GELİBOLU’YU ANLAMAK

Gelibolu Yarımadası Savaş Alanlarının Korunması ve Unesco Kültürel Mirası İlan Edilmesi (Dr. Mithat ATABAY)

Çanakkale Savaşları üzerinden doksan dokuz yıl geçti. Aradan geçen bunca yıl içerisinde özellikle Gelibolu Yarımadası savaş alanlarının korunması konusu son yirmi yıldır en çok tartışılan konular arasında yer aldı. Acaba neden? Tarihin kamerasını gerilere çevirelim ve buna hızlı bir şekilde bakalım.

Gelibolu Yarımadası’nda 1918-1926 yılları arasında İngilizler ve Fransızlar ölen askerlerinin anısına çeşitli anıtlar ve mezarlıklar yaptılar. Türkiye ise savaştan sonra yaptığı birkaç anıt ve şehitlik dışında bölgede pek bir çalışma yapamadı. İngiliz ve Fransız anıtları yapılırken Mustafa Kemal, Gelibolu’yu vilayet haline getirdi ve yabancıların Lozan Antlaşması’nın hükümlerine uygun şekilde anıtlarını ve mezarlıklarını tamamlamalarına özellikle dikkat edildi. 1923’te kurulan Gelibolu vilâyetin yüzölçümü 6.546 kilometre ve vilayete bağlı Gelibolu, Eceabat, Şarköy, Keşan, İpsala ve Enez adlarında altı kaza vardı. Şarköy kazasında Kadıköy, Keşan kazasında Paşayiğit, Mecidiye ve Yerlisu, İpsala kazasının İbriktepe olmak üzere Gelibolu vilayetinde altı tane nahiye bulunuyordu. Kısaca Gelibolu vilayetinde 6 kaza, 5 nahiye ve 146 köy vardı. Gelibolu’nun 1923’te il olarak yapılandırılan bu statüsü, 30 Mayıs 1926 tarih ve 877 sayılı kanunla ilçeye dönüştürüldü ve Gelibolu ile Eceabat Çanakkale’ye, Enez ve İpsala Edirne’ye, Keşan ve Şarköy de Tekirdağ’a bağlanarak sona erdi.

Gelibolu Yarımadası’nda savaş alanları içerisinde kalan bölgede 1950’li ve 1960’lı yıllarda Çanakkale Şehitlikleri İmar Cemiyeti tarafından bazı anıtlar ve şehitlikler yapıldı. Gelibolu Yarımadası’nda yapımı 1954-1960 yılları arasında gerçekleşen en önemli eser ise Hisarlık Tepe’de bulunan Çanakkale Şehitler Abidesi oldu.

Çanakkale kara savaşlarının yaşandığı alanların büyük bölümü Gelibolu Yarımadası’nda yer almaktadır. Bu savaşlardan kalan siperler, muharebe meydanları, şehitlikler ve buralara daha sonra dikilen anıtların da büyük bölümü buradadır. Yarımada’nın Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında –Lozan Barış müzakereleri sırasında- özel bir statüye alınmasına, hatta belli bölgelerin savaşan ülkelerin toprağı sayılmasına yönelik talepler dile getirilmişse de, bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kararlı ve haklı tutumu karşısında hayata geçemedi. Gelibolu Yarımadası’ndaki şehitlik ve anıtların yapılması 1980’li ve 1990’lı yıllardan itibaren günümüze kadar artan bir hızla devam etti. Bugün yarımadanın birçok yerinde Şevki Paşa haritasına göre yeni şehitlikler yapılmasına rağmen, mevcut bazı eski şehitliklerin bakımsız ve perişan hali dikkat çekicidir. Diğer taraftan Anadolu yakasındaki durum daha vahim boyuttadır. Çünkü buradaki kimi şehitlikler ya da savaş mevzileri, savaştan sonra kendi haline bırakıldı, bazıları kayboldu, bazıları de harap vaziyette kaldı veya olması gerektiği şekilde tamir edilemedi.   

Yakın tarihimizin en önemli savaşlarından birinin yaşandığı Gelibolu Yarımadası’ndaki savaş alanları “Milli Harp Tarihimizdeki müstesna yeri yönünden Milli Park olarak tefriki ve uygulaması için orman rejimi kapsamına alınması, İmar ve İskân, Turizm ve Tanıtma Bakanlıklarının mütalaasına dayanan Orman Bakanlığı’nın 28.3.1973, 7.5.1973 tarihli ve 6221-1/598, 818, 819 sayıları üzerine 6831 sayılı Kanunun 3.maddesine göre Bakanlar Kurulu’nca 26.5.1973 tarihinde” kararlaştırıldı.  Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Saros Körfezi’nde yer alan Ece limanı ve Çanakkale Boğazı’ndaki Akbaş İskelesi ile birleşen hattın güneyinde kalan geniş bir alanı kapsamaktadır. 33.000 hektara yayılan park alanı, önce 26 Mayıs 1973 tarihli ve 7/6477 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile orman rejimine alındı. 2 Kasım 1973 tarihinde yapılan düzenleme ile de “Milli Park” olarak ilan edildi. Gelibolu Tarihi Milli Parkı’nın “uzun devreli gelişme planı” ilk defa 1981 yılında hazırlandı. Sonradan da yeni kanun ve planlar ile geliştirildi. 25 Temmuz 1994’te Arıburnu ve Conkbayırı mevkilerinde çıkan orman yangınında 4.090 hektarlık orman alanı yandı. Yangın savaş alanlarını da tahrip etti. Yangının savaş mezarlıklarını, anıtları tehlikeye sokması, ulusal ve uluslararası çapta endişeye yol açtı ve bu durum Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nın statüsünün de yeniden ele alınmasına sebep oldu.  

1994 yılının son aylarında, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nın yeni bir uzun devreli gelişme planına kavuşturulması ve Milli Parkın sürekliliğini ve gelişimini sağlamak üzere özel bir kanunun çıkarılması kararlaştırıldı. Bu amaçla bir fikir ve tasarım yarışması açıldı. Açılan uluslararası yarışmaya 79’u yabancı 120 proje katıldı. Yarışma sonuçları 3 Haziran 1998 tarihinde açıklandı ve yarışmayı Norveç’ten katılan Brögger&Reine Arkitektur A. Ş. Projesi kazandı.  

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nın uzun devreli gelişme planının hazırlanması görevi Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne verildi. Orman Bakanlığı ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi arasında 7 Ekim 1999 tarihinde imzalanan protokolle planlama süreci başlatıldı. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanunu 20 Şubat 2000 tarihinde, ilgili yönetmelikler de 2002 yılı Kasım ve 2004 yılı Mart aylarında yürürlüğe girdi.  Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişim Planı (UDGP) ise 23 Aralık 2003 tarihinde yürürlüğe girerek, bu tarihten itibaren Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı sınırları içerisinde yapılan bütün anıtlar, şehitlikler, tesisler ve çalışmalar UDGP çerçevesinde gerçekleştirilmeye başlandı.

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nda 1996 yılında başlayan sözkonusu süreçte ana tema “Barış” olarak belirlendi ve planlama “Barış” teması üzerine oturtuldu. Ancak evrensel bir yaklaşım olarak belirlenen bu tema uygulamada büyük ölçüde bir kenara itildi ve savaş temasına daha sıklıkla vurgu yapılmaya başlandı. Ama unutmamak gerekir ki, uluslararası yarışma sonucunda yapılan resmi tanımlamada tema “Barış”tı.  

2003 yılı sonundan itibaren başlayan Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı sınırları içerisindeki yatırımlar, -özellikle de 57.Alay Şehitliği’nin otoparkı- ziyaretler sırasındaki düzensizlikler, ziyaretlerin ideolojik bazı yaklaşımlara alet edilme çabaları gibi konular eleştiri konusu olmaya başladı. Bu eleştirilere daha sonra bir de gelen ziyaretçilere savaşı anlatmak üzere “Rangers Park”lar örnek gösterilerek “alan kılavuzu” adı altında anlatıcıların görevlendirilmesi ve bunların önemli bir kısmının yaşananları abartılı, çarptırarak veya gerçek dışı şekilde anlatması yeni tartışmalara sebep oldu.  Bir de bu dönemde Gelibolu Yarımadası’nda özellikle gerçek şehitliklerin yanında “temsili şehitliklerin” inşası büyük tartışma yarattı ve yarımadanın dokusu hızla zarar görmeye başladı.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türkiye genelinde Çanakkale Savaşları’na ilgi ve savaş alanlarına yapılan ziyaretçilerin sayısı hızla arttı. Bu durum yarımadada var olan sorunlara yeni sorunların eklenmesine sebep oldu. Hâlbuki her şey Gelibolu Yarımadası’ndaki savaş alanlarının korunmasına ve savaşın hatıralarının gelecek kuşaklara aktarılması ve öğretilmesi için yapılıyordu. Bir taraftan da Birinci Dünya Savaşı’nın ve peşi sıra da Çanakkale Savaşları’nın 100.yılı bölgede yaşanacak ziyaretçi yoğunluğunun ağırlanması ve yarımadanın anma törenlerine hazırlanması gerekiyordu.

2014 yılı Birinci Dünya Savaşı’nın başlanmasının 100.yılı olup; Fransız Cumhurbaşkanı Hollande, yetmiş iki ülkenin katıldığı bu savaşın anma törenlerine öncelikle Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’u davet etti ve Alman Cumhurbaşkanı da bu daveti kabul etti. Fransız Cumhurbaşkanı Hollande, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcının 100.yılı sebebiyle Ağustos ayında Paris’te Champ-Elysees’de yapılacak büyük anma yürüyüşüne savaşa katılmış olan yetmiş devletin temsilcilerinin geleceğini belirtti.

Dünya açısından çok önemli olan Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcının 100.yılının yaşanacağı 2014 yılında ve ülkemiz açısından Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli cephesini teşkil eden Çanakkale Cephesi’ndeki savaşları 100.yılı olan 2015 yılına kısa bir süre kala, Gelibolu ve Anadolu yakasındaki savaş alanlarının korunması ve gelecek kuşaklara kültürel miras olarak bırakılması konusunda önemli bir adım atıldı ve 15 Nisan 2014 tarihinde UNESCO bu konuda yapılan başvuruyu kabul ederek “Dünya Geçici Miras Listesi”ne aldı. Bu karar gerek Gelibolu yarımadasındaki savaş alanları gerekse Anadolu yakasındaki savaş alanları açısından çok önemli sonuçlar doğuracak bir durumdur.

UNESCO, “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu”dur ve 1945 yılı Kasım ayında Londra kırk dört ülkenin temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda kuruldu.Türkiye UNESCO Sözleşmesi’ni 20 Mayıs 1946 tarihinde onayladı ve kuruluşun 7.maddesi gereği UNESCO Türkiye Milli Komisyonu 25 Ağustos 1949’da faaliyetlerine başladı. Bugün UNESCO’ya üye devletlerin sayısı yüz doksan beştir.

UNESCO’nun amacı; bütün insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal varlıkları dünyaya tanıtmak, bu mirasa sahip çıkılmasını sağlayacak bilinci oluşturmak ve çeşitli nedenlerle bozulan, yok olan kültürel ve doğal değerlerin yaşatılması için gerekli işbirliğini sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için UNESCO tarafından 16 Kasım 1972 tarihinde “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu da bu sözleşmeyi 23 Mayıs 1982 tarihinde onayladı ve 14 Şubat 1983 tarihinde Resmi Gazetede yayınlayarak yürürlüğe girdi.   

Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” gereği, uluslararası önem taşıyan; o nedenle de takdire ve korunmaya değer doğal oluşumlar, anıtlar ve sitler “Dünya Mirası” statüsüne girmektedir. Bu özelliğe sahip yerler, anıtlar veya sitlerin Dünya Mirası olabilmesi için, sözleşmeyi kabul eden üye devletlerden UNESCO’ya yapılacak başvurular ile başlayan, önce Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi ve Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği uzmanlarının başvuruları değerlendirmesi ile tamamlanan bir dizi zorlu ve titiz bir çalışma sonrasında aday varlıklar Dünya Miras Komitesi’nin önüne gelmekte ve bu komitenin onayı ile “Dünya Mirası” statüsü kazanmaktadır. Bugüne kadar Türkiye’den sadece on bir varlık “Dünya Mirası” listesine girebilmiş, iki yer de hem kültürel hem de doğal miras statüsündedir.

Bir alanın Dünya Miras Listesi’ne dâhil edilebilmesi için Dünya Miras Komitesi tarafından belirlenen olağanüstü evrensel değerini ölçen 6 kültürel ve 4 doğal kriterden en az birini karşılaması gerekmektedir. Bu kıstaslar şunlardır:

1.İnsanın yaratıcı dehasının üst düzeyde bir temsilcisi olması,

2.Dünyanın bir kültür bölgesinde veya bir dönemde mimarlık veya teknoloji, anıtsal sanatlar, kent planlama veya peyzaj tasarımı alanlarında önemli gelişmelere, insani değer alışverişlerine tanıklık etmesi,

3.Yaşayan veya yok olan bir kültür geleneğinin veya uygarlığın benzersiz veya olağanüstü, ender rastlanan bir temsilcisi olması,

4.Bir yapı tipinin seçkin bir örneği ya da insanlık tarihinin önemli bir aşamasını veya aşamalarını gösteren bir mimari veya teknolojik bütünün veya peyzajın örneği olması,

5.Geri dönülmez bir değişim karşısında hassaslaşmış olan bir kültürün veya kültürlerin temsilcisi olan, geleneksel insan yerleşimi veya arazi kullanımının seçkin bir örneği olması,

6.Uluslararası önem taşıyan sanatsal veya edebi eserler, inançlar, yaşayan gelenekler ve olaylarla doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olması, (Komite bu kriterin özel durumlarda ve diğer kriterlerle birlikte değerlendirilerek Liste’ye alınma için kullanılabileceğini belirtmiştir.)

7.Mükemmellik derecesinde eşsiz doğal oluşum veya olaylara veya nadir doğal güzelliğe ve estetik değere sahip olması,

8.Yaşamla ilgili kanıtlar, önemli jeomorfolojik özellikler, kıtaların oluşumu sürecinde halen de devam eden jeolojik hareketler dahil olmak üzere Dünya tarihinin önemli aşamalarını veya dönemlerini temsil eden olağanüstü örnekler olması,

9.Karasal, tatlı su, kıyısal ve denizsel ekosistemlerin ve hayvan ve bitki topluluklarının evrim ve gelişiminde süregelen önemli ekolojik ve biyolojik süreçlerin olağanüstü örneklerini temsil etmesi,

10.Bilim veya korumacılık açısından olağanüstü evrensel değere sahip soyu tehlikede olan türleri barındıran yerler de dâhil olmak üzere, biyolojik çeşitliliğin yerinde korunması için en önemli ve değerli doğal habitata sahip olmasıdır.

Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” gereği, bir de “Dünya Geçici Mirası” listesi yayınlanmaktadır. Bu amaçla hazırlanan dosyalar “Dünya Miras Komitesi”ne sunulmaktadır.  Bir varlığın “Dünya Geçici Mirası” listesine girebilmesi için varlıkların Dünya Miras Komitesi’nce belirlenen kıstasları karşılama durumları yanında mimari, tarihi, estetik, kültürel, ekonomik, sosyal, sembolik ve felsefi özellikleri de dikkate alınmaktadır. Amaç, bu evrensel kültürel ve doğal değerlerin Dünyaya tanıtılması ve korunmaları için uluslararası kaynaklardan da yararlanarak gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılmasıdır.

Gelibolu Yarımadası’ndaki savaş alanları ve Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Anadolu yakasındaki alanlar yukarıda anlatılan süreçten geçerek 15 Nisan 2014 tarihinde UNESCO tarafından “Dünya Geçici Mirası” listesine alındı. Türkiye’de bu listede yer alan tek savaş alanı Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı alanlardır. Her yıl binlerce insanın ziyaret ettiği, doğum yeri itibariyle Osmanlı İmparatorluğu Ordusu içerisinde savaşan ve bugün Türkiye dâhil, otuz ülkeden hayatlarını kaybeden insanların bulunduğu, karşı taraftan ise doğum yeri itibariyle on dört farklı ülke sınırları içerisinde bulunan topraklarda doğmuş ve Çanakkale Savaşları’nda hayatları kaybetmiş insanlardan hatıralar barındıran bu topraklar böylece “tarihin insanlığa mirası” olarak tescillendi. Bundan sonra yapılacak görev, bu alanları titizlikle ve gerçek hakkını vererek korumak, yaşananları idrak ederek tarihten dersler çıkarmak, değişen dünya düzeni içerisinde akılcı bilinç oluşturmak ve her şeyden önemlisi de “tevekülle” hayatlarının baharında “vatan” için canlarını feda eden atalarımıza sevgi ve saygının onların savaştıkları toprakları tahrip etmeden gelecek kuşaklara bırakmak olduğunu unutmamak geçtiğini her an hatırlamaktır.

12.622 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir