GELİBOLU’YU ANLAMAK

Şahin Abi’nin Ardından… (Tuncay Yılmazer)

 Bazı kayıpları tanımlayamazsınız. Bilginizi borçlu olduğunuz, sayısız arazi gezisine eşlik ettiğiniz sevgili Şahin ağabey’inkini hiç… Gogol’un meşhur paltosu varmış ya… Bizler de Şahin Abi’nin parkasından ya da yeleğinden çıkmayız derdim. Farklı dünya görüşleri de olsa Çanakkale’ye ilgi duyan herkesi alacak kadar genişti o yeleği… Araziye çıktığında Çanakkale’yi hep ilk geziyormuş gibi heyecanıyla peşinden koştururduk aman bir lafını kaçırmayalım diye… 57.Alay yolu tartışmaları mı? Kireçtepe Arslantepe’de mi? Ya da Baykuş tabya da durup boğaza bakış mı?  Şahin ağabeyin bakış açısıyla Çanakkale muharebe arazileri sadece gelinip hamaset yapılacak yer değildi. Oradaki her tümseğin, her bir derenin, her bir tepenin anlamı vardı. Bunların önemi bilinmeden muharebeyi anlamak mümkün değildi. Farklı bir ruhani bir kimliği vardı o toprakların. Onunla arazi gezme, bilgi alma fırsatı yakalamış olanlar bu duyguyu hep hissedeceklerdi. Çanakkale muharebelerini yaşayanların bir emaneti olarak gördüğü bu topraklar onun için büyük değer taşıyordu.

 

Bir keresinde bir akşamüstü ziyaretçiler azalmışken 57.Alay şehitliğinde bana “doktor biliyor musun? Ben bazen gelir burada yatanları dinlerim, kendi halimize üzülürüm. Onlara ne mutlu” demişti. Daha çok gençken buralara ziyarete başlamış, köylerde kalarak araziyi gezermiş. Köylülerin kendisine çok yardımcı olduğunu anlatırdı. Yanına gömülmek istediği Gazi Hüseyin Aydoğan da (Süt Hüseyin) dahil Çanakkale muharebelerine katılan bir çok gaziyle de şahsen tanışmıştı. Bana hiç bahsetmediği bir gerçeği de amansız hastalığın pençesinde iken öğrenmiştim. Meğer bu derviş yürekli güzel insan gençliğinde İstanbul’da muhtaç Çanakkale gazilerine de yardım edermiş.  Yaralıları taşıyan bir gaziden bizzat dinlediğini anlatırdı Şahin abi. Ağır karın yaralanması nedeniyle artık ümidi kesilen bir askerimiz bu gazinin eline sarılmış, “ne olur beni gömmeyin, ben daha ölmedim” demiş. Bunu bana anlatırken son kelimeleri zorlukla tekrarladığını hatırlıyorum. Bursalı Mehmet Nihat Bey en sevdiği askeri tarihçiydi. Yabancı bir askeri tarihçinin Balkan Savaşı konusunda 80 sene sonra ilk kez bu mesele tartışılıyor deyip kitabında Mehmet Nihat Bey’i kaynak göstermemesine çok içerlemişti.

Övülmekten hiç hoşlanmazdı. Bu yazıyı okusa muhtemelen kızacaktı bana. Maddiyatla hiç işi yoktu. Şahin abi kendi dertlerini bırakıp bizim dertlerimizle de ilgilenirdi.  Benim davama çok üzülmüş, “senin gibi bir doktora bu haksızlığı nasıl yaparlar? demişti. “-Abi demiştim.  İyi ki Çanakkale var. İyi ki uğraşıyorum. İyi ki sizden öğreniyorum. Yoksa ben hayata nasıl tutunurdum?”  Onunla birlikte arazi gezerken yer isimlerini sayayım derken hafiften kızar, “doktor yanında harita yok, haritasız olmaz” derdi. Coğrafyayı bilmeden bir muharebeyi teorik olarak bilmenin bir anlamı olmayacağını en fazla vurgulayandır Şahin Abi. Yazdığım birçok yazıyı okumuştu, beğenisini de eleştirisini de hiç saklamazdı. GeliboluyuAnlamak sitesine çok değer verir, her yazıyı okurdu. Birlikte herhalde en büyük çalışmamız GeliboluAnlamak’taki 2 bölümlük 25 Nisan Anzak çıkarması söyleşisidir. Birkaç gün Kadıköy Hasanpaşa’da metrobüsün oradaki kafelerde buluşup soru/cevap şeklinde hazırlamıştık. Nablus’la ilgili araştırmalarımı ilgiyle dinler, katkıda bulunurdu. Hayatımda tanıdığım en samimi Atatürkçülerdendi Şahin abi. “Gardrop Atatürkçülere” çok kızardı.  Gazetelerde ya da televizyonlarda Çanakkale adına saçma/yanlış bilgi verenlere sinir olur, site ya da sosyal medyadan doğrusunu yazmamızı isterdi. Arada Deniz Lisesi’ndeki eylemlerini, “namaz kılan solcu” diye bilindiğini anlatırdı muzip bir heyecanla.  Cerrahpaşa’da hastalığın artık tüm amansız yönlerini gösterdiği dönemdeki ziyaretimde “Gazze’ye çok üzülüyorum demişti. Mahvettiler. Biliyorsun (Çanakkale’nin meşhur alaylarından) 125.Alay da savunmuştu Gazze’yi”

Çok mu özel anılar oldu bilmiyorum. Zorlukla yazıyorum bu satırları. Karmaşık, dağınık. Daha yazacak çok şey olsa da eksik kalır yine de. Canımın yarısını kaybettim. Mazur görün lütfen. “Sessiz Gemi”ye bindi gitti Şahin abi.  İlk fırsatta en çok sevdiği askeri tarihçi Bursalı Mehmet Nihat Bey ile kesin görüşecek, 3.Kirte sonrası “Monşer, adamlar bir kez daha gelirse bu sefer başaracaklar!” diye alay ederek konuşan Alman Thuvaney’i çekiştirecekler. 21.Alay’dan Süt Hüseyin’le birlikte Bombatepe’yi gezecek, postası Avcı Mehmet ile birlikte Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’i de ziyaret edecek. Reşat Çiğiltepe’den Zığındere üçler hücumunu bir kez daha dinleyip Büyük Taarruzu da konuşacak, Hüseyin Avni Bey ve 57.Alay şehit ve gazileriyle nereden intikal ettiklerini yazıp nasıl sonunda kabul ettirebildiğini anlatacak heyecanla. Eminim öbür tarafta o çok sevdiği Çanakkale şehit ve gazileriyle çok daha mutlu olacak. Biz ise acılarımızı, duygularımızı gailesi içinde fazla yaşamamıza izin vermeyen hayat içinde uğraşıp duracağız.

1.111 okunma

4 üzerine düşünceler “Şahin Abi’nin Ardından… (Tuncay Yılmazer)

  1. Volkan Eldem

    Çok değerli hocam eline kalemine vaktine sağlık mükemmel bir yazı ancak bu kadar anlatılabilirdi Şahin abi rahmet ve minnetle mekanı cennet olsun inşallah

  2. Aytekin Nebioğlu

    Sadece çook üzgünüm ama bunu yazmak manasız biliyorum şaşkınım çünkü hiç beklemiyordum hastalığından haberimiz olmadığı için biz abimizi gelibolu yarımadasında en sevdiği arazide sanıyordum ama şimdi eminim ruhu şehitlerle beraber o yarımadayı arşınlıyor mekanı cennet olsun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir