GELİBOLU’YU ANLAMAK

Kut-ül Ammâre Zaferi – Esir Alınan İngiliz Ordusunun Öyküsü – 2 ( M. Birol Ülker )

Kuşatma Başlıyor


 


Kuttülammâre’de hızlı bir tahkimata başlayan İngilizler, mevzilerin önlerini tel örgülerle çevirmişlerdi. Türk kuvvetleri kuşatma altındaki İngiliz mevzilerini ve elverişli hedefleri fırsat buldukça top ateşine tutarak hırpalıyordu. Tuğgeneral Remington’un Kuttülammâre’de değil de Sin mevzilerinde tutunma teklifini kabul etmeyen Townshend, Kuttülammâre’nin stratejik açıdan daha önemli olduğu, Goltz Paşa’nın komutasındaki Türkler’in güneye doğru yapacağı saldırıları engelleyebileceği kanaatindeydi. Aynı zamanda Kuttülammâre’deki İngiliz kuvvetlerini kurtarmak için Basra’dan gelen ve Ammare-Alilgarbi bölgesinde toplanmaya çalışan General Nixon’un kuvvetlerine de zaman kazandıracağını düşünüyordu.


16 piyade taburu, iki süvari bölüğü, 43 top, bir tahkimat taburu, üç istihkam bölüğü, bir gemi, dört istimbot, iki motorbot ve altı dubadan oluşan İngiliz kuvvetlerinde 8 bin 230’u Hintli er, 3 bin 530’u işçi olmak üzere 15 bin 137 asker bulunuyordu. Cephane olarak tüfek başına 800 mermi, hafif ve orta toplar için top başına 590, ağır toplar içinde 280 atımlık mermi vardı. 1000 at, iki bin katır ve 100 baş öküz bulunan Kuttülammâre’de kuşatmanın başladığı zaman 60 günlük yiyecek ve hayvan yemi depolanmıştı.


General Nixon’un en geç iki ay içinde kurtarılacağı sözüne itibar eden Townshend, yiyecek ölçeğini azaltmıyor, askerlerinin kurtarma kuvvetleriyle birleştiği zaman zinde ve sağlıklı olmasını istiyordu. Townshend, Kuttülammâre’ye gelmeden hazırladığı savunma plânına göre birliklerine tertibat aldırmış ve üç savunma hattından oluşan bir tahkimat yaptırmıştı.


Irak ve Havalisi Genel Komutanı Albay Nurettin Bey, Kuttülammâre’de Türk kuvvetleri tarafından tamamen çevrilen İngilizler’in bu çemberden kurtulamayacakları kanaatindeydi. Kasabanın yerli masum halkının mal ve can kaybına uğramaması için General Townshend’e Fransızca olarak şu mektubu gönderdi:


“Sayın General,


Güçsüz birlikleriniz, üstün ordumuz tarafından dar bir alanda kuşatıldı. Ordumuzun harekâtı karşısında dayanmanız zordur. Meskun bir alanda savaşmak medeni kurallara aykırıdır. Boş yere kan akıtılmaması, şehrin ve zavallı suçsuz ahalinin yok edilmemesi için sizi teslim olmaya davet etmekten şeref duyarım. Ben bu insanlık görevimi yerine getirirken sizin de aynı medeni ve insani duygulara sadık kalacağınızı umut ederim.


Karşılığını haberciyle göndermeniz rica olunur.


Derin saygılarımın kabulüyle.


Türk Irak Ordusu Komutanı


Albay Nurettin “


 


 


 


Kuttülammâre’de kuşatılan İngiliz kuvvetleri komutam General Townshend’in cevabı gecikmedi:


“ Türk Birlikleri’nin Sayın Generaline,


Mektubunuzun inceliğine teşekkür ederim, Fakat teklifinizi kabul edemeyeceğim. Şehrin masum Arap sakinlerini dışarıya çağırdım fakat onlar evlerini bırakmak istemediler. Aynı zamanda siz Türkler de dostlarınız Almanlarla beraber her gün köy ve kasabaları işgal etmektesiniz.


Derin saygılarımın kabulünü rica ederim.


CVF-Townshend


Tümgeneral


   İngiliz Birlikleri Komutanı”


 


Bu mektuplaşmadan sonra 13. ve 18. kolorduya bağlı kuvvetler top ateşiyle ve piyadelerini ileri sürerek savaşa devam ettiler. Türk ordusu bir taraftan da Basra’dan gelecek yardım kuvvetlerine karşı Şeyh Said bölgesi, Sabis tepesi ile Sin ve Ebter tepelerinden Garraf kanalına doğru tahkimat yapıp müdafaa hattı oluşturmuştu. 10 ve 11 Aralık 1915’te Kuttülammâre’ye karşı Türk birlikleri genel bir taarruz yaptı. Bu sırada Ruslar’ın, Hemedan’ı işgal edip Kirmanşah’a doğru ilerlemeleri üzerine Goltz Paşa, Albay Nurettin Bey’den bazı birliklerini bölgeye göndermesini istedi. Türk birlikleri 24 Aralık 1915’te Kuttülammâre yarımadasının kuzeydoğusunda bulunan Kudeyra Kalesi’ne bir taarruz düzenlediler. Yedi saatten fazla süren kanlı çatışmalara ve kalenin bazı bölümlerinden içeri girilmesine rağmen Kudeyra ele geçirilemedi. İngilizler, Fransa ve Hindistan’dan getirdikleri takviye kuvvetleriyle Basra ve Alilgarbi’de toplanıp ileri harekâta geçmeyi, bu sayede hem Kuttülammâre’deki İngiliz kuvvetlerini kurtarmayı hem de Bağdat’ı almayı hedefliyorlardı. İleri harekât sırasında 1916’nın 6-9 Ocak günlerinde Türk birlikleri ile İngiliz kuvvetleri arasında ağır kayıplar verilen Şeyh Said Muharebesi, 13 Ocak 1916’da Vadiikelâl Muharebesi, 21 Ocak 1916’da ise Birinci Felâhiye Muharebesi yapıldı. Çok kanlı geçen bu savaşlardan sonra Şeyh Said bölgesinden Felâhiye hattına çekilen Türk ordusu ile İngilizler arasında 8 Mart 1916’da Sabis Meydan Muharebesi cereyan etti. Üstün İngiliz kuvvetlerine karşı mevzilerini koruyan Türk birlikleri, siperlerinden bir adım dahi geri atmadılar ve müdafaa hatlarını kahramanca savundular. Harekâtın sonunda İngilizler ilerleme kaydedemediler ve harekatın sonunda Vadiikelâl’e  çekildiler.


 


General Aylmer’in Türk kuvvetlerini ciddi bir yenilgiye uğratma ve Kuttülammâre’deki İngiliz birliklerini kurtarma umutları yok olmuştu. Vadiikelâl’e çekilen İngiliz birlikleri takip edilip 11 Mart 1916’da Zemzir Muharebesi, ardından da Felâhiye mevzilerine çekilen Türk kuvvetlerine saldıran İngiliz birlikleriyle 5 Nisan ile 9 Nisan 1916 arasında İkinci ve Üçüncü Felâhiye Muharebeleri yapıldı. Felâhiye
cephesinde çarpışmalar devam ederken kuşatma altında tutulan Kuttülammâre’de de hayat şartları
ağırlaşmış, yiyecek ve cephane sıkıntısı başlamıştı. Irak İngiliz
Kuvvetleri Komutanı General Lake, Kuttülammâre’de kuşatma altında bulunan General Townshend’e gönderdiği telgrafta, bütün güçleriyle dayanmalarını, 15 Nisan’a kadar kurtarılacaklarını söylemişti. Townshend ise askerin günlük yiyeceğini azaltarak 21 Nisan’a kadar dayanabileceğini hesaplıyordu.


Tekrar toparlanan İngilizler, Beytiisa bölgesinde 17 ile 19 Nisan günlerinde saldırıya geçtiler. Beytiisa’yı Kurmay Albay Ali İhsan Bey’in komutasındaki 13. Kolordu kahramanca savundu ve karşı taarruza kalkıp İngilizler’e ağır kayıplar verdirdi. Savaşın son günü olan 19 Nisan’da 6. Ordu Komutanı Mareşal Von der Goltz, yakalandığı tifüs yüzünden öldü. Yerine rütbesi padişahın emriyle tuğgeneralliğe yükseltilen 18. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Halil Bey, 18. Kolordu Komutanlığı’na da 6. Ordu Kurmay Başkanı Kurmay Albay Kâzım Karabekir atandı.


Kuttülammâre’ye İngiliz hava kuvvetleri uçakla yiyecek atıyorlardı ama halk açlık yüzünden gruplar halinde şehirden dışarı çıkmaya başlamıştı. Göç gün geçtikçe artmış, beşerli-onarlı gruplar yerini artık yüzlerce kişilik gruplara bırakmıştı. Özellikle gece karanlığında sallarla Türk tarafına yapılan geçişler esnasında grupların arasına İngiliz ordusunda çarpışan Hintli askerler de karışıyordu. Açlık dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı ve kuşatma altındaki askerlerle siviller zor şartlar altındaydılar. 6. Ordu Komutanlığından General Townshend’e şehirden çıkanlara bundan böyle ateş açılacağına dair bir yazı yazılmış ve gerekli tedbirleri alması istenmişti fakat kuşatma bitene kadar bu şekildeki kaçışlar devam etti.


İngiliz ordusu kuşatmayı yarabilmek için 22 Nisan 1916’da Felâhiye’de bulunan Türk mevzilerine tekrar saldırdı ancak yine başarısız oldular ve ağır kayıplar verdiler. Kuttülammâre’de bulunan İngiliz ordusu Dördüncü Felâhiye Muharebesi ile de kurtarılamayınca, Tümgeneral Townshend, İngiliz Irak Kuvvetleri Komutanı Genaral Lake’ye başvurdu ve Türk kuvvetleri komutanı ile müzakere için yetki istedi. General Lake bu istek üzerine Kuttülammâre’yi kurtarmak için bölgede Türklerle muharebe eden Dicle kolordusu komutanından tekrar taarruza geçmesini ve Türkler’i zorlamasını emretti. Kolordu komutanı, askerlerinin çok fazla yorgun olduğunu, 5 Nisan’dan beri 9 bin 700 askerini kaybettiğini ve bu taarruzun imkânsız olduğunu söyledi. General Lake bu gelişmeler üzerine bir taraftan Londra ve Hindistan ile Türklerle yapılacak müzakereler konusunda görüşürken, diğer taraftan da Kuttülammâre’de kuşatma altında bulunan İngiliz birliklerine gizlice ulaştırılmak üzere bir aylık erzakla yüklü bir gemi hazırlatmıştı. Ammâre’de özel olarak hazırlanan Culnar gemisinin gövdesi zırhla kaplanmıştı.


Gemi, 24 Nisan günü üç subay, 12 mürettebat ve 270 ton erzakla Kuttülammâre’ye doğru yola çıktı. Felâhiye ve Beytiisa mevkilerini geçip Kuttülammâre’ye doğru ilerlemeye çalışan gemiden Türk kuvvetlerinin haberi olmuştu. Dicle’nin iki yakasında mevzilenen Türk birlikleri gemiyi yoğun bir ateşe tuttular. Bir buçuk saat süren ateş sonucunda Makasis yakınlarında kuma oturan gemiye ‘Kendi Gelen’ ismi verildi ve Türk filosuna dahil edildi. Ele geçirilen erzak Türk askerlerine dağıtıldı, İngilizler’in şerefine helva ve pilav pişirildi.


General Lake, Culnar gemisiyle yapılan başarısız harekâttan sonra 26 Nisan günü General Townshend’e Türk komutanları ile müzakereye başlamasını emretti.


General Townshend aynı gün kuşatma komutanı Yarbay Ali Necib’e bir mektup yazıp teslim müzakereleri için Ordu Komutanı Halil Paşa’ya haber vermesini istedi. Mektubunda yaklaşık beş aydır süren kuşatma nedeniyle erzakının bittiğinden ve açlık çektiklerinden bahseden Townshend, Kuttülammâre’de mevcut top, tüfek, silah, cephane ile birlikte bir milyon İngiliz lirasını da teslim edeceğini, buna karşılık önce Ammâre’ye, sonra da Hindistan’a gitmelerine müsaade edilmesini istiyordu. Townshend bu isteklerine gerekçe olarak da Türkler’in 13 bin İngiliz’i doyuracak erzaka, esirleri nakledecek vapurlara, esir subay ve erlere verilecek maaşa sahip olmadıklarını söylüyordu.


Esirlere Aylık Ödedik


Halil Paşa, Townshend’e verdiği cevapta, İngiliz kuvvetlerine yetecek kadar erzaka, nakledecek vapura, subay ve erlere maaş vermek için de bol paraya sahip olduklarını yazdı ve kayıtsız şartsız teslim olmasını istedi. Mektupta, Townshend’e vazifesini yapmış bir komutan olarak Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’ya gösterilen saygının aynısının gösterileceği teminatı verildi ve mevzilerin ortasında buluşma teklif edildi.


27 Nisan günü Kuttülammâre’nin dört kilometre uzağında nehir üzerinde yapılan görüşmede Townshend, tekliflerine ilâveten sağlam durumda 40 topla birlikte bir milyon İngiliz lirasını da vereceğini söyledi ve serbest bırakılması talebini tekrarladı. Görüşme tamamlandı ve komutanlar üstleri ile görüşmek üzere ayrıldılar.


Halil Paşa, bu arada Enver Paşa’dan aldığı emir üzerine Townshend’den bütün askerleri ile beraber harp malzemelerinin tamamını teslim etmesini istedi, ayrıca harp devam ettiği sürece Türkler’e karşı düşmanca hareket etmeyeceğine dair söz istedi. Kabul edilmediği takdirde müzakereler de kesilecekti. Townshend, böyle bir teklifi kabul edemeyeceğini, kayıtsız şartsız teslime mecbur edildiğinden silâhın, cephanenin ve malzemenin imha edileceğini, para konusunun da artık kapandığını ve 29 Nisan 1916’da teslim olacağını söyledi.


Onbinüçyüz Şehid Verdik


29 Nisan günü saat 14.30’da marşlar söyleyerek Kuttülammâre’ye giren 3. Piyade Alayı, halkın sevinç gösterileriyle hükümet konağına Türk bayrağını çekti. İngilizler bütün silâh ve malzemeleri tahrip etmiş, paraları dağıtmıştı. Teslim alma heyeti beş general, 272 subay, 2 bin 592’si İngiliz ve 6 bin 988’i de Hintli asker olmak üzere toplam 13 bin 309 harp esiri ile birlikte tahrip edilmiş vaziyette 40 top, üç uçak, iki gemi ve 40 otomobile el koydu. İngilizler, Kuttülammâre’deki kuvvetlerini kurtarmak için 4,5 ayda 40 bin zayiat vermişler, Türkler ise 300 subay ve 10 bin asker kaybetmişlerdi.


Kuttülammâre’nin 4 ay 23 gün süren amansız bir kuşatmadan ve kanlı çarpışmalardan sonra Türklerin eline geçmesi, Bağdat’ın alınmasını hedefleyen İngilizler için çok ağır bir yenilgi olmuştu. Kuttülammâre, Türkler için Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale muharebelerinden sonra kazanılmış ikinci büyük zaferdi ve bütün dünyada geniş yankılar uyandırmıştı, fakat bu başarı Enver Paşa’nın taktik hatası yüzünden maalesef kalıcı olamadı: Enver Paşa, İngilizler’e yardım için İran’dan Hanekin bölgesine doğru ilerleyen Ruslar’ın Baratof Kolordusu’na karşı Irak’ta bulunan 6. Ordu’ya bağlı 13. ve 18. kolorduların bazı birliklerini İran tarafına gönderdi. Türk birliklerinin zayıflaması üzerine İngilizler yeniden saldırdılar ve 11 Mart 1917’de Bağdat’ı işgal ettiler. İngilizler, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra, 3 Kasım 1918’de, Musul’u işgal edip petrol yataklarına da sahip oldular.


Kut kahramanı, Enver Paşa’nın amcası olduğu için unutuldu


Harbiye mektebinde Mustafa Kemal Paşa’nın arkadaşı olan Halil Paşa, Osmanlı Orduları Başkumandan vekili Enver Paşa’nın amcasıydı. Rumeli, Selanik ve Trablusgarb’da vazife yapan Halil Paşa, İttihad ve Terakki içinde de faal siyasi görevler almıştı.


Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas ve Irak cephelerinde savaşmış, çeşitli madalyalarla taltif edilmişti. Mütareke döneminde İngilizler tarafından tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne hapsedildi ama kaçarak Anadolu’ya geçti ve Milli Mücadele’ye katıldı. Mustafa Kemal Paşa, Sivas’ta karşıladığı Halil Paşa’yı daha sonra Moskova’ya gönderdi ve Paşa, Ruslar’dan silah ve cephane temin edilmesinde önemli rol oynadı.


Halil Paşa, Cumhuriyet’in ilanından sonra Kuttülammâre galibiyetinin anısına ‘Kut’ soyadını aldı ancak İttihadçı ve Enver Paşa’nın amcası olması sebebiyle adından fazla bahsedilmedi. Halil Paşa, 1957’de vefat etti.


 

25.298 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir