Önceleri şöyle diyorduk: Nedir bu Şehitliğin hâli? Neden bizim de İngilizlerin Fransızların, Anzakların gibi mezarlıklarımız yok. Hem 250 bin şehit edebiyatı yap hem de koca Çanakkale Muharebeleri alanında doğru dürüst bir şüheda kabristanın olmasın!..
Öyle ya.. Her sene 18 Mart törenlerinde kürsüye çıkıp, tekrarlanmaktan dolayı artık ezberlenmiş hamasi cümlelerde geçen 250 bin şehit nerede? Şayet bu toprakların bağrında yatıyorsa, neden bir tanecik olsun şehitliğimiz yok?
Sonra 2005 yılı geldi çattı. Çanakkale Muharebelerinin 90. yıldönümü! Biz meraklıyızdır böyle yuvarlak rakamlara. 77, 83, 89 olmaz ama 90. yıl başka.. Bir şeyler yapılmalıydı!
2005 yılından itibaren, “Şüheda Kabristanları Projesi” adı altında şehitlikler inşa edilmeye başlandı. Şahindere, Soğanlıdere, Kesikdere, Kocadere Şehitlikleri parlak törenlerle açıldı.
Aman ne güzel! Zaten bizim istediğimiz de buydu değil mi?
Değil!..
Biz (buradaki “biz” benim gibi düşünenleri kapsar) şehitlikler ihya edilsin diyorduk.
İnşa edilsin değil!
İkisi arasındaki fark ne mi? Şudur:
Şehitliği ihya etmek; belge ve bilgiye dayanarak yeri tespit edilen şehitliklerin, olduğu yerde aslına olabildiğince uygun, topografyaya, çevreye zarar vermeden lokalize edilmesi, etrafının çevrilmesi, varsa mezar taşlarının ortaya çıkarılması, şehitlikle ilgili tanıtım levhaları ve mezar taşlarında ismi olan şehitlerin isimlerinin şimdiki alfabe ile yazılması dışında fazladan yazı, kitabe, anıt konulmamasıdır. Mevcudun muhafaza altına alınmasıdır. Şehitlik alanında yapılacak her türlü düzenlemede olabildiğince çevreye uyumlu, ahşap malzeme kullanılmasına özen gösterilmesidir.
Şehitlik inşa etmek ise; şehitliğin yerinin gerçek yeri olsun olmasın müteahhidi zora koşmayacak en uygun bir yerde (Kesikdere Şehitliğinde olduğu gibi) yapılması; şehitlik yapıyorum diye muharebe alanlarının altının üstüne getirilmesi; ziyaretçiler otobüsleriyle rahatça gelsin, yürüme zahmetine katlanmasın diye siper alanlarının üstüne otopark yapılması (Bombasırtı örneği); ne kadar fazla beton, mermer ve granit, o kadar fazla “hakediş” düsturundan hareketle vara yoğa mermer ve granit kullanılması; estetikten yoksun, bulunduğu alanla uyumsuz, ilgisiz anıtların dikilmesi demektir.
Çanakkale Muharebelerinin 100. yılı yaklaşırken bu “proje” üretme çılgınlığı da hızlandı. Basından öğrendiğimize göre ilgili kurumlar bu işler için 130 milyon liralık bütçe ayırmışlar ve 2014 yılı sonuna kadar bu projeler tamamlanacakmış.
Her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış Çanakkale muharebe alanlarına 130 milyon değil 130 milyarlık bütçe ayrılsa revâdır, sezâdır.
Ancak lütfen ve merhameten, bu parayı yerli yerinde doğru bir şekilde harcayalım, şehitler üzerinden ihtikârda bulunmak isteyenleri buradan uzak tutalım. Hatırlatalım ki vebâli büyüktür, hesabı bu dünyada değilse de öbür dünyada verilemez.
Şimdi gelelim sadede. Bu girizgâhı neden yaptım?
Geçen Haziran ayının son haftasında her sene yaptığımız Çanakkale muharebe alanları gezisi için Eceabat’a giderken, Şehitliği ziyaret edenleri ilk karşılayan, artık manevi bir atmosfere girildiğini sessizce fısıldayan Akbaş Şehitliği’ne geldiğimizde ne olduğunu anlayamadık!..
Her sene bizi çam ağaçlarının serinliğinde, yeşil çimler arasında huzurlu havasıyla karşılayan, yol yorgunluğumuzu gideren, manevi atmosfere giriş yaptığımızı hatırlatan Akbaş Şehitliği yerinde yoktu!
Onun yerinde ucube gibi, kocaman gemi güvertesine benzer devasa betondan bir yapı vardı. Ne oluyor diye yaklaştık. Hummalı bir inşaat faaliyeti sürüyor, işçiler koşturuyor, inşaat malzemeleri ve atıkları yığınlar halinde ortalıkta duruyordu.
Öğrendik ki burada Akbaş Şehitliği yeniden inşa ediliyormuş. O gördüğümüz gemi güvertesi gibi koca beton, bir kapı veya tak gibi bir şey olacakmış. Hemen arkasında da sembolik mezarlık inşa ediliyormuş.
Yukarıda bahsettik; işin adı “şehitlik inşası” olunca devreye beton, mermer, granit girer. Burada da değişen bir şey yok. Kocaman beton bloklar, arkadaki mezarlık alanında 1,5 metrelik kocaman mezar taşları, hemen alt tarafta çok geniş herhalde otobüslerin park etmesi için hazırlanan bir otopark.
Peki bu kadar masrafa, emeğe değecek bir “proje” mi?
Benim cevabım belli zaten: Son derece gereksiz, bir o kadar kaba, estetikten yoksun bir inşaat.
Hemen arkasında çam ağaçlarının gölgesinde bulunan o şirin, huzur veren Akbaş Şehitliği bugüne kadar neye yetmedi, hangi ihtiyacı gidermedi de şimdiki bu biçimsiz inşaat yapılıyor?
Eski Akbaş Şehitliği çevredeki köyler tarafından aktif olarak kullanılan bir yerdi. Her sene Mayıs ayında burada toplanıp şehitlerin ruhuna kurʼan ve mevlid okutulur, pilav ayran ikram edilirdi. Köylülerin “Hayır günü” dedikleri bu güzel etkinliğe bir kere tesadüf etmiş çok mutlu olmuştum. Yeni şehitlik inşasıyla böylesine güzel ve anlamlı bir gelenek de son bulmaz inşallah!
İlgililere acizâne arzım şudur ki; muharebe alanlarında her sene bir veya birkaç şehitlik keşfettim diye ortaya atılanlara itibar etmeyin. Muharebe alanlarında sayısız şehitlik var. Bu başta Şevki Paşa haritası olmak üzere resmi harita ve belgelerde kayıtlı ve yöre köylüleri tarafından biliniyor zaten.
Gelin, Şevki Paşa haritasında yeri belirlenmiş bütün şehitlikleri ihya edelim. Bunun için “projelere” ayırdığınız paranın onda biri yeter de artar.
Artar, çünkü betona, mermere, granite, otoparklara para harcamayacaksınız.
Şehitlikleri olduğu yerde lokalize edip, etrafını çevirip muhafaza altına almak, sonra da her şehitlikle ilgili bilgilendirme levhaları dikmek yeterlidir.
İlla da şehitliğin göbeğine kadar koca otobüslerin geçeceği yollar ve park yerleri yapmaya gerek yok. İlgili olan meraklı olan o şehitliklere ulaşmak için yapılacak yürüme yollarıyla biraz zahmete katlanarak yaya olarak gider.
Hiç merak etmeyin, 2000’li yıllara kadar yıllık ziyaretçi sayısı 250 binken; 2005’ten itibaren 2,5 milyona çıkmıştır ama bu ziyaretçiler günübirlik bile değil saatlik ziyaretçi olduklarından yapacağınız şehitliklere zaten uğramayacaklardır. Belediyelerin hızlandırılmış şehitlik ziyaret turlarının güzergâhı ve uğrayacakları yerlerin ne derece sınırlı olduğu malumunuzdur.
Gelin, bütçeden muharebe alanları için ayrılan parayı Gelibolu Muharebe Alanlarındaki şehitliklerin envanterinin çıkarılması, mevcutlarının korunması, tarla vs. gibi farklı amaçlarla kullanılanların geri alınması, mevkilerinin ahşap çitlerle belirgin hale getirilmesi, çevreye uyumlu ahşap malzemeden yapılmış patika yollarla mevcut otoyollara bağlanması işinde kullanalım. Toprak üstünde veya altında bulunan harp malzemelerini bulunduğu yerde muhafaza altına alarak ticari malzeme olmaktan kurtaralım. Yapılacak işlerde konuyu bilen, rant peşinde koşmayan, ciddi uzmanlarla müşavereden kaçınmayalım. 100. yıl projelerini denetleyecek, gerekli olup olmadığına karar verecek; tarih, sanat tarihi, harp tarihi, arkeoloji, konularında uzman akademisyen veya alanında kabul görmüş isimlerden oluşan daimi bir danışma kurulu acilen oluşturularak göreve başlamalıdır.
Bütün bu yazılanların çıkış noktası Akbaş Şehitlik inşaatı olduğundan onunla bitirelim.
Yukarıda şehitlik ihyası ile inşası arasındaki farkı ifade etmeye çalışmıştım. Aynı şeyi teʼkiden yeniden yazmakta fayda görüyorum:
Lütfen şehitlik inşa ediyorum diye muharebe alanlarını tahrip etmeyin. Gerekli olup olmadığını iyice tartmadan, rahatsız edici beton yığınlarıyla şehitlikleri donuklaştırmayın.
Sözümün daha iyi anlaşılması için görselliğe sığınıyorum ve aşağıda Akbaş Şehitliği’nin eski bir fotoğrafı ile şimdi yeniden inşa edilen Akbaş Şehitliği inşaatını birlikte veriyorum.
Hangisini tercih edersiniz?