Sarıkamış’ta Niçin Başarısız Olundu?
1- Hazırlanan ilk plandan sapmalar: Sarıkamış Harekâtının başarısızlığa uğramasının en büyük sebebi, hazırlanan ilk plandan sapılarak plan dışına çıkılması ve olayların akışına kapılarak kesin sonuç alınacak yerden uzaklaşılması olmuştur.
Harekâtın başında planlandığı üzere; 10. Kolordu Oltu’dan güneye dönerek Bardız bölgesine yürüseydi, Çatak’tan güneye dönerek Yeniköy-Kötek mıntıkasına gelmiş olan 9. Kolordu’yla 25 Aralık’ta Rus cephe hattının arkasına düşmüş olacaktı ve Rus ordusunu sağ gerisinden çevirmeye muvaffak olup son darbeyi vurabilecekti.
Oysa 10. Kolordu iki tümeniyle Oltu’dan kuzeydoğu istikametine devam ederek Kosor’a gitmiş ve Sarıkamış bölgesine inmek için hiç hesapta olmayan Allahuekber Dağlarını aşmak zorunda kalmıştır. 10. Kolordu Allahuekber Dağları’nı aşarken fırtına çıkmış, tipi altında dağı aşmaya çalışan kolordunun çok sayıda eri donduğu gibi geri kalanların neredeyse tamamı canlarını kurtarma derdine düşerek çevre köy ve mezralara dağılmıştı.
Asıl önemli olanı ise; Hafız Hakkı’nın Oltu’dan güneye dönmeyip Kosor Boğazı’na ilerlemesi ve Allahuekber Dağlarını aşıp Beyköy-Başköy hattına indikten sonra Sarıkamış üzerine yürüme kararı alması üzerine; Enver Paşa’nın da 24 Aralık’ta Bardız’dan 9. Kolordu’yu Yeniköy-Kötek hattına sevk etmekten vazgeçip 25 Aralık’ta Sarıkamış önünde olacağını bildiren -ki aradaki mesafeye bakıldığında bu tarihte orada olması imkansızdı- Hafız Hakkı’yı yalnız bırakmamak için Sarıkamış üzerine yürüyerek cephe hattında bulunan Rus ihtiyatlarının serbest kalmasına yol açmasıdır. (Bkz. Kroki-2)
Harekât planı tamamen delinmiş, ordu karargâhı olayların akışına kapılmış, hazırlanan ilk planda hiçbir önemi ve önceliği bulunmayan Sarıkamış kasabası, harekâtın tek hedefi haline gelmişti. Halbuki Ruslar için bir ikmal ve iaşe merkezi olmaktan başka değeri olamayan Sarıkamış’a gitmekle kesin sonucun alınacağı yerden uzaklaşılmış oldu.
Sarıkamış Harekâtı’nın nasıl yapılması hakkında görüş bildiren Fevzi Çakmak; harekâta katılan 9. Kolordu’nun Çatak’tan önce Karaurgan bölgesine inerek Rus ordusunun kuzey yanına taarruz etmesi gerektiğini; 10. Kolordu’nun ise Oltu ve Narman’dan daha kısa bir kavisle Yeniköy hattına gelerek düşmanın gerisine düşmesi gerektiğini belirtir[1]. Bu sayede iki kolordunun kuvvetli bir taarruzu karşısında düşmanın geri çekilmeye fırsat bulamadan mağlup edilmesi mümkün olurdu.
Sarıkamış Harekâtı’na genel olarak karşı olan ve şiddetli tenkitlerde bulunan Şerif Bey kitabında; “Şayet 9. Kolordu Çatak’tan, 10. Kolordu Oltu üzerinden güneye dönerek Kötek-Yeniköy hattında Rus ordusunun gerisine düşseydi bu hareket gerçekten başarıyla sonuçlanabilirdi”[2] diyerek ilk plana sadık kalınmamasının felaketi getirdiğini belirtmektedir.
2- Birlik komutanlarının olumsuz etkileri: Harekâta katılan üst düzey komutanlardan bilhassa 9. Kolordu Komutanı İhsan Paşa ve Kurmay Başkanı Şerif Bey ile bu kolordunun 29. Tümen Komutanı Arif (Baytın) harekâtın başarısına inanmamışlardı; bilhassa 25 Aralık’tan sonra Bardız’dan Sarıkamış’a doğru yapılan taarruzlarda gönülsüz ve gevşek hareket etmeleri sebebiyle kolordunun her ne olursa olsun savunmasız durumdaki Sarıkamış’a girmesine yanlarında bulunan Enver Paşa’ya rağmen engel olmuşlardı; bugünkü başarısızlığın sorumlusu olarak bu üç komutan gösterilmektedir[3]. Askerin yorgunluğunu ve birliklerin toplu halde olmadıkları bahaneleriyle İhsan Paşa ve Arif Bey taarruza ara verilmesini Enver’den talep etmekteydiler. Oysa Sarıkamış’ta henüz kayda değer bir kuvvet bulunmaması yüzünden kaybedilecek her an Rusların burayı takviye etmelerine fırsat verecekti. Diğer taraftan açıkta bulunan Türk askerleri eksi değerlerdeki ısı yüzünden donma tehlikesi altındaydı ve erler donmamak için çevredeki köylere dağılmaktaydı. Sarıkamış bir an evvel ele geçirilebilseydi sıcak bir çatı altına da sahip olunacaktı.
Sarıkamış’ı yazan Şerif Bey; “Enver Paşa’nın askeri merhametsizce ileri sürdüğünü” iddia eder. Öte yandan Ruslar tam aksine “27 Aralık’ta Türkler durmayıp taarruza devam etselerdi, takviye kuvvetleri gelmeden Sarıkamış’tan çekilmemize sebep olurlardı” demektedirler. Sarıkamış Harekâtı’nda 26/27 Aralık tarihi bir dönüm noktası olmuştur[4].
11. Kolordu Komutanı Galip Paşa’ya verilen görev; Rus ordusunu cepheden tazyik etmek, çekilmesine fırsat vermeyecek şekilde ona yapışıp geriye kuvvet kaydırmasına engel olmaktı. Galip Paşa, ordu komutanlığı ile irtibat kurmadığı gibi, önünde geri çekilen Rus kuvvetlerini takip etmekle yetinmiş, kendisine verilen görevi yerine getirmek için hiçbir çaba sarf etmemiştir[5].
3- Muhabere ve irtibattaki aksaklıklar: Harekâta katılan iki kolordu aynı hedefe farklı yollardan yürüyordu. Bunun için iki kolordunun senkronize ve birbirinden haberdar olarak hareket etmesi son derece önemliydi. Ancak muhabere ve irtibattaki aksaklıklar daha harekâtın başında olumsuz etkilerini göstermeye başlamıştı. 23 Aralık’ta 10. Kolordu’nun 31 ve 32. Tümenleri Oltu yakınında birbirini düşman zannederek saatlerce çarpışmıştı. Sonunda durum anlaşılmış ise de bu yanlışlık boşu boşuna verilen birkaç yüz zayiata sebep olmuştu.
Ruslar ise muhabere ve istihbarat noktasında bize göre daha iyi durumdaydı. Bölgedeki Ermeni köylüleri gönüllü olarak Rus ordusuna istihbarat sağlamaktaydı. Hatta harekâtın kritik günlerinde Rus Komutan Mişlayefski paniğe kapılarak ağırlıkları terk etmek suretiyle de olsa geri çekilme emri verdiğinde Yudeniç isimli kolordu komutanı Ermenilerden aldığı istihbarata binaen harekâtı yapan Türk ordusunun kötü durumda olduğunu kuvvetlerinin çok az olduğunu söyleyerek savunmaya ve mücadeleye devam etmekte ısrar etmişti.
Bizim için talihsiz Ruslar için talihli bir başka olay da 24 Aralık günü yaşanmıştı. Oltu’dan ayrılan 10. Kolordu’nun Kurmay Başkanı Yarbay Nasuhi[6] kötü bir tesadüf eseri Ruslarla karşılaşıp esir düşmüştü. Üzerinden çıkan kuşatma harekâtını içeren taarruz emri Rusları telaşa düşürdüğü gibi, gerekli tedbirleri almalarına da imkan sağlamıştı. 25 Aralık’ta Ruslar derhal cephe gerisinde bulunan ihtiyat kuvvetlerinden bir alayı Sarıkamış’ı takviye etmek üzere gönderdikleri gibi sürekli yeni imdat kuvveti göndererek 31 Aralık’tan sonra sayı üstünlüğünü ele geçirmişlerdi.
Kolordular arasındaki irtibatsızlık ve haberleşme eksikliği kolorduların birbirinden habersiz münferit hareketlerine sebep olmuştu. 9. Kolordu 10. Kolordu’nun ne zaman nerede olduğunu bilmediği gibi, cephe hattında Rusları tutmakla görevli 11. Kolordu ise harekâta katılan her iki kolordunun durumundan habersizdi. İrtibat noksanlığı birlikte hareket etmeyi engellediğinden, Sarıkamış önünde 9 ve 10. Kolorduların bir elden idaresine ve düşman karşısında ağırlık merkezi oluşturarak kati darbe vurulmasına mani olmuştur.
4- İkmal işlerindeki aksaklıklar: Harekâta katılan kolorduların cephane, er, erzak ihtiyacı için çok gerekli olan ikmal teşkilatı kurulamamıştı. Çarpışmalar, hava şartlarının olumsuzluğu ve hastalık sebebiyle sürekli eriyen birlik mevcutları, ikmal erleriyle doldurulamamıştı. Bu ihtiyaç ancak gerilere gönderilen subayların, çevre köylere dağılmış perakende erleri toplayıp getirmesiyle kapatılmaya çalışılmıştı.
Yiyecek ikmali de yapılamamıştı. Yiyecek ihtiyacı yol üzerindeki köy ve kasabalardan karşılanmaya çalışılmıştı. Ancak Sarıkamış önünde geçirilen bir haftalık zaman içinde elde kalan her şey tüketildiğinden, Enver Paşa da dâhil olmak üzere subay ve erler aç kalmışlardı. Bu durumun olumsuz bir neticesi olarak 29 Aralık’ta Sarıkamış’a girmeyi başarabilen 10. Kolordu erleri yiyecek bulmak için etrafa dağılınca, takviye alan Ruslar tarafından karşı taarruzla geri atılmışlardı.
5- Rusların inatçı savunması: Harekât planı yapılırken iki kolorduyla Rusların arkasına düşüldüğünde paniğe kapılacak Rusların derhal kaçacağı varsayılmıştı. Ancak Ruslar inatçı ve akıllı bir savunma taktiği uygulayarak cephede 11. Kolordu önünde kademeli bir şekilde gerilerken, ihtiyattaki birliklerini Sarıkamış’a sevk etmişler, Kars’tan da takviye kuvvetler getirmişlerdi. Kafkas cephesi komutanı Mişlayefski bir ara paniğe kapılarak geri çekilme emri vermişse de General Yudeniç gibi daha sağduyulu ve kararlı komutanlar sayesinde Ruslar başarılı bir strateji yürüterek sürekli eriyen Türk birlikleri karşısında 31 Aralık’tan itibaren üstünlüğü ele geçirmişler, bu sayede savunma pozisyonundan çıkarak taarruza geçmişlerdi.
6- İklim şartlarının iyi değerlendirilmemesi ve “B Planı” eksikliği: Harekâta başlandığında mevsimin kış olduğu ve geçilecek arazinin kar altında olduğu biliniyordu. Zaten yapılan bir baskın harekâtı olduğundan ve baskının ruhunda beklenmedik yer ve zamanda hareket etmek yattığından harekâtın kış mevsiminde yapılması baskının doğası gereğiydi.
Ancak hava ve çevre şartlarının, üstesinden gelinemez bir seviyeye ulaşması halinde harekâta son verilmesi veya kapsamının daraltılmasına yönelik ikinci bir plan gerekliydi. Maalesef bu yapılmadı; aksine hava ve çevre şartları insan takatinin üstüne çıkmasına rağmen harekâta ısrarla devam edildi. Keza firar, hastalık, dondurucu soğuklarda açıkta çadırsız gecelemekten donmalar sebebiyle anormal derecede azalan er sayısı yüzünden, on bin erlik tümenlerin mevcutları birkaç yüz kişiye inmişti. Eldeki bu kuvvetin açlık ve yorgunluk dolayısıyla savaş kudreti azaldığından, esasında 31 Aralık’tan itibaren başarı ümidi kaybolmuştu.
Nitekim 31 Aralık günü, kuşatma harekâtında baskın unsuru yok olduğu, planın tatbik ihtimalinin kalmadığı açıkça ortaya çıkınca geri çekilme emri yazdırılmış olmasına rağmen bu emir sonradan geri alınmıştı. Çıkması muhtemel olumsuzlukların önceden hesap edilerek yedek bir planın hazırlanmamış olması ve bunun sonucu olarak zamanında geri çekilme emri verilmemesi; zayiatın çoğalması, 9. Kolordu karargâhının, kolordu komutanı dahil olduğu halde Ruslara esir düşmesi sonucunu doğurmuştur.
Sarıkamış Harekâtı’nda Doğru Bilinen Yanlışlar
1- Sarıkamış harekâtını Almanlar planladı: Osmanlı Devleti 28-29 Ekim 1914 tarihindeki Karadeniz baskınıyla savaşa fiilen dahil olduktan sonra, Almanlar Türk ordusundan Süveyş Kanalı ve Kafkasya’da birer cephe açıp Rusları ve İngilizleri buralarda meşgul etmesini istemişti.
Kafkasya ve Kanal üzerinde harekât yapmak planı daha önce Eylül ayında söz konusu olmuş ve bu cephelerde yapılacak muhtemel harekâtların ön çalışmalarını yapmak üzere, Alman Yarbay von Kress Filistin’e gönderildiği gibi, doğu cephesindeki 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’dan da bir savaş vukuunda Ruslara karşı izlenebilecek hareket tarzı hakkında rapor istenmişti. Nitekim Eylül 1914’de Hasan İzzet Paşa genel hatlarıyla Aralık ayında gerçekleşen Sarıkamış Harekâtına benzeyen bu harekâtın prototipi sayılabilecek bir planı İstanbul’daki genel karargâha arz etmişti[7].
Almanların Türk ordusundan istedikleri; Rusları Kafkasya’da meşgul edecek ve batıda Almanların karşısına çıkarabilecekleri kuvvetlerin mümkün olduğunca çoğunu burada tutmak zorunda bırakacak bir tazyikti. Spesifik olarak icra edilmiş olan Sarıkamış planı, Almanya tarafından tertip ve tanzim edilmemişti. Yerli bir plan olan Sarıkamış Harekâtı’nda Alman etkisi; plan yapılırken Hindenburg’un Ağustos ayı sonunda iki Rus ordusunu Tannenberg’de kuşatarak imha etmesinin harekât planına ilham vermesi ile Osmanlı Genelkurmay Karargâhında bulunan başta Bronsart Paşa olmak üzere kurmay heyetindeki Almanların katkıları olmuştur.
2- Enver Paşa Erzurum’a 3. Ordu komutanlığını üstlenmek için geldi: 1914 Kasım ayı başında başlayan savaşta ilk cephe Kafkasya’da Ruslarla açılmıştı. Kasım ayı içinde Rus ordusuyla Köprüköy ve Azap Savaşları yapılmış ve Türk ordusu bu iki savaşta Ruslara karşı nispî bir başarı kazanmıştı.
Halbuki Kasım ayında doğu cephesinde Türk ordusunun Ruslara sayı üstünlüğü vardı ve Ruslar bölgedeki iki kolordularını, Almanlar karşısında zor durumda kaldıklarından Polonya cephesine göndermişlerdi.
3. Ordu’nun, Rusların bu zayıf durumundan istifade ederek kesin bir galibiyetle Rusları perişan etmesi beklenirken, Köprüköy ve Azap muharebelerinde gevşek ve aşırı ihtiyatlı davranılarak Rusların güvenli bir şekilde geri çekilmelerine mani olunamamış; hatta Azap savaşı akabinde yenilgiyi kabul edip çekilen Rus ordusu şiddetli bir takiple ezilmesi gerekirken, Hasan İzzet Paşa hiç kimsenin anlam veremediği bir şekilde ihtiyarî geri çekilme emri vermişti[8].
3. Ordu’nun Ruslara bitirici darbeyi bir türü indirememesi İstanbul’da kaygı uyandırmıştı. Enver Paşa yeterince aktif davranmayan Hasan İzzet Paşa’yı hareketlendirmek ve hazırlanan kuşatma planına son şeklini vermek üzere Erzurum’a hareket etmiş 15 Aralık’ta 3. Ordu karargâhının bulunduğu Köprüköy’de harekât planı üzerinde çalışılmış ve neticede Hasan İzzet Paşa’nın da iştirak ettiği üzere harekât planı hazırlanmıştı. Enver Paşa 17 Aralık’ta Köprüköy’den ayrılarak Erzurum’a giderken; “Ben Erzurum’a gidiyorum. Ya oradan İstanbul’a dönerim veya seyirci sıfatıyla hareketinize bakarım” demişti[9].
Hasan İzzet Paşa, taarruza üç gün kala 18/19 Aralık gecesi Erzurum’daki Enver Paşa’ya şifreli bir telgraf göndererek; “Bu harekâtın sonunu hazırlığımıza göre şüpheli görüyorum. Başarısızlık halinde uzun sürecek olan savaş aleyhimize dönecektir. Büyük bir harekât yerine Narman’daki düşmanı uzaklaştırmakla yetinelim. Böylece ilerideki taarruz ve işgal için zemin hazırlanmış olur” demiştir[10]. Başka eserlerde sinirlerinin bozulduğu bahanesini ileri sürerek istifasını verdiği de söylenir. Her bakımdan bu tarz bir hareket, taarruz için İstanbul’dan gelmiş ve her türlü hazırlığı yapmış Enver için kabul edilemez bir durumdu. Hasan İzzet Paşa derhal görevden alındı; ancak vakit darlığından ve o anda ordu komutanlığına tayin edilecek uygun birisi olmadığından, Enver Paşa 3. Ordu komutanlığını üstlenmek durumunda kaldı. Beraberindeki Genelkurmay Başkanı Alman General Bronsart da ordunun kurmay başkanlığını üstlendi.
Esasında Enver’in ordu komutanlığını üstlenip kuşatma harekâtını yapacak kolordularla birlikte hareket etmesi uygunsuz bir durumdu. Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili olan zâtın bu tür bir harekette bulunması son derece ihtiyatsızca bir teşebbüstü. Taktik açıdan bakıldığında dahi Enver’in ordu komutanlığını üstlenmiş olmasına rağmen, harekâta katılmayıp geride bir karargâh oluşturup, kuşatma harekâtı yapan kolordularla cepheden Rusları meşgul eden 11. Kolordu arasındaki organizasyonu sağlaması daha yerinde olurdu.
Akla ve mantığa yakın bu husus büyük ihtimalle Enver tarafından da düşünülmüştür. Ancak kuşatma harekâtına katılan bilhassa 9. Kolordu komutanı, kurmay başkanı ve bazı tümen komutanlarının gevşek hareketlerinin farkında olan Enver Paşa harekâta bizzat katılarak onları hareketlendirmek istemiş olabilir. Nitekim harekâtta son derece atak bir tavır sergileyen Hafız Hakkı’nın 10. Kolordusundan emin olduğundan, Enver Paşa harekatın sonuna kadar 9. Kolordu’yla birlikte hareket etmiştir.
3- Sarıkamış’ta Arap memleketlerinden getirilen çöl kıyafetleri giymiş askerler kullanıldı: Sarıkamış Harekâtı’nda Arap ülkelerinden getirilmiş çöl kıyafetleriyle yahut yazlık giysilerle donatılmış askerler kullanıldı ve bunlar soğuktan dondu rivayetleri Sarıkamış konusunda sıkça anlatılan hikâyelerdendir.
Sarıkamış Harekâtı sırasında Arap ülkelerinden getirilmiş birlik vardır ancak bunlar iddia edildiği gibi ordunun çoğunu oluşturmuyordu. Yalnızca Bağdat’tan getirilen 37. Tümen Köprüköy ve Azap Muharebeleri esnasında bölgede kullanıldı. Bu tümen iki alaydan oluşuyordu ve toplam kuvveti de iki bin kişiydi[11].
9 ve 10. Kolorduları oluşturan birliklerin askerleri için de yazlık elbiselerle ve kaputları olmadan harekâta katıldıkları söylenir ki bu da doğru değildir. Askerin sırtında kaput vardır. Ancak soğuk bilhassa 25-27 Aralık günleri arasında -30 derecelere kadar düşmüş olduğundan, açıkta geceleyen veya fırtınaya tipiye yakalanan askerler donmaktan kurtulamamıştır. Bu iki-üç günlük şiddetli soğuk ve fırtına tam bir talihsizlikti.
Nitekim aynı gün fırtına ve tipi durduğundan 27 Aralık öğleden sonra Allahuekber Dağlarını mevcudunun ancak %20’siyle aşabilen 10. Kolordu’ya bağlı 31. Tümen Komutanı Hasan Vasfi Bey, geride dağılıp kalmış erleri toplamak üzere Allahuekber Dağlarını aşarak 20 saatte geriye gidip dönmüştü. Oysa 26/27 Aralık’ta 31. Tümen aynı yolu sadece gidiş olmak üzere 22 saatte katetmişti.
4- Sarıkamış Harekâtı’nda 90 bin asker düşmana kurşun atamadan donarak şehit oldu: Sarıkamış Harekâtı üzerinde yapılan mübalağa ve çarpıtmaların en çok bilineni ve kabul göreni hiç şüphesiz bu donarak şehit olmuş 90 bin er söylemidir.
Rakamlar üzerinden spekülasyon yapmak kolaydır. Hele de Sarıkamış gibi bu hadiseye dair yazılmış kaynak niteliğindeki eserlerde dahi zayiata dair rakamlar arasında çok büyük tutarsızlıklar varsa!
İlginçtir şehit sayısı üzerinden çıkarılan kargaşa ve tartışma ortamı yüzünden Sarıkamış’la Çanakkale birbirine benzer! İkisinde de şehit sayısı olduğundan fazla gösterilmeye çalışılır. Çanakkale’de bütün zayiat toplamı (yani şehit, yaralı, hasta, esir, kayıp) olan 250 bin kişi, şehit olarak gösterilir. Sarıkamış harekâtına katılan muharip er sayısı 75 bin olmasına rağmen ve toplam zayiat (yani şehit, yaralı, hasta, esir, kayıp) 60 bin civarında olmasına rağmen 90 bin erin donarak şehit düştüğünün söylenmesinin altında yatan sebep; yaşanan yenilginin olabildiğince feci gösterilip müsebbiplerinin suçunu günahını arttırmaya yönelik bir çarpıtmadır. Yazının başında 90 bin rakamının Enver Paşa aleyhine başlatılan kampanyanın bir parçası olarak bilerek mübalağalı bir tarzda kimler tarafından ve nasıl tahrif edilerek aktarıldığını izah etmiştik.
Sarıkamış felaketinin sebep olduğu insan kaybı konusunda maalesef kaynaklarda mutabakat yoktur. 25 bin kişiden 120 bin kişiye kadar rakamlar verilir. Bu konuda genelkurmayın çıkarmış olduğu kitaplardan ve akademik çalışmalardan çıkardığımız ortak sonuç şudur:
Harekâta katılan 3. Ordu’nun muharip kuvveti: 75 bin (gayr-i muharip unsurlarla beraber yaklaşık 120 bin)
Kuşatma Harekâtına katılan 9 ve 10. Kolorduların muharip mevcudu: 45-50 bin kişi.
Rusları cephede tutan 11. Kolordu’nun muharip mevcudu: 22 bin
Aralık 1914 – Şubat 1915 arasında Sarıkamış Harekâtı sırasında uğranılan kayıplara bakıldığında:
Rusların defnettiği er sayısı (9 ve 10. Kolordu erleri): 23 bin
Esir (çoğu şehit olmuştur): 7 bin
11. Kolordu bölgesinde şehit sayısı: 10 bin
Hastalıktan (çoğu tifüsten) vefat eden er sayısı: 20 bin
Toplam: 60 bin şehit
Bu sayıya Mart 1915 tarihine kadar hastanelere giriş çıkış yapan 30-40 bin hasta er sayısı da eklendiğinde uğranılan kayıp ortaya çıkmaktadır.
Şimdi, yukarıdaki tabloya bakıp “ha 60 bin ha 90 bin arada çok fark yok” denebilir. Buradaki maksadımız zayiat rakamını aşağı çekmeye çalışmak değildir. Yanlış bir kanaat olarak söylene gelen “90 bin erin düşmana kurşun atamadan şehit olduğu” rivayetinin gerçeğe aykırı olduğunu izah etmektir.
İşin doğrusu şudur ki uğranılan bu zayiatın içinde hakikaten soğuktan donarak şehit olanlar varsa da pek çoğu sıcak çatışmada Ruslarla harp ederken vurulup düşenlerdir. Bizim 60 bin kişilik zayiatımıza mukabil Rusların yarısı ölü olmak üzere (10 bin donmuş er) 30-35 bin zayiatlarının olması da zaten “kurşun atamadan şehit oldular” sözünü boşa çıkarmaktadır.
Sonsöz
Sarıkamış Harekâtı, esasında düşmanın beklemediği bir zaman ve istikamette yapılmış baskın etkisi göstermiş ve harp tarihi mütehassıslarınca uygulanabilirliği yüksek görülen bir plandı[12]. Başarısızlığın sebeplerini yukarıda izah ettik.
Doğu cephesinde Rus ordusunu mağlup etmek için esasında bir kuşatma harekâtına da gerek yoktu. Ruslar bu cephede bulunan üç kolordudan ikisini Kasım ayından önce Polonya cephesine göndermişlerdi. Rus ordusu Kasım 1914’te Türk ordusu karşısında 60 bin kişilik bir kuvvete sahipti. Türk ordusu sayı olarak Rus ordusundan fazlaydı. Bu durumda yapılacak olan şey 3. Ordu’nun 10. Kolordusunu, hatta diğer bir kolorduyu daha bu cepheye getirip Kasım ayı içinde zayıf Rus ordusuna karşı şiddetli bir taarruz yapıp ezmekti ve bu pekâla başarılabilirdi[13].
Ruslar, savaşta sonucun tayin edileceği yerin Avrupa cephesi olduğu kanaatinde olduklarından Kafkas cephesini zayıf bırakmışlardı ve Türk ordusunun ilerlemesine karşı asıl savunma hattını Kars’ta kurmuşlardı. Kars 300 topla tahkim edilmiş müstahkem bir mevki idi.
Sarıkamış’ın ele geçirilebilmesi (bütün Rus ordusunun ikmal ve iaşe merkezi olmasına rağmen), Rus ordusunun hezimete uğramasına ve yok olmasına, dolayısıyla Türk-Rus harbinin sonucuna büyük etki edeceği iddia edilemez. Sarıkamış alındıktan sonra Rus ordusu gerilerine yönelecek taarruz, yeterli kuvvet ve hızla yapılmadıkça Rus ordusunun kesin hezimetine de inanmak mümkün olmaz[14]. Sarıkamış’ı ele geçirebilmiş bile olsa kuvvetinin çoğunu kaybetmiş Türk ordusunun iyi tahkim edilmiş Kars’ı ele geçirmesi çok zordu. Rusların sahip olduğu demiryolu ağı sayesinde çok uzak mesafelerden takviye birlikleri bölgeye getirmeleri mümkündü. Nitekim 25 Aralık’ta Rus Komutan Mişlayefski esir aldıkları 10. Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Nasuhi Bey’in üzerinden çıkan kuşatma planıyla Türk ordusunun niyetini öğrenince telaşa kapılarak ağırlık merkezi Kars olmak üzere kuvvetleri geri çekerek burada toplamak istemişti[15]. Mişlayefski’nin bu hareketinden, Rusların zayıf bulundukları Kafkas cephesinde zorda kalınca Türk ordusu karşısında geri çekilerek Kars’a kadar olan araziyi terk etmeyi göze aldıkları anlaşılıyor. Gayet kuvvetli tahkim edilmiş Kars kalesine dayanarak Türk ordusunu durdurmayı hedeflemişlerdi.
Ayrıca müttefikimiz Almanya’nın da Türk ordusunun Kafkasya’ya hâkim olmasını kabul etmesi düşünülemezdi. Almanlar Rus kuvvetlerini Kafkasya’da meşgul edecek şekilde bir cephe açmamızı istemişlerdi; ancak Kafkasya’yı işgal etmemize de herhalde ilk önce müttefikimiz Almanya itiraz ederdi. Almanya’nın petrol bölgesi olan Kafkasya üzerinde hakimiyet planları vardı ve bu planlarını uygulamak için Türk ordusuyla çatışmayı bile göze alırdı.
Nitekim Bolşevik ihtilali neticesi Rusya’nın savaştan çekilmesi üzerine, 1918 yılında Kafkasya’daki nüfuz mücadelesinde müttefik ülkeler olan Türk-Alman birlikleri silah silaha gelmişti. Kafkasya’daki Alman menfaatlerini Osmanlı Devleti’ne karşı savunan birliğin başında da bir yıl önce Filistin cephesinde 8. Türk Ordusu komutanı olarak görev yapan Von Kress bulunuyordu. Türk ordusu Bakü’ye doğru ilerlerken Almanya, Bakü petrollerinin kendileri için taşıdığı hayati önemi belirterek, Enver Paşa’dan derhal Bakü’ye yönelik harekâtı durdurmasını istemişti[16].
Bu çalışmamızda; Sarıkamış Harekâtı’nın kötü planlanmış, kötü yönetilmiş, beyhude yere “90 bin vatan evladının dağlarda dondurulmuş” olduğu yönündeki klişeleşmiş anlatımın, bazı yönleriyle yanlış, bazı yönleriyle doğruluk payı varsa da abartılı ve çarpıtılmış bilgilerle dolu olduğunu ortaya koyarak, ulaştığımız ve doğruluğuna kanaat getirdiğimiz sonuçları okuyucuyla paylaşmak istedik.
Başta Enver Paşa olmak üzere harekâtı planlayanlar şüphesiz üzerinde harekât yapılacak arazinin zorluklarını biliyordu. Harekât planı iklim ve arazi zorluklarına rağmen uygulanabilirliği yüksek bir plandı. Ancak 2-3 bin metre yükseklikteki dağ geçitlerinde ne zaman neyle karşılaşılacağı önceden bilinemezdi. Bunun için fevkalade iklim ve arazi zorluklarıyla karşılaşıldığında tatbik edilecek yedek bir plana ihtiyaç vardı. Maalesef iklim ve arazi zorlukları yeterince dikkate alınmadığı gibi, yedek bir plan da yapılmamıştı. Her halükârda harekâtı devam ettirme kararı verilmek suretiyle, birliklere yerine getirilmesi çok zor hedefler gösterilmiş, erlerden de beşeri kudretin üzerinde gayret göstermesi beklenmiştir. Felaketi getiren de bu olmuştur.
Türk harp tarihinin bir faciası, Türk milletinin elemli bir hatırası olan Sarıkamış Harekâtı, aynı zamanda eşine az rastlanır bir kahramanlık destanıdır. Bu harekât esnasında Türk askeri her zamanki itaatkâr, fedakâr, şeci yönünü ibraz etmiş, beşeri takatin üzerinde kendisinden istenen vazifeyi yerine getirmek uğruna gayret göstermiş, vazifesini yapmak uğruna dağ başlarında donmayı göze almış ancak maalesef bu fedakârlığını zaferle taçlandıramamıştır.
Şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki; şayet maddi imkânsızlıklar, üstün cesaret ve fedakârlıkla kırılabilseydi, hiç kuşkusuz bunun gerçekleştiği yer SARIKAMIŞ olurdu.
Sarıkamış’ın aziz şehidlerini rahmet ve minnetle yâd ederiz.
[1] Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2005, s. 71-72
[2] Şerif (İlden), Sarıkamış, T. İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 1999, s.197.
[3] Ramazan Balcı, Tarihin Sarıkamış Duruşması, Nesil Yay. İstanbul 2006, s. 256
[4] Fevzi Çakmak, a.g.e, s. 53-54
[5] Ramazan Balcı, a.g.e, s. 257
[6] Nasuhi Bey Sarıkamış Harekâtında 24 Aralık’ta Ruslara esir düşmüş ve Doğu Sibirya’ya gönderilmişti. Buradan kaçmayı başararak Çin, Japonya, Amerika, Yunanistan üzerinden Türkiye’ye gelmeyi başarmış, 1,5 yıl aradan sonra tekrar Kafkas Cephesi’ne dönmüştür. (Bkz. Fevzi Çakmak, a.g.e, s. 51).
[7] Fevzi çakmak, a.g.e, s.12
[8] 3. Ordu’ya bağlı 9. Kolordu Komutanı Ahmet Fevzi Paşa bu geri çekilmeye karşı çıkmış ve Hasan İzzet Paşa’yla ters düşmüştü. Genelde harbe girişe de muhalif olan paşa, Bahaeddin Şakir’in jurnali neticesi kolordu komutanlığından alınarak emekliye sevk edilmiştir. Yerine 34. Tümen Komutanı İhsan Paşa getirildi. Sarıkamış Harekâtı sırasında 9. Kolordu’nun başında o vardı.
[9] Ramazan Balcı, a.g.e, s. 139
[10] Fevzi Çakmak, a.g.e, s. 47.
[11] Şerif (İlden), a.g.e, s.131.
[12] Selahattin, a.g.e, s. 189
[13] Fevzi Çakmak, a.g.e, s. 39; Şerif (İlden), a.g.e, s. 115.
[14] Selahattin, a.g.e, s. 154
[15] A.g.e, s. 54
[16] Mustafa Çolak, Osmanlı-Alman İttifakı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2008, s. 152.