Çanakkale Savaşı denince birçoğumuzun zihninde öncelikle deniz muharebesi gelmektedir. Hâlbuki 25 Nisan sabahı İngiltere ve müttefiklerinin Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale’ye yaptıkları çıkarma ile başlayan her biri birbirinden şiddetli muharebelerin cereyan ettiği bir süreçtir Çanakkale Savaşı. Bu muharebelerden biri de 19 Mayıs 1915 gecesi Anzakları kesin olarak denize sürmek için yapılan taarruzdur. Üzerinde fazla durulmaması tercih edilen bu taarruz belki de muharebelerin sonucu açısından en önemlilerindedir. Zira bu taarruzda Kuzey Grubu, taarruz gücünüzün dörtte birini kaybedecek, diğer kısmının ise kendini gelmesi için epey bir zaman gerekecektir.
Bu çalışmadaki maksadımız ise, ne bu taarruzun gelişim sürecini yeniden anlatmak ne de bu hazin sonucun müsebbibini bulmaktır. Amacımız gelecek nesillere, Çanakkale’de hangi şartlar altında bir zafer kazanıldığını 19 Mayıs taarruzunun yıldönümünde yeniden hatırlatmaktır.
Anzak kuvvetlerin Arıburnu’na ihraç harekâtını müteakip hafta cereyan eden kanlı muharebeler daha sonra yerini sükûnete bırakacaktır. Bu sakinliği bozan en önemli olay ise 19 Mayıs gecesi cepheye yeni intikal etmiş, birçoğu İstanbullu gençlerden oluşan 2. Tümen ile 19, 16 ve 5. Tümenlerin katıldığı taarruzdur.
11 Mayısta Yarımada’ya gelen Başkomutan Vekili Enver Paşa cepheyi gezmiş, İstanbul’a dönüşünün ertesi günü ordu komutanından 2. Tümen’in de katılımıyla, Kuzey Grubu’nun Anzaklar üzerine taarruz etmesini istemiştir. Özellikle Grup komutanı Esat Paşa’nın menfi görüşüne rağmen, ordu komutanı Liman Von Sanders’in Enver Paşa’nın ısrarlı talebi üzerine alt rütbedeki komutanların görüşlerini dinlemeyerek 17 Mayısta yayınladığı emir üzerine taarruz, 19 Mayıs gece 03.30’da başlamıştır.
Ancak bir gün önce İngiliz keşif uçaklarının özellikle Kocadere Köyü civarında ön hatlara giden birçok kıtayı görmesi üzerine teyakkuza geçerek muhtemel bir taarruza karşı hazırlıklara başlayan Anzaklar, ön hatlardaki cephane ve silah ikmallerini tamamlamışlardır. Türk tarafında ise toplam mevcudu 42.112 olan 4 tümen bulunmaktadır[1].
Bu taarruzun harekât planında da önceki bariz hatalar tekrarlanmıştır. 2. Tümen’in cepheye intikalinin gece olması, tümen komuta kademesi ve askerlerinin araziyi tanıma imkânlarının olmaması, taarruzun gizliliğinin ve yeterli topçu desteğinin sağlanamaması Anzaklara nispetle sayıca üstün olan Türk birliklerinin harekâtının başarısızlıkla sonuçlanmasının sebepleri arasında yerini alacaktır.
2. Tümen’in 18-19 Mayıs gecesi mevzilere yanaşırken fazla gürültü çıkarması, gecenin erken saatlerinde başlayan düşman ateşine karşılık verilmesi, 03.30’da başlayacak taarruz harekâtını baskın olmaktan çıkarmış, düşmanın diğer birliklerini de uyarmıştır. Gece 03.30’da başlayan, tüm kanat ve kesimlerde devam eden taarruz çok kanlı cereyan etmekle birlikte bir türlü istenen neticeyi verememiştir.
Taarruzun ilk saatlerinde düşman üzerine giden askerlerin gayretini artırmak, geriden gelen taburları da taarruza iştirak ettirmek için 03.40’da birliklerin trampet ve borazan takımlarına hücum borusu çaldırılması emredilmiş, ileri hatlara yanaştırılan tümen bandosu ise Vatan Marşı’nı çalmaya başlamıştır[2]:
Annem beni yetiştirdi, bu ellere yolladı.
Al sancağı teslim etti, Allah’a ısmarladı.
Boş oturma çalış dedi, hizmet eyle vatana,
Sütüm sana helâl olmaz saldırmazsan düşmana
Muharebe sabaha kadar kanlı bir şekilde devam etmiş, mevzii bazı başarılar olsa da öğlen vaktine yaklaşılmasına rağmen Anzak birlikleri sahile sürülememiştir. Muharebe meydanında hazin bir tablo vardır. Grup Komutanı Esat Paşa bu hazin tabloyu 11.20’de 5. Ordu Komutanlığı’na telefonla yazdırdığı raporda şöyle belirtmektedir:[3]
“Emriniz gereğince, bugün sabahleyin saat 03.30’da düşmana baskın sureti ile taarruz edilmiştir. Askerlerimiz kahramanca birçok yerde düşman siperlerine varmış iken, düşmanın gayet metin tarzda tertip ettiği yan ateşleri yapmasına elverişli olan mazgallı siperlerden yaptığı şiddetli makineli tüfek ve piyade ateşinin ve el bombalarının etkisiyle ne yazık ki, baskın fiilen mümkün olmamış ve önden giden erlerle subaylar şehit olarak düşman siperleri üzerinde kalmışlardır ki, bu da fedakârlıklarının en güzel tanıklarıdır. Yedi saat tam bir metanetle bütün cephede devam eden işbu taarruzun bazı birliklerde subay ve er mevcutlarını % 50 ölçüsünde zayiata uğratması yüzünden, düşmanın çok etkin ateşi karşısında taarruzun devamı halinde büsbütün perişan olacakları ve savunmanın dahi mümkün olamayacağının tümenler tarafından rapor edilmesi üzerine, artık taarruzun daha ileri götürülmesi sakıncalı görülmüş, durum telefonla zatıâlinize arz olunmuştur. Aynı vasıta ile aldığım emriniz üzerine, hâlen bulunulan hatlarda savunmaya geçmek ve düşmanımızın muhtemel taarruzlarını karşılayabilecek tedbirler alıp bir adım dahi geriye gidilmemek üzere yerleştirilmesinin emirleri verildiği maruzdur.”
Tümenler | Taburlar | Subay | Er | Toplam | Mevcut | ||
Şehit | Yaralı | Şehit | Yaralı | ||||
19.Tümen | 13 Tabur | 6 | 7 | 333 | 748 | 1.094 | 10.966 |
5. Tümen | 8 Tabur | 8 | 14 | 1.017 | 1.432 | 2.471 | 6.000 |
2. Tümen | 9 Tabur | 24 | 54 | 1.455 | 2.724 | 4.287 | 10.946 |
16.Tümen | 12 Tabur | 13 | 22 | 547 | 926 | 1.508 | 13.400 |
77. Alay | 3. Tabur | | | 17 | 127 | 144 | 800 |
Toplam: | 51 | 97 | 3.369 | 5.967 | 9.487 | 42.112 |
Tablo 1: 19 Mayıs Gece Taarruzu’na katılan tümenler ve zayiatları. ( Çanakkale Harekâtı, II, s. 211.)
Anzaklar iyi bir savunma hattı kurmuşlardı. Türk birlikleri, yaklaşık 13.000 kadar olan Anzak gücü karşısında bir başarı elde edememiştir. Taarruz 10.00’dan itibaren Genel Karargâh tarafından durdurulmak zorunda kalındığında zayiat 3.369’u şehit, 5.967’si de yaralı olmak üzere toplam 9.487 kişiyi bulmuştu[4]. Bu zayiata 16. Tümen’in kayıp olan 486 eri de eklenince Türk tarafının zayiatının 10.000’e yaklaştığı görülmektedir ki bu miktar, Kuzey Grubu’nun mevcut muharip gücünün dörtte birini kaybettiği anlamına gelmektedir. Bu taarruzun mesuliyetini 5. Ordu komutanının “Bahis konusu bu taarruzun tarafımdan işlenmiş bir hata olduğunu kabul eylerim. Bu hatayı düşman kuvvetini iyi takdir edememekle ve elimizdeki az topçu kuvvetiyle ve çok sınırlı cephaneyle bu işi başaramayacağımızı önceden hesaplayamamakla işledim.” sözleri ile kabul etmesi ise neticeyi değiştirmeyecektir.[5]
Gece sabaha doğru başlayıp neredeyse öğlene kadar devam eden taarruz, muharebe meydanında bitmiş olsa da şehitlerin defni, yaralıların da hastanelere nakli ve tedavileri gerekmektedir. İlk çıkarma gününde olduğu gibi İstanbul’da 19 Mayıs günü de yeni bir heyecan yaşanacaktır. Uzun süre devam eden muharebeler sırasında cephe hattındaki hastanelerin birçoğu dolmuştur. Bu nedenle yaralıların tamamına yakınının başta İstanbul olmak üzere cephe gerisindeki hastanelere nakli gerekmektedir.
Çalışmalarımız sırasında ulaştığımız Akbaş nakliyat hastanesinin faaliyetini gösteren belgedeki tablo o gün yaşananların zihinlerde tasavvuru açısından büyük önem arz etmektedir. Belgede taarruz gecesi yaralananlardan hemen hemen yarısı olan 2.934 kişisinin 19 Mayıs günü nakledildiği anlaşılmaktadır. 20 Mayısta tabloda herhangi bir kayıt yoktur. Bu bir önceki gün nakil sırasında birçok nakil vasıtalarının kullanıldığını göstermektedir.
Taarruzu öğlene doğru durduğu yaralıların gemilere bindirilmesi ve gemilerin harekâtının akşama doğru olacağı da düşünüldüğünde fiili olarak 20 Mayısta nakil işinde kullanılacak gemi kalmayacaktır. Tablonun 21 Mayıs tarihinde ise nakledilen yaralı miktarı 544 kişi, 22 Mayıs’ta ise 672 kişidir. Bir hafta kadar sonra nakledilen yaralı miktarı toplam 4.348 kişidir. Bu rakamlar bile tek başına, yaşanan durumu göstermesi bakımından önemlidir.[6] Bu rakamlar da göstermektedir ki, 19 Mayıs taarruzunda yaralananların %70’e yakın kısmının nakli ilk bir hafta içinde yapılmıştır.
Emvât-ı Defin İçin Mütareke
Bu taarruzdan sonra Mayıs ayı sonuna, hatta Anafartalar Muharebelerine kadar Arıburnu’nda başka önemli bir harekât olmamıştır. Taarruz sonrası yapılan ateşkes anlaşması ile taraflar arasında insanî bir yaklaşım başlayacak, günlerce siperlerde savaşan askerler ilk defa birbirleri ile tanışacaklardır.
Her iki taraf siperleri arasında kalan yaralı ve şehitlerin sayısı binlerle ifade edilecek kadar çoktu. İki gün sonra Anzaklar tarafından bir Kızılhaç bayrağı çıkarılarak yaralı ve ölülerin toplanması için bir ateşkes teklifinde bululmuştur. İngilizler bir ateşkes anlaşması istenmesinin her nekadar insânî nedenlerden olduğunu söyleseler de, belgeler ve hatıralardan anlaşıldığı kadarıyla asıl sebep, siperlerin önündeki, çoğunluğu Türk şehitlerinin oluşturduğu asker cesetlerinin meydana getirdiği ağır kokunun Anzak mevzilerinde büyük rahatsızlık meydana getirmesi ve muhtemel bir salgın tehlikesidir[7].
İngiliz arşiv belgesinde ise iki taraf arasındaki anlaşma kesinleştikten sonra anlaşmanın gereklerinin yerine getirilmesi hususunda birliklere gönderilen ordu emrinin ikinci maddesinde sağlık ile ilgili siperlerin oluşturulması ve fırsatların değerlendirilmesi, ayrıca birliklerin yerlerinin mümkün olur ise değiştirilmesi istenmiştir[8].
Anzak tarihini yazan gazeteci Bean’e göre siperlerdeki hayatın sağlıklı bir şekilde düzenlenmesi ve devamı için ölülerin gömülmesi gerekmekteydi. Zira Anzak askerlerinden bir kısmı kötü koku dolayısı ile hastalanmıştır[9]. Bu durum İngiliz askerlerinin hatıralarında da açıkça belirtilmektedir. Bir İngiliz yüzbaşısının anılarının 24 Mayıs 1915 tarihli kısmındaki “Birçok defnedilmemiş Türk bulunmakta ve onlar tatlı bir şekilde esmekte olan melteme nahoş bir koku ilave etmektedir.” şeklindeki ifadesi İngilizlerin asıl amaçlarını ortaya koyan başka bir delildir[10]. Bu durumda Anzak cephesinin bir adım dahi geriye gidemeyeceğinden, geriye tek çözüm kalıyordu: Ölülerin defni…
Diğer taraftan yaralıların iniltileri Anzak subayların yüreğini sızlatmış olacak ki, birçok doktor ve subay bir ateşkes yapılarak ölülerin defnedilmesi için Anzak Komutanı Birdwood’u ikna etmiş, bunun üzerine general de, Aubrey Herbert’i Hamilton’a göndermiştir[11]. Hamilton, Osmanlıların bunu bir propaganda fırsatı olarak kullanacaklarından söz etse de baskılar üzerine onaylamıştır.
Bu bilgilerle birlikte kaynaklarda hangi tarafın ilk defa ateşkesi teklif ettiği tartışmalıdır. Her iki taraf da ilk teklifin karşı taraftan geldiğini iddia etmektedir. Hâlbuki Aspinall ateşkes anlaşmasına giden ilk fiili teşebbüsün Anzaklar tarafından yapıldığını yazmaktadır[12]. Bu fiili teşebbüsle o gün birçok yaralının nakli ve ölünün defni yapılmış, akşamüzeri bir hileden korkan Birdwood, bu hadiseye vakıf olduktan sonra, “Şayet Türkler ölülerini defnetmek istiyorlarsa yarın Kabatepe Sahili’ne beyaz bayraklı bir Türk’ü göndersin.” diyecektir[13].
Bu gelişmeler üzerine Osmanlı tarafında görüşmeleri yapmak üzere İngilizceyi iyi bilen Harekât Şubesi Müdürü (Ohrili) Kemal Bey[14] görevlendirilmiştir.[15] 21 Mayısta gözleri kapatılarak sahildeki karargâha kadar indirilen Kemal Bey, burada Anzak yetkililer ile ateşkes anlaşması hakkında konuşmuştur. Neticede ateşkesin kesinleşmesi için, Kabatepe tarafında her iki taraf siperlerinin arasında tarafların temsilcilerinin buluşmasına karar verilmiştir[16]. Ertesi gün Fahrettin Bey (Altay) yanında bir tercüman, bir subay ve iki er ile birlikte heyet olarak kararlaştırılan yere giderek anlaşma müzakerelerini yapmıştır. Burada iki taraf arasında bir anlaşmaya varılmış; taraflar anlaşma metnini komutanlarına takdim etmek üzere ayrılmışlardır. 5. Ordu Komutanı Liman Paşa bunu uygun bularak, Hamilton’a hitaben Fahrettin Bey’in de kendi adına imza yetkisine haiz olduğunu belirten bir mektup yazmıştır[17]:
“Ekselansları, savaşan tarafların ölülerini gömmek, yaralılarını kurtarmak için uygulanacak bir ateşkesin imzalanması için hazırlanan önerilerin tüm onayımı aldığını -bu onayı vermemde de sadece insani duygularımızın etkili olduğunu- ekselanslarına bildirmekten onur duyarım.
Adıma imza atmak üzere Yarbay Fahreddin’i vekil tayin ettim. En derin saygılarımın kabul edilmesi ricasıyla. Liman Von Sanders 5. Osmanlı Ordusu Komutanı”
Yapılan anlaşmaya göre her iki tarafta, sabah 07.30’dan akşam 16.30’a kadar bütün birlikler ateş keseceklerdir. Sıhhiye ekipleri ile din adamları kendi taraflarındaki ceset ve yaralıları toplayacak, silahlar ise karşı tarafa mekanizmaları çıkarılmış olduğu halde teslim edilecekti[18].
Anlaşma üzerine 24 Mayıs sabah 08.00’de her iki tarafın mütareke tatbik komisyonları beyaz bayraklar sallayarak siperlerden çıkmıştır. Birbirleri ile tanıştıktan sonra da mütareke orta hattını belirleyecek askerler çıkmışlardır. İngilizlerin mütareke komisyon başkanı Yarbay Sicken’dir. Türk tarafının komisyon başkanı ise 19. Tümen Kurmay Başkanı İzzettin (Çalışlar) Bey’dir[19].
Anlaşma günü her iki taraf askerleri ve komisyon heyetleri siperlerden dışarı çıktıklarında ortalığı derin bir sessizlik kaplamıştır. Orta hat belirlendikten sonra sıhhiye erleri ortaya çıkarak cesetleri ve silahları taşımaya başlamışlardı. Çalışmalar öğleden sonra 14.30’da bitmiş, her iki taraf askerleri kendi siperlerine çekildiklerinde ise saat 15.45’dir. Mütarekenin bittiği işareti, 16.15’te verilmiş, saat 17.00’ye geldiğinde yeniden başlayan ateş bütün siperleri sarmıştı[20].
Fahrettin Bey’in o günkü olayları bir şahit gibi anlatmasından da anlaşılacağı üzere, kendisi bir er kıyafetinde cepheyi görmüştür[21]. Yukarıda da belirtildiği üzere, 19 Mayıs gecesi üç bin kadar vatan evlâdı şehit olmuş, binlerce kişi de yaralanmıştır. Ayrıca siperler arasındaki yaralıların iniltileri insanın gönlünde ayrı bir hicran meydana getirmekteydi. Bununla beraber yapılan mütarekenin insanî boyutu bir hayli önem arz edecek, her iki taraf, ilk defa birbirini tanıyarak maruz kaldıkları propagandaların hakikati yansıtmadığını anlama imkânı bulacaklardır.
Her iki taraf arasındaki bu ilk irtibat zihinlerdeki birçok yargının da yıkılmasına yardımcı olmuştur. Artık Anzaklardaki Türk nefreti yavaş yavaş izale olmaya başlamıştır. Türkleri korkak, fanatik ya da canavar olarak görmemektedirler.
Tarihimizin bu hazin sayfasının gelecek nesillere öğretilmesi, en azında böyle sahnelerin yaşanmaması adına önemli bir vesile olabilir. Tarih ancak bir bütün olarak ele alındığında bir anlam ifade eder. Milletimiz, alınan ağır mağlubiyetlere rağmen yeniden ayağa kakmasını bilmiştir. Şu da bilinmelidir ki, milletimizin bu fedakârlıkları varlığımızın da teminatı olmaktadır.
EK:
Anlaşma metinlerinin müsveddeleri
ATASE, Kls. 3426, Dos., 116, Fih., 4-1, 4-2, 4-3, 4-4; NA,, WO, 95/4280, Belge no: 160, 161.
[1] Türk Silahlı Kuvvetleri tarihi: Osmanlı Devri: Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi: Çanakkale Cephesi Harekatı (25 Nisan 1915 Mayıs 1915) V, 2. Kitap, Ankara: Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, 1978, (Çanakkale Harekâtı, II), s. 195.
[2] Çanakkale Harekâtı, II, s. 199-200.
[3] Çanakkale Harekâtı, II, s. 210-211.
[4] Çanakkale Harekâtı, II, s. 211.
[5] Liman Von Sanders Türkiye’de Beş Yıl, çev. M. Şevki Yazman, İstanbul 1968, s. 98.
[6] “Şimal Grubu Sıhhiye Riyâseti’ne 29 Haziran 1331 tarihli 409 numaralı telgrafname-i alileriyle talep buyurulan bidâyet-i tesisinden, Haziran nihâyetine kadar sevk olunan mecrûh ve hastgânın efrâdın günü güne miktarını irâe eden iş bu cedveli tebliğ-i takdîm kılındı. 1 Temmuz 1331 [14 Temmuz 1915], Akbaş Nakliyat Hastanesi Sertabibi”, ATASE, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-3.
[7] Ian Hamilton, Gelibolu Hatıraları 1915, çev. M. Ali Yalman, Nurer Uğurlu, İstanbul 2005, s. 163; Oglander, C. F. Aspinall, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı: 1915 Mayısından Tahliyeye Kadar; II, haz. Metin Martı, İstanbul: Arma Yayınları, 2005, s. 30.
[8] NA, WO, 95/4280, Belge no: 117.
[9] C. E. W. Bean, Gallipoli Correspondent, s. 115, 116; Jonathan King – Michael Bowers, Gallipoli: Untold Stories From War Correspondent Charles Bean and Front Line Anzacs: A 90th Anniversary Tribute, Auckland 2005, s. 82.
[10] İWM VOL 1, Captain E. A. COOKE, s, 27.
[11] Hamilton, s. 163.
[12] Oglander, II, 32.
[13] NA, WO, 95/4280, Belge no: 156; Oglander, II, 32.
[14] 3. Kolordu Harekât Şube Müdürü Binbaşı Ohrili Kemal, Yarbay Kemal Ohri, Piyade Kur. 1317 (1902)- 18, 0-1957, Atatürk’ün sınıf arkadaşı. İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın Günlüğü: Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşları, haz. İsmet Görgülü, İstanbul 1997, İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın Günlüğü: Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşları, haz. İsmet Görgülü, İstanbul 1997,, s. 100, 136.
[15] 5. Ordu, Şimal Grubu Yalova civarı,
5. Ordu Kumandanlığı’na, 8/9 Mayıs 1331 [21/22 Mayıs 1915]
1- Bugün musâadee-i âli-i kumandanileri ile kolordu erkân-ı harb birinci şube müdürü erkân-ı harb Binbaşı Kemal Bey defn-i emvât için müzakere ittihaz etmek üzere talimât-ı mahsusa ile hasım cihetine gönderilmişti.
2- Orada takarrür eden Fransızca yazılan hususatlar Türkçe tercümesi merbutan takdim olunur.
3- Mevâddı mezkure tensib ettiği halde yarın saat 12.00’de imzalanmak üzere Kemal Bey Kabatepe’nin iki kilometre şimalinde bir noktaya gönderilecektir. Oraya düşmanın karadaki kıtaatından erkân-ı harbiye reisi kaimmakam Sicken gelecek ve mahalde mukarrerat bir dahi gözden geçirilip imza olunacağı maruzdur.
Şimal Grubu 3. Kolordu Kumandanı ATASE, Kls. 3426, Dos., 116, Fih., 04.
İngiliz arşivinde Kemal Bey’in görevlendirilişi şu şekilde yazılmaktadır:
“… The document marked “A” accompanying your memorandum was not I regret to say properly translated to me. It was read out by an interpreter and merly left the impression on me that the bearer, Kemal Bey, was accredited by Esead Pasha to negotiate for a temporary suspension of hostilities. I such regret that I did not insist upon a really careful, detailed, written translation being made, for had I seen this I would have challenged the tone of it which as you rightly point out gives the impression that the initiative lay with me. This however was by no means the case and it is not correct to assure that Esead Pahsa was right in implying that it did…”, NA, WO, 95/4280, Belge no: 154.
[16] Fahrettin Altay, Fahrettin Altay Paşa’nın Çanakkale Hatıraları, Çanakkale Hatıraları, c. 2, yay. haz. Metin Martı, İstanbul: Arma Yayınları, 2002, s. 26.
[17] Fahrettin Altay, s. 28; Moorehead, s. 163.
[18] Türkçe ve İngilizce anlaşma metinleri için bkz. ATASE, Kls. 3426, Dos., 116, Fih., 4-1, 4-2, 4-3, 4-4; NA,, WO, 95/4280, Belge no: 160, 161.
[19] NA, WO, 95/4280, Belge no: 118; Fahrettin Altay, s. 29; Çalışlar, s. 100.
[20] NA, WO, 95/4280, Belge no: 118.
[21] Fahrettin Altay, s. 29.