Çanakkale Savaşı’nı konu alan tek sinema filmi olma özelliğini hâlâ daha koruyan, 1981 yapımı Gallipoli (Gelibolu) adlı filmde hiç unutamadığım sahnelerden birisi de filmin kahramanlarından Frank (Mel Gibson) ile Archy (Mark Lee)’nin çölde karşılaştıkları yaşlı bir adamla geçen diyaloglarıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı, tüm Avustralyalı gençlerin anayurtlarının ( yani Britanya Krallığı’nın ) isteğine uyarak askerlik şubelerine koşturdukları günlerde kahramanlarımız ilk başvurdukları şehirde askerliğe kabul edilmeyince başka bir şehre doğru yola koyulurlar. Geçmek zorunda oldukları ıssız bir çölde devesiyle birlikte karşı yönden gelen yaşlı bir adamla karşılaşırlar. Türklerle savaş edeceklerini söylerler kendilerini merakla dinleyen yaşlıya… “- Türkler buralara kadar geldiler mi?” der yaşlı adam şaşkınlıkla. Archy büyük bir gururla kendileri gitmezlerse, gelebileceklerini söyler. Yaşlı adam sağına ve soluna, uçsuz bucaksız görünen çöle bakar. Aldığı cevap ona çok anlamsız gelmiştir: “-Eee ne olmuş? Gelsinler.”[i]
Gelibolu Harekatı’na Avustralya ya da Yeni Zelanda’nın katılmasının ne kadar anlamsız olduğunu en güzel yansıtan örneklerden biridir bu sahne. Ne yazık ki 1915’lerde hiçbir Avustralyalı ve Yeni Zelandalı bunu düşünecek durumda değildi. 1901 yılında tamamen bağımsızlığını alan bu ülkeler için aslında savaşın çok uzakta olduğu söylenebilir. Her iki ülke de kendine özgü demokratik sistemini kurmuş, hızla sanayileşmekteydi. Görünürde sembolikte olsa Büyük Britanya kral ve kraliçesine bağlıydılar. Ancak iktidara gelen hükümetler, anavatanlarının unutulmaması gerektiğini her fırsatta vurguladılar muhalefetle birlikte… İşte bu nedenledir ki Birinci Dünya Savaşı öncesinde önemli bir silahlı güce sahip olmayan Avustralya ve Yeni Zelanda’da İngiltere’nin yardım çağrısı büyük bir heyecan uyandırmış, örneğin savaş yıllarının İşçi partisi muhalefet lideri Andrew Fisher “Biz Cook hükümetine karşıyız. Ancak sık sık parlamentoda belirttiğim gibi acil durumlarda partiler yoktur. Birlikte düşmanımıza karşı duracağız…. Anayurdumuzu destekleyeceğiz”’ demişti.[ii]
Aynı zamanda bu ülkelerin, Birinci Dünya Savaşı’nı kendilerini bir ulus olarak kanıtlamak için iyi bir fırsat olarak gördüğü de gerçek. İlginç olan, silah altına alınma işleminin halktan büyük ilgi görmüş olmasıdır. Çok sayıda Avustralyalı kendilerine büyük bir serüven imkanı sağlayacaklarına inandıkları böyle bir görevde, mutlaka yer almak istemektedir. Bir Avustralyalı tarihçinin deyişiyle “Avustralya dışarıda bir şeyler olduğunu sezmekte, ne olursa olsun evde kalmak istememektedir!’ Yılbaşına kadar herkes evine dönecektir zaten…”[iii]
Yeni Zelandalıların da çok farklı düşünmediğini de şu anekdot çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymakta. Çanakkale kara muharebelerinin Ağustos döneminde, esir düşen birkaç Yeni Zelandalı askere Mehmetçikler nereden geldiklerini sorarlar. Aldıkları cevap onları çok şaşırtır. Çünkü ‘Yeni Zelanda’ adını hiç duymamışlardır hayatlarında… Orada bulunan Alman subaylar bu ülkenin dünyanın ta öbür ucunda olduğunu söyler. Bizimkilerin şaşkınlığı daha da artar. Ne için geldikleri sorulduklarında Yeni Zelandalılar savaşı rugby oynamaya (! ) benzettiklerini belirtirler.[iv]
İşte 25 Nisan özellikle bu iki ülkenin Çanakkale Savaşı başta olmak üzere, bugüne kadar girdikleri savaşlarda kaybettikleri dedelerini andıkları gündür. Australian and New Zeland Army Corps’un kısaltması olan ANZAC ifadesi aynı zamanda birlik, kahramanlık, zor zamanlarda arkadaşlarına yardım etme gibi değerlerin sembolü kabul edilir . Sabaha karşı tam çıkarma saatinde askeri ve dini tören yapıldıktan sonra Yeni Zelandalılar Ağustos başında kanlı çarpışmaların yaşandığı Conkbayırı’nda , Avustralyalılar ise yüzlerce askerlerini kaybettikleri Kanlısırt’ta törenlerine devam ederler. ( Bizim için ise şimdilik rüyadır Çanakkale ve diğer muharebelerde şehit olan Mehmetçiklerimizin dini törenle devlet katında anılması… )
25 Nisan 1915 Gelibolu Yarımadası çıkarmasının yıldönümüne Anzakların sahip çıkması ve bugünün “Anzak Günü” adıyla anılması öteden beri İngilizlerin sitemlerine neden olmuştur. Çanakkale Savaşı’na katılmış İngiliz Yüzbaşı Humprey Gell’in şu sözleri bu bakış açısının bir yansımasıdır adeta. “-Çıkarmanın yıldönümü Avustralyalılara bu kadar önem verilmesine ve bütün pis işleri yapan , en kötü günleri yaşayan ve en başarılı olan (İngiliz) 29. Tümen’den söz edilmemesine çok kızıyorum.” [v] ( Savaş sırasında Anavatanlarının bir bölümü Alman işgali altında olan , Çanakkale’ye de genellikle Kuzey Afrikalı sömürge askerlerini gönderen Fransızlar, bu mücadeleyi unutmuştur desek yeridir.)
Çanakkale Savaşı İngiliz Resmi Tarihi’nin yazarı ( savaşta da bizzat müttefik genel karargâhında kurmay subay olarak görev almış ) General Aspinall-Oglander “ Avustralyalılar hakkındaki gerçek anlatılmadı ve gerçeğin yokluğu Anzak birliklerinin sayı dezavantajlarına rağmen mükemmel işler başardıkları efsanesini doğuruyor. Gelibolu Çıkarmasının yıllık anma günü Anzak günü olarak geçiyor ve Gelibolu’daki çıkarma harekatlarında Avustralyalılardan başka birliklerin de görev aldığını duymak insanı şaşırtabilir” demişti.[vi] Bu konudaki görüşlerini yazdığı resmi tarihte de hissettirecek, 25 Nisan çıkarması sonrasında savaş görevinden kaçan, sahile dönen Anzak askerleriyle ilgili yazdığı tasvir tepki çekecektir. Cephe hattında sürekli bulunmuş , Anzak kurmaylarıyla olduğu kadar askerlerle de birlikte savaşın tüm dehşetini yaşamış, ve bu mücadelenin Avustralya resmi tarihini yazmış gazeteci Charles Bean’in başını çektiği tarihçiler ise bu savaşta kahraman Anzak askerlerinin başarısız İngiliz generallerin kurbanı olduğu tezini sürekli işleyeceklerdi.
Çanakkale Savaşı’nda İngilizlerin de ne derece başarılı olduğu tartışılır. Ancak 25 Nisan sadece Anzak günü değil kuşkusuz. Bu gün; İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği değişik milletlerden 75.000 İtilaf Devletleri askerinin Osmanlı Devletine topyekün saldırılarının gerçekleştiği, ve Mehmetçiğin kendisinden kat kat üstün düşman kuvvetlerine karşı destan yazdığı gündür… Modern savaşların , kombine operasyon denilen kara, deniz, denizaltı, hava kuvvetlerinin birlikte kullanıldığı ilk büyük amfibi harekâttır. Gelibolu yarımadasında ve Anadolu yakasındaki Kumkale olmak üzere 7 ayrı yere çıkarma yapılmış, iki ayrı yere de (Bolayır ve Anadolu yakasındaki Beşige koyu), çıkarma yapılacak gibi davranılmış, yakındaki Türk birliklerini aldatmak amaçlanmıştı. Yaklaşık 8 ay sürecek kanlı muharebelerin ilk adımıydı. İngiliz tarihçiler 25 Nisan’dan aldıkları derslerle II. Dünya Savaşı’nın Normandiya Çıkarmasını başarıyla gerçekleştirildiğine hemfikir. Böylesi bir kombine harekât için İyi keşif, yeterli çıkarma araçları, ağır bombardıman, yeterli cephane, doğru harita gerekli olduğu bu çıkarmadan alınan acı derslerle öğrenildi.
Anzakların Gelibolu’dan öğrendikleri ise , başlangıçta kendilerine yapılan propagandanın etkisiyle kan içici , barbar sandıkları , Abdül diye küçümsedikleri Türk askerinin mert ve centilmence savaştığı, vatanını ne pahasına olursa olsun savunan kahraman bir düşman olduğu gerçeğiydi. Çanakkale Savaşı’nı centilmenler savaşı olarak nitelendirmek biraz abartıya kaçsa da özellikle savaş sonrasında yapılan değerlendirmeler de Anzaklar bunu da her fırsatta belirttiler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Anzakların bu topraklarda kaybettiği askerleri için söylediği “Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içerisinde uyuyunuz ” diye devam eden demeci ülkeler arasındaki dostluğu daha da perçinleyecekti.
[i] Gelibolu Yapım yılı: 1981, Yönetmen: Peter Weir Oynayanlar: Mel Gibson, Mark Lee
[ii] Carylon, L.A Gallipoli Doubleday- Transworld Publishers, Londra 2002 s: 110
[iii] Carylon , L.A s: 105
[iv] Carylon, L.A s: 105
[v] Steel N. , Hart P Defeat at Gallipoli Pan Books, London 2002
[vi] Macleod J. Gelibolu’nun Öteki Yüzü Güncel Yayıncılık , Nisan 2005, İstanbul s: 120