GELİBOLU’YU ANLAMAK

İki Yazı, Bir Polemik…

Gelibolu Dersleri


Murat Ersavcı


Türkiye’nin Avustralya Büyükelçisi


( 28 Ekim 2008 – Sydney Morning Herald )


 


 


 


Yüz binlerce Türk gibi ben de Gelibolu’yu ve Çanakkale Boğazını her ziyaret ettiğimde tarihin hayatımıza nasıl girdiğini hatırlarım.


 


Gelibolu’nun benim ailem üzerinde birçok etkisi vardır. Gelibolu’da hem eşimin ailesinden hem de benim ailemden birçok bireyleri kaybettik. Onlar burada yatıyorlar. Onlar hayatlarını, ülkelerini savunurken genç yaşta kaybetti. Onların akrabaları aynen Avustralya’da olduğu gibi onları hiç unutmadılar ve hala onların yasını tutuyorlar.


 


Hayatlarını burada kaybeden onlar ve diğer Türk askerleri, bu korkunç savaşta canlarını verenlerin anılarının Türkiye’yi birkaç onyıl içerisinde eski düşmanlarına, özellikle de Anzac ülkelerine yakınlaştıracağını bilemezlerdi ve ben, “Bunu bilmekten mutlu olurlardı” diye düşünüyorum. 


 


Çanakkale savaşı stratejik değerlendirme hatalarının sonucu olan bir istila hareketiydi. Bu savaşın Türkler, Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar için destansı ulus kurucu özellikleri vardı. Türkiye Cumhuriyeti küllerinden doğmuştur. Hatırlatmakta yarar var: Çanakkale savaşının amacı Türkiye’yi haritadan silmekti.


 


Bu savaşın önemini ve modern Avustralya ile Yeni Zelanda’nın ulusal kimliklerinin oluşturmasında oynadığı rolü hiç kimse yadsıyamaz.


  


Savaşın yarattığı derin yaralar, modern Türkiye’nin kurucusu ve Gelibolu savunmasının başaktörlerinden biri olan Kemal Atatürk başta olma üzere savaş sonrası dönemin liderlerinin uzlaşmacı ruhu tarafından sarıldı.


 


Biliyorum sık sık tekrar edildi, fakat Atatürk’ün 1930’larda söylediği bu sözleri hatırlatmada fayda var:


 


Bu memlektin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükün içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz!


Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu topraklarda can verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.


 


 


Gelibolu’ya gelen barış ortamına karşın Gelibolu sarsıcı yönünü asla kaybetmemiştir. Bugün savaş alanlarının içinde dolaşırken, bölgede ormanlık alanlarda yürürken ortalıkta hala toprağa karışmış insan kemikleri bulunabiliyor. Savaş alanlarına bakmak, ilgilenmek, mezarların ve anıtların bakımını yapmak hiçbir zaman bitmeyecek bir iştir. Savaş alanlarına “Gelibolu Barış Parkı Uzun Devreli Geliştirilme ve Koruma Planı” kapsamında özenle bakılmaktadır.


 


Bu planın bir amacı da yol şebekesini, Nisan ayındaki ulusal törenler sırasında ve başka zamanlarda gelen ziyaretçilerin daha rahat ulaşabilmesini sağlamak için, tarihi özelliği tahrip etmemek gibi zorlu bir çaba da gösterilerek dikkatli bir şekilde düzeltmek ve geliştirmektir.


 


Bu nedenle Sayın Bill Sellars ve bazı yayın organları tarafından geçenlerde Türk yetkililere karşı yapılan saldırıdan endişe duyduğumu belirtmek isterim.


 


Sayın Sellars tarafından yapılan açıklamadaki özgün ifadelere bakmadan önce, temel olanına değinmek istiyorum. Gelibolu Türkiye’dedir. Fakat Sellars, “Türk yetkililer tarihten ders almamışlar. Toprağın kendisine ve temsil ettiği tarihe saygı duyulmuyor” diyebilmektedir.


 


Bu sözler faydalı değil. Türkiye’de birçok kişi tarafından saldırganca bulunacaktır. Gelibolu yarımadası Türkiye’nin ayrılmaz bir parçasıdır ve orada uygulanan özel koşullar Türkiye tarafından gönüllü olarak ve barış ve karşılıklı saygı amacı ile yapılan anlaşmaların sonucudur.


 


Gelibolu ruhunu Avustralya’da, Yeni Zelanda’da Türkiye’de ve başka yerlerde yaşatmak için çabalayan her birimiz bu sözlerin işimizi biraz daha zorlaştırdığını fark edecektir.  


 


Ancak, RSL Ulusal Başkanı Tümgeneral Bill Crews tarafından yapılan açıklamadan dolayı da mutluyum. Crews açıklamasında, “Türklerin tarihini anlamadıkları eleştirilerini kabul edilemez buluyorum. Orası modern Türkiye’nin doğduğu yerdir.” Sayın Crews’e bu anlayışlı sözlerinden dolayı teşekkür ederim.


 


Hükümetim, sadece savaş bölgelerinin bakımı değil ve ziyaretçilerin sağlığı, rahatlığı ve güvenliği için de her yıl büyük çabalar ve önemli miktarda para sarf etmektedir.


 


Sadece binlerce Avustralyalının ve Yeni Zelandalının törenlere katılımı nedeniyle oluşan trafiği düzenlemek ve kontrol altında tutmak bile çok zorlu bir uğraştır. Alanlara ulaşmak için önlemler alınmaktadır. Bu, anlaşmaların ihlal edildiği anlamına gelmez.


 


Gerekli alanlara ulaşabilmek için yapılacaklar 1924 tarihli Lozan Anlaşmasında açık bir şekilde belirtiliyor. Türkiye tarafından sıcak ilişkileri devam ettirmek için adı Anzak Koyu olarak kabul edilen bölgeye ulaşımı sağlayan yol, sayıları artan ziyaretçileri kaldırabilmek için ülkelerimiz arasındaki yakın işbirliği ile tamir edilmekte  ve biraz da genişletilmektedir.


 


Duyulan ihtiyaç, gerçektir. Çoğu genç olmak üzere on binlerce Türk, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı her yıl Çanakkale Savaş alanlarını ziyaret etmektedir.


 


Devamlı artan bu ziyaretçileri ağırlamak ve ülkelerimiz tarihinin bu önemli parçasını korumak Türk yetkililer için muhteşem bir görevdir. 


 


Bu çalışmaların yapılmaması durumunda, kalabalığın doruğa ulaştığı bazı özel günlerde karşılaşılacak izdihamın etkileri çok daha olumsuz olacaktır.


 


 


http://www.smh.com.au/news/world/lessons-of-gallipoli/2008/10/27/1224955952386.html


 


………………………………………..


 


4.7.2007 tarihli Canberra Times, 5.7.2007 tarihli Turkish Daily News gazetelerinde yayınlanan makaleyi ise aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. Yazının büyük bir  bölümünün yukarıdaki makaleyle neredeyse kelimesi kelimesine aynı olduğu dikkati çekiyor.


 


http://www.turkishembassy.org.au/assets/docs/article_tdn.pdf


 


 


 


……………………………………….


 


 


Gelibolu’dan Alınmayan dersler


Bill Sellars


Tarihçi-Yazar


( 1 Kasım 2008 – Turkish Daily News )


 


 


Türkiye’nin Avustralya büyükelçisi Murat Ersavcı’nın 28 Ekim tarihli “Sydney Morning Herald”  gazetesinde çıkan yazısındaki birçok konuya katılıyorum.


 


 


Türkiye, Avustralya ve Yeni Zelanda arasında Birinci Dünya Savaşından sonra gelişmeye başlayan güçlü bağlar olduğu kuşkusuzdur. Bu güçlü ilişkilerin temeli 1915 Çanakkale savaşında tarafların yaşadıkları tecrübeler ve acılara dayanmaktadır.


 


 


Büyükelçinin haklı olarak vurguladığı gibi, Türkiye yabancı misafirlerin savaş alanlarını ziyaret etmelerini kolaylaştırmak için çok çalışmakta, bu çalışmalar özellikle 25 Nisan tarihindeki Anzak Günü civarında yoğunlaşmaktadır.


 


Türkiye 1915 savaşlarının yapıldığı alanların korunması için Türkiye, Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetleri ile anlaşmalar yapmıştır.


 


 


En başta, Sayın Ersavcı’nın “Gelibolu Türkiye’dedir” beyanına katılıyorum.


 


Fikirlerimizin ayrıldığı nokta ise, savaş alanlarına son zamanlarda verilen zararlarla ilgili tartışmalardır.


 


Sayın Ersavcı’nın yazdığına göre, Anzak Koyu’na giden yol, sayıları giderek artan ziyaretçilerin erişimine olanak vermek için tamir edilmekte ve biraz da genişletilmektedir.


 


Gerçek şu ki, son zamanlarda yapılan yol tamirat ve genişletme çalışmaları İkinci Sırt olarak bilinen bölgenin paralelinde olan yolda yapılmaktadır. Bu bölge savaşın ilk gününden son gününe kadar çarpışmalara sahne olan cephedir ve Anzak koyu boyunca yer alan tepelerin 800 metre altındaki sahil yolu değildir.


 


Sahil yolunun genişletilmesini amaçlayan işler 2005 yılı başında yapılmıştı ve tarihi bölgelerin tahribatına sebeb olduğu için tartışmalara neden olmuştur.


 


Türkiye, Savaş alanlarının korunması konusunda Avustralya ve Yeni Zelanda ile beraber çalışmayı kabul etmiştir. 2005 yılında Anzak koyunda yapılan tahribattan sonra varılan anlaşmalardan birine göre, bölgede arkeolojik ve tarihi bakımdan eksiksiz bir araştırma yapmak üzerek uzmanlardan oluşan karma bir heyet kurulması, ve –henüz başlamamış olan- bu araştırma bitene kadar bölgede her hangi bir çalışma, özellikle de kazı yapılmaması ile ilgiliydi.


 


İkinci Sırt yolunun her iki tarafında hendekler kazılırken bu sözler Türk Yetkililer tarafından göz ardı edilmiştir.


 


Büyükelçi tarafından 27 Ekim tarihinde Avustralya medyasına verilen “Birisi yolun kenarında kazılar yapmış, bir şeyler kazmış” demecine katılıyorum.


 


Savaş alanlarında onarılamaz zararlara yol açan, toprağa düşen ve bir mezarları dahi olmayan binlerce insanı rahatsız eden, kemiklerin Türk yetkililer tarafından alelacele götürülmesine neden olan çalışmalar işte bu çalışmalardır. Gerçekten birileri bir şeyler kazmıştı ve bu kazılar Türk Devletinin Karayolları İdaresine ait ağır iş makineleri ile yapılmıştı.


 


Ancak, “Ben dedim ki,” , “O dedi ki,” türü tartışmalara takılmaktansa, “Onların” ne dediklerine kulak vermek daha iyi olmaz mıydı? Burada “Onlar”, Sayın Ersavcı ya göre tarihi yerlerin tahrip edilmesinden Türk yetkililerin sorumlu oldukları açıklamalarından rahatsız olacak bazı Türkler olmaktadır. 


 


Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi ve “Türk gözü ile Gelibolu 1915” kitabının yazarı Profesör Haluk Oral, Türkiye’nin önde gelen gazetelerinden Hürriyet’in 27 Ekim tarihli nüshasında, ülkenin en ünlü şairlerinden Mehmet Akif’in, yarımadayı savunurken toprağa düşenler hakkındaki dizelerini anımsatmıştır. “Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.”


 


Oral’ın ifadesine göre “Ecdad hakikaten de gökten inerse, buldozerlerle parçalanmış kafatasları arasında öpecek alnı bulmakta bir hayli zorlanır.”


 


Aynı yazıda, savaş alanları ile ilgili iki dilde bir rehber kitap yazan tarihçi Şahin Aldoğan’ın, “2005 yılında yaşanan olaylardan ve Avustralya ile Yeni Zelanda’nın protestolarından sonra herhangi sorun hakında çözümün müştereken bulunması kararlaştırılmıştı” yazmış olduğuna da atıfta bulunulmuştur.


 


O zaman her üç ülkenin yetkilileri ile birlikte tarihçiler oturdu ve konuştu. Orada, tarihçilere danışılmadan bölgede hiçbir değişiklik yapılmaması için karar alındı. Herhangi bir değişiklik planından önce de, buldozerlerden önce bölgeye tarihçilerin girmesine karar verildi. Ama bu sefer de görüldü ki bu kimsenin umurunda değil. Kepçe operatörleri, sanki Ankara-Bolu otoyolunda çalışırmış gibi pervasızca kazıyorlar ortalığı. ‘ demektedir Aldoğan.


 


Çanakkale Mimarlar Odası Başkanı Ünal Ömercioğlu, tepkisini “Tarihe saygı buldozer operatörünün inisiyatifine bırakılamaz.” sözleriyle ifade etmiştir.


 


Ünal Ömercioğlu, 29 Ekim’de yerel “Çanakkale Olay” gazetesine verdiği bir röportajda ayrıca, İkinci Sırtta yapılan son çalışmalarla ilgili planların onay için Çanakkale Doğa ve Kültür Koruma Kuruluna sunulması yasa gereği iken bunun yapılmadığını da vurgulamıştır. 


 


Aynı gazetenin 28 Ekim sayısında,  savaşın uzmanı yazar Yetkin İşcen ile yapılan bir röportaj da yer almıştır.


 


İşcen’e göre, “Özel koruma altında bulunması ve bilim insanları ile tarihçiler tarafından yönetilmesi gereken bu bölge, bölgeyi bilmeyen ve konu ile hiçbir ilgisi olmayan Orman Bakanlığı personeline bırakılmıştır.”


 


İşcen e göre “Bu anlayış ile tarihi bölgede yapılan işler ormanda sanki bir yangın yolu açar gibi yapılıyor. Kimseye sormadan, tarihçilere danışılmadan.”


 


Belki Büyükelçi burada da haklı, en azından kısmen… Evet, onlar rahatsız olmuş gibiler.


 


Belki en iyisi yazımı Türkiye’den birkaç satır ile bitirmek olacak. Çok duygusal Türk Milli Marşı, İstiklal Marşından bir kıtayı sunuyorum.


 


“Bastığın yerleri « toprak » diyerek geçme, tanı!
Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı.”


( Bill Sellars Gelibolu yarımadasında yaşayan Avustralyalı bir yazardır. )


 


http://www.turkishdailynews.com.tr/article.php?enewsid=118954


 


 

25.445 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir