İngilizlerin Osmanlı Devleti’ne karşı olan gizli hamaseti Navarin Baskınına, hatta belki Yunan isyanına kadar eskilere gitse de fiili saldırıları 1882 yılında Mısır’ı işgalleriyle başlar. İngiliz Hükümeti bu tarihten sonra alenen Osmanlı düşmanlığına başlamış olduğu gibi Devlet başkanı Gladstone’nun mecliste Türkler için söylediği “Bag and Baggage” yani ‘pılını pırtılını toplayıp’ Türklerin Asya bozkırlarına geri dönmelerini dair sözü, İngiliz politikalarına son noktayı koymuştu.[i] Bu sözü unutmayan Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos Başkomutanlık muharebesinden sonra İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanlığına çektirdiği notada, Boğazda demirleyen İngiliz gemilerini kastederek telgrafta aynı Bag and Baggage ifadesini kullanmış olması eski bir hesaplaşmanın son perdesiydi. Bu haberi yayınlayan London News gazetesinin Gladstone’nun mezarında ters döndüğünü yazması da ayrıca manidardır.
1922 yılı İngiliz basınına göre İstanbul’daki İngiliz zırhlılarına Ankara Hükümeti reisi M. Kemal Paşa’nın pılını pırtılını topla (bag and baggage) dediği ve bunun İngiliz politikacı W. Gladstone’nun mezarında ters dönmesi için yeterli olduğu kaydedilmiştir. Bu Bag and Baggage ifadesi 40 yıl sonra Gladstone nezdinde İngiltereye iade edilmişti.
Fakat şüphesiz Mustafa Kemal Paşa’nın bu sözü sahiplerine iade etmeden önce uzun yıllar onlarla savaştığını ve büyük bir istiklal mücadelesinin sonunda muzaffer olduğunu söylemek icap eder.[ii] Öyleki 1882 yılından itibaren İngilizler bir taraftan çeşitli politik oyunlarla Osmanlı’nın Afrika’daki bağlarını koparmaya çalışırken diğer yandan Arap yarımadasında Türklere karşı bir propaganda başlatmıştı. İngiltere’nin Hindistan’daki sömürge valisi Araplar’ı Osmanlı’ya karşı kışkırtmak için yalan propagandalar yapmaktaydılar. Henüz 1880’lerin başında İngiltere basınında Hilafetin Osmanlıların değil Kureyş kabilesinden gelen Arap sülalesinden bir lider tarafından temsil edilmesi gerektiğini yaymıştı.[iii] Yine Jön Türkler içerisinde İsmail Kemal Bey gibi İngiliz yanlısı devlet adamlarını kullanarak Arnavutluk’un Osmanlı Devleti’nden kopmasına neden olan propagandaların altında İngiliz siyasetinin olduğunu biliyoruz. Bu propagandaların temel sebebi şüphesiz Osmanlı coğrafyasındaki milliyetçilik akımlarını körükleyerek Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hızlandırmaktı.[iv]
Birinci Cihan Harbi Yıllarında Osmanlı Devlet’ine karşı İngiliz politikaları 1914- 1918
İngilizlerin İslam dünyasında Osmanlı Devleti’nin imajını zedelemek için sömürgelerinde yaptığı propagandalar hayrete şayandır. Sadece Hilafet makamı üzerinden değil o devirde halen İslam dünyasının itibar ettiği devrik Sultan Halife Abdülhamid hakkında tutuklu bulunduğu Alaattin’i köşkünden bahçıvan kıyafetinde kaçtığı yönündeki asılsız haberler, Asya ve Afrika’da sömürgecilerin idaresinde son çare gördükleri Osmanlıya karşı da umutlarını kaybetmeleri gayesiyle yayınlanmaktaydılar. Yine aynı tarihlerde defaatle Sultan Abdülhamid’in ve hatta Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın öldüğüne dair İngiliz basınında çıkan asılsız haberlerin sebebi budur. Buna rağmen Afrika ve Hindistan’da Osmanlı’ya karşı halkın bir dayanışma içerisinde olduğunu söylemek icap eder. Mesela 1917 yılında Güney Afrika ve Moritus camilerinde Osmanlı sancağının dalgalandırıldığını Güney Afrika arşiv belgeleri ortaya koyuyor.[v] Çanakkale’de yedi düvele karşı destan yazan Türk ordusunun zaferi Için İslam dünyasında kutlamalara hatta Ümit Burnu camilerinde Türklerin galibiyeti için dualar edildiğini Güney Afrika’da yaşayan eski kuşak Müslümanlar anlatır.
Coğrafik uzaklığa rağmen Güney Afrika Müslümanlarının Osmanlı topraklarında olan gelişmelerden bu denli haberdar olmasının sebebi orada yaşayan Türk kökenli ailelerin Hilafet makamı ile olan bağlarını sıcak tutmasından ileri geliyordu. 1914 yılında Güney Afrika’da yayınlanan bir gazete haberinde Güney Afrika doğumlu Rüştü Efendi’nin Londra’da pilotluk eğitimi aldığı ve şimdi Cape Town’dan İstanbul’a gidip Osmanlı Ordusunda savaşacağını yazmıştı. Hakikaten Rüştü Ataullah Kut-tul Amare’de kardeşi Fuat Bey’in ise Çanakkale’de savaştığını biliyoruz. Birkaç dili çok iyi bilen bu iki kardeşin Osmanlı ordusunda İngilizlere karlı istihbarat topladığını hatta Bağdat’a giderken Lawrence’nin trenlerine ateş ettiğini Rüştü Bey hatıralarında anlatmıştır.[vi]
İngilizlerin bu dönemde en çok endişe ettikleri mesele ise olası bir cihat çağrısına karşı sömürgelerinde Müslümanların ayaklanma ihtimaliydi. Bu konuda Hindistan’dan zuhur eden İngiliz güdümlü bir Mehdi hareketi olan Mirza Gulam Ahmet’in faaliyetlerini Morituslu tarihçi Mümtaz Emrith şöyle aktarır:
1914 yılında Büyük Britanya İmparatorluğu Osmanlı Devleti ile savaşta idi. Dünyadaki tüm Müslümanlar Osmanlı Hilafetini desteklemek için camilerde Osmanlı bayrağı dalgalandırıyorlardı. Ahmediler hariç. Ahmediler camilerinde Osmanlı hilalini dalgalandırmadılar zira onların halifesi Mirza Gulam Ahmed Büyük Britanya ile savaşmıyordu. Savaşın sonunda Osmanlı Devleti’nin yıkılması da Ahmediler hariç tüm İslam dünyasını yasa boğdu.[vii]
İşte bu sebeple Osmanlı Hilafet makamının itibarını zedelemek için İngilizlerin sömürgelerinde ciddi propaganda faaliyetleri yürüttüğünü biliyoruz. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Mozambik’te Mozambik’te, Afrika’da Güney Afrika, Tanzanya veya Uganda gibi sömürgelerinde çıkan gazetelerde bu kara propagandanın izlerine rastlamak mümkündür.
Kurtuluş Savaşı Yıllarında İngiliz Propagandaları. 1919 –1922
İstanbul’u işgal eden İngilizler, Mondros Mütarekesinin ağır şartlarına rağmen Anadolu’da uyanmakta olan bir Türk ruhundan haberdardılar. Bu sebeple Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da başlattığı bu ihtilale karşı propagandaya devam etmekteydiler. İngiliz propagandaları İstiklal Harbi süresinde din istismarcılığı tarafıyla dikkat çekmektedir. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür.
- Arap milliyetçiliğini yalan propagandalarla körüklemek
- Anadolu’da sahte şeyhleri Hilafeti kullanarak ayaklandırmak
- Ermeni sürgününü dünya basınına soykırım olarak pazarlamak
- Topal Osman Ağa’nın Doğu Karadeniz’deki Rum Çetelerini durdurmasına karşı İngilizlerin Pontus soykırım yalanı
Gazete haberlerinde Arapların bağımsızlığı için Hindistan’dan Zimbabve’ye kadar yapılan propaganda haberleri, İngilizlerin Anadolu’daki direnişe zarar vermek amacı taşıyordu. İngilizlerin Arapları her zaman dost gördüğüne dair haberler ise Arapları yanlarına çekmek istediklerini alenen ortaya koyar.[viii]
Milli mücadele döneminde Şeyh Eşref isyanı ve İngiliz siyaseti
Öte yandan İstiklal harbinin en çetrefilli günlerinde Bayburt’ta Şeyh Eşref adında bir mürtecinin ortaya çıkardığı bir ayaklanma da ise İngiliz siyasetinin izlerine rastlanır. 1919 yılının sonunda Şeyh Eşref’in kendini mehdi ilan ederek etrafına topladığı müritleriyle dini kurtarma iddialarının altında İngiliz desteği yatar. Meselenin bu yönü tarihçilerimizin dikkatinden kaçmıştır fakat aynı günlerde İngiliz Yarbay Alfred Frederick Rawlinson’un defaatle Bayburt ve Erzurum arasında mekik dokuduğu Osmanlı ve İngiliz belgelerinde mevcuttur. Rawlinson bilindiği üzere General Lord Curzon’un yeğeni olup Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu ihtilalini başlattıktan sonra onun aleyhine Hilafete isyan eden bir komutanmış gibi propaganda yapmaktaydı. Zaten Erzurum kongresi öncesi Mustafa Kemal Paşa ile görüşüp kongrenin toplanmaması gerektiğini tehditkâr bir şekilde söylediğini Mazhar Müfit Bey yazmaktadır.[ix]
Bu iddiamızın kanıtlarını belgeler ışığında ortaya koyarken İngiliz ve Osmanlı arşiv belgelerini karşılaştırmalı olarak analiz etmek gerekir.[x] Öncelikle İstiklal savaşının ortasında tam manasıyla yedi düvelle mücadele ederken Millî mücadeleye karşı aleyhte yapılan herhangi bir isyan düpedüz vatana ihanettir. İslam dinini biraz bilen bir Müslümanın Şeyh Eşref’in yaptığı isyanın tamamen fitne çıkarmak olduğunu bilir. Dolayısıyla Yunan İzmir’i, İngilizler İstanbul’u işgal etmişken Şeyh Eşref’in Bayburt’ta Türk ordusunu oyalamasının altında İngiliz propagandasının yattığı aşikardır. Bir İngiliz arşiv belgesinde tam o tarihte Rawlinson’un Bayburt’tan Erzurum’a geçtiği kaydedilmişti.[xi] İsyanın bastırılmasında Kazım Karabekir Paşa’nın bölgeye yakın olan Deli Halit Paşa’yı görevlendirmiş ve beş yüze yakın silahlı müritleriyle direnen Şeyh Eşref birkaç Türk jandarmasını esir alıp bazı askerleri öldürmüştü. Konuyu yakından takip eden Kazım Karabekir daha sonra kaleme aldığı kitabında bir cümleyle Şeyh Eşref hadisesini tam da bu noktadan özetlemiştir. Karabekir Paşa, bu tarihte Rawlinson’un yanında maden mühendisi diye tanıttığı birisiyle Gümüşhane’den Bayburt’ta geçtiği, Şeyh Eşref’in zirzopun birisi olduğu fakat esas mesele onu oynatan elin nerede olduğunu bilmektir, sözleriyle isyan hareketinin sebeplerini özetlemiştir. Bu isyanın bastırılmasından sonra mahkeme kaydında Şeyh Eşref’in iki hatırı sayılır müridinin Gümüşhane’nin Örenler köyünden Hacıoğlu Yusuf ve Hacıoğlu Hüseyin’in Rawlinson’la aynı gün Gümüşhane’de görüştükleri anlaşılmaktadır.[xii]
Bir İngiliz propagandası Ermeni Meselesi
Şeyh Eşref isyanından umduğunu elde edemeyen Rawlinson Anadolu’da Ermeni soykırım yalanını dünyaya lanse ettiren baş aktörlerden birisidir.
1920 yılından 1922 yılına kadar İngiliz basını Kurtuluş Savaşı veren kadronun itibarını zedelemek için çeşitli propaganda haberleri yapmış, başarılı olamayınca Anadoluda bir Ermeni ve Pontus katliamı ortaya atarak azınlıklar üzerinden madur siyaseti izlemiştir.
Daha 1920 yılının başında henüz TBMM kurulmamışken milli direnişin itibarını zedelemek için Kuvvayı Milliyecileri dinsiz diye haber yapan İngiliz basını bu İngiliz propagandalarından başka Ermeni katliamını bir politik araç olarak kullanmaktaydı. Hatta ingiltere’de Mahatma Gandhi ile yapılan bir röportajda ona neden katliamcı Osmanlı Hilafetini desteklediği sorulduğunda Gandh’nin “biz katlıamcı kimseyi desteklemeyiz. Barıştan yanaıyız. Ermeni meselesinin ise daha çok İngilizler tarafından ortaya atldığı görülüyor” ifadelerinin İngiliz basınında hoşnuşsuzluk yarattığı görülmektedir.
Resimde solda Ganhdinin arkasında Osmanlı fesiyle ayakta duran Yakup Hasan bir dönem Osmanlı İstihbaratına çalışan tanınmış Hintli Müslümanlardandı. Mahatma Gandhi ile 1922 yılında Londrada yapılan roportajda Ganhdi Ermeni meselesinin bir İngiliz propagandası olduğunu söylemişti.
Gandhi İngilizlerin Hindistan’ı nasıl işgal edip sömürdüğünü iyi biliyordu. Güney Afrika’da İngiliz ırkçılığından ötürü trenden atıldığı da unutmamıştı. Tüm bunlarla birlikte Gandhi’yi Osmanlı Devletine yaklaştıran başka bir sebep daha vardı. Gandhi’nin sağ kolu olan meşhur Hint Müslümanlarından siyaset adamı Yakup Hasan, Osmanlı alimi Ebubekir Efendi’nin torunu Hatice Ataullah hanımla evliydi. Gandhi Güney Afrika’da ırkçılığa karşı mücadelesinde Hamidiye camiinde konuşma yaparken yanında Yakup Hasan vardı. Dolayısıyla Gandhi İngilizleri tanıdığı kadar Osmanlıları da iyi tanıyordu. Bazı Arap şeyhler gibi İngiliz propagandalarına inanacak kafada birisi değildi. Eğitimliydi. Oxford’da hukuk okumuş, Güney Afrika ve Hindistan’da avukatlık yapmıştı.[xiii] Öte yandan Mustafa Kemal Paşanın vatan mücadelesini çok iyi anlıyordu. Mustafa Kemal Paşa ise bir taraftan cephede savaşırken diğer yandan Anadolunun işgalini dünyaya duyuruyordu. Trablusgarpda arkadaşlık kurduğu Şeyh Ahmet Senusi Libyadan Anadoluya gelmişti. Dolayısıyla İngilizlerin dünya çapındaki zulüm ve propagandalarından Mustafa Kemal Paşa elbette haberdardı. Onun henüz 1919 yılının temmuz ayında “Bugün doğan güneşi nasıl görüyorsam, yarın Asya ve Afrika’daki bütün esir ve mazlum milletlerin hürriyet ve istiklallerine kavuşacaklarını da öylece görüyorum” şeklinde sarfettiği bu manidar sözleri Gazi Paşanın herşeyin farkında olduğunun bir delilidir. Zaten Milli Mücadelenin başarıya ulaşmasında onu Mustafa Kemal Atatürk yapan etmen bu uzak görüşlülüğüdür.
Sonuç
İngilizlerin Cihan Harbi ve sonrası Osmanlı coğrafyasında yaptığı propagandalara baktığımızda din istismarcılığının önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Halkın zafiyetinden faydalanmasını bilen İngilizler isyana meyilli zayıf karakterli tipleri sadece Anadolu’da değil Afrika ve hatta Hindistan’da da halka karşı ayaklandırmış ve bir maşa gibi kullanmıştır. Atatürk’e hayranlığı ile bilinen İran Şah’ı Pehlevi’nin İngiliz tahakkümünü kabul etmediği için bir ihtilalle tahtan indirilip ölümüne kadar sürgün yeri Güney Afrika’da yaşamaya zorlanması benzer bir İngiliz siyasetinin tezahürüdür.
Dr. Halim Gençoğlu
Cape Town Üniversitesi
Notlar
[i] Morley, J. (2018). The life of William Ewart Gladstone. Toronto: G.N. Morang.
[ii] Nazan, C. (January 01, 2006). The Turkish Response to Bulgarian Horrors: A Study in English Turcophobia. Middle Eastern Studies, 42, 1, 87-102.
[iii] Köse, I. (2018). İngiliz arşiv belgelerinde Arap isyanı. Kronik Yayınları.
[iv] Ismail, K. B. (1901). Transvaal question, or, The civilising mission of England: Judged from the Mussulman point of view.
[v] Gençoğlu, H. (2018). Ottoman traces in Southern Africa: The impact of Turkish emissaries and Muslim theologians.
[vi] Gençoğlu. H. 28 Ocak 2019. Lawrence’ye karşı görev yaptı. Aydınlık 10 Nisan 2020 tarihinde erişildi.
[vii] Emrith, M. (1994). History of the Muslims in Mauritius. Vacoas s. 88. (Maurice: ELP Éd. le printemps.
[viii] Gençoğlu. H. 28 Mart 2019. Afrika Basınında Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Paşa.Beyaz Tarih. 11 Nisan 2020 tarihinde erişildi.
[ix] Kansu, M. M. (1988). Erzurumʼdan ölümüne kadar Atatürkʼle beraber [yazan] Mazhar Müfit Kansu. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basimevi.
[x] Güney Afrika Milli Arşivi. War 1914 – 1916. Turkey. Revolt of Arabs Against Turkish Rule In Arabia. 1916
[xi] Yavuz. R. Millî Mücadele’nin Başlarinda İngiliz İstihbarat Servisinin Trabzon’daki Faaliyetleri. Year 2017, Volume 3 , Issue 4, Pages 113 – 150
[xii] Karabekir, K. (1960). Istiklâl harbimiz. S. 668. Istanbul: Türkiye Yayınevi.
[xiii] Brown, J. W., & Prozesky, M. (1996). Gandhi in South Africa: Principles and politics. Pietermaritzburg: University of Natal Press.