GELİBOLU’YU ANLAMAK

Abdülmelik Bin Mervan’dan Sean McMeekin’e… (Tuncay Yılmazer)

Tarihi hep zorla iktidara gelenlerin diliyle okumak insana büyük bir zihin konforluğu sağlar. Düşünmek eylem olmaktan çıkar. Ayrıca uğraşılması gereken külfetli bir iş olarak görülür. Bizim adımıza nasılsa birileri tarihi yazmıştır. Oturup bunları okumak, kafamızı “gereksiz” yere yormamak bize de kolay gelir doğrusu. Oysa iktidarı ele geçireler kimi belgeleri tahrif etmiş, kimilerini görmemezlikten gelmiş olabilir. Yapılan haksızlıklar, zulümler görmezden gelinir, hatta “haklı” nedenleri olduğuna dair deliller getirilir.


Derin Tarih dergisinin Mayıs sayısında “Emevilerin Karamanoğlu Mehmet Beyi ,Abdülmelik Bin Mervan” başlıklı makaleyi okuyunca aklıma bunlar geldi. Böyle bir makalenin bir akademisyen elinden çıkmış olduğuna inanmak zor. Abdülmelik Bin Mervan’ı öveceksek rahmetli Adnan Menderes’e yapılanlara neden üzülüyoruz ki. Sonuçta “tarihi determinizm” gerçekleşmiş gücü olan iktidarı yeniden ele geçirince zulmü, işkenceleri yapmış.


 


Kendilerine göre yorumladıkları kader anlayışlarıyla, tarafsız kabul edilen alimlere bile yaptıkları son derece aşağılık muamelelerle anılan, içlerinden çok az gerçek anlamda “adaletli yönetici” çıkmış bir aileden bahsediyoruz. Abdülmelik Bin Mervan da bu anlayışın sistemleşmesinde en büyük rol oynayanlardan bir tanesiydi. İktidara gelmek ve tutunmak için her yol mübah anlayışının temsilcisiydi. İslam Tarihi uzmanı değilim ama bulunduğu yeri gaspla almış sözde halifenin, “Haccac” gibi bir zalimi üst düzey komutanlıklara, valiliklere atamasını, 6 ay boyunca Kâbe’yi mancınıklara boğmasını , Hz. Ebubekir’in torunu Abdullah Bin Zübeyr’in cesedine bile işkence yaptırmasını başka türlü nasıl açıklayacağız? Binlerce Müslüman’ın “birliği sağlamak” adına öldürülmesini de… Bu mudur örnek göstermek? “Kur’an harflerini harekelendirmiş, sikke bastırmış, Bizansa kafa tutmuş, bilge güvercinmiş” . Geçiniz efendim geçiniz… Abdülmelik Bin Mervan, Muaviye gibi Yezid gibi güvercin değil, ellerinden özellikle mazlumların kanı damlayan bir zalimdi sadece… Böyle bir şahsı öven makaleyi yayınlamak Derin Tarih dergisine yakışmadı.


         Dergide başka bir dikkat çeken yazı da Sean McMeekin’in “Berlin Bağdat Demiryolu” adlı kitabıyla ilgili. Mustafa Armağan ile bir görüşmemizde bana “kitap tanıtımlarının mutlaka okunarak” yapılacağını söylemişti. Eğer öyleyse kitabı okuyup “vizyonu, serüveni, başarısı ile Haydarpaşa’nın stratejik emellerle dolu mazisine kapı açmak için ayrıntılı bir çalışma” yazan arkadaşımızın kitabın sonuç bölümünde yer alan Nazi-Müslüman bağlantısı iftirasını görmezden geldiği ortada.


 


“Berlin Bağdat Demiryolu” çalışması bize Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile Alman İmparatorluğu arasında gerçekleşen işbirliğini “Cihad”ı merkeze alarak anlatıyor. Yazar, Cihad’ın hem düşünce hem de finansman açısından tamamen Alman kaynaklı bir hareket olduğunu belirtiyor. Kitap boyunca Cihad bürosunu kuran Max von Opppenheim başta olmak üzere Cemal Paşa ve von Kress’in dragomanı daha sonra İstanbul Alman Büyükelçiliği istihbarat bürosunda görev yapan Carl Prüfer, Afganistan’a giden Niedermayer, Eritre’de görev yapan Leo Frabenius, Süveyş ile Hicaz arasındaki Bedevi aşiretlere giden Avusturyalı akademisyen Alaois Musil , Sunusilere giden Mannesman, gibi İtilaf devletlerine bağlı sömürgelerin topraklarında görev yapan çok sayıda Alman “Lawrence” larla tanışıyoruz. Çoğu başarısızlıkla sonuçlanan oldukça renkli hikayeler kitabı oldukça okunur kılıyor. Ancak kitabın son bölümü “bu kadar önemli bilgiden nasıl yanlış sonuç çıkarılabilinir” e örnek teşkil ediyor.



Sean McMeekin kitabın son bölümünde Alman Cihadı’nın Birinci Dünya Savaşı’nda başarısız olsa da attığı temellerin günümüze kadar geldiğini iddia ediyor ve bu tezini holokostla ilişkilendiriyor! Yazara göre başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri günümüz Ortadoğu sorunlarında baş suçlu kabul edilirken; İmparatorluk Almanya’sının rolü göz ardı ediliyor. Savaş sonrası Almanya’da filizlenen Yahudi aleyhtarlığına yazar iki neden gösteriyor. Bu nedenlerden birincisi, Hitler ve yandaşlarının vurguladığı, Yahudi ve sosyalist sendikacıların zoruyla barış yapıldığını tasvir eden “arkadan bıçaklama” tabiri iken (-ki bu hemen hemen bütün tarihçiler tarafından kabul ediliyor) ikincisi ise Wilhelm’in desteklediği Panislamizm mirası. Yazara göre Hacı Wilhelm daha Abdülhamid döneminde Panislamcılık politikasına destek vererek aslında Siyonist hareketin Almanya’ya karşı olan sempatisini baştan gölgelemişti. Oysa siyonizmin asıl filizlendiği yer İmparatorluk Almanya’sıydı.


Cihad ilanında görev alan bazı Alman görevlilerin daha sonra Nazi yönetiminde görev almaları yazarın iddialarının en büyük kanıtı. McMeekin’e göre, Max von oppenheim yakın dostu, Filistin müftüsü Hacı Emin El Hüseyni’yi Yahudi katliamlarına kışkırttı. Hitlerle işbirliği yapmasında aracı oldu. Carl Prufer ise Nazi yönetiminde üst düzey bürokrat oldu. Bu dönemde Prüfer, antisemitik diliyle dikkati çekiyordu. Yazar “gazetecilerin 11 Eylül olayından beri radikal İslam’ın kökenlerini anlamaya çabalamasıyla birlikte II. Dünya Savaşı ülkelerindeki Nazi-Müslüman bağlantısı giderek büyüyen bir literatüre ilham vermeye başladı” diye yazıyor. Ortadoğu’da her musibetten dolayı İsrail’i suçlayan Arapların antisemitizmde Oppenheim’in ve akılsız imparatorunun uygarlık miraslarını, Hristiyan-Yahudi düşmanı bir cihadı desteklemek üzere harcadıklarını belirtiyor. “Bu karar sonuçları bugün hepimizi etkileyen vahim bir akıl tutulmasıydı” diyor.


Sean McMeekin bu satırları devam ettirseydi muhtemelen “Üsame bin Ladin’in evinde Max von Oppenheim’in portresi asılıydı” diye yazacaktı herhalde. Nereden bakarsanız bakın saçma, tuhaf bir akıl yürütmesi. Nazi-Müslüman genellemesi ise açık bir iftira. Bu kadar bilgiden böyle bir sonuca varmak özel bir başarı doğrusu. Hitler’le siyaset gereği dostluk, ittifak yapan Müslüman gruplar, kişiler vesaire mutlaka olmuştur. Ancak bu ittifakları Yahudi Holokost’unun baş sorumlusu göstermek, bunun temellerini 1. Dünya Savaşı’ndaki cihad ilanının sonuçlarına dayandırmak nasıl bir mantıktır? Anlamak zor. Yahudi Holokost’unda sorumlu olanları bulmak için Mc Meekin gibilerinin Hitler gibi bir canavarın iktidara gelmesine yol açan ABD, İngiltere ve Fransa’nın başı çektiği Batı dünyasını sorgulaması gerekiyor.


 


 

24.235 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir