ÖNSÖZ
Cesur Osmanlılığın Almanya ve Avusturya – Macaristan’ın işbirliğiyle bu Dünya Harbi’nde başardıkları müteakip sayfalarda hak ettiği övgüyü bulacaktır. Savaşla ilgili önceki eserim “Kayser’in Genel Karargâhında” olduğu gibi ben stratejik meseleleri ve olayları kuru kuruya anlatmayacağım, bilâkis bilinçli bir şekilde Türklerin savaş günlerini yaşamış bir muhabirin taze bilgileri ile yaşadıklarımı ve gördüklerimi tasvir edeceğim.
Eski Dardanel kalelerinin ve Gelibolu dağlarının üstünde bugün karşıda Asya sahilinde efsanelere konu olmuş Truva’nın tepesinde olduğu gibi Osmanlı savaş sancağı dalgalanıyor. Almanlar, Avusturyalılar ve Macarlar eski Chersonnes’in tarihî toprakları üstünde Türklerle omuz omuza savaştılar. Her şeyden ziyade Almanların yönettiği donanma Dardanel Tabyalarını geliştirerek, mayın tarlaları döşeyerek ve denizaltıların faaliyetleriyle Konstantinopel’e giden yolu düşmanlara başarıyla kapadılar. Böylece benim kısmen eski Togo valisi ve cesur Afrika seyyahı Dük Adolf Friedrich zu Mecklenburg’un refakatinde Gelibolu’da ve Çanakkale Boğazı boyunca yaptığım gezinti, biz Almanlar için tarihî bakımdan her zaman için akıldan çıkmayacak yerlerde yapılmış bir gezinti oldu. Orası için de Flandern, Polonya, Champagne ve Vogesler, Galiçya ve Karpatlar, İsonzo boyları, Tirol ve Sırbistan, Kafkasya, Bağdat Cephesi ve aşağıda Süveyş Kanalı’ndaki savaş meydanlarında, kısacası Almanların bu Dünya Harbi’nde savaştıkları, acı çektikleri, öldükleri ve muzaffer oldukları her yerde Kutsal Kitap’taki “Ayakkabılarını çıkar, çünkü üstünde durduğun toprak kutsal topraktır!” sözü geçerlidir.
Konstantinopel, 1 Ağustos 1916
Paul Schweder
Savaş Muhabiri
SUNUŞ
Savaşın içindeki askerin kendisinin ve birliklerinin yaptıklarını üçüncü bir kişiye anlatacak zamanı olmaz.
Bu yüzden savaşta güncel savaş olaylarını anlatan tarih yazarları ekseriyetle olayların merkezinde bulunmayanlardan bilgi alırlar.
Büyük olayların küçük unsurları hak ettiğinden ziyade öne çıkarılır ve başarıların binlerce kişinin kanlarıyla elde edilmiş yapısını teşkil eden ciddî, büyük ve ağırlığı olan hususlardan eski tarih yazıcıları sadece birkaç kelime ile bahsederler.
Maalesef içinde yaşadığımız büyük dönem bile kişisel durumları göz önüne alıp olayların tam olarak hakkını veremez.
Evraklara ve sayılara dayanan hakikat, ancak hiçbir şeyin gizlenmesinin gerekmediği bir zamanda ortaya çıkabilir.
Bu yüzden Çanakkale Murebelerinin bugünkü anlatılışı, yurdumuzdaki dostlarımız için olaylara onların tamamını aktaramadan ve aktarmaya müsaade olunmaksızın sadece bir nebze ışık tutabilir.
Gelibolu yarımadasında sekiz buçuk ay süren bu savaşın –Asya yakasındaki çarpışmalar çabucak son bulmuştu– özelliği, V. Türk ordusunun sadece büyük bir çıkarma ordusuna karşı değil, bilâkis çarpışmalarla, aynı zamanda ve bütün süresince dünyanın en güçlü donanmalarından birisine karşı savaşmış olduğu hususudur.
Herhalde şimdiye kadar hiçbir ordu İngiliz – Fransız çıkarma ordusu kadar İtilaf kuvvetlerinin Gelibolu’daki üç ordu grubu gibi büyük bir donanmanın ağır topları tarafından bu derecede desteklenmemiştir. Çünkü yarımadada gemi toplarının ulaşamayacağı ve ulaşmadığı tek bir nokta bile yoktu.
Dünyada hiçbir ağır topçuya harekât bölgesinde tek bir düşman gemisinin bile karşısına dikilemediği ve atış yerlerini demirlenmiş şamandıralara bakarak istediği gibi seçebilen bir donanmanınkiler kadar kolayca yer değiştirtilemez. Gelibolu’da durum böyleydi.
Torpillere karşı koruma ağları, ağ manialar ve sair önlemler bu donanmanın savaşların son beş ayında hatta hiçbir ciddî kayıplar olmaksızın çıkarma ordusuna en tesirli şekilde yardımcı olmasını mümkün kılmıştır.
Bu savaşlar hakkında haksız yere ve yanlış olarak çok şey yazılmıştır. Bu, düşmanlarımızın yetersiz vasıtalarla düşünmeksizin giriştiği bir harekât değildi, bilâkis itinayla hazırlanmış bir plândı. Başarılı olmamasının sebebi ayrı bir konudur.
Düşmanlarımızın bu savaşlarda 300.000 askeri cepheye sürmüş olmaları ve buna rağmen geri çekilmeye mecbur edilmeleri Türk ordusu için daimî bir şeref sayfası teşkil eder.
İzmir, 15 Temmuz 1916
Liman von Sanders
Paul Schweder’in yazdığı, Im Türkischen Hauptquartier kitabı, Eşref Bengi Özbilen Türkçeye çevirdi, Kültür Bakanlığından 978-605-4052-94-3 Isbn numarasını alıp, 288 sayfa olarak, Nisan 2012 tarihinde Yeditepe Yayınevi tarafından yayınlandı.
Kitabın linki:
(1)Chersonnes: Marmara Denizi’nin Eski Çağ’daki adı – çn.
(2)Togo: Afrika’daki bir Alman sömürgesi – çn.