Felaket günleri birbirini kovalayacak, idareyi darbe ile ele geçiren İttihatçıların yönettiği hükümet Dünya Savaşı’na katılacaktır. “Milletimin ve memleketimin istikbali tehlikede olmamak kaydıyla ben daima harp aleyhtarıyım. Fakat harbe girdikten sonra o günlerin millet olarak hayatımızda bütün zaman için bir şeref , aynı zamanda tarihimizin nişan taşlarından ve Gelibolu’nun insanüstü bir kudret ve fedakârlıkla müdafaasını da hiç unutamam.” (s.218)
Halide Edip, 18 Mart saldırısı öncesi İttihat Terakki ‘ye yakın aydınların aralarında nasıl bir yol izleyeceklerine dair tartışmalar hakkında pek bilgi vermiyor. Yahya Kemal’in anılarında bu konuda bir hayli tartışma yaşandığını bir grubun İstanbul’da kalmak bir grubun ise gitmek taraftarı olduğunu, ayrıca Halide Edip’in milliyetçilik anlayışının diğerlerine pek uymamamsı nedeniyle şiddetli tenkit edildiğini öğreniyoruz. Söz konusu toplantılarda milleti oluşturan unsurlar, din, dil, ırk konularında da şiddetli tartışmalar yaşandığı anlaşılıyor.
Halide Edip Hanım 1. Dünya Savaşı’nın tüm şiddetiyle yaşandığı dönemde Cemal Paşa’nın davetlisi olarak Suriye’ye gider. Paşa Şam, Beyrut gibi yerlerde eğitim kurumları açmak istemektedir. Görevi Arap çocukları eğitecek bir eğitim kurumu kurmak ve yönetmektir. Hamdullah Suphi bey’le birlikte yola koyulurlar. Halide Edip’in savaş sırasındaki savaşın yakıcılığıyla kavrulan bu bölgelerdeki Suriye, Lübnan ve Kudüs izlenimleri hayli önemli. Halide Edip, Cemal Paşa’nın bazı milliyetçi Arap aydınları idam ettirmesiyle Arap kamuoyunda oluşan nefreti bu yolla gidermeye çalıştığını belirtiyor.
Yahya Kemal Beyatlı Siyasi ve Edebi Portreler adlı eserinde Halide Edip’ten söz ederken Suriye’ye gidişini çok hoş karşılamaz:
“Burgaz’da birgün Halide Edip hanım yeni ve garip bir projeden bahsetti. Suriye’ye gideceğini orada çalışacağını , mektepler açacağını , benimde mutlaka beraber gitmemi hararetli bir lisanla söyledi. Suriye’ye gidemeyeceğimi söyledim. Çok ısrar etti. Kabul edemedim. ……………….. Anadolu bomboş dururken , yalnız Cemal paşa’nın muvakkat bir hükümranlığını tezyin etmek için bizi ve lisanımızı pek özlemeyen Suriye’de bir maarif fezeyanı , bahusus o felaketlerin ortasında , bir çok insanı acı acı gülümsetiyordu.” [1]
Peki Halide Edip neden savaş günlerinde Suriye bölgesinde çalışmayı seçmiştir? Mor Salkımlı Ev’de bunun da cevabını buluyoruz:
“1916 yılının Eylül’ü harbin insanları ümitsizliğe sevkeden ıstırap ve sefaleti ile doludur. Muharrirlik hayatım bence o günlerde ehemmiyetini kaybetmişti. Bir satır dahi yazamıyordum. Eğer Müslüman kadınlarının çekilebileceği bir manastır hayatı bizde olabilse idi , mutlak çekilirdim. Her ne ise bu vaziyette her insan mutlak insaniyete elinden geleni yapmak ister. Benim için tek saha talim ve terbiye sahası olabilirdi. O hizmet sahasını bana Lübnan ve Arap diyarı açtı. Ayin Tura yetimhanesi’ndeki çocukların sayısı sekiz yüze çıkmış olduğunu, gerek orası ve gerekse Lübnan ve Suriye’de hazırlanmış plana göre mektep açma faaliyetini deruhte etmemi Cemal Paşa tekrar teklif ettiği zaman hiç düşünmeden kabul ettim. “
Cemal Paşa ile birlikte gezdikleri Ayn Tura yetimhanesinde ise aralarında tartışma çıkacaktır. Nedeni ise Cemal Paşa’nın buradaki Ermeni yetimlere Türk ve Müslüman ismi vermesidir. Halide Edip Hanım ise buna karşı çıkar. ( s.253 ) Plana göre Beyrut’ta bir öğretmen okulu açılacak , Lübnan ve Şam’da iki yatılı okul kurulacaktı. Halide Edip hem yetimhanenin hem de bu okulların müfettişliğini yapacaktır. Halide Edip savaş öncesinden orada kalan Fransız uyruklu rahibeleri de kalmaları için ikna edecek, ancak rahibeler için Fransız tarafına casusluk yaptıkları iddiası zor durumda bırakacaktır. (s.257) Bu arada kendi milliyetçilik anlayışının bir noktasını da şöyle özetler: Dar görüşlü olmamak şartıyla milliyetçi olan herkes her imparatorluğun müşterek dili ve kültürü ile beraber kendi cinsi ve ülkesine mahsus kültür ve dili öğrenmesi icap ettiğine inanır zannediyorum. S.258
Bence hatıraların en önemli bölümlerinden birisi Kürt, Ermeni Arap ve Türk yetim çocukların birlikte yaşadığı Beyrut’taki Ayn Tura yetimhanesi. Halide Edip ilk geldiği günlerde yetimhanenin bakımsız halini çarpıcı örneklerle anlatırken aynı zamanda farklı milletlerden çocukların birbirlerine nasıl düşman olduğunu da anlatıyor:
İlk günlerde -şimdi örücülükte en ileri olan- iki Kürt çocuk başları beyaz sargı ile bana gelmişler, ve :
– Biz Şam’a gitmek için izin istiyoruz, demişlerdi.
– Niçin gitmek istiyorsunuz?
– Ermenileri öldüreceğiz.
– Niçin öldüreceksiniz?
– Anamızı babamızı Ermeniler öldürdü. Buradaki Ermeni çocuklar bize hergün dayak atıyorlar.
– Babanızı, ananızı öldürenler buradaki çocuklar değildi. Hem onların anasını babasını başkaları öldürmüş.Şimdi bana başınızın nasıl yaralandığını söyleyiniz.
Söylemediler. Hastaneye gönderdim. ( s.265)
Ancak zaman içerisinde herşey düzelecektir. Öyle ki iki ay kadar sonra aynı çocuklar Ermeni çocuklarla dokuma tezgahında birlikte çalışacaklar, can ciğer arkadaş olacaklardır.
Ünlü Ermeni müzisyen Vedi Sabra Halide Edip ‘in Yusuf Peygamber ve kardeşlerini konu alan Kenan Çobanları adlı oyununu bestelemek ister. Bu müzikli oyun cepheden yenilgi haberlerinin geldiği, çevrede açlığın kol gezdiği kısacası savaşın en zor koşullarının yaşandığı bir dönemde yetimhane öğrencileri tarafından tam 13 kez sahneye konacaktır. Mart 1918’de diğer mektepler de kapanır. Halide Edip “Allah’a ısmarladık Lübnan ve gelip geçtiğim Arap diyarları…” diye yazacaktır Mor Salkımlı Ev’in son satırları yaklaşırken.
Peki Halide Edip’in kitabının son bölümü olan Suriye anıları ikinci bir “Zeytindağı” olarak nitelenebilir mi? Belki evet. Ancak Halide Edip’in anılarını Falih Rıfkı’nın Suriye anılarına göre daha samimi bulduğumu belirtmeliyim. . Çok daha önemlisi Falih Rıfkı’da kendini hissettiren Araplara karşı ırkçı sayılabilecek bakış açısı Halide Edip’te yok. Bunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk aydınları arasında görülen milliyetçiliğin de homogen olmadığını, ırkçılıktan daha hoşgörülü, diğer kültürlere de saygılı olanlara kadar geniş bir yelpazeye yayıldığını da görebiliyoruz.
( Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” adlı çalışması Tarık Suat Demren tarafından sitemizde daha önce değerlendirilmişti . )
Özetle bu eser Osmanlı İmparatorluğu son döneminin sosyal ve siyasi yönlerini “Mor Salkımlı Ev”in penceresinden Halide Edip’in gözüyle anlatıyor. Halide Edip gibi çok yönlü bir kişiliği sadece milliyetçilik konusundaki görüşleriyle tanımak tabi ki mümkün değil. Feminizm, Türk modernleşmesi , Doğu-Batı ilişkileri edebiyat üzerine düşünceleri vs. gibi konuları da çok daha derinlemesine incelemek gerekiyor.
[1] Yahya Kemal Beyatlı “Siyasi ve Edebi Portreler” Yapı Kredi Yayınları , Haziran 2006, 1. Baskı s: 37