanakkale Savaşı Anafartalar ve Arıburnu sektörü Aralık 1915’te boşalmıştı. Başkomutanın emrinde hazır kuvvetler bulunuyordu. [vii]

         24 Ocakta 4.Avcı tümeni Kargapazarı’na çıktı. Yudeniç karargâhını Hasankale’ye taşıdı. Ruslar  1877-78 ‘deki gibi Erzurum müstahkem mevkine dayanmışlardı. Hatalar bir yerde başladı mı domino taşı gibidir. Abdülkerim Paşa’nın 3. Ordu Karargahı inanılmaz bir kararla Erzurum’u kuzeyden çevreleyen Kargapazarı ve Gürcü boğazını zayıf bırakınca Ruslar fırsatı değerlendirdiler. 16 Şubat ‘ta Rus süvarileri Kars kapısından şehre girerken son Türk birliği şehirden ayrılıyordu. Mareşal yakınır: Azap Muharebesinde yenilmiş olmamız, Kargapazarı ve Çobandede kuzeyini boş bırakmamız Rusların başarısında etkili olmuştur. İyi sevk ve irade derinlemesine bakış Erzurum’da Rusları bozguna uğratabilirdi. diye yazar. [viii] 3. Ordu Sarıkamış’tan sonra bir felaket daha yaşıyordı.

        Başka cephelere bir bakalım. Aynı dönemin en aktif cephesi Irak’tı. Selman-ı Pak Muharebesi Mezopotamya’daki İngiliz ordusu için parlak zaferlerin ardından felaketler silsilesinin başlangıcı olmuştu adeta. Albay Nurettin Bey, Enver Paşa’nın amcası Albay Halil (Kut) Bey’in de devreye girmesiyle Selman-ı Pak’ta geri çekilmeyi durdurmuştu. (Çünkü General Townshend’in 6.Hint Tümeni aynı anda geri çekiliyordu!) Albay Nurettin Bey Dicle nehrinden hem de karadan geri çekilen İngiliz ordusunu aman vermeden Kut’a kadar takip etmiş ve Kut kasabasında da tamamen kuşatmıştı. 7 Aralık ‘ta başlayan çembere almadan sonra Osmanlı Ordusu Kut’un 7 mil kadar güneyinde savunma mevzilerini de kurmuştu.

         Tekrar Doğu cephesine dönelim. Ocak başında başlayan harekât Erzurum’un da ele geçirilmesiyle bitmeyecek, Rusların ilerlemesi devam edecekti. Mart 1916’da anlaşma için Petrograd’a varan Mark Sykes ve George Picout karşısında Rus Dışişleri Bakanı Sazanov’un eli bu başarılarla çok güçlenmişti.[ix]   

        Ocak ayının başında Yudeniç’in Azap-Köprüköy Yarma Harekatı başladığı sıralarda   İngilizlerin  Mezopotamya Seferi Kuvveti Kut’ta mahsur kalan yaklaşık 13.000 kişilik garnizonu kurtarmak için harekete geçti. Bu arada Erzurum’un müttefikleri Rusların eline geçmesi kuşatma altındaki Kut garnizonunda bile sevinçle karşılandığını belirtelim.  Ancak Batı cephesinden çekilen  ve Çanakkale Savaşı’na katılmış 13. Tümen’den oluşan “Kurtarma Ordusu” adlarını 100. Yıl vesilesiyle duyduğumuz Dicle nehrinin her iki kıyısındaki Şeyh Said’de , Felahiye’de, Sabistepe’de Sannaiyat’da  Türk mevzilerini aşmayı başaramamış, kavurucu sıcak, çamur, Dicle’nin yol açtığı seller, harekât arazisindeki bataklıklar en önemli engel olarak karşılarına dikilmişti. Ruslar 18 Nisan 1916’da Trabzon’a girerken İngiliz komuta kademesinde Kut’ta kuşatma altında kalan birlikler için umutlar giderek tükeniyordu. 

          Kûtul-Amare tabi ki zafer. İngilizler için tarihlerindeki en küçük düşürücü yenilgilerden birisi.[x] Zaten bunun için tıpkı Çanakkale’deki gibi komisyon kurup sorumluları hesap vermeye çağırdılar. ( Soruşturmanın bazı açılardan göstermelik olması vs. başka konu)[xi] Ancak öyle anlaşılıyor ki genel tarih anlatımımızda Birinci Dünya Savaşı’nı parçalara bölme geleneğinin son örneği KûtulAmare olacak. Oysa KûtulAmare Zaferine giden süreci  Rusların neredeyse Doğu Anadolu’nun büyük bölümünü ele geçirdikleri Ocak 1916’daki Azap-Köprüköy harekatıyla ,Çanakkale Savaşı’ndan sonra elde kalan birliklerin önemli bir kısmının gereksiz yere Avrupa cephelerine gönderilmesiyle ve Kût zaferinden sadece 10 ay sonra Bağdat’ı kaybetmemiz ile birlikte değerlendirdiğimizde iş değişiyor. Bir askeri zafer stratejik bir başarıysa, siyasi ve sosyal olarak ülke yararına olumlu sonuç doğuruyorsa anlamlıdır. Taktik askeri zaferleri kazansanız bile savaşı yanlış yönetiyorsanız başarısızlık kaçınılmaz. Osmanlı Devleti İttihat Terakki Hükümeti Birinci Dünya Savaşı’na hem giriş sürecini ve sonrasını yönetememiş, savaş ülkemiz açısından askeri, siyasi ve toplumsal felaketle sonuçlanmıştır.  Aradan 100 sene geçtikten sonraki kuşaklara düşen Halil Paşa’dan Mustafa Kemal’e alternatif bir General Patton yaratmak , “unutulan-unutturulan zafer vs. gibi sloganik ifadelerden etkilenmek olmamalı.  Daha soğukkanlı değerlendirmeler yapmak gerekiyor.



[i]BDHTH Kafkas Cephesi 3.Ordu Harekatı 2.Cilt s.29

[ii] Ali İhsan Sabis, Birinci Dünya Harbi, 3.Cilt , Nehir Yayınları, İstanbul,  2002 s.80

[iii]F.Çakmak 185

[iv]Sean McMeekin , The Ottoman Endgame , Penguin Random House, 2015 s. 272

[v]McMeekin, s.273

[vi]F.Çakmak s. 196 33.Tümenin mevcudu 4000 iken Rusların 42000 di.

[vii]F.Çakmak s. 227

[viii]F.Çakmak s.201

[ix] McMeekin, s. 286-287

[x] İngiliz ordusu böyle bir yenilgiye daha önce 1781’de Amerikan Bağımsızlık Savaşında Yorktown’da uğramıştı. Benzer bir durum 2. Dünya Savaşında 1942’de Singapur’da Japonlara karşı yaşandı.

[xi]Mezopotamya komisyonu için özelllikle bkz. Prof. Şükrü Hanioğlu’nun Derin Tarih Nisan 2016 sayısındaki makalesini kesinlikle okunması önerilir. 

11.737 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir