GELİBOLU’YU ANLAMAK

“Türk atları Vistül’den su içmeye başladığında…” Birinci Dünya Savaşı Galiçya Cephesi’nde Osmanlı 15. Kolordusu (Tuncay Yılmazer)

 

Osmanlı Genelkurmayı’nda görevli ünlü Osmanlı tarihçisi Ahmet Refik Bey Harbiye Nezareti yayın organı Harb Mecmuası’nın Eylül 1916 tarihli sayısında, Galiçya cephesin’de çarpışan Türk askerlerine, Osmanlı atalarının Çehrin Kuşatması (1678) ve Hotin Muharebelerine (1621) atıfta bulunarak, şöyle sesleniyordu; “Anavatanınızdan çok uzaklarda savaşmaktasınız fakat zalim düşmanınıza karşı savaştığınız bu yerlerin çok yakınlarındaki birçok yer Türk başarısına, Türk cesaretine, tutkusuna ve kahramanlığına yabancı değillerdir.” Devamında Macarların Türklerle aynı soydan olduğunu ve Ruslara karşı kardeşçe savaşacaklarını ifade ediyordu. Her ne kadar Ahmet Refik bahsetmemiş olsa da, Galiçyaya giden bazı Osmanlı subaylarının Rohatyn’in, Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak zamanlarının Sultan’ı olan Muhteşem Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan’ın doğum yeri olduğunu muhtemelen biliyorlardı.

1915 yılının sonunda Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa Falkenhayn ile Orşova’da buluştu ve İtilaf devletlerinin Çanakkale’den çekilmesinden sonra kalan Osmanlı birliklerinin bir kısmının Avrupa’daki cephelere yollanabileceği teklifinde bulundu. Fakat bu teklif Falkenhayn tarafından Osmanlı askerlerinin eğitim ve malzeme eksikliği sebep gösterilerek reddedildi. Bununla birlikte Brusilov Taarruzu Doğu Cephesi’ni sarstığında Türk kuvvetlerinden yardım istendi. Alman Yüksek Ordu Kumandanlığı (Oberste Heeresleitung-OHL) 6 Temmuz 1916 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan 2 adet tümeni resmen istedi.

Ancak İstanbul’da bulunan her askeri personel ve diplomatik sorumlu aynı fikirde değildi. 1. Dünya Savaşı öncesinde Alman Askeri Misyonunun başkanı ve Çanakkale Muharebeleri sırasında 5. Ordu komutanı olarak savaşan Liman von Sanders Paşa Galiçya’ya asker gönderilmesine karşı çıktı. Liman Paşa’ya göre Doğu Anadolu Rus işgali altında ve Britanyalıların Filistin ve Irak cephelerinde kuvvet toplamakta olduğu haberleri ortadayken, seçilmiş askerlerin Galiçya’ya gönderilmesi fikri doğru değildi. “1916’daki tüm durumun tam olarak anlaşılması, belki de daha erken, Türkiye’nin artık kendi topraklarını ve sınırlarını koruyamayacağını açıkça ortaya koydu. Türk birliklerinin devamlı çok daha fazla sayıda rakiple karşı karşıya geldiği Kafkasya’da, Mezopotamya’da ve Sina yarımadasındaki gibi uzak bölgeler, Küçük Asya’nın geniş kıyılarının  ve İstanbul’un doğrudan korunması, Türkiye’nin gücü üzerinde öyle taleplerde bulundu ki, eğer içerideki birlikler kullanılabilir ve etkili bir durumda tutulursa, bu talepler uzun süre karşılanamazdı.”

Askeri tarihçi Erickson Liman Paşa’nın düşüncesini desteklemektedir. “Liman von Sanders ’in düşündüğü gibi bu askerler Osmanlı İmparatorluğu için daha belirgin stratejik öneme haiz sahalarda kullanılabilirlerdi.”

Dahası Alman İmparatorluğu’nun İstanbul’daki büyükelçisi Wolff-Metternich, Türklerin Avrupa’ya asker gönderme konusunu gelecekteki isteklerini meşrulaştırmak amacıyla kullanacaklarından şüpheleniyordu. Tarihçi Trumpener’a göre, İstanbul’daki büyükelçinin uyarısı üzerine Alman Dışişleri Bakanı Gottlieb von Jagow OHL’yi uyarma gerekliliği hissetmişti. Fakat bu itirazlar dikkate alınmamışlardı. Erickson Alman OHL’sinin görüşlerinin şu şekilde ifade etmektedir:

“ Bu tümenlerin büyük çoğunluğu Britanyalılar tarafından harikulade kalitede nitelendirilmişler ve mükemmel savaş şöhretine sahiplerdir. Daha fazlası, Alman bakış açısından bakıldığında, Balkanlar’ın kuzeyine işleyen tren hatları daha fazla trafiği kaldırabilecekken güneye giden Türk hatları kaldıramayacaktır. İletişim hatlarının kötü olması göz önüne alındığında Türklerin ne yapmak istediklerinin pek bir önemi yoktur. Kendi imkânlarına bırakıldığında, Trakya’daki Türk tümenleri muhtemelen burada biraz daha kalacaklardır. Bu konuda ve özellikle müttefik perspektifinden bakıldığında, 1916 yılında daha fazla Türkü harekete geçirmek Almanya için büyük bir başarı olacaktır.”

Enver Paşa tarafından Galiçya’ya gönderilmesine karar verilen 15. Kolordu Albay Yakup Şevki (SUBAŞI) Bey tarafından kumanda edilecekti. (Kendisi kariyerinin ilerleyen yıllarında, İstiklal Harbi’nin 1922 Büyük Taarruzu sırasında 2. Ordu’yu kumanda edecektir) Bu kolordu Çanakkale gazisi 19. Ve 20. Tümenlerden teşekkül edilmişti. 19. Tümen (57., 72., 77. Alaylar) Çanakkale Arıburnu’ndaki ANZAC cephesinde Ağustos 1915’e kadar, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olacak, Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) Bey, sonrasında ise 25 Nisan 1915 çıkarmasında ANZAC birliklerini kıyıda karşılayan 27. Alay’ın komutanı Yarbay Şefik (AKER) kumandasında savaşmıştır. 20. Tümen (61., 62., 63. Alaylar) Çanakkale Seddülbahir cephesinde görev almıştır. Bu birliğin kumandanı, daha sonra 1933 yılında Irak Başbakanı olacak, Arap-Osmanlı subayı Albay Yasin Hilmi Bey’dir. Çanakkale Muharebeleri sonlandıktan sonra bu tümenler Keşan ve Şarköy ilçeleri çevresinde bulunan köylerde toplandılar ve eğitim ve günlük rutinlerine devam ettiler.

10 Temmuz 1916’da Galiçya cephesine sevkiyat için hazırlıklara başlandı. Askerler hazırlıklarını tamamladı ve Rus yapımı Mosin Nagant tüfekleriyle donatıldı. Enver Paşa bu kolorduda görev yapacak askerlerin seçiminde çok hassastı. Bu askerlerin Osmanlı ordusunu temsil edeceklerini önemle vurguladı ve en güçlü askerlerin cepheye gönderilmesini istedi. Enver Paşa’nın emriyle 15. Kolordu’yu oluşturacak askerler 32 yaş ve altında ( 1884 ve sonrası doğumlu), fiziki açıdan zinde ve sağlıklı olan, göze çarpan genç erlerden ve becerikli genç subaylarda seçileceklerdi. Sina-Filistin cephesinde konuşlu Osmanlı 4. Ordusu’na bağlı Çöl Kuvvetleri Komutanı Alman Albay Von Kress bir telgrafında güçlendirilmiş 160. Alay’ın eğitimli 1250 askerinin hasta, çelimsiz ve tecrübesiz askerlerle değiştirildiğini ve sonradan Galiçya’ya gönderildiğini ifade ederek bu duruma itirazını ediyordu.

Yakup Şevki Bey disipline büyük önem veriyordu. Askerler cephedeki ve cephe gerisindeki davranışları konusunda, Osmanlı askerine yakışır bir askeri disiplin ve itidal içinde olmaları için uyarıldı. Alman ve Avusturya-Macaristan askerlerinin silah arkadaşı olduğu ve dil sorunlarından kaynaklı yanlış anlaşılmaların önlenmesi için çok az iletişim kurulması talimatı verdi. Ekipman ve kıyafet kurallarına uyulması ve trenlerde disiplinin gözetilmesine gerekiyordu. Yerel halkın mal ve mülklerine zarar verilmemesi, aksi yönde davrananların ağır şekilde cezalandırılacağı eklenerek emredildi.

15. Kolordu 535 subay ve 32.017 askerden oluşmaktaydı. 1. Grup 23 Temmuz 1916 da yola çıktı. Son grup 11 Ağustos 1916 da ülkeyi terk etti. Bu birlikleri rotası Sofya-Niş-Belgrad-Zemun istikametindeydi. Harbiye Nazırı Enver Paşa Zemun’a ulaşan birlikleri 4 Ağustos 1916’da teftiş etti.

Alman tarafı Kolordu’nun ihtiyaçlarının çoğu (taşıma, yemek, cephane, sıhhiye) müttefikler tarafından sağlanacağından yazışmaların almanca olmasını talep etti. Avusturyalı veterinerler özellikle hasta hayvanlar konusunda hassastılar ve bu hayvanları itlaf ettiler. Fakat bu hayvanların yerine hayvan bulma konusunda güçlük yaşandı.

Merkezi Güçler’in hükümetleri Galiçya cephesi’ne gitmekte olan Türk askerlerinin halka ilişkiler yönüne büyük önem verdi. Oya Dağlar Macar tarafından yazılan bir makalede Alman, Avusturya, Macar, Leh medyasında görülen “Camaraderie-Waffenbrüderschaft” (Yoldaşlık- Silah kardeşliği) kavramlarına atıf yapan makaleleri detaylıca anlatmaktadır. Birçok hatıra madalya, arma, üzerinde sembollerinde olduğu bandajlar, işaretler ve iğneler üretildi. Birçok poster, posta kartı ve çizimler basıldı ve halka dağıtıldı. Hulusi Fuad Bey başkanlığında Osmanlı askerleri için organize edilen kültürel etkinliklere ek olarak Avusturya Genelkurmayı direktifleri doğrultusunda silah kardeşliği ve kültürel yakınlık bağlarını güçlendirmek için çeşitli etkinlikler düzenlendi.

Türk askerlerinin Batı Galiçya’ya intikali birkaç hafta sürdü. Askerler, birkaç gün karantina sonrası, Zemun’da toplanır toplanmaz Subotica-Budapeşte-Bekescsaba-Lviv üzerinden cephe hattına gönderildi. Bazı birlikler Krakow rotası ile Galiçya cephe hattına ulaştı. Cephenin bu bölümünün başkomutanı, Avusturya-Macaristan tahtı varisi Prens Karl idi ve Türk kuvvetleri güneydeki Alman ordusunun bir parçası olarak, Dinyester’in kuzey kolları Zlota Lypa ve Naraivka nehirlerinin güneybatı yönünde bölündüğü Berezhany’den itibaren savaşacaktı. Verilen cephe bugün Batı Ukrayna’da bulunan Pripet Bataklıkları’ndan Czernowitz’e kadar 400 km uzunluğundaydı, 15. Kolordu hattın %4’ünden biraz fazlasını ama en kritik parçalarından birini tutmaktaydı.

19. Tümen bölgeye daha erken ulaştı ve karargâhını Mechyshchiv’de kurdu. 19. Tümen Potutory-Bozykow hattına yerleştirildiği sırada 20. Tümen Zlotalipa Nehri boyunca uzanan Bozykow ve Lisa kasabaları arasındaki alanı işgal etti. Daha sonra gelen bu tümenin karargâhı Shumlyany’de ve daha sonra günümüzde güneydoğu Polonya’da bulunan Nyzhnya Lypytsya’da konuşlandı. Yakup Şevki Bey’in karargâhı 22 Ağustos 1916’da Pidvysoke’de kuruldu. Türk askerleri vardığı zaman Alman Güney Ordusu Styr Nehri’nden Zlota Lypa batısına doğru çekilmekteydi. Bu nedenle Türk askerleri aniden kendilerini muharebenin en şiddetli olduğu yerde buldu. Türk askerleri Galiçya’ya vardığında General von Bothmer bir açıklama yayınladı:

“Bu arada, Gelibolu kahramanlarının Alman ve Avusturya-Macaristan askerleriyle beraber komutam altında olmasından duyduğum sevinci ifade ediyorum ve cesur Türk müttefiklerimize Alman Güney Ordusu’na hoş geldiniz diyorum. Tanrı’dan 15. Kolordu’nun, bugüne kadar kazandığı şan ve şerefe ek olarak, yeni savaş meydanında da yeni şan ve şerefe kavuşmasını diliyorum.”

Albay Yakup Şevki Bey askerlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun şan ve şerefini temsil ettiğini ve bu duruma uygun bir şekilde hareket etmelerini vurguladı.

Muharebelerin başlamasıyla sorunlar ortaya çıkmaya başladı. İlk ve en önde gelen dil sorunuydu. Türk karargâhlarına emirleri ileten subaylar çok az Türkçe biliyorlardı. Ayrıca Türk karargâhlarında da Almanca konuşan subay sayısı çok azdı.

İlk muharebeler Bozhykiv tarafındaki 19.Tümen mevkilerinde gerçekleşirken, ilk büyük Rus saldırısı 5 Eylül 1916’da gerçekleşti. Bu taaruz daha sonra çok daha büyük ölçekte 20.Tümen mevzilerine doğru kaydı. Cepheye varıldığında bu çatışmaların büyük bedeller ortaya çıkarttığı görüldü. 6 Eylül 1916’da Türk birlikleri 3000 zayiat verdi. 20. Tümen’in mevkilerinin daha geriye taşınması gerekti. Karargâhları Shumlyany’den Nyzhnya Lypytsya’ya taşındı. Bu nedenle yeni hat kuzeyden batıya doğru, Potutory-Kotiv-Trostyanest hattında yayıldı. Geri çekilme sırasında komşu Bavyera tümeni ile iletişim problemi ortaya çıkınca, askerler dost ateşine maruz kaldı ve 61. Alay’ın 5. Bölük’ü Ruslara esir düştü. Ayrıca 77. Alayın iki bölüğü de esir düştü. Benzer bir olay da 16 Eylül’de 20. Tümen’in Alman 258.Tümeni ile benzer iletişim sorunları yaşaması sonrasında yaşandı. Rus saldırısı öncesinde yavaş ama daimi bir topçu ateşi vardı, saldırı sırasında bu ateş piyadenin ilerlemesi için durduruldu, devamında ise yoğun bir topçu ateşi oldu. 208. Alman Tümeni yedekte bekletildi.

16 Eylül 1916 da sabah 07:00 dan akşam 19:00 a kadar, tüm kolordu cephesi boyunca aralıklı düşman taarruzları devam etti. Taarruzların ana odağı 19. Tümen bölgesiydi. Yaklaşık 4 düşman tümeniyle 12 saat boyunca çarpışmasına rağmen kolordu birlikleri pozisyonlarını savundu ve düşmanı ciddi kayıplar verdirerek püskürttü. Fakat Türk kuvvetleri yorgun düştü ve azımsanamayacak kayıplar verdi. Bazı birliklerde subay kalmadı. 19. Tümen sorumluluğunda olan Potutory bölgesi Ukraynalılara devredildi. Bu 2 günlük taaaruz aşağıdaki gibi özetlenebilir: 4 tümen ve her seferinde taze askerlerle 2 gün boyunca sürekli saldıran düşman Türklerden4-5 kat daha fazla zaiyat ve yaklaşık 300 esir vererek geri çekildi. Her ne kadar Kolordu çok sarsılmış ve ciddi kayıplar vermiş olsa da Zlota Lypa ve Naraivka vadileri arasında sıklıkla ormanlık 20 km sektörü elinde tuttu. Kendisine bağlı birlikler, en kötü arazi ve koşullarda, üstün düşman kuvvetlerine karşı 1.000 metreden geniş mevzileri kahramanca savunarak büyük hizmetlerde bulunmuştur.

18 Eylül’den 24 Eylül sabahına kadar cephede önemli bir durgunluk vardı. 24 Eylül’de, 162., 163. ve 164. alaylardan oluşan 41. Rus Tümeni, 77. alay ve 62. alayların güney tarafına sınırlı hedefli bir saldırı yaptı ve iki taburluk bir kuvvetle 421 m tepesinin doğu yamaçlarındaki ilk hattı ele geçirdi. Saldırganlara yöneltilen savunma ateşi çok etkili oldu ve özellikle saldırı noktasında büyük kayıplara neden oldu. Ruslar geri püskürtüldü. 24 Eylül 1916’daki savaşta elde edilen başarılar padişah tarafından memnuniyetle karşılandı ve ayrıca Enver Paşa’nın tebriklerini aldı. Türklerin Berezhanı yakınlarında görülmesinden kısa bir süre sonra Ruslar, Rus kökenli olan 43. Alay ve 113. Tümeni mevzilerinden çekerek yerlerine 3. Kafkas Tümeni’ni sürdüler.

30 Eylül 1916 da Rus 3.Kafkas Tümeni Türk mevkilerini hedef aldı ve ciddi zaiyata sebep oldu. Türk kuvvetleri 45 subay ve diğer rütbelerden yaklaşık 5000 asker kaybederken 500 e yakın Rus savaş esiri aldı. Özellikle subay kaybı yıkıcı boyuttaydı. 20.Tümen komutanı askerlerin savaş kabiliyetinin azaldığını belirterek takviye istedi.

Eylül ve Ekim 1916 ayları boyunca Galiçya’daki Türk kuvvetleri yoğun ve kanlı muharebelere şahit oldu. Galiçya’ya geldiklerinden beri kayıpları 95 subay ve diğer rütbelerden 7000 askere ulaşmıştı. Ek olarak 6 tabur ve 22 bölük komutansız kalmıştı. Güney Ordusu komutanı Böhmer ve sağ kanat komutanı Gerok Türk askerlerini olağanüstü performansı için minnettarlıklarını ifade ettiler.

5-6 Ekim 1916 Rus saldırısı sırasında Türk kayıpları 3000’nin üzerine ulaştı. Yakup Şevki Tuğgeneral oldu. 19. Tümen komutanı Albay Şefik Bey Yarbay Sedat(Doğruer) ile değiştirildi. Avusturya-Macaristan ve işgal altındaki Sırbıstan’ın Taşlıca ve İpek gibi kazalarından yaklaşık 2780 müslüman Türk Osmanlı kuvvetlerine gönüllü olarak katıldı.

Tuğgeneral Yakup Şevki askerlerinin ağır kayıplar konusunda uyardı. İhtiyatların gereksiz kullanımının ana sebeblerinin altını çizdi: ön hatlarda yoğunlaşmaya bağlı olarak ortaya çıkan kayıplar, ihtiyatların zamanından önce kullanılması ve komuta eden subaydan gereksiz yardım istemi. Galiçyadaki kayıpların gayet belirgin olduğunu görmekteyiz. Bu kayıpların en önemli sebeplerinden biri de, Yakup Şevki’nin yukarda belirtiği durumlardan farklı olarak, askerler arasındaki “Gelibolu Ruhu” idi. Galiçya gazisi Teğmen Şefik Yazman’in hatırlarında bahsettiği üzere, Gelibolu tecrübesine sahip birlikler de bile ağır Rus bombardımanı sırasında yapılan taktik geri çekilmeler aşırı moral bozukluğuna sebep olmaktaydı.

18 Kasım 1916 da Cevat Paşa 15. Kolordu Komutanlığı’na atandı. Yakup Şevki Bey’in neden değiştirildiği açık değildir. Bazı hatıralarda Almanlar ile olan ilişkilerinin problemli olduğundan bahsedilmektedir. Cevat Paşa Çanakkale Müstahkem Mevki’ni 18 Mart 1915 de gerçekleşen Müttefik deniz taarruzu sırasında başarıyla savunmuştu. Belli bir süre Almanya’da eğitim görmüştü, Çanakkale geçmişi göz önüne alındığında, Alman komutanlarla daha uyumlu olacağı düşünülmüş olmalı.

1917’ye girerken bu cephedeki en önemli gelişme tümen saldırı bölüklerinin kurulmasıydı (Stormtroopers). Ayrıca subaylar eğitim için geriye gönderildi. Filistin cephesinde hücum taburu olarak etkili savaştılar. Bu sırada Rus Devrimi’nin ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Aralığın ortalarında bazı Rus askerleri siperlerinin üstüne çıkıp “insanları öldürmenin kötülüğünden ve barıştan” konuşup bir yandan da Türk siperlerine beyannameler atıyordu.

4 Ocak 1917 de Şehzade Abddürrahim ve Osman Efendi Türk askerlerini ziyaret etti ve 23 Ocak 1917 de 19. Ve 20. Tümen sancaklarına Çanakkale Cephesi’ndeki başarılarından dolayı madalya taitif edildi. 1917 ortalarına kadar çarpışmaların yoğunluğu azaldı, çatışmaların çoğunluğu küçük pozisyonel muharebelerden ibaretti. Rus Devrimi tartışmasız bir şekilde savaşın yavaşlamasında esas rolü oynuyordu. Bazı Rus askerleri Türk siperlerine yaklaşarak devrimi ve koşulsuz barışı teşvik ediyordu. Açıkçası Bolşevik devrim propogandasının Türk askerleri üzerinde bir etkisi olmadı.

Yeni gelişmeler ortaya çıkmakla birlikte İstanbul’daki ana karargahtaki savaş planları da değişmekteydi. Mart 1917 de İngilizler ve Fransızlar Bağdat’ı işgal ettikten sonra Enver Paşa, Falkenhayn liderliğindeki bağımsız Alman birlikleri ile birkaç Türk ordusundan oluşan Yıldırım adlı bir ordu grubu oluşturmayı planladı. Bu bağlamda 19. Ve 20. Tümenlerin Galiçya’daki karargâhlarından geri çekilmesi kararı verildi. Bu sebeple 19. Tümen 11 Haziran- 7 Temmuz 1917 tarihleri arasında yerini 15th Alman Rezerve Tümeni’ne bırakarak ayrıldı.

29 Haziran’da Rusya Kerensky Taarruzu’nu başlattı. Türk Resmi Tarihi 20. Tümen’in tuttuğu hatlara 24 Rus bataryasının toplamda 43000 merminin atıldığını belirtmiştir. Ayrıca kimyasal silahların kullanıldığı ifade edilmektedir. Ek olarak Rus ordusunda Fin askerlerin olduğu da belirtilmektedir. Bohmer sonradan 3 Temmuz’da Türk askerlerini överek “ Kahraman Tümeniniz, bir ay süren olağanüstü hazırlıklardan sonra, düşmanı taarruzunun 3. gününde üstün cesaret ve dirençle karşıladı. Görevini mükemmel bir şekilde yerinde getirdi.” Cevat Paşa’ya İmparator Karl tarafından bir madalya taltif edildi.

15. Kolordu karargahı 15 Temmuz 1917 de ayrıldı. 12 Temmuzdan başlayarak 20. Tümen Rohatyn bölgesinin komutası altına girdi. 21 temmuz 1917 de düşmanının kesinlikle geri çekildiği anlaşıldı. Amaç Kozova-Ternopil tren hattının ele geçirilmesi, hedef ise Seret ve Dniester arasındaki Rus kuvvetlerinin imhasıydı. 23 Temmuz 1917 de Muzhyliv-Pidhaitsi hattına ulaştılar. 26 temmuz 1917 de Kayzer 2.Wilhem cephedeki bir Türk birliğini, Pidhaitsi bölgesindeki 20. Tümen’i, ilk kez teftiş etti. Plan, Rus ordusunun yenilgisinden yararlanmak, Tsebriv’in batısındaki düşman kuvvetlerini ortadan kaldırmaktı ve 30-31 Temmuz 1917’de Türk birlikleri Nyvra’ya girdi. Berezhany muharebelerinde Rsular ağır kayıplar verdi. 3. Kafkas Kazak Tümeni ve Wrangel Süvari Kolordusu operasyonu durdurmaya çalıştı.

1 Ağustos 1917 20. Tümen’in eve dönüş zamanıydı. Askerler Hutsy’ko döndü ve 22 ağustos 1017 de trenle eve dönmeye başladı, varışları 26 Eylül 1917yi bulacaktı. Tümen karargahı 11 Eylül’de döndü. 8 Ağustos 1917 de 61. ve 63. Alaylar madalyayla taltif edildi.

Sonuç

Türk resmi tarihine göre 15. Kolordu’nun toplam kaybı, 220si subay olmak üzere (100 subay şehit, 120 subay yaralı), 15000 idi. Mehmet Emin Bey kaybın 16000 e ulaştığını ifade etmiştir. Türk kaynakları kayıp rakamlarının ayrıntılı dökümlerini vermemektedir. Tahminimce Türk kayıplarının yaklaşık 3te 1i muharebeler sırasında şehit olmuştur. 12 subay ve 853 Rus askeri esir alınmıştır.

Türk askerlerinin Avrupa cephelerine konuşlandırılması 1. Dünya Savaşı’nın en az vurgulanmış ama önemli olaylarından birisidir. Avrupa cephelerine 1916 yılında 3 Türk Kolordusu gönderilmiştir. Hatta bazı tarihçiler Türk askerlerinin Doğu Cephesi’nin çeşitli savaş alanlarındaki rollerini görmezden gelmektedir. Doğu Avrupa Cephesi sahasında 3,5 kolorduyu aşkın Türk kuvvetleri, Galiçya’daki Rus taarruzlarının durdurulmasında ve Romanya ile Doğu Galiçya’daki belirleyici sonuçların kazanılmasındaki yardımlarıyla kritik bir rol oynamış, ayrıca Makedonya Cephesi’nin savunmasına da katkıda bulunmuşlardır. 19. Ve 20. Tümenler Osmanlı Ordusu’nun elit birlikleri olarak Filistin’e gönderildiler ki burada kaderleri felaket olacaktı. 19 Eylül 1918 deki Allenby’nin Megiddo taarruzuna dayanamayacaklardı.

Türklerin 1916-17 tarihlerinde Galiçya’daki varlığı Polonyalılar için özel bir sembolik anlamı olacaktı. Tarihçi ve Türkolog Piotr Nykel bu konuyla ilgili makalesinde 18.yy’dan beri kimisinin esarette çoğunluğunun ise parçalanmış bir şekilde bu topraklarda yaşayan Polonyalıların ilgi çekici bir kehanetinden bahsetmektedir. Bu kehanete göre Türk atları Vistül Nehri’nden su içemeye başladığı zaman Polonya tekrar doğacaktı. 15. Kolordu’nun Galiçya’da bulunması, son Türk askerinin çekilmesinden yaklaşık bir yıl sonra bu kehanetin gerçekleşmesiyle bağlantılı olabilir. Polonya’nın bağımsızlığını kazanacağı kesindi, bu kehanette, nehrin adındaki farklılıklara rağmen, Türk kuvvetlerinin bir kısmının, Vistüla Nehri’nin aktığı Krakow güzergâhından cepheye doğru yürüdüğü de belirtilmelidir.

Kehanet genellikle kültürel çalışmaların konusu iken tarih somut gerçekleri gözden geçirmeyi ve yorumlamayı gerektirir. Galiçya ve Romanya seferleri, merkezi güçlerin yoldaşlık vurgusunun en üst düzeye ulaştığı cephelerdi. 1916 yılının 2. Yarısında Hindenburg ve Ludendorff liderliği altında, Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğu orduları başarı üstüne başarı kazandı. Almanların kendi çıkarlarına öncelik vermesi, Avusturya-Macaristan’ın ayrı bir barış arayışı, Türkiye ve Bulgaristanın birbirlerine olan güvensizlikleri ve Rus Devrimi sonrası Kafkaslar’daki değişiklikler Türkiye’yi Brest-Litovsk sonrası daha bağımsız hareket etmeye yöneltti ki bu Almanya’yı kızdırdı.

Osmanlı İmparatorluğu diğer cephelerde askeri zorluklarla yüzleştiği halde uzak harekat alanlarına birçok sebeplerden dolayı asker yollamıştır. Bence ele almamız gereken temel soru, bu kararın neden alındığıdır.

Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ittifakın gereğini yerine getireceğini düşünüyordu. Milliyetçi bir Osmanlı subayı olarak, yüzyıllar sonra atalarının at bindiği topraklarda Türk bayrağının Orta Avrupa’da dalgalanacağı ve yeminli düşman Ruslara karşı mücadele edeceği düşüncesi, imparatorluk zihniyetinin bir yansımasıydı. Dahası İttihat ve Terakki Fırkası’nın Birinci Dünya Savaşı’na girdikten sonra ilk icraatlarından birinin, 1877-78 Harbi’ndeki acı yenilgiyi anımsatan Yeşilköy’deki Rus anıtını havaya uçurmak olduğu da unutulmamalıdır. Bab-ı Ali’nin (Osmanlı hükümeti) karar vericileri, 1877-78 savaşının acı derslerinin ve tarihi düşmanları Rusya’nın İstanbul’u tehdit edebileceğinin farkındaydılar. Berlin, Sofya ve İstanbul arasında açık bir yolun sürdürülmesi de hayati önem taşıyordu.

Buna ek olarak, Bab-ı Ali her iki ülke için de yasa altında eşit muamele gösterilmesi için çaba sarf ediyordu. Galiçya cephesinde, eski Osmanlı seferlerine yapılan atıflar, propaganda amaçlı da olsa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’nın büyük güçleri arasında devam eden önemini vurgulamanın bir yolu olarak öne çıkıyor. Gazeteci Ahmet Emin (Yalman) Bey, Tanin gazetesindeki yazısında, Osmanlı askerlerinin Avrupa’ya yalnızca Ruslarla çarpışmak için gelmediklerini, aynı zamanda Avrupalılar arasında Osmanlılar hakkında yaygın olan yanlış anlamalarla mücadele görevini de üstlendiklerini vurguladı. Türkiye, ittifak ruhuna uygun olarak, savaş sonrası durumu belirleme ve kapitülasyonların kaldırılması konusunda elini güçlendirmek için Galiçya ve diğer Avrupa cephelerine asker gönderdi. Ancak, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki ağır yenilgi bu hedefleri gölgeledi.

 

412 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir