Arkeolog, tarihçi, yazar, şair, seyyah, dağcı ve sanat tarihçisi… Ona ‘Irak’ın Taçsız Kraliçesi’, ‘Çöl Kraliçesi’ ya da ‘el-Hatun’ gibi unvanlar verilmiş; Arap ders kitaplarında “kahraman kadın” olarak okutulmuştu. Esasındaysa Osmanlı topraklarında İngiliz İstihbarat Örgütü adına çalışan bir İngiliz casusuydu…
İstihbarat faaliyetleri çoğu devletlerin iç ve dış politikalarında belirleyici ve hayati ehemmiyete sahip olmuştur. Zira bu yolla devletler, muhatabı olan güçlerin siyasî, askerî, sosyal, ekonomik, kültür, dinî, vb. durumuna dair bilgi sahibi olurlar. Casusluk faaliyetleri, umumî manada bilgi edinmek için yürütülen çalışmaları ihtiva etmekle beraber, herhangi bir bölgede ya da ülkede bilfiil icra edilen propaganda faaliyetlerini de içine alır.
20. asrın başlarında Osmanlı Devleti’nde bağımsızlık hareketleriyle beraber casusluk faaliyetlerinde de büyük artış olmuştu. Umumî olarak yabancı konsolos ve elçiler, komiteciler, misyonerler, kilise mensupları, seyyahlar, hariciyedeki bazı gayrimüslim memurlar casusluk faaliyetlerinin ana karakterleri olmuşlardı. Bunlardan önde gelen isimlerden birisi de Osmanlı topraklarında İngiliz İstihbarat Örgütü adına çalışan bir İngiliz kadındı. Gertrude Margaret Lowthian Bell; Türkçe, Farsça ve Arapça’yla beraber Arabî lehçeleri de çok iyi biliyordu. Aynı zamanda arkeolog, tarihçi, yazar, şair, seyyah, dağcı ve sanat tarihçisiydi. Ona ‘Irak’ın Taçsız Kraliçesi’, ‘Çöl Kraliçesi’ ya da ‘el-Hatun’ gibi unvanlar verilmiş; Arap ders kitaplarında “kahraman kadın” olarak okutulmuştu.
Gertrude Bell, sanayici bir ailenin çocuğu olarak 14 Haziran 1868’de İngiltere’de dünyaya geldi. Oxford Üniversitesi’nde Modern Tarih, Coğrafya ve Arkeoloji eğitimi alan Bell, buradan birincilikle mezun oldu. 1892’den 1914 yılına kadar Ortadoğu’ya; Türkiye, Mısır, Suriye, Irak, Filistin, İran gibi ülkelere birçok arkeolojik (!) geziler düzenledi.
Anadolu ve Ortadoğu Seyahati
1899 yılından başlayarak 1911 yılına kadar Anadolu’ya birçok defa gelen Bell, İstanbul başta olmak üzere Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’ya seyahatler yaptı. Diyarbakır gezilerini “Amurath to Amurath” kitabında topladı. 31 Mart Hadisesi sırasında İstanbul’daydı. O tarihlerde çekmiş olduğu fotoğraflar hâlâ ehemmiyetini korumaktadır.
Bell, 1899’da Kudüs’ü, daha sonra da Suriye’yi dolaşarak Cebelidüruz’a gitti. Burada Osmanlı tebaası Dürzîlerle görüştü. Daha sonra Antakya-İskenderun üzerinden Anadolu’ya geçti (1905). Konya’ya kadar uzanan geniş bir inceleme gezisi sırasında arkeolojik çalışmalarda bulundu. Suriye seyahati ve Karaman kazıları hakkında kitaplar neşretti.
Bell, Osmanlı vilayetlerini elbette tek başına gezmiyordu. Seyahat ederken yanından ayırmadığı ve bölgeyi iyi bilen yardımcısı Ermeni Fettuh vardı. Bell gittikten sonra Anadolu’nun muhtelif yerlerinde Ermeni isyanlarının çıkması ayrıca dikkate şayandır…
Hedef Osmanlı’ya Karşı İsyan
Gittiği her yerde çadır kurup aylar süren meşakkatli çalışmalarıyla çöllerde Ortadoğu’yu karış karış dolaşan İngiliz kadınına bu azmi, elbette ki tarihî eserler vermiyordu. Bell, Osmanlı Devleti’nin durumunu yakından inceleyip bilgiler topluyor, Osmanlı halkının etnik kökenleri ve mezheplerinin raporlarını hazırlıyordu. Hangi aşiretlerin devletin yanında yer aldığı ve hangilerinin isyana meyilli olduğuna dair dosyalar derledi. Suriye’de Dürzîlerle Osmanlı’ya karşı işbirliği yaparak onları isyana teşvik etti. Musul-Kerkük-Erbil ve Süleymaniye bölgesindeki aşiretleri dolaştı, bölgenin haritalarını çizdi. Bir yandan da elde ettiği bilgileri İngiltere istihbaratına gönderiyordu. Gönderdiği raporlarda Kerkük’ün Türkmenlerden oluştuğuna dikkat çekiyordu.
Gertrude Bell’in arkeolog kişiliği, siyasi kişiliğini örtmesi için bir vasıtaydı. Bu aslında Osmanlı’yı parçalamak ve bu topraklarda hâkimiyet kurmak isteyen İngilizlerin Ortadoğu’da uyguladığı bir devlet politikasıydı. Gezilerini İngiltere’nin himayesi ve desteğiyle yapan Gertrude Bell’in asıl amacı bölgedeki Arap kabilelerinin durumunu öğrenmek ve onları Osmanlı’ya karşı isyana kışkırtmaktı.
Hedef Musul Petrolleriydi
İngilizlerin Ortadoğu petrol sahalarını elde edebilmesi için petrol bölgesinden Osmanlıların uzaklaştırılması gerekiyordu. İngiliz ordularının Arap Yarımadası’nda yaptıkları muharebelerin hedefi, dünyanın sayılı petrol sahaları ve rezervlerine sahip Musul yani Irak topraklarıydı. İngilizler bu toprakları zapt etmek ve petrol sahalarını ele geçirmek istiyorlardı. Onlara göre Musul petrol sahaları elzemdi. Bundan dolayı en mahir casuslarını Osmanlı ordusunun çökertilmesi için seferber etmişlerdi.
İngilizler Gertrude Bell’den yıllar önce de buraya yine arkeolog olan Henry Layard’ı göndermişlerdi. Henry Layard arkeolojik çalışmalar vasıtasıyla bölgedeki etnik unsurlar hakkında raporlar hazırlamıştı. Layard’dan yıllar sonra, Osmanlı topraklarına benzer bir amaçla Ortadoğu’yu parçalamak için gönderilen casus, bu defa alışılmışın dışında, bir kadın olmuştu. Yeni casus Irak ve Hicaz petrollerini İngiltere’ye kazandırmak için bu topraklardaydı. Gertrude Bell, bölgedeki zengin petrol yataklarının yerlerini tespit edip raporlar hazırlayarak ülkesine gönderiyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nda Araplar Arasındaki Faaliyetleri
Gertrude Bell, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz İstihbarat Teşkilatı’nın Arap Bürosu’nun merkezi Kahire şubesinde çalıştı. Burada Arapların Osmanlılara karşı başlattıkları isyanı büyütmekle vazifelendirildi. Kahire, Irak, Suriye ve Arap Yarımadası’nda zor şartlarda, deve sırtında çölleri geçip, çeşitli aşiret üyeleri ve dini liderlerle görüşerek halkın güvenini kazandı.
Arapların arasına girerek onları İngiliz politikaları çerçevesinde yönlendirdi. Aşiretlerin Osmanlı Devleti’ne başkaldırması ve isyan etmesi için gerekli istihbarat bilgilerini İngiltere’ye gönderdi. Bölgedeki sosyolojik yapı, su kaynakları ve demiryolu güzergâhları hakkında geniş malumat sahibi olduğundan, savaş boyunca İngiliz hükümetine sürekli bilgi akışı sağladı. Arap kabilelerinin sayılarını, yerleşim bölgelerini ve şecerelerini çıkardı.
Bölgeyi o kadar iyi tanıyordu ki, çizdiği haritalar ve merkeze gönderdiği istihbarat bilgileri, İngilizlerin Irak’ı işgal etmesine büyük fayda sağladı. Bağdat ve Basra’da, Mezopotamya Seferberlik Güçleri’ne katılarak Osmanlı birliklerine karşı mücadele etti. Osmanlı ordusu Kutü’l-Amâre’de İngiliz birliklerini yenilgiye uğrattığında, cepheye giderek Osmanlı’ya karşı savaştı. 1917’de Bağdat İngilizlerin eline geçince, İngiliz istihbaratının Ortadoğu sorumlusu oldu.
Bell’in Manevi Oğlu Lawrence
Arap aşiretlerinin isyanında bir başka casusu; “manevi oğlum” dediği Lawrence’ı kullandı. Lawrence de bazı Bedevî Arapları Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırarak, bölgeyi İngiltere sömürgesi haline getirebilmek için çalıştı. Arapların davasını içtenlikle benimsemiş gibi görünerek, kendini bu çevrede kabul ettirdi. Arapların Osmanlı’ya isyan etmesinden sonra Bedevileri teşkilatlandırıp, silahlı bir ordu haline getirdi. Bedeviler Lawrence’ın komutasında Harem-i Şerif’i bastılar. Lawrence, Arapların Osmanlı’dan ayrılmasında önemli bir rol oynamıştı.
Türkiye-Irak Sınırı Onun Eseri
Savaş sona erdiğinde, Bell’in İngiltere için önemi daha da artmıştı. 1918’de Kahire’den Irak’a geldi. O artık İngiliz Yüksek Komisyonu’nun Ortadoğu Sekreteri idi. Yeni Irak’ın sınırlarının çizilmesinde en büyük söz sahibi oydu. İngiltere Başbakanı Winston Churchil’in 1921’de Irak’ın sınırlarının çizilmesi ve yönetici seçiminin yapılması için topladığı en güvenilir 40 Ortadoğu uzmanı arasında tek kadın o idi. Yaptığı Irak planı Kahire Konferansı’na damgasını vurdu. Günlerce Ortadoğu haritası üzerinde çalışan Gertrude Bell, Ortadoğu ülkelerinin sınırlarını masa başında cetvelle tek tek belirledi. İnşa ettiği yeni Irak için kukla kral olarak Mekke şerifinin oğlu Faysal’ı uygun görmüştü. Komisyonu da ikna ederek Faysal’ı Irak’ın yeni kralı seçtirdi. Yazdığı günlüğünde bu konuyu: “Bu sabah bütün vaktimi Bağdat’taki ofisimde Irak’ın güney sınırlarını belirleyerek geçirdim, çok güzel bir sabahtı. Bir daha kral tayin etme işine girmeyeceğim, fazlasıyla yorucu bir iş bu!” sözleriyle ifade ediyordu. İngilizler için Basra petrollerinin korunması ve Hindistan ticaret yolunun güvenlik altında tutulması önemliydi. Bu yüzden Irak sınırları çizilirken Basra, Bağdat ve Musul Irak’ta kalmalıydı. Bell, Lozan Antlaşması’nda Türkiye ile İngiltere arasında çözüme kavuşturulamayan Musul Meselesi’ni, yaptığı siyasi hamlelerle İngiltere lehine sonuçlandırdı. Türkiye’nin Musul’u kaybetmesine sebep oldu. Bugünkü Türkiye-Irak sınırı Bell’in eseridir. Gertrude Bell daha sonra yaptığı ve kayıtlara geçen itirafında şöyle diyordu: “Biz çok rahattık, halkın bize güveni tamdı. Bizi seviyorlardı. Zaman zaman arkeolojik çalışmalar da yapıyorduk. Ama daha çok diğer konularda rapor tutuyorduk. Bölge halkına başka medeniyetlerin izlerinin olduğunu söylemeye çalışıyorduk. Ya da burası sizden bir parça, sizin aslınız bu diye ikna etmek için gayret gösteriyorduk. Çoğu zaman da başarılı oluyorduk.” Savaş sonrası İngiltere’ye dönmeyen Bell, Bağdat’ta yaşadı. Burada Bağdat Müzesi’ni kurdu. 1926 yılına geldiğinde bunalıma girerek 58 yaşında intihar etti. Geride 9 kitap, 16 günlük, 7 bin fotoğraf ve 1600 mektup bırakan Gertrude Bell, bir de Anadolu’da ve Ortadoğu’da hâlâ süregelen etnik problemler ile kan, gözyaşı ve zulüm bıraktı.
Kaynaklar: Semavi Eyice, “BELL, Gertrude Lowthian” DİA, C.V, İstanbul 1992, s. 422-423; Raif Karadağ, Petrol Fırtınası, İstanbul 2004; Mehmet İpçioğlu, “Gertrude Bell’in Anılarında Konya”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.21, s.249-253; Cihat Kürkçüoğlu, “Gertrude Bell’in Objektifinden 100 Yıl Önce Urfa”, Şanlı Urfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi, S.12, s.7-9; BOA. DH. MKT 2880/80, 2850/59, 2826/24, 2840/60, ME. MKT. 989/39, 985/41, BEO. 3103/232665, www.gerty.ncl.ac.uk.
Osmanlı Arşiv Belgelerinde Gertrude Bell Hakkında Raporlar
Osmanlı topraklarına gelen yabancılara ülke içerisinde seyahat etmeleri için Mürur Tezkiresi (vize) de denilen izin ve geçiş belgeleri veriliyordu. Belli sürelerle geçerli olan bu tezkirelere, kişinin bütün hüviyet bilgileri, nereye ve niçin gittiği yazılırdı. Böylece seyahat eden kişi hem koruma altına alınıyor hem de gözetim altında tutuluyordu.
Gertrude Bell hakkında yaptığımız araştırmalar neticesinde Osmanlı Arşivi’nde Miss Bell tabiri geçen birçok vesikaya rastladık. Anlaşılıyor ki devlet yetkilileri, Gertrude Bell’in seyahat ettiği Van, Diyarbakır, Sivas, Ankara, Musul, Karaman ve Şam vilayetlerinden raporlar istemişler.
7 Temmuz 1325 (M.1909) tarihiyle Ankara vilayetine gönderilen bir raporda, Miss Bell namıyla bir İngiliz kadınının vilayet dâhilinde seyahat etmekte bulunduğu, hilafet ve İslamiyet aleyhinde çalıştığı bilgisi yer alırken mezkûr kadının Suriye hakkında yazdığı bir kitapta ve The Times Gazetesi’ne gönderdiği mektuplarda devlet aleyhinde malumatlar verdiği belirtilmiştir. Bu kadının derhal bulunduğu bölgeden uzaklaştırılması gerektiği de Ankara vilayetine bildirilmiştir. Gertrude Bell’in Osmanlı’nın doğu vilayetinde bulunduğuna dair başka bir vesikada; “Van vilayetine Musul’dan gelen biri İngiliz iki kadın olduğu ve kadınlar hakkında umumî malumat sahibi olunduktan sonra ilgili makamlara bildirildiği” malumatı mevcuttur.
Diğer bir arşiv belgesine göre Diyarbakır ve doğu vilayetlerinde seyahat etmekte olan Miss Bell’in eşkıya taarruzuna uğradığına dair şikâyeti üzerine bir tahkikat yapılmıştır. Neticede bu haberlerin asılsız olduğu anlaşılmış; üstelik kendisinin hilafet ve İslamiyet aleyhinde fikirler yaydığı cihetle Anadolu seyahatinin men edilmesi hususu ilgili vilayetlere bildirilmiştir.
Osmanlı Devleti İngiliz casusu Bell’in memleket dâhilinde seyahat ederken güvenliği hususunda titiz davranmıştır. Bu mevzuda arşiv vesikalarında şöyle bir hadise geçmektedir:
İngiliz sefareti, Miss Bell’in Midyat’tan Diyarbakır’a seyahat ederken eşyası, hayvanları ve parasının çalındığına dair yetkililere müracaat etmiştir. Bunun üzerine Diyarbakır vilayetine gönderilen bir emirde, Bell’in kayıp eşyalarının bulunması, zararlarının ödenmesi ve sorumluların yakalanıp cezalandırılması istenmiştir.
Arşiv vesikalarından da anlaşılacağı üzere Avrupa’dan gelen yabancıların saf niyetlerle ülke topraklarında dolaşmadığı, asıl amaçlarının memleket dâhilinde birliği bozarak isyan çıkarmak olduğu aşikârdır. İngiliz kadın casus Gertrude Bell’in de devletin içinde bulunduğu durumdan istifade ederek, ülkenin bütünlüğüne zarar verici faaliyetler içinde olduğu hakikattir. Dikkate şayan olansa, vazifesini yüklenmiş ve misyonuna sadık hırslı bir kadının devletlerin ve milletlerin geleceğini etkileyerek, yıllarca çözümlenemeyecek düğümleri atabilmiş olmasıdır…
Bu yazı Yedikıta Dergisi Ağustos 2014 sayısında yayınlanmış, editoryal izinle sitemize konulmuştur.