GELİBOLU’YU ANLAMAK

‘Siperlerdeydik 1914-1918’ — Jacques Tardi ( Gürsel Göncü)

 



Fransız usta Jacques Tardi’nin çizgiromanı savaşla yüzleşiyor. Hem arşiv hem siperlerde çalışarak gerçekleştirilmiş benzersiz çalışma, tarih kitaplarının yazmadığı savaşı, askerin savaşını anlatıyor.


 


 


Savaş 1914 yazında resmen başladığında, birkaç karar verici hariç kimse bu ölçekte bir hadiseyi tahmin edemiyor, dünya savaşını bir yana bırakın, o yılın Noel’inde askerlerin evlerine döneceği bekleniyordu. Ama tarih böyle istemedi. Daha doğrusu politikacılar, komutanlar, ekonomik çıkarlar ve çeşitli düzeydeki hırslar yüzünden, dünya felakete, insanlar ölüme sürüklendi.


 


2. Dünya Savaşı’na kadar “Büyük Savaş” adıyla anılan 1914-18 dönemi, etkileri bugüne kadar uzanan, hâlâ halledilememiş büyük problemler yarattı. 20. yüzyılı, insanlık tarihinden çıkmayacak bir kan iziyle damgaladı. Rakamlar korkunç. 1. Savaş’ın bilançosunu hatırlayalım: 8,5 milyon ölü asker, 7 milyon ölü sivil. 7 milyon sakat. 15 milyon kalıcı hasarlı ağır yaralı, 8 milyon esir, yüzbinlerce çamurda kaybolan asker…Ama yine de istatistik, öyle değil mi? Kafamızda sadece ve esas olarak soyut bir dehşet duygusu yaratıyor. Gerçekte neler yaşandığını, siperdekilerin hayatını, dedelerimizin acılarını biliyor muyuz? Onlara ne kadar yakınız? Yoksa “neler çekti o nesil” cümlesinde ifadesini bulan hüzünlü bir iççekişle mi sınırladık duygularımızı?


Milyonların içinde her bir insan tekinin yaşadığı trajedi, neden istatistikten daha önemlidir? Çünkü ancak bir insan hikayesi, bize savaşın gerçek yüzünü gösterebilir. Ancak bununla yüzleşirsek savaşı anlayabilir ve ona karşı savaşabiliriz.


 


Fransız usta Jacques Tardi, çizgiromanda ekol yaratmış kariyerini, işte bu yüzleşmeye, 1993’te yazıp çizdiği bu kitaba borçlu: Siperlerdeydik.


 


Peki bir çizgiroman 1. Dünya Savaşı’nı anlatabilir mi bize? Üstelik bu konuyla ilgili yazılmış binlerce tarih kitabı, fotoğraf, hatırat, mektup, harita, belge varken… Üstelik adı üstünde bir dokümanter olmadığı, bir roman, bir kurgu olduğu halde… Cevap: Evet.


Zira Tardi’nin kitabı, bu yukarıdaki onbinlerce eserin çok büyük çoğunluğunun bahsetmediği, odaklanmadığı veya es geçtiği bir gerçeği gösteriyor. Siperdeki askerleri.


1.Dünya Savaşı’nda siper deyince durmak lazım. Bu savaşın adı aslında 1. Dünya Siper Savaşı. Özellikle Batı cephesinde, vuruşmaların büyük kısmı siperde gerçekleşti. Askerler dört yıl boyunca siperde yaşadı; onların evleri (ve mezarları) yeraltındaki bu “korunaklı” mevkiydi. Çoğu günlerce, aylarca sadece gökyüzünün belli bir kısmını görerek, nadir geçen kuşlara bakarak yaşadı; çoğu ne olduğunu anlamadan başka bir dünyaya göçtü.


Siper askerleri korumadı. Tersine savaşı uzattı, kayıpları arttırdı. Savaşın iki önemli kilit noktası, 1914 Eylül’ündeki Marne Muharebesi ve bir yıl sonraki Çanakkale muharebeleridir. Marne’da Almanlar karşısında üstünlük sağlayan İtilaf, bunun aslında “psikolojik” bir başarı olduğunu geç anladı. Çünkü bu savaştan sonra Batı cephesi stabilize oldu ve iki tarafın da birbirini yerinden pek oynatamadığı, dört yıl sürecek uzun ve çok acılı bir siper muharebeleri dönemi başladı. Askerî literatürde “deadlock” veya “stalemate” tabir edilen bu hal, yani iki tarafın da hem geri çekilmemesi hem de ileri gidememesi durumu, “Batı cephesinde yeni bir şey yok” adlı bu trajedi, 1. Savaş’ın karakteristiğidir.


 


 


         


 


 


Zaten Çanakkale seferi de bir yönüyle İngilizlerin Batı cephesindeki bu korkunç ve ağır bedelli tıkanıklığı doğuda aşmak ve Rusya’yla bağlantı sağlayarak Osmanlı Devleti’ni savaşdışı bırakmak projesinden doğdu. Ama bilindiği gibi burada da İtilaf beklentileri boşa çıktı, Türk savunmasının (İngilizlerce) beklenmedik sertliği sayesinde İstanbul kurtuldu ve savaş üç yıl daha uzadı.


 


Siperin bu savaştaki özel önemi, henüz tankların gelişmediği ve uçakların bombardıman özelliğine sahip olmadığı düşünülürse daha iyi anlaşılır. Batı cephesinde Kuzey Denizi’nden İsviçre’ye kadar uzanan siper şebekesi 780 kilometreyi buluyordu (Çanakkale’de toplam 21 km.- düz hat).


 


Tardi’nin, konusu esas olarak siperin içinde ve hemen önündeki “no man’s land”de (iki taraf arasındaki insansız bölge) geçen kitabı, gerçek hadiselerden yola çıkarak yazılıp-çizilen hikayelerden oluşuyor. Kendisinin konuyla ilgili yüzlerce kitap okuduğu, binlerce fotoğrafa baktığı belli. Hatta bu 800 km.’ye yaklaşan siper şebekesinin izlerini sürdüğü, buralarda yatıp kalktığı da anlaşılıyor. Müthiş bir çalışma yapmış; hem arşivlerde hem arazide. Boş tenekeden öylesine atılmış tahtaya, dikenli telin cinsinden toprağın dokusuna kadar. Üniformaları, silahları, işaretleri, ifadeleri, asker jargonunu saymıyorum bile. Hasretmiş kendini bu işe. Başka türlü kaliteli bir iş olmayacağını anlamış.


Tardi’nin hikayeleri siperdeki Fransız askerinin hem ölümle yanyana günlük hayatına hem de duygularına ışık tutuyor. Askerlerin düşmanının Almanlar değil, savaş olduğunu gösteriyor. Hayatta kalmanın bedelinin delirmek olduğunu, ölmemek için nelerin göze alındığını, vatan için değil yanındaki arkadaş için savaşıldığını veya onun nasıl satıldığını, yaşanmış hikayeler üzerinden anlatıyor. Sivillere ateş etmek, arkadaşını öldürmek, intihar etmek zorunda kalmak, ölmek isteyip de ölememek…


 


 


 


                                


 


 


 


Askerler siperde sıçanlarla, bitlerle, sineklerle, dışkılarla, cesetlerle, gangrenle birlikte yaşadılar. Arkadaşlarını, kendilerini, umutlarını kaybettiler. Sağ kalanlar genellikle o günlerden hiç bahsetmek istemedi; onları insanlıktan çıkaranlar tarafından sunulan onurlara, şeref ve şanlara, madalyalara boş boş veya alaycı baktılar.


 


Tardi şöyle diyor: “Sık sık ‘sakallılarla (Fransızların Mehmetçik’i) uğraşmayı hâlâ bitiremedin mi? Sen ne zaman çıkacaksın siperinden?’ gibi soruların muhatabı oluyorum… Korkarım, hâlâ kendi siperlerimizdeyiz. Doğuda, batıda… Mevziler arasında, çatışmaların patlak verdiği no man’s land’in tam ortasında! Aslına bakılırsa, tüm bunların içinde 14-18 savaşının tuttuğu yer SAVAŞ’ınkine kıyasla bir hiç. Çakaralmazdan nükleer başlığa vardık işte. Beni asıl kaygılandıran kapımızda bekleyen savaşlar.”


 


 


                


 


 


Çoğu insana “kötü” gelen, bakması, hatırlanması acı veren olayları doğru okumak, bunların doğrusunu öğrenmek, gelecekteki muhtemel savaşları önlemenin temel bireysel önkoşulu. Savaş ve sonrasının yarattığı yıkımı hafızalarda canlı tutmak, ulusal hezeyanların ve besleme düşmanlıkların önünü almak için, tarih araştırmaları ve belgeseller kadar, hatta belki daha fazla romana, çizgiromana, şiire, sinemaya, tiyatroya ve adamakıllı TV dizilerine ihtiyacımız var.


 


Sıradan bir savaş karşıtı sanatçı değil Tardi. Daha doğrusu sıradan bir “barış yanlısı” olunca, ortaya çıkanın ne kadar sanat olacağını bilen bir sanatçı. Bu bakımdan Siperlerdeydik bu işin nasıl yapılacağını da gösteriyor. Sanatçılarımıza, senaristlerimize, yapımcılarımıza ve sponsorlarımıza duyurulur.


 


1914-1918


Siperlerdeydik


 


Jacques Tardi


NTV Yayınları


127 sayfa, 15 TL


 


 


Siper savaşı için en iyi 5 hatırat:


Cepheden Cepheye, Münim Mustafa, Arma Yayınları


Kanlısırt Günlüğü, Mehmet Fasih, Denizler Kitabevi


Harp Hatıralarım, İbrahim Arıkan, Timaş Yayınevi


Goodbye to All That, Robert Graves, Penguin


Memoirs of an Infantry Officer, Siegfried Sassoon, Simon Pub.


 


Gürsel Göncü


NTV Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni


(Bu makale NTV Tarih Şubat 2011 sayısında yayımlanmıştır.)

14.279 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir