GELİBOLU’YU ANLAMAK

Gelibolu Yarımadasında Kaybolan Şehitlik ve Anıtlar (Mustafa Onur Yurdal)

Sanılanın aksine, Gelibolu Yarımadası’ndan müttefiklerin geri çekilmesiyle beraber yarımadada Türk Şehitlik ve Anıtlarının tesisine başlanmıştır. Hatta 9 Ocak 1916’da yarımadanın tahliye haberinin Meclis-i Ayan’a ulaşmasıyla 10 Ocak oturumunda bu olay gündeme gelir ve şehitler için bir “ravza-i şuheda tesis edilmesi” (şehitlik yapılması), aynı şekilde Meclis-i Mebusan’da da şehitler için büyük ve görkemli anıt yapılması önerilir. Tüm bunların dışında yukarıda okuduğunuz makalede hem Charles BEAN’in anlattıklarından hem de Fred WAITE’in anlattıklarından tahliye sonrasında Türklerin yeterli ve ilgili sayıda anıt tesis ettiğini görüyoruz. Acıdır ki bunlar korunamamış ve kaybolup gitmişlerdir. Bugün ise Türklerin yeterli sayıda ve nitelikte anıtları, anma alanları bulunmaktadır. Esasen bu anıtların yeniden ve aslına uygun yapılması düşünülebilirdi. Lakin, 2014 yılında genelde Çanakkale’nin, özelde ise Harp Sahalarının UNESCO geçici miras listesine alınmasıyla alanı daha az zedeleyici, tahrip edici misyonları seçerek odaklanmak, konunun selahiyeti için elzemdir. Bence asıl tartışılması gereken Gelibolu’da Türklerin gerçekleştirdikleri anma ritüellerinin niteliği olmalı, anıtların niceliği değil. Bana göre bu alan ancak ve ancak çeşitli anma rotaları belirlenerek, bu rotalar üzerinde yürüyerek yapılacak anmalar ile ancak hakkı ile anılıp, anlaşılabilecektir. (M.O.Y.)

On the Occasion of 100. anniversary of the end of the Ottoman Rule in Jerusalem, An Exclusive Interview with Roberto Mazza, The Author of “Jerusalem: From the Ottomans to the British” (I.B.Taurus 2009)

Did really exist a Pax-Ottomana in the last period of Ottoman administration in the Jerusalem? How was the mood of Jerusalem inhabitants when the Allenby’s campaign began on 31 October 1917? Did German and Austrian churches celebrate the fall of Jerusalem due to religious reasons as some Turkish historians stated? The Crusaders terminology and the British propaganda . Why did zionists despise of Jerusalem Jews? Had not been Cemal Pasa’s opressing policy toward Arabs , the result would have been different? What would be repercussions of Trump’s decision over Jerusalem?  We present an exclusive interview with Roberto Mazza, a historian from Limerick University,Ireland and the Author of “Jerusalem , From Ottomans To British”(IB Taurus 2009) We hope his study will be translated into Turkish . Turkish version of this interview will be aired later. (T.Y)

Topyekûn Harp Erich von Ludendorff, Erhan Çifci (ed.), Çev. Aynur Onur Çifci-Erhan Çifci (Zafer Efe)

Savaşlar insanlık tarihi boyunca her zaman var olmuştur. Konseptleri ve doktrinleri icra edildiği döneme ve ortama göre farklılık göstermiş olsa da nihai sonuçları itibariyle savaşların ortak noktası insan faktörüdür. Günümüz dünyasında savaşların artık her ortamda ve nesnede insanların algılarına hitap edecek düzeyde ve geniş coğrafyaların bozkırlarından, evlerimizde bulunan kitle iletişim araçlarına kadar her türlü sahada etki olacak şekilde icra edilebildiğini görebilmekteyiz. Bu anlayışla 20.yy başlarında bile dönemine göre bu durumu idrak eden Erich von Ludendorff, yazmış olduğu orijinal ismi Der Totale Krieg ( Topyekûn Savaş) adlı eserinde savaş tecrübelerini, deneyimlerini sadece muharebe alanları ile sınırlı kalmayan bir anlayışla hazırlayarak dünya harp tarihi literatürüne büyük katkıda bulunmuştur. Ne yazık ki eserin ilk kaleme alındığı 1935 yılında Almanya’da orijinal dilinde basımı gerçekleştirildikten sonra, 12 Şubat 1936- 21 Haziran 1936 tarihleri arasında Ulus gazetesinde 78 bölüm halinde tefrika olarak yayınlanan ve gazeteci Hikmet Tuna’nın tercümesi ile kitap olarak basılan ‘’Topyekûn Harp’’ isimli çalışması haricinde günümüze kadar eser üzerinde başka bir çeviri çalışmasının yapılmamış olması, Hikmet Turan’ın çeviri çalışmasının ise anlam ve imla bakımından yetersiz oluşu, tanıtımını yapacağımız eserin bugün harp tarihi literatüründeki büyük bir ihtiyaca cevap vereceğini göstermektedir. (Z.E.)

Üç Mermi İle Bir Defter – Çanakkale’de Yedek Subay Bir Mühendisin Hikayesi (Mustafa Onur Yurdal)

. Nesrin Moralı, ölümünden bir yıl evvel 1980 yılında, yukarıdaki duygu yüklü tasvirleri yaptıracak düşünceler içinde, Çanakkale’nin ve dayısının bu manevi hatırasına binaen böylece satırlara döküldü. Aslında sadece bu satırları yazmadı. Dayısının Çanakkale’den getirdiği defterinde yazdığı Çanakkale günlüğünü de bu satırlardan daktilo etti. Mehmet Raşid, 9. Tümen topçu alayında Kayaltepe bölgesinde ve Manol çiftliği yakınlarında 24 Mayıs-11 Ağustos 1915 tarihleri arasında Çanakkale’de gün gün yaptıklarını, yaşadıklarını, cephedeki durumu anlatmıştır. İşte böylece Nesrin Moralı da bugün bu bilmediğimiz gaziyi ve hikayesini onun ağzından dinleyebilmemizin şüphesiz yegane sahibi. (M.O.Y.)
Bu yazı #tarih dergisi Nisan 2017 sayısında yayınlanmış, editörün ve yazarının izniyle sitemize konulmuştur.

Pomakların Çanakkale Ağıdı – Pesna (Ömer Arslan)

                 Çanakkale Savaşı, arkada gözü yaşlı analar, dul kadınlar, yetim evlatlar bıraktı. Çekilen acılar yüreklerde sızı, dudaklarda ağıt oldu. Kelimelerin kifayetsizliğinde ağıtlar dile getirdi yaşanan ızdırabı… Çanakkale Savaşı üzerine Anadolu’da birçok türkü ve ağıt söylendi. Bunların çoğu boşvermişliğin girdabında, birçok değerimiz gibi kaybolup gitti… Çanakkale’de Pomaklar da şehit oldular, gazi kaldılar.. Diller farklı söylese de, gönüller hep aynı tarifsiz acıyı yaşadı.                  Bütün bu boşvermişliğe rağmen hala içimizde yaşayan bir damar var ve son hatıra kırıntıları da toplanmaya çalışılıyor. Bu vesileyle Biga Elmalı köyünde Pomakların 102 yıldır Çanakkale Savaşları için söylediği bir pesnayı kayıt altına alma imkanı bulduk. Rukiye Kabak’tan (75) dinlediğimiz bu Pesna, Pomakların göç, seferberlik ve savaş sürecinde yaşamış oldukları acıları, kaybolan umutları ve hayalleri kendine özgü üslubuyla anlatmaktadır. (Ö.A.)

25 Nisan 1915, Arıburnu Anzak Çıkarmasında 57.Alay’ın Conkbayırı’na İntikali – Yeniden Değerlendirme ( M. Şahin Aldoğan )

Çanakkale Muharebelerinde 57. Piyade Alayı’nın 25 Nisan 1915 günü Conkbayırı’na intikali ile ilgili bazı tereddütlerden dolayı farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu konuda son sözü Genelkurmay ATASE Daire Başkanlığı söylemesi gerekirken, 13 Kasım 2007’deki makalemize ve aşağıda sunduğumuz 2 Haziran 2009 tarihli dilekçemize halen resmi bir yanıt verilmemiştir. Biz de son müracaatımızı kamuoyuyla paylaşıyor, bu konuda araştırma yapan arkadaşlarımızın görüşlerine sunuyoruz. (M.Ş.A.)

Prof. Dr. Christopher Bell’in yeni eseri Churchill and the Dardanelles üzerinden bir inceleme: Churchill Çanakkale Savaşlarının tek sorumlusu mudur?

Müttefikler yarımadadan çekilmeden çok önce ise Churchill’in politik kariyeri Mayıs 1915’te İngiliz Birinci Deniz Lordu Fisher’ın istifası ve Batı Cephesinde patlak veren ‘mühimmat krizi’ sebebiyle İngiliz Başbakanı Asquith hükümetinin düşmesi ile sona ermiştir. Churchill ilk olarak makamını kaybetmiş, sonrasında Savaş Konseyi üyeliğinden çıkarılmış ve Kasım 1915’te ise hükümetten istifa etmiştir. Churchill’in Mayıs 1915’te görevden alınmasının ardından başlayan Çanakkale savaşlarındaki rolü ile ilgili tartışmalar günümüze kadar süregelmiştir. Bazı kişilerin gözünde düşüncesiz bir maceraperest olan Churchill Çanakkale Deniz Harekâtının başlatılmasına ve başarısız olmasına sebep olan tek kişidir. Ancak Profesör Christopher Bell son çıkan Churchill and the Dardanelles kitabı ile Churchill’in Çanakkale Savaşlarındaki rolünü çok yönlü olarak inceleyerek, Churchill hakkında kolaycılığa kaçan bu eleştirilerin – veya tam tersi övgülerin – çok da basit bir şekilde açıklanamayacağını okurlara göstermiştir.

A Review from the other Side of the Hill: Churchill and the Dardanelles by Christopher Bell (Yusuf Ali Özkan)

Churchill’s career as the First Lord of the Admiralty had ended much earlier than the Allied evacuation of the Peninsula by the collapse of Prime Minister Asquith’s government in May 1915. Since that time Churchill has been always in the centre of the debates of Gallipoli because he, — in the eyes of some authors, politicians, and journalists — as a careless adventurist who ignored his naval advisers and colleagues, has been seen sole responsible for the disaster. Professor Christopher Bell’s (Dalhousie University in Halifax/Canada) recent, balanced, and well-analysed study of Churchill and the Dardanelles, however, has evidently changed the ‘conventional wisdom’ about the Churchill’s role in the Dardanelles by clearly stating that he was neither a hero nor a devil. (Y.A.Ö.)

Florence Nightingale’in Eli Anadolu’ya da Değmişti-Kırım Savaşından Unutulan İlk Prefabrik Hastane: Erenköy (Renkioi) (Mustafa Onur Yurdal)

Renkioi Hastanesinin yapımına 1855 Mayıs işte bu eski karantinanın olduğu yerde başlanır ve Ekim 1855’te hastanenin yapımı tamamlanmasıyla kullanıma açılır. Hastane aslında çoğunlukla Kırım’dan gelen değil, Kırım’a giderken hastalanan askerlere hizmet vermek üzere kurulmuştur. Çünkü o dönemdeki buharlı gemilerle Üsküdar’dan Çanakkale’deki Renkioi hastanesine ancak 18 saatte varılabiliyordu. Üsküdar’dan gelen hasta ve yaralılar hastane ile liman arasında kurulan raylar üzerinden atlı tramvayla taşınıyordu. Her biri 50 hasta yatağı kapasitesine sahip 30 prefabrik yapıdan oluşan ve toplamda 1.500 yatak kapasiteli olan hastane Kırım’a uzaklığı nedeniyle istenilen kapasitede çalıştırılamadı. Hastaneye her hafta ortalama 50 yeni hasta katılıyordu. Her pavyonuna iki sıra hasta yatağı yerleştirilebilen havalandırması, su tesisatı, kanalizasyon çukurları iyi planlanmıştı ve sanitasyon açısından ilkleri barındırıyordu. (M.O.Y.)
Bu makale #tarih dergisiTemmuz sayısında yayınlanmış olup yazarın ve editörün izniyle sitemize konulmuştur