GELİBOLU’YU ANLAMAK

Birleşik Harekat Tecrübesi Olarak Cihan Harbinde Türk-Alman Askeri İttifakı (Gültekin Yıldız)

Eğer hem Alman hem de Osmanlı ordularının başkomutanlıkları, aslında her stratejik karargâhta gözlemlenebilecek türden, buyurganlık ve sahadan yükselen eleştirilere kayıtsızlık yerine iletişim ve yönetişime daha açık bir tavır sergilemiş olsaydı belki de ters giden bazı şeyleri vaktinde değiştirmek kabil olabilirdi. Çünkü her iki tarafta da, sadece yabancı olan müttefikini değil bizzat kendi ordusunun yüksek sevk ve idaresini de iyi niyetle tenkit eden, gerçekçi bir analizle ve uzlaşmacı bir dille alternatifler öneren subay ve generaller mevcuttu.
Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk-Alman askerî ittifakı, başarısız neticesinden etkilenmeden ve sadece bir tarafı günah keçisi haline getirmeden derinliğine incelenebilirse, özelde Osmanlı/Türk askerî tarihi genel olarak ise modern birleşik harekât tarihi açısından faydalı olacaktır. (G.Y)

Çanakkale Kara Muharebelerinde Ağıl Dere (Şaban Murat Armutak)

9 Ağustos sabahına kadar Ağıl Derenin kolları içinde dağılıp kaybolan ve düzenden çıkan 29’uncu Hint Tugayı’ndan ancak bir bölük o sabah Besim Tepeye ulaşabilmiş, onlar da kısa süre sonra üzerlerine oturan topçu ateşi ve Türk taarruzu ile geri çekilmek zorunda kalmışlardı. 10 Ağustos’ta Conkbayırı’ndaki süngü taarruzuyla geri atılan Anzac birlikleri ile aynı hatta tutunmak için geriye çekilerek Ağıl Derenin karmaşık tepe ve vadilerinde yeni hat oluşturmuşlardı. Tahliyeye kadar Ağıl Dere ve kollarının kaynak kısımları Türklerin elinde, aşağı bölümleri İtilaf kuvvetleri işgalinde kalmıştı. (Ş.M.A.)
Bu makale ilk olarak www.canakkalemuharebeleri1915.com sitesinde yayınlanmış olup editörünün ve yazarının izniyle sitemize konulmuştur. (T.Y)

Kronik Kitap Dört Yeni Eserle Yayın Hayatına Başladı

2016 sonbaharında yayın hayatına başlayan Kronik Kitap, tarih alanında dört önemli eserle okuruna ‘Merhaba’ diyor.
Yayıncılık dünyasına yeni bir soluk getirecek olan Kronik Kitap, içerik, tasarım, baskı ve iletişimde en yüksek standartları benimseyerek, Türkiye’de yayıncılığın çıtasını yükseltmek üzere yola çıktı.
Türkiye’de tarihi geniş kitlelere sevdiren İlber Ortaylı ve dünyanın en önemli tarihçilerinden Halil İnalcık’ın eserleriyle güçlü ve yetkin bir tarih kitaplığı oluşturmaya başlayan Kronik Kitap, sosyal bilimlerden edebiyata, iş kitaplığından popüler bilime okurun ilgi ve merak gösterdiği pek çok alanda kitapseverlere bilginin kapılarını aralayacak.

Tarih Bir Din Değil İlim Sahasıdır (Seyit Ahmet Sılay)

Müzedeki mankenlerin üzerinde bulunan “ Alman Haç Madalyası” tarihî bir olgudur ve Birinci Dünya Savaşı’na katılmış birçok subayımız da bu madalyaları taşımıştır. Ne Alman ne de Türk genelkurmayının aklından herhâlde bu madalyaların Türk subaylarını Hristiyanlaştırmak maksadıyla verilmesi ya da taşınması geçmemiştir. Almanların neredeyse tamamının Hristiyan olması neticesinde, askerlerine savaşlarda gösterdikleri yararlılık sebebiyle askeriyedeki ananevi bir ödüllendirme biçimi olarak “Haç Nişanı” veriliyordu. Aynısı biz de yapıyorduk. Hilâl ve yıldız şeklinde tasarladığımız madalyalarımız birçok Alman subayının göğsünde taşınmıştı. Bunu o döneme ait fotoğraflara göz atan herkes çok iyi bilir.  Tarihî hakikat böyleyken, müzede sergilenen Atatürk ve Enver Paşa’yı temsil eden mankenlerin üzerindeki bu madalyaların sökülüp başka yerde sergilenmesi gerçekten hayret edilecek bir tasarruftur. (S.A.S.)

Çanakkale de Bir Melek Hanım (Muzaffer Albayrak)

Melek Hanım Çiftliği ismine, savaş sırasında askerlerin günlüklerinde, kıta komutanlarının emir ve talimatlarında, muharebe alanını ayrıntılı olarak gösteren Şevki Paşa haritasında rastlanmaktadır. Çiftlik bu ismi sahibi olan Melek Hanım’dan almıştır. Çiftliğin sahibesi hanımın adı gerçekten Melek mi idi yoksa savaş sırasında çiftlik binasını revire, sargıyerine dönüştüren, elinde ne var ne yok askerin hizmetine sunan bu iyi kalpli, müşfik hanıma askerlerin gönülden yakıştırdıkları “Melek” sıfatı mı olduğu bilinmemektedir.

Melek Hanım’ın savaş sırasında çiftliğini terk etmediği, çiftlikte beraber yaşadığı yakınlarıyla askerlere yardımcı olduklarını, bölgede bulunan kıta komutanlarıyla çektirdikleri fotoğraflardan anlamak mümkündür. 25 Nisan’da başlayan kara muharebeleri ile cepheden geri bölgelere sevk edilen yaralılar için Melek Hanım Çiftliği, bünyesinde mevcut sargıyeri nedeniyle, bölgedeki ilk revir olarak hizmet vermeye başlamıştır. Sonrasında ise Seddülbahir Cephesi’nde muharebe eden tümenlerin yaralı askerleri için Soğanlıdere bölgesinde Melek Hanım Çiftliği’nde bulunan sargıyeri civarı bir sıhhiye istasyonu olarak şekillenmeye başlamıştı. Seddülbahir Cephesi’nin bilhassa sol cenahında Kerevizdere mıntıkasında muharebe eden 7., 2., 12. ve 15. Tümenlerin sargıyeri ve hastaneleri Soğanlıdere civarında kurulmuştur. (M.A)

Çanakkale Kara Muharebelerinde Asma Dere (Şaban Murat Armutak)

Kara muharebelerinin başlangıcı 25 Nisan çıkarmasından 6 Ağustos harekâtına kadar Asma Dere’ye yakın olan Damakçılık Bayırı bölgesi Anafartalar Müfrezesine bağlı az miktarda piyade ve süvari birlikler ile gözetleme ve emniyet postaları şeklinde tertiplenerek bölge korunmuştur. 6 Ağustos kuşatma taarruzunda, Anzac birlikleri Damakçılık bayırında emniyeti sağladıktan sonra bir kol kuzey doğuya doğru hareketine devam edip Asmalı Dere’yi geçtikten sonra Abdurrahman Bayırı’na çıkıp buradan Kocaçimen Tepe hedefine ulaşacaklardı. (Ş.M.A.)
Bu yazı daha önce canakkalemuharebeleri1915.com adlı sitede yayınlanmış, editörünün ve yazarının izniyle sitemize konulmuştur.

42. Alay / Gelibolu 1915 – Ahmet Diriker (Oğuz Çetinoğlu)

Ahmet Diriker eserine; Birinci Dünya Savaşı’nı ‘efrâdını câmi-ağyarını mâni’ ölçüsü ile özetleyerek başlıyor. Sonra Osmanlı Devleti’nin durumu ve hemen ardından Çanakkale Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’nın Çanakkale Boğazı’na saldırı düzenlemesinin ardındaki sebeplere yer veriyor. Sayfalar arasına serpiştirilmiş olan haritalar, krokiler; yazılanların kolay anlaşılmasına yardımcı oluyor.
Osmanlı Devleti’nin; gerek çağdaşı gerekse sonraki dönemlerde hüküm süren devletlere nazaran arşiv hususunda son derece başarılı olduğu bilinen ve her vesile ile tekrarlanan bir hakîkattir. Bu hakîkat, emrindeki zâbitler tarafından Alay Komutanına verilen raporlarda ve Alay Komutanı Binbaşı Ahmet Nuri Bey’in, emrindekilere ve üstlerine yazdığı mektuplarda da görülüyor. Bir başka husus da dikkati çekiyor: Tevekkül ve iman. Bu iki büyük gücün meyvesi olan kararlılık ve kendine güven… Tabur Komutanı Binbaşı Ahmet Süreyya Bey yazıyor: ” Katiyen telaş etmem. Efrâdın kuvve-i mâneviyesi de yerindedir. Murâdullahdan (Allah’ın istediğinden) fazla bir şey olmaz. Gelecek düşmana süngülerimizin hazır olduğu ma’rûzdur.” Bir başka belgede düşman, bu durumun farkında olduğunu şu cümle ile açıklıyor. “Allah, Türk ordusunun mağlup olmasını istemedi.”

Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğunda Futbol – Melih Şabanoğlu ile Söyleşi 2 .Bölüm – (Tuncay Yılmazer)

İlk bölümü bir hayli ilgi gören Melih Şabanoğlu söyleşimizin ikinci bölümünü sizlere sunuyoruz. Balkan Savaşı kulüplerin hedeflerini nasıl değiştirdi? Hangi kulüp, oyuncularının Harb-i Umumide askerlikten muaf olmasının avantajıyla, rakiplerini kolayca yenerek şampiyon olmuştu? Birinci Dünya Savaşı döneminde ligler nasıl devam etti? Hafta sonu maç oynayıp hafta içi Çanakkale’de savaşa katılma doğru mu? Beşiktaş, İstanbulspor gibi takımların siyah rengi nereden geliyor? Mütareke döneminde işgal kuvvetleri ile oynanan maçlar ne anlam ifade ediyordu? Mustafa Kemal Atatürk’ün futbol ile ilişkisi neydi ve hangi takımı tutuyordu? Şehzade Ömer Faruk’un, Fenerbahçe ve Milli Mücadele’deki rolü ile ilgili bilinmeyen detaylar. Daha bir çok ilginç sorunun yanıtını bu söyleşide bulacaksınız. (T.Y)

Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğunda Futbol – Melih Şabanoğlu ile Söyleşi 1.Bölüm – (Tuncay Yılmazer)

GeliboluyuAnlamak sizlere çok önemli bir söyleşiyi sunuyor. Ülkemizde 1. Dünya Savaşı dönemi ile ilgili çalışmalar daha çok askeri ağırlıklı iken “Home Front” adıyla da bilinen savaşın gerisinde neler yaşandığına dair araştırmalar çok azdır. Biz de cephe gerisinde yaşanılan hayatın önemli bir parçası olan spor, daha özel de futbol üzerinde durmak istedik. Bu konulardaki otorite isim Melih Şabanoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisinin Atlas Tarih Dergisi Spor Tarihi özel sayısındaki aydınlatıcı makalesi temel çıkış noktamız oldu.( Atlas Tarih’in bu özel sayısını konuyla ilgilenen herkese öneririm)  Futbolun ülkemize nasıl geldiği, üç büyüklerin kuruluşları konusundaki mitler ve her yönüyle yıpratıcı bir savaş dönemde spor faaliyetlerinin nasıl yürütüldüğü konularında son derece önemli ve ilginç bilgilerin dikkatinizi çekeceğini düşünüyorum. “Eski” bir Fenerbahçe taraftarı olarak zamanında fanatiği olduğum takımımın tarihi hakkında ne kadar az şey biliyormuşum! İki bölüm halinde yayınlayacağımız bu söyleşi için Melih Şabanoğlu’na teşekkür ederim. (T.Y)