GELİBOLU’YU ANLAMAK

18 Mart’tan Önceki Son Durum ( Tuncay Yılmazer )

İtilâf devletleri  muhteşem donanmalarıyla artık Osmanlı’ya son darbeyi vurmanın hazırlığı içindedirler. Methal (giriş ) tabyaları 19 Şubat’tan itibaren başlayan bombardımanlarla ( zaman zaman karaya küçük birlikler de çıkartılarak ) tahrip edilmiştir. Artık bir sonraki safha olan , hem orta ve geçit bölgesindeki tabyaların susturulması hem de mayın hatlarının temizlenmesini sağlayacak büyük saldırının son hazırlıkları yapılmaktadır. Peki ya İstanbul? Devlet erkanı ve basın ne kadar soğukkanlı görünmeye çalışırsa çalışsın devlet dairelerinin Anadolu’ya taşınması gündemdedir. Dönemin ABD Büyükelçisi Morgenthau her zamanki kibirli ifadeleriyle Talat Paşa’nın Belçika elçiliğinden ödünç alınma otomobili emrinde hazır tuttuğunu yazacaktır. “Çünkü”  diyecekti Morgenthau “Müttefik donanmasının şehrin önünde görünmesi durumunda süratli bir çekilmede bulunulabileceğine hiçbir şans tanımıyordu.[i]


 


Keza , Osmanlı Meclisi 28 Şubat 1915’de muhtemel bir boğaz geçilmesi durumunda neler yapılacağını belirten bazı kararlar almıştı. Şehrin emniyetinin sağlanması için polis müdürlüğüne özel tahsisat ayrılması, Posta Telgraf Telefon işlerinin yeterince sürdürülebilmesi için Macaristan’dan operatör getirtilmesi ve bunun için ek ödenek çıkartılması vs. Bu karar diye yazar Bayur, İstanbul’da düşmana karşı koyma azmini ve aynı zamanda da o sırada Türklerden telefonu işletecek yeter sayıda fen adamı bulunmadığını gösterir.[ii] Mabeyn başkatibi Ali Fuat ( Türkgeldi) bey’e göre de İstanbul’un boğaz tahkimatına güven olmadığından Padişah ve haremi Eskişehir’e naklonulacaktı. Bunun için önceden haneler kiralanmaya başlamıştı. Hazine ise Konya’ya gönderilecekti. Beylerbeyi’nde ikamet eden sabık padişah II. Abdülhamid Han ise kendisine yapılan ayrılma teklifini reddetmiş, Mehmed Reşad’a da İstanbul’da kalması gerektiği , bir kere İstanbul’dan ayrılacak olursa geri dönemeyeceğini belirtmişti.[iii] Francois Georgeon’a göre biraderi ve hükümet erkanının 1453’te İstanbul’un Türkler tarafından fethi sırasında ölen son Bizans İmparatoru XI. Konstantin Dragases kadar olamamasına hayıflanacaktır.[iv] Tarihçi Erik Zürcher’de 1915 baharında İtilaf devletlerinin Çanakkale Boğazı’nı geçmesi an meselesiyken İttihat Terakki Cemiyeti’nin savaşa Anadolu’da devam etme kararını verdiğini, işgal halinde Anadolu’nun çeşitli yörelerinde yerel savunma örgütleri kurmaları için bazı subaylara talimatlar yollandığını belirtir. [v]


 


 


Peki ya asıl “yenilmez armada”yı karşılayacak olanlar, HMS Queen Elizabeth’ in, HMS Agamemnon’un HMS Inflexible’in ve daha nicelerinin karşısında duracak, devasa mermilerinin ateşi altında dayanacak olanlar ne düşünüyordu dersiniz?


 


18 Mart’ın en fazla iş düşecek tabyalarından olan ünlü Seyit Onbaşımızın da bulunduğu Rumeli Mecidiye Tabyasının Komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey özellikle 25 Şubat’tan itibaren methal bataryalar düşüp düşman donanmasına ait gemiler “Karanlık Liman” bölgesinde rahatça dolaşmaya başladığında o kaçınılmaz günün gelip çattığının farkındaydı. Yapacağı en önemli iş ise askerin konsantrasyonunu, zafere olan inancını artırmaktır.  Aşağıda Rumeli Mecidiye tabyasında Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey’in askerlerine yaptığı konuşmalardan bazı bölümleri okuyacaksınız. Bu konuşmalar 18 Mart Deniz Zaferi’nin kazanılmasında en önemli paya sahip bu tabyadaki genel havayı da yansıtmakta.


 


“Düşman methalden girmiş bulunuyor. Öyle görülüyor ki pek kısa bir zaman harbe gireceğiz. Methal savaşlarındaki tecrübelere göre, kısa toplardan fayda ummuyorum. Bu nedenle harbi yapacaklar, ancak birinci derecede Anadolu Hamidiye ve Rumeli Mecidiyesi diye anılan 8-9 topu havi 2 gurup ile , ikinci derecede Dardanos ve Mesudiye , üçüncü derecede ise obüsler olacaktır.


Düşmanın Boğaz’dan geçişiyle vatanımız ve İslâmiyet alçalma derecesine düşecek , Boğaz’ın muhafazasında ise elde edilecek kazançlar, milletin şerefini kurtaracağı gibi bütün İslâm aleminin kalplerinde hasıl olacak minnettarlıktan dolayı vicdanî ödül olacak , gazamız Allah ve peygamberi hoşnut edecektir.


 


…………………………..


Bu ulvi vazifede bulunmamız , kendi liyakat ve iktidarımızla değil , ancak Cenab-ı Hakk’ın bir özel lütfu iledir. Şu tabyaya sahip olmakla dünyanın en bahtiyar adamlarından birisi olduğunuzu bilmenizi isterim. Şimdiye kadar batarya başında bulunmanız vatan, vatan evladı ve İslamiyet’e karşı her zman kendileri için canımızı fedaya hazır olduğumuzu taahhütten başka bir şey değildir. İşte o gün geldi. Hepimiz birlikte ahit ve yemin edelim![vi]


 


 


 


 


Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey emrindeki subay ve erlerin maneviyatından emindir artık. O karar gününe çok az bir süre kala bakın askerlerini nasıl tanımlıyor…


 


“ Bütün erlerde savaş için büyük bir istek vardı. Bu hâli sürdürmek gerekiyordu. Daha evvel de bildirdiğim gibi bölükte namaz kılmayan hiç kimse yoktu. Devamlı telkinlerim neticesi olarak dinî hisleri olgunlaşmıştı. Mânevî güçlerin sarsılmaz duruma gelmesi ise , ancak hakikî din adamlarına dayanarak , Allah’ın istediği şeyleri yaparak olacağına kâni olmuştum. Aşağıda bahsettiğim şekilde uygulamaya koydum:


 




  1. Bugünden itibaren daima abdestli bulunacak ve harbe abdestli olarak başlanacak.



  2. Topların dolması için verilecek kumanda ile her toptan sağındaki bir er nöbete çıkacak. Bu suretle 4 er tarafından Ezan-ı Muhammedî okunarak 1. doldurma işi yapılacak.



  3. Yeni gelen yedek subay adaylarının medreseden gelen kısmı kendilerine lüzum hasıl oluncaya kadar yüksek sesle tekbir alacaklar. Bir kısmı da Kur’an okuyacaktır.Vazifesini bitien erler onları kalben izleyeceklerdir. Ateş aralarında ise bütün batarya sesli olarak “tekbir”e katılacaktır.[vii]


 



18 Mart Zaferinizi tebrik ediyor, tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle anıyorum.


 





[i] Aubrey Herbert, Henry Morgenthau “Devler Ülkesinde Devler Savaşı”  Yeditepe Yayınevi , Ekim 2005 (2. Baskı ) s. 156



[ii] Hikmet Bayur Türk İnkılabı Tarihi, TTK Yayınları, 1991, Cilt III , Kısım II s. 72-73



[iii] Hikmet Bayur  Cilt III , Kısım II s. 74



[iv] Francois Georgeon, “Sultan Abdülhamid” Homer Kitabevi, İstanbul 2006, s. 500



[v] Erik Jan Zürcher,”Milli Mücadelede İttihatçılık” İletişim Yayınları, İstanbul, 2005 ( 3. Baskı) s.159



[vi] Gazanfer Sanlıtop, “Cepheden Cepheye Bir Ömür- Yüzbaşı Mehmet Hilmi” Alfa Yayınları, İstanbul, 2007, s. 170



[vii] Gazanfer Sanlıtop, s. 175-176

18.680 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir