GELİBOLU’YU ANLAMAK

Birinci Dünya Savaşı Somme Cephesinde İngiliz Besteciler (Ersin Antep)

 

Adeta insanlığın sorgulandığı, Avrupa ülkelerinin kendi içinde yüzyıl önce yaptığı savaşlardan çok daha vahşi stratejiler ürettiği, kazanmanın değil yok etmenin öne çıktığı I. Dünya Savaşı, kimi İngiliz bestecilerin de yaşamının sonu oldu. Cepheye gitmese de savaşın akıl almaz şartlarından etkilenenlerden, yaralanıp kariyeri birdenbire değişenlere değin birçok hikâye yanında, kime karşı değil içindeki hangi duyguya dair savaştığı daha ön plana çıkanlar… Böylesi geniş alana uzanan bir merak konusudur; bestecilerin cephedeki varlığı…

Gelibolu’yu Anlamak’ta daha önce yayınlanan yazımızda (bkz. Gözcübaba Tepesinde Bir Piyanist: William Denis Browne) 4 Haziran 1915’te yaşamı Üçüncü Kirte Muharebesi’nde 27 yaşında sona eren William Denis Browne’ın ilk muharebelerde yaralanıp Mısır’daki hastanelere gönderildiği bilgisine yer vermiştik.

https://www.geliboluyuanlamak.com/1557_gozcubaba-tepesinde-bir-piyanist-william-denis-browne-ersin-antep.html

Browne’ın ülkesine dönebilme olanağı varken neden ısrarla cepheye dönmek istediğine dair farklı sebepler tahmin edilebilir. Savaş öncesinden yakın ilişkisinin başladığı Şair Rupert Brooke’un HMHS Grantully Castle gemisinde Gelibolu’ya doğru yol alırlarken bir sivrisineğin sokması sonucu 28 Şubat 1915’te vefatının O’nu ne derece derinden etkilediği, bu nedenle cepheye anlam verilemez bir hırsla dönmek istediği anlaşılabilir. Burada Browne için acaba düşman Osmanlı mıdır, birlikte savaştığı Anzaklar ve Fransızlar ile kader birliği gibi hisleri var mıdır? Yoksa Browne, Brooke’un beklenmedik kaybından başka bir şeye odaklanmamış mıdır?

Somme’nın Bereketli Topraklarında Cehennem

Fransa’nın kuzeyinde bulunan, doğal yapısı oldukça çeşitlilik arz eden Somme, geniş tarım arazileri, ormanlar ve nehirlerle kaplıydı. Bölgeye adını veren Somme Nehri ise, en önemli su kaynağıydı. Genellikle düz ve hafif dalgalı bir yapıya sahip arazisinde, okyanus iklimi etkisiyle yıl boyunca yağışlı ve ılıman bir havası vardı. Toprak işlenmeye uygundu. Sırf bundan dolayı dahi, I. Dünya Savaşı boyunca askerlere birçok siper kazılması emri verilmişti. Bu bereketli topraklar, 1916’dan itibaren takviye edilen birliklerle şiddeti hayli artan çatışmaların yaşandığı bir cehenneme dönmüştü. Halen toprağında yatan sanatçılar var.

Birinci Dünya Savaşı’nda 10 civarı besteci cephede öldü. Bunlardan beşi İngiliz’di ve dördü Fransa’daki Somme Muharebeleri esnasında hayatını kaybetmişti.

Piyanist ve Besteci Frederick Septimus Kelly

Brooke ve Browne ile birlikte 1915’te Gelibolu’ya doğru yola çıkanlardan biri; yakın dostları da olan, İrlanda kökenli Avustralya doğumlu Profesyonel Kürek Sporcusu, Piyanist ve Besteci Frederick Septimus Kelly idi. I. Dünya Savaşı başladığında 33 yaşındaydı ve ardında hem kürek sporu, hem de müzik alanında ciddi bir kariyer vardı. İngiltere’ye taşındıktan sonra 21 yaşından itibaren Oxford’da kürekçiliğe başladı ve kısa zamanda birçok yarışma kazandı. 1908 Londra Olimpiyatları’nda altın madalya kazanan sekiz kişilik kürek takımının üyelerinden biri oldu. Bu sporu yapmasını engelleyecek rahatsızlıkları ortaya çıktı. Öte yandan da Oxford’daki tarih öğrenimini son sınıfta bıraktı ve Frankfurt’a giderek Hoch Konservatuvarı’nda öğrenime başladı. Burada Iwan Knorr’un bestecilik, Ernst Engesser’in piyano öğrencisi oldu. İngiltere’ye döndükten sonra Pablo Casals gibi önemli sanatçılarla konserler verdi, dönemin önde gelen bestecileriyle dostluklar kurdu. Savaş için Brooke ve Browne’la gönüllü oldu, aynı gemide Gelibolu’ya doğru yola çıktı. Brooke’un kaybı ve toprağa verilmesinde Browne ile birlikteydi. Gelibolu Muharebeleri’nde iki kez yaralandı, Temmuz 1915’te Gelibolu Yarımadası’na yeniden geldi, üçüncü derece bir askeri madalyayla ödüllendirildi. Yarbay Mustafa Kemal’in tarih sahnesinde tanıştığı, yarımadayı ele geçiremediği Gelibolu’dan, İngilizlerin sessiz tahliye operasyonuyla ayrıldı. Bu süreçte “Elegy” eserini yazdı. Mayıs 1916’da Hood Taburu ile Fransa cephesine gönderildi, Kraliyet Donanma Tümeni’nin bir parçası olan birliğin armoni orkestrasının da şefliğini üstlendi. Somme muharebeleri başlamadan önce taburu, siper kazma ve savunma hatlarını güçlendirme gibi hazırlık çalışmalarında bulundu. Ekim 1916’da “Somme Ağıtı” adlı yapıtını cephede tamamladı. Muharebelerin son günlerinde, Beaucourt-sur-l’Ancre komünü civarında, bir Alman makineli tüfeği üzerine hücum esnasında vuruldu, oracıkta hayatını 35 yaşında kaybetti ve askerleri tarafından yakında bir yere gömüldü.

Besteci George Butterworth

 

Birinci Dünya Savaşı başladığında 29 yaşında olan İngiliz Müzik Eleştirmeni ve Besteci George Butterworth, dünyaca ünlü Grove’s “Müzik ve Müzisyenler Sözlüğü”nün ikinci baskısına yaptığı katkıyla ve halk danslarına yönelik önemli çalışmalarıyla hatırlanıyor. Charles Villiers Stanford’ın öğrencisi olan sanatçı, Ralph Vaughan Williams ve Cecil Sharp ile yakın dostluğu sayesinde halk ezgileri ile halk dansları toplamaya girişti. Günümüze ulaşan video kayıtlarıyla bunları bizzat sergileyen, savaştan üç yıl önce İngiliz Halk Dansları Derneği’nin kurucularından olan besteci, savaş başladığında iki arkadaşı ile birlikte Cornwall Dükü’nün Hafif Piyade Birliği’ne er olarak katıldı, kısa süre sonra 13. Durham Hafif Piyade Alayı’na alındı. Birliğinin katıldığı Somme Muharebesi’nde, 16-17 Temmuz 1916’da Pozières yakınlarındaki çatışmalarda komutanının yaralanması üzerine bölüğü ustaca yönetmesi ve ardından hafif şekilde yaralanması üzerine Askeri Haç ile ödüllendirildi. Bu ödülü alamadı. Almanlar elinde bulunan bir mevkiyi ele geçirmek üzere verilen emre binaen katıldığı çatışmalarda, 5 Ağustos 1916 sabaha karşı 4.45’te bir Alman keskin nişancının ateşiyle vuruldu, 31 yaşında hayattan ayrıldı. Yoğun çatışmadan dolayı naaşı alınamadı ve oracıkta gömüldü, sonrasında yapılan araştırmalarda bulunamadı. Tugayın komutanı olan general vefatını mektupla haber verdiğinde babası, oğlunun Altın Haç ile ödüllendirildiğinden haberdar değildi. Asıl acıklı olan ise o yazışmada Tugay Komutanı Page Croft, Butterworth’ın iyi bir halk dansçısı ve besteci olduğunu şaşkınlıkla öğrendi.

İskoç Besteci Cecil Coles

İskoç Besteci Cecil Coles, Londra Müzik Koleji’nde burslu öğrenim görmüş başarılı bir isimdi. Morley Koleji’nde işçilere ders veren Gustav Holst ile iyi arkadaş olmuştu. Edinburgh Üniversitesi ardından gittiği Stuttgart Konservatuvarı’nda da burslu bestecilik öğrencisi oldu. Nitekim aynı şehirdeki kraliyet operasında yardımcı şeflik görevine getirildi. Savaş başladığında Londra’da “Kraliçe Victoria’nın Tüfekleri” adındaki birliğe askeri müzisyen olarak katılıp armoni orkestrasının şefliğini üstlendiğinde 27 yaşındaydı ve iki yıl önce Phoebe Relton ile evlenmişti. 26 Nisan 1918’de Somme yakınlarındaki bir ormanlık alanda, yaralıları çatışma hattından tahliye etmek için aktif görevdeyken bir Alman keskin nişancı tarafından vuruldu ve 30 yaşında hayattan ayrıldı. Württemberg Krallığı’nın başkenti olarak stratejik bir konuma sahip olan, sanayi ve özellikle askerî açıdan büyük önemi bulunan Stuttgart’ta birkaç yıl önce öğrenim gören, operada temsiller yöneten Coles aslında, şehirdeki fabrikalarda üretilen mühimmat ve askeri malzemeyle zemin hazırlanan savaşın karşısında, kültürel üretime yönelik çaba içindeydi. Belki de O’nu, yönettiği opera temsillerinde ya da orkestra konserlerinde izleyip hayran olan, sanatından yararlanan bir Alman, keskin nişancı olarak ve kim olduğunu bilmeden, yalnızca “bir hedef” olarak öldürmüştü. Savaşın sonlarına doğru, Stuttgart diğer Alman şehirleri gibi ekonomik zorluklar ve yiyecek kıtlığı yaşadı. Savaşın getirdiği yıkım ve zorluklar, şehirdeki sosyal ve ekonomik yapıyı derinden etkiledi. Savaş çıkmasa Stuttgart da, Coles da, o Alman nişancı da acaba olumsuz mu etkilenmiş olacaktı? Geriye, desteğini aldığı Holst’a 1917 Noel’inde cepheden gönderdiği, kan lekelerinin ve çamurlu filigranların olduğu “Behind the Lines” adlı süitin üçüncü bölümünün el yazması notaları kaldı.

Piyanist ve Besteci Ernest Bristow Farrar

İngiliz Org Sanatçısı, Piyanist ve Besteci Ernest Bristow Farrar, Kraliyet Müzik Koleji’nde burslu olarak okudu, 28 yaşında olduğu 1913’te Olive Mason ile evlendi. I. Dünya Savaşı başlayınca 1915’te Grenadier Muhafızları adlı İngiliz birliğine yazıldı ve müzik kariyeri sekteye uğradı. Birliği önce Belçika’nın Batı Flandre bölgesindeki Ypres Muharebeleri’ne, 1915’te Fransa’nın kuzeyindeki Loos-en-Gohelle kasabasında gerçekleşen Loos Muharebesi’ne, Fransa’nın Somme nehri çevresinde, özellikle 1916’da Picardie bölgesindeki Somme Muharebesi’ne, ardından 1917’de yeniden Belçika’ya giderek Batı Flandre bölgesindeki Passchendaele Muharebesi’ne, son olarak 1917’de Fransa’nın Nord ilindeki Cambrai Muharebesi’ne katıldı. Savaş boyunca yüksek disiplin ve cesaretle tanınan ve birçok önemli muharebede kritik roller üstlenen birliğinden ayrılarak Devonshire Alayı’na katılması için, öğretmeni Charles Villiers Stanford ve Ralph Vaughan Williams’ın önerisini dikkate aldı, başvuru yaptı ve sonrasında 27 Şubat 1918’de 3. Taburu’na ikinci teğmen olarak katıldı. 63 yaşındaki Stanford’ın öğrencisi Williams ile birlikte O’nu etki altına alması hayli dikkat çekiciydi. Zira Stanford, Elgar’ın ortaya çıkışıyla adeta unutulmaya yüz tutmuş bir besteciydi, eğitimci olarak öğrencilerinde hatırı yaşar haldeydi. Devonshire Alayı’nın Batı Cephesi’ndeki cesur eylemleri ve fedakarlıkları, kahramanlığına dair İngiliz basınında yapılan haberlerden etkilenerek öğrencisini yönlendirdiği, sonucunda hayatını kaybedebileceğini düşünmediği düşünülebilir. Ancak Browne ile Butterworth da Stanford’ın öğrencisiydi, daha önce hayatlarını kaybetmişlerdi. Stanford da hava saldırılarından korkuyla Londra dışına, Windsor’a taşınmıştı. 3 Temmuz 1918 günü Farrar’ın askerler için yazdığı “Heroic Elegy” (Kahramanca Ağıt) adlı orkestra yapıtı seslendirildi. 6 Eylül’de Fransa’ya çağrıldı ve burada İngiliz Oyun Yazarı John Boynton Priestley ile tanıştı. 16 Eylül’de Cambrai’nin batısında, Somme Vadisi’ndeki Le Cateau yakınlarındaki çatışma bölgesine sürüldü. Buradaki görevinin ne olduğu bilinmeyen Farrar, 18 Eylül 1918 günü, yani cephede bulunduğu ikinci gün, Epéhy Ronssoy Muharebesi’nde ve General Henry Rawlinson komutasındaki İngiliz Dördüncü Ordusu’nun Hindenburg Hattı önündeki Alman ileri karakol mevzilerine karşı çatışmaya katıldığı sırada bir Alman askerinin makineli tüfek ateşi sonucu vuruldu, hayata henüz 33 yaşında veda etti.

 

Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce, İngiltere’de Viktorya Dönemi, sosyo-kültürel açıdan farklı bir toplum bakışını getirmişti. Sınıf temelli toplum yapısı yanında, erkeğin toplumsal rolü ve tanınan geniş alanı kadınlara tanınmış değildi. Adeta bir toplumsal çifte standart vardı; erkekler cinsellik dahil olmak üzere bağımsızdı, kadınların rolü kısıtlıydı. Erkek odaklı politikalar var mıydı bilinmez ancak,  1. Dünya Savaşı döneminde hükümetin sömürgelerden askerlerin gönderildiği cephelerde İngiliz subayların komuta görevi alması gibi hususlarda özel bir yaklaşım bulunmaktaydı. Ancak bunlar içinde, 1915’e kadar deniz gücünü yöneten Winston Churchill’in de yakın çevresinde bulunan, edebiyatla ve sanatla ilgilenen gençlerin varlığı, bu isimlerin yeterli askeri eğitim almadan, savaş gemisi dahi olmayan vasıtalarla cepheye gönderilmesi, geri planda görevlerde değil de bizzat çatışmalarda bulunması; belki de Viktorya Dönemi’nden kalan bir toplumsal yaklaşıma tepki ya da ortadan kaldırma işlemiydi. Özellikle bunlar arasında yer alan bestecilerin hayata bakışları, tecrübe eksikleri, askerlikten bihaber halleri incelendiğinde cepheye gönderilmelerinde ortaya çıkan mahzurun göz ardı edilmesi, üstelik de çatışma hattında olduklarında yaşamlarını kaybedeceklerinin çok büyük ihtimal olduğunun hesaplanmaması; bu yönde yönetimsel bir yaklaşım olduğuna dair şüpheyi arttırmaktadır.

Tarihinin ilk yüzyıllarında “çoksesli teknikle yazılan müziği” ithal eden İngiltere, acaba 20. yüzyılın başında sanatçının, edebiyatçının, bestecinin değerini bilmemekte midir? Viktorya Dönemi’nin sosyo-kültürel yapısı içinde sanat, edebiyat, müzik önemsiz midir? Bu soruların cevapları ilgilisinindir elbette… Ancak görülen o ki; cepheye giden ve yaşamını kaybeden İngiliz bestecilerden arda kalan, kimilerinin cepheden bahsettiği yazılarda ne Osmanlı’dan, ne Türkler’den, ne de düşmanın kim olduğundan bahsedilmektedir. Adeta metinler, kişisel duygularla kanaatlerden oluşmaktadır. Savaş meydanında olmayanların yazdığı ile cepheden dönen bestecilerin yazdığı eserler arasında farklar vardır. Yaşı veya rahatsızlığı sebebiyle cepheye gitmeyenler kahramanlığa odaklıyken, cepheden dönenlerin yapıtlarında derin yaralar bulunur. Sanatçı, edebiyatçı, özellikle besteci, kişisel duyarlılıkları ve tespitleriyle topluma farklı pencereler açar. Değeri ve varlığı eserlerde ölümsüzdür. Arada olsa olsa; bunu bilenle bilmeyen, yararlananla yararlanmayan yönetici farkı vardır. Gelibolu’da çatışmanın durduğu zamanlarda Kumandan Yarbay Mustafa Kemal, gezdiği siperlerde rast geldiği, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin el yazılarındaki beceriye odaklandığında, yazan neferin bulunmasını ister ve Hattat Mâcit Ayral karşısına geldiğinde ise “siperden çıkmasını, İstanbul’a dönmesini, yazı yazmaya devam etmesini, O’nun yerine siperlere girecek binlerce gönüllü Mehmetçik olduğunu, ama bu kadar güzel yazı yazabilen sanatçıyı bu milletin çok az bulacağını” söyler.[1] İngiliz Tuğgeneral Page Croft ise, emrinde savaşıp hayatını kaybeden George Sainton Kaye Butterworth’ın becerikli bir halk dansı ile ezgisi derlemecisi, iyi bir halk dansçısı ve besteci olduğunu bilmez, kendisine bildirilmemiştir ki, ancak mektup yazışması sayesinde öğrenir ve çok şaşırır. Ancak bu şaşkınlık ne Butterworth, ne Farrar, ne Coles, ne Kelly, ne de Browne’ı geri getirir, yazabilecekleri eserlerle kültüre katkılarını mümkün kılabilir. Kültür ancak yatırım yapıldığında, özen gördüğünde gelişen, her an ihtiyaç olan toplumsal ve insani bir olgudur.

Milli kültürünü muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaya ant içenlere…

 

 

Kaynaklar:

All My Life’s Buried Here – The Story of George Butterworth

Australian War Memorial

Australian Dictionary of Biography

Bardic Edition (List of Composers)

Britannica

Commonwealth War Graves Commission

English Folk Dance & Song Society

Gramophone

IMSLP Petrucci Music Library

Musicalics

The Stanford Society

War Composers

Sezer, Bilal, “Çanakkale Savaşlarında Bir Hattat: Mâcit Ayral”, Sanat: Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 2008, sayı: 14, s. 11-13.

 

*ersin@muzikoloji.org

[1] İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın 1970 tarihli ve İstanbul: Milli Eğitim Basımevi yayını “Son Hattatlar” kitabından ve Mehmet İhsan Gençcan’ın 2003 tarihli “Çanakkale Savaşları ve Sır Kapısından Süzülenler” kitabından aktaran Bilal Sezer (2008), “Çanakkale Savaşlarında Bir Hattat: Mâcit Ayral”, Sanat: Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, sayı 14, s. 11-13.

223 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir