Çanakkale Savaşı denince aklınıza kim gelir diye sorulduğunda, ekseriyetle Çanakkale ile özdeşleşmiş, sembol olmuş birkaç isim dışında kimse hatırlanmaz. Bu amansız ve kanlı harp meydanında düşmana göğsünü siper etmiş, canını feda etmekte tereddüt etmemiş binlerce isimsiz kahraman er bir tarafa, Çanakkale muharebelerinde kolordu komutanlığı yapmış, tümenleri yönetmiş subaylar bile bilinmez çoğunlukla.
Bu kabilden olmak üzere mesela Gelibolu Yarımadası’nın ucunda Seddülbahir’e yapılan çıkarmayı karşılayan 26. Alay 3. Tabur Komutanı Mahmut Sabri Bey bilinmez, hatta 26. Alay’ın kahraman komutanı ve savaşın buhranlı ilk günlerinde dirayet ve cesaretiyle Seddülbahir cephesini ayakta tutan Yarbay Hafız Kadri Bey de tanınmaz. Bu, nispeten yüksek rütbedeki komutanlar bile bilinmeyince, 25/26 Nisan gecesi Seddülbahir köyü ve kalesi içinde ölümüne boğuşan ve sabaha kadar ev ev, sokak sokak düşmana direnen ve onlara çok kıymetli zamanları kaybettiren ancak kendilerini de bu uğurda feda eden 26. Alay 3. Tabur 10. Bölük’ten Teğmen Abdurrahim ve takımını bilen var mı diye sormak abes olur herhalde! Ya Arıburnu’nda müttefik çıkarmasını karşılayan 27. Alay 2. Tabur 4. Bölük Komutanı Yüzbaşı Faik Bey, takım komutanları Muharrem, Hayreddin ve hepsi vatan uğruna canını vermeye gönüllü olmuş 240 fedai! Hiçbiri lâyıkıyla bilinmez maalesef.
19 Şubat – 18 Mart 1915 tarihleri arasında cereyan eden ve zaferimizle sonuçlanan Çanakkale Muharebelerinin birinci perdesini oluşturan deniz muharebelerinde de aynı durum söz konusudur. Müstahkem Mevki Komutanı olarak Cevat Paşa bilinir, bir de adlarına anıt dikilen Seyit Onbaşı ile Dardanos tabyasının subayları Üsteğmen Hasan ile Teğmen Mevsuf. Deniz muharebelerinde Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı Kurmay Başkanlığını yapan yani Cevat Paşa’dan sonra ikinci adam olan ve 18 Mart Deniz Muharebesini Cevat Paşa’nın yokluğunda saat 14.30’a kadar idare eden Yarbay Selahaddin Adil’i bilen kaç kişidir acaba?
Yeditepe Yayınevi’nce neşredilen “Çanakkale Cephesi’nden Mektuplar-Hatıralar” kitabı işte bu Selahaddin Adil Bey/Paşa’yı anlatıyor. Selahaddin Adil kendinden bahsetmeyi, övmeyi sevmeyen mütevazı kişiliğiyle tanınan subaylardan biridir. O’nun adını, Çanakkale Savaşı’ndaki rolünü ve önemini ancak bu savaşla yakından ilgilenenler bilir. Hâlbuki Selahaddin Adil Bey, Çanakkale Savaşı’nda çok özel yere sahip bir subaydır ve Çanakkale onun kaderinde, zafer ve sevincin, üzüntü ve kederin peş peşe yaşandığı mekândır.
Selahaddin Adil Bey’in kendinden bahsetmeme ve kendini öne çıkarmama hasleti o dereceydi ki oğlu Semuh Adil Bey bile babasının Çanakkale’de bulunduğunu ve çok önemli işler başardığını ancak askerdeyken öğrenebilmişti. Bu ilginç anıyı Semuh Bey şöyle anlatmaktadır:
İnşaat mühendisi olduğum için asteğmen olarak Harbiye’de I. Ordu İstanbul Askeri İnşaat ve Emlak Müdürlüğü’nde görevli iken, 1953 senesi 18 Mart günü diğer mühendis arkadaşlarım, Yıldız Teknik Okulu’nda 18 Mart Deniz Zaferimizle ilgili tören yapılacağını ve oraya gitmek için yüzbaşıdan izin almamızı önerdiler. İzin alıp gittiğimizde ise Yıldız Teknik Okulu’nda babamla karşılaştım. Şaşırdım, çünkü annem ve babamla aynı evde oturuyorduk ve babam bana Yıldız’a gideceğini söylememişti. Babama; “Ne için buradasınız?” diye sorduğumda; “Bir şeyler anlatayım diye rica ettiler. Ben de hayır diyemedim” diye cevap verdi. Salona girdik ve babam kürsüde 18 Mart’ı anlatmaya başladı. Dinledikçe hayret ediyordum. Babam hiç kendisinden bahsetmeden, 18 Mart Deniz Savaşı’nı neredeyse dakikası dakikasına anlatıyordu. Bir aralık; “Babam savaş tarihini amma da iyi biliyormuş!” diye düşündüm.
Konferans bitince kürsüye tanımadığım bir bey geldi (deniz savaşları uzmanı Abidin Dâver Bey olduğunu sonradan öğrendim). Bu bey şöyle konuştu: “Selahaddin Adil Paşa 18 Mart’ı çok güzel anlattı ama kendinden hiç bahsetmedi. Sizler onun orada misafir bir izleyici veya bir gazeteci olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Size şunu açıklamam lâzım ki; Paşa, o zaferi kurmay başkanı olarak hazırlayan ve o gün kumandan Cevat Paşa Kirte’ye teftişe gittiği için onun vekili olarak savaşı idare edip zaferi kazanan şahıstır”.
Bu sözler üzerine diğer dinleyicilerle beraber ben de babamın 18 Mart’taki rolünü öğrendim ve tabii ki salondakiler bu kadar mütevazı bir kahramanı olağanüstü bir şevkle alkışladılar.
Selahaddin Adil Bey, Çanakkale Muharebelerinde çok özel bir yere sahiptir. Çünkü belki başka hiçbir komutana nasip olmayan bir ayrıcalığı vardır. Selahaddin Adil, Çanakkale Deniz Muharebelerinde Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı olarak bulundu. Deniz zaferinin ardından düşmanın Gelibolu’ya çıkarma yapması üzerine başlayan kara savaşlarına Mayıs ayından itibaren 12. Tümen komutanı olarak katıldı. Temmuz ayına kadar Seddülbahir Güney Grubu Cephesi’nin sol yanında, Kerevizdere bölgesinde, Fransız ve İngilizlere karşı savaştı. Tümeni bu muharebelerde son derece kahramanca mücadele etmiş düşmanın hücumları karşısında sarsılmadan durmuştu. Ancak çok fazla şehid ve yaralı verdiğinden dinlendirilmek ve ikmal edilmek üzere cephe arkası sayılan Gelibolu’ya gönderildi. Burada bir ay kalıp nispeten toparlanan 12. Tümen, bu defa Müttefiklerin 6 Ağustos’ta Anafartalar sahillerine yaptıkları çıkarmayı karşılamak üzere Anafartalar Grup Komutanlığı emrine gönderildi. Düşmanı karşılayan ve 9 Ağustos’ta Birinci Anafartalar Muharebesi’nde sayıca kendinden üstün düşmanı mağlup eden Selahaddin Adil ve tümeni bu bölgede de silahının hakkını fazlasıyla vermiştir. Selahaddin Adil Bey, Eylül ayında 13. Tümen komutanlığına tayin olunarak yeniden Seddülbahir Güney Grubu cephesine geldi ve Ekim ayının sonunda 13. Tümen’le Çanakkale’den ayrıldı.
Çanakkale’nin neredeyse her köşesinde düşmana karşı savaşan Selahaddin Adil Bey, Dünya Savaşı boyunca doğu cephesinde bulunmuş ve savaşın son senesi kaderi onu yeniden Çanakkale’ye getirmişti. Bu defa Albay Selahaddin Adil Bey, Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanıdır. Osmanlı Devleti ile Müttefikler arasında imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerine göre Çanakkale Boğazı’nın teslim edilmesi gerekiyordu. Bu ağır ve acı verici teslim işi ne yazık ki Müstahkem Mevki Komutanı olarak Çanakkale’de düşmana karşı denizde ve karada mücadele eden Selahaddin Adil Bey’e düşmüştü. Çok değil üç sene önce denizde ve karada Çanakkale Boğazı’nı ve Gelibolu Yarımadası’nı binlerce askerini şehit veya yaralı vererek savunan ve sonuçta zafere ulaşan Selahaddin Adil Bey’e en zor gelen ve acı veren görevin Çanakkale’yi kendi elleriyle teslim etmek olduğu şüphesizdir.
Mütareke dönemi içerisinde İstanbul’da bulunan Selahaddin Adil Bey, Şubat 1920’de Harp Akademisi’nde kurmay subay adaylarına Çanakkale Deniz savaşlarını konu alan bir konferans vermiştir. Bu konferansta genç subaylara imkânsızlık ve zorluklar içerisinde bile olsa büyük işlerin başarılabileceğini anlatmış, mağlup ve işgal altındaki bir devletin genç subaylarında oluşması muhtemel bezginlik ve mesleği bırakmak fikrini izale etmeye çalışmıştır. Bu konferansın sonunda genç subaylara şöyle demiştir:
Bugün mütareke ve genel durum tesiriyle herkeste az çok mesleğinde bir tereddüt fikri mevcut ise de gelecek hiçbir zaman belli olmadığından bütün arkadaşlarımın her bir hâle karşı hazır olmaları ve çalışmaları lâzım geldiği kanaatindeyim. Karamsarlığın fena olduğunu, en küçük cüretkârane teşebbüsatın muvaffakıyetli netice vereceğini ve gayeye doğru yürümek lâzım geleceğini söylerim.
Her türlü şart altında inancını ve imanını yitirmeyen bir insanın bunun karşılığını en güzel bir şekilde gördüğünü Selahaddin Adil örneğinde görmekteyiz. Selahaddin Adil Bey, Haziran 1920’de Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’ye katılmıştı. Kurtuluş Savaşı’nda paşalığa terfi etmişti ve 1922 Kasım ayında İstanbul Merkez Komutanı ve Ankara Hükümeti’nin temsilcisi olarak İstanbul’a gelmişti. Bu görevdeyken imzalanan Lozan Andlaşması hükümlerine göre İstanbul’u işgal altında bulunduran İngiliz, Fransız ve İtalyan kuvvetleri komutanları ile Türk Hükümeti adına Selahaddin Adil Paşa arasında bir mukavele akdedilerek İstanbul teslim edilmiştir. 2 Ekim 1923’te İngiliz, Fransız ve İtalyan işgal kuvvetleri komutanları ve askerleri Fındıklı açıklarında bekleyen Arabic gemisine bindirilerek gönderilmiştir.
Selahaddin Adil’in kaderi ona gerçekten de sevinç ve üzüntüyü, mutluluk ve acıyı peş peşe yaşatmıştır. Çanakkale’nin her köşesinde savaşıp zaferi tadan bir komutanken, üç sene sonra bin türlü zorluk ve fedakârlıklarla korudukları Çanakkale’yi kendi elleriyle düşmana teslim etme acısını yaşamıştı. Ancak gayret ve inancını kaybetmeyen bu insan karşılığını İstanbul’u işgalden kurtaran belgeye imza koyan ve işgalcileri vapura bindirip geldikleri gibi gönderen komutan olmanın sonsuz mutluluğunu ve sevincini yaşamıştır. Oğlu Semuh Adil o günleri şöyle anlatıyor:
Babamın İstanbul’un işgalden kurtulduğu günlerde çekilmiş fotoğraflarının hepsinde ortak bir yön vardır. O da bu resimlerde babamın sürekli bütün dişleri görülür. Sevincinden ve mutluluğundan her resimde güler vaziyette çıkmıştır.
Hayatının dokuz senelik bölümüne sığan bunca önemli olayı ve yaşadığı acı tatlı anılarını özetleyerek anlatmaya çalıştığımız Selahaddin Adil Paşa’nın savaş anılarını ve eşine yazdığı mektupları içeren “Çanakkale Cephesi’nden Mektuplar-Hatıralar” kitabı bu dokuz senenin yalnızca Çanakkale’de geçen bir senesini oluşturmaktadır.
Bu kitapta Selahaddin Adil Paşa’nın Çanakkale’de geçirdiği günleri ve hatıraları üç bölüm hâlinde hazırladık.
Birinci bölümde, Paşa’nın Şubat 1920’de İstanbul’da Erkân-ı Harbiye Mektebi’nde, kurmay subay adaylarına vermiş olduğu Çanakkale Deniz Savaşı’na dair konferans bulunmaktadır. Aynı mektebin matbaasında basılan konferansın Osmanlıca metnini, günümüz Türkçesine göre sadeleştirerek verdik.
İkinci bölüm, Selahaddin Adil Paşa’nın Hayat Mücadeleleri adıyla 1982’de yayınlanan hatıratının Çanakkale savaşları ile alâkalı kısmından oluşmaktadır. Paşa’nın hatıratının orijinal metnine sadık kalınarak yeniden redaksiyonu yapılan metnin içerisinde geçen ve bugün anlaşılamayacak derecede ağdalı Osmanlıca kelimeleri günümüz Türkçesine uyarlayarak kitaba aldık.
Üçüncü bölümde ise, Selahaddin Adil Paşa’nın Çanakkale’den eşi Siret Hanım’a yazdığı mektuplar bulunmaktadır. İlk defa yayınlanan bu mektuplar, Paşa’nın Çanakkale’ye tayin edildiği Ağustos 1914 ile Çanakkale cephesinden ayrıldığı Ekim 1915 tarihleri arasında yazılmıştır. Mektupların Osmanlıca metninin transkripsiyonunu yapılırken, orijinalliği bozmamak adına, konferans ve hatırat metninde yaptığımız gibi mektupları günümüz Türkçesine uyarlamak yerine, yazıldığı hâliyle çevirmek yolu tercih edildi. Yalnızca anlama kolaylığı sağlamak amacıyla, mektupların üslubuna müdahale etmeden, günümüzde kullanılmayan Osmanlıca kelimelerin bugünkü karşılığını parantez içinde ilave ettik.
Bu mektuplarla bir taraftan savaşın ortasındaki bir subayın, sorumlu bir komutanın savaş hakkındaki düşüncelerini, endişelerini okuyarak duygularına yakından tanıklık ediyoruz. Diğer taraftan ise; ailesinin geçim derdini düşünen, onların sağlığını merak eden, yeni doğmuş kızına hasret duyan mesuliyet sahibi bir eş, müşfik bir babanın insanî yönünü okuyarak savaşın ve gündelik hayatın nasıl iç içe girdiğini öğreniyoruz.
Bu vesile ile başta Selahaddin Adil Paşa olmak üzere Çanakkale’de bu vatan ve din uğruna sonsuz bir fedakârlıkla canını vermiş, kanını dökmüş aziz şehit ve gazilerimizi hatırlatabildiysek, onlara medyun olduğumuz ve asla tam manasıyla ödeyemeyeceğimiz şükran borcumuzu bir nebze olsun yerine getirebilmenin mutluluğunu yaşayacağız.
Muzaffer Albayrak