ABD Kara Kuvvetleri resmi yayın organı Military Review’de Sn. Binbaşı Eric Venditti imzasıyla yayımlanan makale “Gelibolu Kayası. Mustafa Kemal’in liderliği” başlıklı makale Cumhuriyet Gazetesinin 6-7 Şubat 2021 tarihlerinde M. Birol Güger çevirisiyle yayınlanmıştı. Türk askeri tarihine katkıları olan bu özgün çalışmadan dolayı kendilerini kutlarım. Bilmişlik taslamadan sadece ve sadece makale yazarı, çevirmeni ve okuyuculara saygı gereği birkaç teknik hatayı hoşgörüye sığınarak yazıyorum. (M.Ş.A.)
Türk İstiklâl Harbi “Sad Taarruz Planı” Üzerine Notlar ( M.Şahin Aldoğan )
Böylece ileride tasarlanan taarruz harekâtı için Türk ordusunda (Batı Cephesi) asıl kuvvetlerinin Güneye kaydırılması fikri gün geçtikçe kuvvetlenmekteydi ve hazırlıklar bu görüşe göre yapılmaya başlandı. Türk Genelkurmay Karargâhında Yunan ordusunun daha fazla kuvvetlenmesine meydan vermeden, kıştan önce bir taarruz yapma fikri doğmuştu. Bunun sonucu, cephe komutanlığına 15 Ekim 1921’de şu direktif verilmişti. “Türk ordusu kış başlamadan ve düşmanın Sakarya yenilgisinin etkilerinden kendini sıyırıp, yeniden kuvvetlenmesine fırsat vermeden, ona kesin bir darbe indirmek zorundadır. Yunanların Eskişehir- Afyonkarahisar demiryolundan harekât bakımından faydalanmasını sınırlamak ve eşit şartlar altında bir muharebe verilmesini mümkün kılmak için; bu taarruz asıl kuvvetlerle Afyonkarahisar bölgesinden ve daha başlangıçtan itibaren Yunanlıların İzmir’e olan ulaşımını kesecek surette yönetilmelidir.”
Hedef İstanbul 1917 – Birinci Dünya Savaşı’nda Kıtalararası Hava Saldırısı (Murat Söylemez)
1916 yılı sonlarında Kraliyet Donanma Hava Servisi’nden (RNAS) Filo Komutanı Kenneth S. Sa-vory son derece gizli bir görev için Ege’deki görevinden Donanma Karargahına geri çağrılmıştı.
Donanma Hava Departmanı tarafından verilen brifingden sonra kendisinden İngiliz bombardıman uçaklarının en yeni ve en büyüklerinden biriyle Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentini ve donanmasının en güçlü silahı olan Yavuz zırhlısını vurma olasılığını araştırması ve bir plan tasarlaması istendi. (M.S.)
Bu yazı ilk olarak #tarih dergisi Nisan 2019 sayısında yayınlanmış , yazarının ve editörün izniyle sitemize konmuştur.
Dersaadet’te Pandemi ile İmtihan – Mütareke Günlerinde İstanbul’da İspanyol Gribi Salgını ve Eğitim ( Fatih Güldal)
İspanyol Gribi salgınının basit tedbirlerle atlatılamayacağı Osmanlı tıp çevrelerinde ve kamuoyunda 1918’in yaz sonu, sonbahar başlangıcında algılanmaya başlandı. Hastalığın ikinci ve en önemli dalgası bu dönemde etkisini gösteremeye başlamış ölümle neticelenen vaka sayısında artışlar olmuştu. Dönemin Sağlık Bakanlığı olan Sıhhıye Nezareti yetkilileri tıpkı bugün COVID-19 için oluşturulan kurul gibi uzmanlardan oluşan bir heyet meydana getirerek İspanyol Nezlesine karşı seri tedbirler almaya başladı. Kuşkusuz bu tedbirlerin ilki, hastalığın yayılmasına sebep olabilecek en uygun mekânlardan olan okulların kapatılması oldu. Ekim ayı içerisinde alınan bu kararla mekteplerin 20 gün süre ile Kasım ayının başına kadar kapalı tutulması kararlaştırıldı. Anlaşılan salgının bu tarihlerde ülkeyi terk edeceği düşünülmekteydi. Ancak hastalığın bitmediği gibi etkisinin artarak devam ettiği bir müddet sonra anlaşılmıştı.
Bu yazı Atlas Tarih Dergisi Temmuz 2020 sayısında yayınlanmış, yazarın ve editörün onayıyla sitemize konulmuştur.
“Mücahitlerin İçerisinde Gayret ve Cesaretle” Trablusgarb Harbine Dair Mustafa Kemal ve Enver İmzalı Bir Belge (Mustafa Onur Yurdal)
Hem Enver Bey hem de Mustafa Kemal’in imzasının bulunduğu tek belge olan ve ilk defa yayınlanan bu belge;günümüz kamuoyunda kahramanlık ve hainlik arasında sıkıştırılan önemli tarihi şahsiyetlerin, aslında söz konusu vatan olduğunda fikir birlikteliğinde olduklarını göstermektedir. Her tarihi olayı bulunduğu şartlar altında değerlendirmek gerektiğinde ve gerektiğinden Trablusgarb’ın işgalinde gönüllü olarak katılan genç subayların bu vatanperverliği göz ardı edilemeyeceği gibi, Trablusgarb’ta yararları görüldüğü gibi bu kadrolar Cihan Harbi ve Milli Mücadelede önemli rol oynamıştır. (M.O.Y.)
İzmir’den Mudanya’ya Dünyayı Sarsan Günler – Eylül 1922 Çanakkale Krizi (Tuncay Yılmazer)
Popüler tarih anlatımının aksine, Kurtuluş Savaşı Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrasında Türk ordusu’nun 9 Eylül 1922 de İzmir’e girmesiyle sonuçlanmamıştı. Hatırı sayılır bir Yunan askeri gücü Urla Yarımadası, Marmara’nın güneyinde Bursa-Ayvalık arasında , doğu Trakya’da bulunuyordu. İstanbul (Çatalca’dan İzmit’e kadar) , Karabiga-Ezine arası ise Müttefik işgal güçlerinin kontrolündeydi. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki TBMM ‘nin ordusunun zaferi dünyanın bir anda dikkatini çekecek, Yunan unsurlarının temizlenmesinden sonra Türk birlikleri İzmir’in ele geçirilmesinin de psikolojik üstünlüğüyle daha kuzeye yönlendirilecek, Çanakkale ‘yi Eylül 1922 de yeni bir uluslarası krizin merkezi haline getirecekti. Üstelik Birinci Dünya Savaşı’nda neredeyse pek kullanılmayan bir silahla. Bu öyle bir silahtı ki; onunla masa başında binlerce askerin, sivilin kaybını engelleyip çok daha büyük başarılara imza atılabilirdi. Yeni bir Çanakkale Savaşı’nın eşiğine getiren krizi risk alarak ustalıkla yönetmek, Mudanya Mütarekesi ile sonlandırmak, dünyanın güçlü devletlerinin temsilcileriyle aynı masaya oturmak, şartları kabul ettirmek büyük bir başarıydı. (T.Y)
Bu yazı ilk olarak Atlas Tarih Dergisi 2019 Kurtuluş Savaşı Özel Sayısı’nda yayımlanmış, editöryal izinle sitemize konulmuştur.
Zığındere’yi Anlamak (Tuncay Yılmazer)
Nuri Yamut Anıtı’nın bulunduğu yere bir yaz günü , ikindi vakti giderseniz Gökçeada’nın üzerine vuran kızıllığının Ege Denizi’nin olağanüstü güzel maviliğiyle karıştığını görürsünüz. Etrafta derin bir sessizlik bu eşsiz manzaraya eşlik eder. Üzerinde bulunduğunuz alan Zığındere Muharebeleri’nin en önemli çarpışmalarının gerçekleştiği, özellikle 3. Tümenimizin askerleriyle, Nepalli Gurkhaların, onlara komuta eden İngiliz subayların kıran kırana vuruştuğu bölgedir. Patlayan şarapnelleri, dehşet verici ıslıklarla uçuşan mermileri, Mehmetçiğin yürekleri titreten “Allah! Allah!” haykırışlarıyla bir hücuma daha kalktığını hissedersiniz. Bir İngiliz subayının hayranlıkla, makineli tüfek ateşi karşısında ateşe düşen kar tanesi gibi eriyen Türk askerini görüp “bu kadar cesur insanın düştüğünü görmek ne kadar üzücü” dediğini duyar gibi olursunuz. Bulunduğunuz yere kadar ilerleyebilen İngilizlerin nasıl olup da hedeflerine ulaşamadıklarına hayret edersiniz.
“Boğazı Geçmek İmkansızdır” Çanakkale Boğaz Savunmasında Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın Rolü (Yasin Çatal)
İsmi bir türlü Çanakkale ile zikredilmeyen, bu hususta ısrarlı bir çekingenlik sergilenen kişi Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’dır. Boğazı savunmaya memur Müstahkem Mevki Komutanlığı’nın doğrudan bağlı olduğu Harbiye Nezareti’nin başında bulunan Enver Paşa, tüm harp boyunca neredeyse Çanakkale ile yek vücut olmuştur. Çünkü İstanbul’un işgal yolu olan bu harp, tarihî bir sorumluluk ile Enver Paşa ve İttihatçı kadronun üzerindeydi. ( Y.Ç.)
Gözcübaba Tepesinde Bir Piyanist: William Denis Browne (Ersin Antep)
Üç abladan sonra dünyaya gelen, sevgiyle, özenle yetiştirilmiş bir erkek çocuğu; küçük yaşta kilisede katıldığı ayinlerde, müziğe verdiği tepkiye dikkat çeker. Yeteneği ve ürettikleriyle hayranlık duyulan, yerinde duramayan genç; 1.Dünya Savaşında İngiliz donanmasına katılır. 4 Haziran 1915 günü ve Mehmetçiğin elleriyle ebedi istirahatgâhı olan Gelibolu’da toprağa verilir. Dikkat çekici hayat öyküsü; isimsiz şekilde sona erer: William Denis Browne… Bir Anglo-İrlanda kökenli ailenin özenle yetiştirilmiş ve iyi müzik donanımlı oğlu; yeterince eğitimi olmadan girdiği savaşta ve gencecik yaşta yaşama veda eder…
Uzman Müzikolog Ersin Antep, Gelibolu Seddülbahir Cephesi 4 Haziran 1915 3.Kirte Muharebesi’nde ölen İngiliz Besteci William Denis Browne’ ı anlatıyor.
Çanakkale Cephesinde Avustralyalı Askerlerin Günlük ve Mektuplarında 19 Mayıs Taarruzu ve 24 Mayıs Ateşkesi (Mustafa Onur Yurdal)
19 Mayıs taarruzu sonrası iki cephe arasındaki insansız alanda iki tarafa mensup binlerce ölü ve yaralı vardır. Yaralılar acıdan ve kan kaybından hayata veda ederken cesetler kokuşmaya başlıyordu. 21 Mayıs Günü öğle vakti Anzak siperlerinden beyaz bir bayrak yükselmiş ve bu işaret üzerine bir Türk subay bu ellerinde beyaz bayrak olan 3-4 İngiliz kadar Avustralya askerine yaklaşarak durumu sorduğunda inleyen yaralılar ve cesetlerin kokuları nedeniyle askerlerin moralinin bozulduğunu ve cesetlerin hastalık yayabileceğini söyleyerek üslerinin uygun görmesi durumunda bu yaralıları hastanelere almak ve cesetleri gömmek için bir ateşkes talebinde bulunduklarını dile getirir. Bu durum 3. Kolordu Komutanlığı’na iletilir. (M.O.Y.)