Çanakkale Savaşı, daha çok denizde ve karada sürmüş olmasına rağmen, hava kuvvetlerimizin de gözardı edilemeyecek başarısına sahne olmuştu. Özellikle bilgi toplama ve strateji belirleme açısından son derece değer taşıyan hava kuvvetlerimiz, keşif uçuşları ile düşmanın elindeki silah ve asker sayısını birliklerimize iletecek önemli bir görev başarmışlardı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında 1914’ün 3 Kasım’ı ile 1916’nın 9 Ocak’ı arasında Çanakkale Boğazı’nda cereyan eden savaş, İtilâf devletleri tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nu safdışı bırakmak için düzenlenmiş en önemli askeri harekât’tı. İngiltere ve Fransa, Rusya ile doğrudan temasa geçip güçlerini arttırmak, Osmanlı Devleti’nin Süveyş Kanalı ve Hint yolu üzerindeki baskısını kaldırmak ve Orta Avrupa’ya sızan Alman-Avusturya ordularını arkadan çevirmek için bu harekâtı gerekli görmüşlerdi. boğazlara karşı yapılacak olan bir deniz harekâtı ile İstanbul’u ele geçirip Osmanlıları safdışı bırakma fikri, o devirde İngiliz Bahriye Bakanı olan ve sonraları başbakanlık koltuğuna oturan Winston Churchill tarafından özellikle savunulmuştu. İtilâf devletleri bu harekâtla henüz savaşa katılmayan Balkan devletlerini de kendi yanlarına çekmeyi hedefliyorlardı.
“Gelibolu Savaşları” adıyla da bilinen harekâtın ilk deniz hücumu, 1914’ün 3 Kasım’ında iki İngiliz harp gemisinin Ertuğrul ve Seddülbahir, iki Fransız gemisinin ise Kumkale ve Orhaniye tabyalarına saldırmalarıyla başladı. Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilân edilmeden yapılan bu saldırı, hem savaşın fiilen başladığının, hem de harekâtın hedefinin Boğazlar olacağının ilk habercisiydi.
Fransa ve İngiltere, 1914’ün 5 Kasım’ında Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilân ettiler. Başlangıçta boğazdaki tabyaların bombalanması ve sonrasında 25 Nisan 1915’de gerçekleştirilen Gelibolu Yarımadası çıkarma harekatı da başarılı olamayınca, çatışmalar günlerce süren siper savaşlarına dönüştü. Her iki taraf da büyük güçlükler içerisinde siperlerini korumaya çalıştı ve Türk askeri, bütün mahrumiyetlere ve mühimmat yetersizliğine rağmen Çanakkale’nin geçilmez olduğunu ispatladı. İngiliz Harbiye Nâzırı , yani Savaş Bakanı Lord Kitchener, 1915 Kasım’ında cepheye gidip durumu görünce, bölgeyi tahliye etmekten başka çare kalmadığına karar verdi. İtilâf kuvvetleri, böylelikle 19 Aralık gecesi Anafartalar ve Arıburnu cephesinden, 1916’nın 8 -9 Ocak gecesi de Seddülbahir’den çekildiler. Devletimizin zaferi ile sonuçlanan Çanakkale muharebeleri, Birinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirip uzamasına sebep olduğu gibi, Çarlık Rusyası’nın çöküşünü de hazırladı ve İngiltere’de hükümet değişikliğine yol açtı. Bir yıldan fazla süren ve dünya savaş tarihinde farklı bir yeri olan bu muharebelerde, her iki taraf da büyük kayıplar vermişti.
***
Çanakkale Savaşları’nın deniz ve kara harekâtlarına göre daha az bilinen tarafı ise, hava muharebeleri idi. Motorlu uçakların askeri amaçlarla kullanılmaları ilk olarak 1910’da düşünülmüş ve ilerleyen senelerde yeryüzünde de oldukça etkili bir taarruz silahı olarak hizmete başlamışlardı.
Dünyadaki bu gelişmeleri yakından takip eden ve önemini değerlendiren zamanın Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa’nın direktifiyle, 1911’de Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde askeri havacılıkla ilgili bir şube kuruldu. Mahmud Şevket Paşa, maaşının bir kısmını bağışlayarak uçak alımı için geniş bir kampanya başlattı. Paşa’ya, başta Sultan Reşad olmak üzere Donanma Cemiyeti, subaylar, bazı zenginler ve çok sayıda vatandaş iştirak etti. Toplanan paralar ile Fransa’dan biri 25 beygirlik, biri de 50 beygirlik iki uçak satın alındı. Daha sonra da, Yeşilköy Safra Düzlüğü’nde “Kara Tayyare Mektebi”, Yeşilköy Feneri yakınlarında da “Deniz Tayyare Mektebi” kuruldu.
***
Osmanlı Ordusu, Birinci Dünya Savaşı şırasında müttefiki olan Almanya’dan uçak malzemeleri getirtti, pilotlarımız Almanya’da ve Avusturya’da eğitim gördüler. Daha sonra kurulan Türk hava bölükleri, Rusya’ya karşı Kafkasya ve Karadeniz havzasında; İngilizler’e, karşı da Irak, Trakya, Çanakkale Boğazı, Ege, Suriye, Filistin’in Akdeniz sahilleri, Süveyş Kanalı ve Hicaz’ın iç kısımlarında mücadele etti.
***
Havacılarımız, 1914’ün 5 Eylül’ünde Bozcaada ve Limni üzerinde yaptıkları keşif harekâtıyla Çanakkale Savaşları’nda ilk faaliyetlerine başladılar. Bu ilk uçuşları Üsteğmen Fazıl Bey yapmıştı. Keşif uçuşları üç pilotla 1915’in 19 Ekim’ine kadar devam etti. Devletimiz, Almanya ve Avusturya ile birlikte Fransa’ya karşı da savaşa girdiği için, Fransız hükümetine sipariş ettiği kara ve deniz uçaklarını alamamıştı. Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’na beş kara ve iki deniz uçağıyla katılmak zorunda kaldı, ancak bu rakam 1915’te 40’a çıktı.
***
Çanakkale Muharebeleri başladığında, Türk askeri havacılığı emekleme döneminde idi. Seferberlik ilân edilmesi üzerine, 1914’ün 2 Ağustos’unda Yeşilköy’de bulunan deniz uçaklarından ikisi İzmir, biri de Çanakkale Müstahkem Mevzi Komutanlığı emrine verildi. Çanakkale’deki Nara Meydanı’na 1914’ün 25 Ağustos’unda yerleştirilen Nieuport tipi deniz uçağı ile Deniz Yüzbaşı Savmi, Üsteğmen Fazıl ve Üsteğmen Cemal’in yaptığı keşif uçuşları sayesinde, bölgedeki İngiliz ve Fransız gemilerinin faaliyetlerinin izlenmesine başlandı. Başkomutanlık Karargâhı Hava Müşaviri Yüzbaşı Serno, 1915’in 17 Mart’ında İstanbul’dan bir torpido ile Çanakkale’ye geldi. Hava keşifleri sayesinde 1915’in 18 Mart’ına kadar, hem düşman gemilerinin tipleri ve miktarı tespit edilmiş, hem de taarruz hazırlıkları düzgün bir şekilde düzenlenebilmişti. Havacılarımız, 1915’in 18 Mart’ında erken saatlerde yaptıkları keşiflerle düşman kuvvetleri hakkında geniş rapor verdiler. Düşman donanmasının harekete geçerek Boğaz’a yaklaşmakta olduğu Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’na tam zamanında bildirilmiş ve alarmda olan birliklerimizin gerekli önlemleri almaları sağlanmıştı.
İngiliz uçakları, bu arada boğaza girip kıyı bataryalarını şiddetle bombalayan düşman topçularına geniş destek veriyorlardı. Bozcaada’da bulunan Ark Royal uçak gemisinde, ikisi Sopwith ile üçü de Short modeli olmak üzere toplam beş uçak vardı. Havacılarımız, 18 Mart’ın öğle saatlerinde yeni bir keşif uçuşu yapıp Limni Adası civarındaki düşman kuvvetlerinin durumunu tespit ettiler.
***
18 Mart zaferinin ardından kötü hava şartları nedeniyle görev uçuşları bir ara tatil edildi ve 26 Mart’da yeniden başladı. Uçuş ekibimiz, 26 Mart sabahı Bozcaada ve Limni doğrultusunda keşif için havalandı fakat Bozcaada’dan sonra başlayan hava muhalefeti yüzünden geri döndü. Keşif sırasında Bozcaada önlerinde birkaç İngiliz gemisi tespit edilmişti. Bu gemiler arasında mayına çarpıp yaralanan ve onarılmakta olan Inflexible da vardı. Pilot Seydler ve gözleyici Yüzbaşı Hüseyin, aynı günün öğleden sonrasında hava şartlarının normale dönmesi üzerine yeniden keşif uçuşuna çıktılar. Uçakları Limni’ye ulaştığında, Mondros koyunda Queen Elizabeth’in gemisinin demirli olduğunu, ayrıca beş adet de nakliye gemisi bulunduğunu tespit etmişlerdi. Bu keşifte, düşman donanmasının yeniden taarruza geçeceğine dair bir izlenim edinilmedi. İlk “Türk Tayyare Bölüğü” Çanakkale’de bulunan üç uçağı kullanan Alman pilotlar, Yeşilköy’de eğitim görmüş üç Türk subay ve Alman bakım personelinden oluşuyordu. Alman pilotlara teğmen, makinistlere de astsubay rütbesi verildi. Bölük komutanlığına Alman Teğmen Preussner getirildi ve Müstahkem Mevki Komutanlığı emrine verildi. Komutanlık Yüzbaşı Hüseyin’i gözetleyici olarak bölüğe tayin etti.
Birinci Teyyare bölüğü 3 uçağı bulunmasına rağmen 27 Mart ile 17 Nisan arasında ikisi Limni’ye olmak üzere birçok keşif görevi yaptı. Bu keşiflerde düşmanın yeni hareket faaliyetlerine ait belirtiler ve kuvvetlerinde artış tesbit edilemedi. Uçaklarımız , keşif sırasında İstanbul’da imal edilen bombalarla düşman nakliye gemilerine de saldırdılar.
***
Müstahkem Mevki Komutanlığı, gitgide kuvvetlenen düşman birliklerinin hava üstünlüğü kurmasından endişe duyup, Bozcaada’daki havaalanına baskın yapılmasına karar vermiş, ancak 1915’in 18 Nisan’ındaki taarruzdan bir sonuç alınamamıştı. Uçaklarımız Bozcaada’ya, yaklaştıklarında düşman avcı uçakları tarafından karşılandılar ve taarruzumuz kayıp verilmemesine rağmen etkisiz kaldı. İngilizler, akınlarımıza üçer uçaklı iki kolla Çanakkale’deki Türk havaalanına aynı gün saldırarak karşılık verdiler, ancak uçaklarımıza hiçbirşey yapamadılar. 23 Nisan’da Mondros koyunda yapılan keşifte, İngilizlerle Fransızlar’ın bilinen deniz kuvvetlerinden başka altısı Fransız olmak üzere 27 nakliye gemisi, koy dolaylarında büyük iaşe ve ikmal depoları ile aynı zamanda birçok kara birliklerinin de bulunduğu görüldü ve bu hazırlıkları bir çıkarmada kullanılacağı düşünüldü. Teknik ekipler, uçaklarımızın uçuşa hazır duruma getirilmesi için aralıklı çalışmalar yaptılar. Uçaklar, düşmanın çıkarma bölgesindeki depolarını, kıt’a topluluklarını ve topçu mevzilerini tesbit edip nakliye ve harp gemilerini bombaladılar.
Uçaklarımız, 14 ve 19 Mayıs’ta güney cephemizdeki karşı taarruzumuzu destekleyip, düşman çıkarma gemilerini ve ordugâhını bombaladılar. Mayıs başından itibaren sabit balon ile boğazı gözetleyip topçu atışını idare eden ve birliklerimize tacizde bulunan balon gemisine de saldırıldı. 1915’in 22 Haziran’ında havalanan iki uçağımızdan biri Alçıtepe üzerinde karşılaştığı düşman uçağı ile giriştiği hava muharebesinde motorundan isabet alarak Alibey Çiftliği yakınına inmek zorunda kalmış ve düşmanın yoğun topçu ateşine rağmen civardaki erlerin yardımı ile kurtarılmıştı.
Pilotlarımız, 1915’in 6 Haziran’ında düşman mevzilerini bombaladılar. Saldırıdan sonra uçuşlara uçakların bakımının yapılması ve arızalarının giderilmesi için 13 Haziran’a kadar ara verildi. 13 ve 14 Haziran tarihlerinde yapılan keşiflerde; Limni Adası yakınlarında şimdiye kadar bilinenlere ilâve olarak daha büyük çadırlarla barakaların kurulduğu, limanda 18 adet gemi bulunduğu tespit edilmişti.
Bozcaada’nın kuzeyinde bir muharebe gemisi ve beş muhrip, Gökçeada’da iki muhrip ve iki muharebe gemisi, adanın güneyinde üç mayın arama tarama gemisi, Suvla, Arıburnu ve Seddülbahir’de de muhrip ve mayın arama tarama gemilerinin bulunduğu tespit edildi. 1915’in 17 Haziran’ın da ise Bozcaada’daki havaalanında 16 uçak ile bir büyük hangar ve 18 uçak çadırının olduğu rapor edilmişti.
Havacılarımız, 25 Haziran’da Arıburnu bölgesindeki düşman karargâhı üzerine propaganda amacıyla 300 adet İngilizce propaganda bildirisi attılar.
Hava kuvvetlerimiz, alçak irtifadan yaptıkları uçuşlarda yerden açılan ateş ile isabet almakta, bazen de ken çaklarını tanımayan Türk birlikleri tarafından yaralanmaktaydılar. Düşman kuvvetlerinin, 1915’in 5 Temmuz’unda akşama doğru Çanakkale havaalanına yapmış oldukları saldırıda iki uçağımız kullanılamayacak hâle geldi ve Türk tayyare bölüğünün aylardan beri devam eden uçuşları, kısa bir süre için durduruldu. Bölük, Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından Beşinci Ordu’nun emrine verildi ve Yüzbaşı Serno, Mayıs 1915’te kesilen ikmal ve uçak temini konularını görüşmek üzere Almanya’ya gönderildi. Bu durum üzerine Almanya, Türkiye’ye 20 uçak daha vermeyi kararlaştırdı.
Almanya’dan Türkiye’ye gönderilecek uçaklar, yedek depo takılarak uzun menzilli uçuşa hazırlandılar. İlk uçak, 1915 Haziran’ın ortalarında Türk pilotlar ile Macaristan’dan havalandı ve Temmuz sonuna kadar Edirne’ye yedi yeni uçak indi. Bulgarlar savaşa Almanya safında katılmaya karar verince, karadan yapılacak uçak ve malzeme gönderme işi de kolay bir hâle geldi. Bu yolla bir miktar daha uçak getirildi ve toplam uçak sayımız 20’ye çıktı. İtilâf Devletleri, bu arada ayrı ayrı sevk ve idare edilen hava birliklerini tek bir elden yönlendirmenin daha iyi olacağına karar vermiş ve uçakları Gökçeada’daki Kefalo Limanı yakınlarında bir araya toplamışlardı. İngiltere’den 22 uçak daha gönderilmiş, böylece İngilizler ile Fransızlar’ın toplam uçak sayısı 55’e yükselmişti. Düşman uçaklarının çoğu makineli tüfekle donatılmış uzun menzilli yeni modellerden oluşuyordu ve düşmanın harekât imkânı büyük ilerleme kaydetmişti. Birinci Tayyare Bölüğü ise, bütün bu olumsuz şartlara rağmen hava harekâtına devam ediyordu.
Türk hava harekât ve faaliyetlerini devam ettirmek için Almanya’dan makineli tüfeklerle donatılmış av ve bombardıman görevi yapabilen zamanın en üstün uçaklarından olan beş adet Albatros-C ve beş adet de Gotha tipi deniz uçağı getirildi. Ve Birinci Tayyare Bölüğü Albatros-C’ler ile takviye edildi. Deniz uçaklarının üçü Müstahkem Mevki Komutanlığı’nın emrine, ikisi de İstanbul’daki hava istasyonuna verildi.
İlâve uçak ve personelle güçlenen Birinci Tayyare Bölüğü, rakiplerinin hava üstünlüğüne rağmen fırsatlardan faydalanıp, düşman topçu mevzilerini ve depolarını fotoğraflarla tespit ediyor, hedefleri bombalıyordu. Düşman topçusuna ateş düzenlemesi yaptıran sabit balon gemisine, 18 Eylül’de iki deniz uçağı ile hücum edildi, bombalar balon gemisinin yanında bulunan bir kruvazörün üzerinde patlayarak gemide yangın çıkardı.
Uçaklarımız Gelibolu bölgesinde düşman birliklerinin eskiye göre bir miktar azaldığını tesbit ettiler. Keşiflerden ve diğer kaynaklardan alınan bilgiler , düşmanın Çanakkale bölgesinden çekilmekte olduğunu, harekâtın büyük kısmının sona erdiğini ve deniz kuvvetlerinin faaliyetlerinin azalttığını gösteriyordu. İtilâf devletleri , 1915 sonbaharında kuvvetlerinin Çanakkale’de bulunmasında bir fayda olmadığına karar verip bölgeyi boşalttılar. Tahliye plânına göre Anafarta ve Arıburnu’nu 1915’in 19 Aralık’ında, Seddülbahir’i ise 1916’nın 8-9 Ocak gecesi terkedip Çanakkale’den ağır bir mağlubiyetle ayrıldılar.
Çanakkale’deki hava savaşlarında büyük desteklerini gördüğümüz Alman Hava Kuvvetleri’ne bağlı pilotlar on adet düşman uçağı düşürdüler, dört uçağı da inmeye zorladılar. Fransız uçağını düşürdüler. Üsteğmen Ali Rıza ve Teğmen Orhan, 1915’in 30 Kasım’ında Çanakkale girişinde karaya oturan bir düşman kruvazörünü yok etmekle görevlendirildiler. Saldırı sırasında düşman uçağının yaklaştığını gören üsteğmen, Kabatepe üzerinde Fransız uçağını makineli tüfek ateşiyle düşürmeyi başardı ve Türk havacılık tarihine “düşman uçağını düşüren ilk pilot” olarak geçti.
Hava kuvvetlerimizin zor şartlarda vermiş olduğu mücadele, özellikle bilgi toplama ve strateji belirleme açısından çok önemliydi. Keşif uçuşları sayesinde edinilen bilgiler, kara ve deniz., birliklerimizin düşmanı çok iyi tanımalarını ve bu yünde strateji belirlemelerini sağlamıştı. Düşman kuvvetlerinin hangi bölgeleri kullandıkları ve nereden saldıracakları tahminleri, hava kuvvetlerimizin raporları göz önüne alınarak yapılmıştı. Havacılarımız geceli gündüzlü çalışmışlar ve kısıtlı imkânlara rağmen büyük başarı kazanmışlardı.