1. Giriş:
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusu, müttefiki Almanlar ile birlikte dönemin süper gücü İngiltere ve müttefiklerine karşı bir kader sınavına çıkmış durumdaydı. Bir sene önce sona eren Balkan Harbinde yaşanan başarısızlıklar, utançlar ve ordudan tasfiyelerle devam eden çalkantılı dönem, Bab-ı Âli baskınında siyasî iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki ile Osmanlı Ordusunun yolunu Birinci Dünya Harbinin başında tam anlamıyla kesiştirmişti. Şayet dünya harbi olmasaydı veya harbe dâhil olmasaydık, İttihat ve Terakkinin Osmanlı toplumsal ve siyasî hayatında uğraşacağı ve yön vereceği öncelikli konuların başında ekonomi ve milliyetçi akımın yaygınlaştırılması olacaktı. Ancak harp çıkmış, Osmanlının müttefik arama çabaları Almanya ile kader çıkmazına girmiş; Osmanlı Ordusu ve komuta kademesindeki İttihatçı general ve subay ekibi tüm ilgi ve alakalarını harbe yöneltmişti. Komuta kademelerinin “Almanların harpten mutlak galip çıkacağı”na olan katıksız inancı, devletin bekası için izlenmesi gereken büyük stratejinin üretilememesine; mevcut eksikliklere ve tehditlere yoğunlaşmaktan ziyade kolay kazanç ve fırsatlara yönelmelerine neden oluyordu.
1826’dan itibaren Osmanlı Ordusunda başlatılan modernleşme çabaları, 1914’e kadar değişik dönemlerde Alman danışmanların Osmanlı kara ordusunda danışmanlık yapmalarını, Harp Akademisinde hocalık yapmalarını, Prusya ekolünü yerleştirmelerini ve Osmanlı subaylarında hayranlık ve yatkınlık uyandırmalarını sağlamıştı. Bu etkileşim öylesine artmıştı ki, bir Alman generalinin veya subayının Osmanlı Ordusu komuta kademesinde yer alması artık normal bir durum olarak görülebiliyordu. Önceki yüzyıllarda görmeye alışık olduğumuz “ülkelerin orduları arasında transfer olabilen paralı askerler” uygulamasının 20.yy.da halen Osmanlı Ordusunda görebilmemize rağmen, Osmanlı zabitanının Alman askerlerini tam olarak kabullenmediği ve kan uyuşmazlıklarının çatışmalara dönüştüğü de yaşanan birçok vakadan bilinmektedir. Fakat son tahlilde, Alman komutan ve kurmayları Osmanlı Ordusunun farklı komutanlık ve karargâhlarında görev yapmış; Filistin, Irak, Kanal, Çanakkale ve Kafkas cephelerinde görev yaparken Osmanlı Ordusu harekâtının öncelikle Alman millî menfaatlerine hizmet etmesine yardımcı olacak gözetimi sürdürmüşlerdir. Birinci dünya harbinde, Osmanlı Harbiye Nezareti başta olmak üzere ordunun her kademesindeki askerî karar verme süreçlerinde Almanların etkisini görmek mümkündür.
Yukarıda bahsedilen iki ana husus, yani genç ve tecrübesiz general ve subay ekibin ordu üzerindeki etkileri ile Almanların da onlar üzerindeki etkileri, diğer cephelerde olduğu gibi Kafkas cephesinde de planlama ve icra hatalarını birlikte getirmiştir. Bu çalışmada, Sarıkamış Harekâtının başarısız olmasına neden olan stratejik ve taktik seviyedeki planlama ve icra hatalarına askerî ve eleştirel bir bakış açısı getirilmeye çalışılmıştır.
2. Harekâtın Özet Gelişimi:
Birinci Dünya Savaşı başladığında Sarıkamış yerleşimi; 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden (93 harbi) itibaren 36 yıldır Kars, Ardahan ve Batum ile birlikte Rusların elinde bulunmaktaydı. 93 harbi ile birlikte Kafkaslardan Doğu Anadolu’ya yaşanan göçler ve yerli halkın halen işgal altındaki bölgelerde yaşıyor olması, Osmanlı’nın bir fırsatını bulup bu bölgeleri Ruslardan tekrar alması konusunda herkeste bir beklenti yaratıyordu.
28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya – Macaristan İmparatorluğu veliahdının Saraybosna ziyareti esnasında milliyetçi bir Sırp tarafından öldürülmesi ile başlayan büyük harbe Osmanlı Devleti, bilinen gelişmelerle 01 Kasım 1914 tarihinde girdi. Bu tarihten itibaren Erzurum-Köprüköy’de Ruslarla sağlanan ilk temasın ardından Erzurum’daki 3.Ordunun tedafüi(savunmacı) harekât yaklaşımı sonucu Kafkas cephesinde durum statik bir hal almıştı. 3.Ordu komutanı Hasan İzzet Paşanın icraatından memnun olmayan Harbiye Nezareti, Aralık ayı başından itibaren “Sarıkamış’ı ve devamında Kars, Ardahan, Batum’u ele geçirmeyi” planlamaya almış, bu sebeple Kafkas cephesi yeniden hareketlenmiş ve Sarıkamış Harekâtı 22 Aralık 1914 tarihinde başlamıştır. Sarıkamış Harekâtı öncesi Ruslarla sınır ve temas hattı yaklaşık siyah hattan geçmekteydi.(Resim-1)
Resim-1 (22 Aralık 1914 Tarihi İtibariyle Osmanlı-Rus Sınırı/Temas Hattı)
Sarıkamış Harekâtından 3 ay önce müttefikimiz Almanlar, Avrupa cephesinde Tannenberg’de başarılı bir kuşatma harekâtıyla Rusların üstün kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğratmışlardı. Bu başarıda, Alman Ordusunun Prusya’dan süregelen askerî doktrinindeki kuşatıcı taarruz öğretisinin önemli payı bulunmaktadır. Osmanlı Harp Akademisindeki Alman hocalar da benzer şekilde askerî harekât derslerinde mümtaz ve erkan-ı harp subay adaylarına bu kuşatıcı mantığı öğretmeye çalışmışlardır. Bu öğretiye yönelik akademideki derslerde, Kartaca Devletinin meşhur komutanı Hannibal’ın falanks disiplinine sahip Roma Ordusunu M.Ö.216’da yendiği Cannae muharebesi de önemli yer tutmaktaydı. İşte Harbiye Nezaretinde ele alınan Sarıkamış Harekât planı, bir yönüyle Almanların Tannenberg zaferindeki manevra planlarından ilhamla ve akademideki derslerden edinilen bilgiler çerçevesinde yapılmıştır. Halihazırda Ruslarla mevcut bulunan temas hattındaki arazi de buna imkan tanımaktaydı.
Sarıkamış harekâtın birbirinden bağımsız iki maksadı vardı. Bu maksatları ortaya çıkaran temel sebep, Ağustos ayında imzalanan Osmanlı-Alman ittifakına dayanmaktadır. Bu ittifak anlaşmasında her iki tarafın mutabık olduğu konu, bir harp çıktığı takdirde kesin sonucun Avrupa cephesinde alınacağı ve Osmanlının her halükarda Almanların elini rahatlatacak tedbirleri alması gerektiği yönündeydi. İşte bu yaklaşıma dayanarak Sarıkamış’ta Almanlar için harekâtın maksadı, Rusların Kafkas cephesine daha fazla birlik kaydırmasını sağlamak ve kendi cephelerini rahatlatmaktı. Haddizatında Osmanlı Ordusu, Sarıkamış’a ilave olarak Galiçya ve Kanal cephesinde de Almanların bu genel maksadı sağlayacak harekât icra etmiştir. Diğer taraftan Osmanlı için Sarıkamış harekâtının maksadı ise Sarıkamış’ı ve sonrasında Kars, Ardahan, Batum’u, yani kaybedilen toprakları ele geçirmekti. Ama Enver Paşanın zihninde o dönem için hiç de rasyonel olmayan diğer sıralı hedefler de vardı: Bakü, İran, Türkistan ve hatta Hindistan’ın Turancılık akımı ve ayaklanmaların etkisiyle ele geçirilebileceğini düşünüyordu. Aslında temel sorun, imkânsıza yakın bu hedeflerin tespit edilmesi değil bu hedefleri tek başına Harbiye Nazırı Enver Paşanın tespit etmesiydi.
Harekâtı icra edecek 3.Ordunun üç temel birliği (kolordusu) vardı. Plana göre, 11.Kolordu cepheden taarruzla Rusları yerinde tespit ederken 9. ve 10.Kolordular kuzeyden (Oltu-Bardız üzerinden) kuşatıcı manevra ile Sarıkamış’ı ele geçirecekti. Plan, birliklerin mevcut teçhizat durumu ve hava şartları göz ardı edilirse manevra açısından (teoride) iyi bir kurmay planıdır. (Resim-2) Bu planın ağırlıklı olarak İstanbul’da Harbiye Nezaretinde kağıt üzerinde yapıldığını ve harekât bölgesindeki 3.Ordunun planlamada etkisinin çok düşük olduğunu söyleyebiliriz.
Resim-2 (Sarıkamış Harekât Planı)
Neden hedef Sarıkamış? Sarıkamış, Erzurum’dan Kars’a uzanan en büyük koridorun kilit noktasıdır denebilir. Rakımı yüksek bu mevki (Çanakkale’nin Kilitbahir’i gibi) bir nevî Kilid-ül Şark’tır. Ele geçirildiği takdirde, Osmanlı Ordusunun ilk zaferi olacak ve Almanların Tannenberg zaferi gibi propagandası yapılacaktır. Bu küçük hedef; Kars, Ardahan ve Batum’u ele geçirmede arazi şartları açısından önemli bir hattın aşılmasını sağlarken aynı zamanda Enver Paşanın zihnindeki Türkistan hedefinin de ilk adımı olacaktır.
Mevsim Aralık ayı ve askerî bir harekât için en kötü zamandır. Yüzyıllardır bu coğrafyada savaşan ordular, kış aylarını düşük profilde geçirmişlerdir. Diğer bir deyişle, muhasım taraflar yeterli emniyet tedbirlerini aldığı sessiz bir anlaşma içerisine girerler. Erzurum’da 3.Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa ve Kolordu Komutanları da kış şartlarının bu çetin arazideki etkisini dikkate alarak harekâtın baharda yapılmasına taraftardır. Ancak Köprüköy’de Ruslara taarruz etmesi gerekirken geri çekilen ve savunmacı bir yaklaşım gösteren Hasan İzzet Paşaya Harbiye Nezaretinin bakışı olumsuzdur. Bu sebeple Enver Paşa, karargâhındaki kurmaylardan Yarbay Hafız Hakkı’yı yerinde keşif için Erzurum’a gönderir ve harekât için uygunluğu incelemesini ister. Bölgeyi tetkik eden Yarbay Hafız Hakkı, Enver Paşa’ya cevaben şu telgrafı gönderir: “Dağlar üzerindeki yolları keşfettim. Bir kısmını kendim de gördüm. Bu mevsimde bu yollardan harekâtın mümkün olduğuna kani oldum. Buradaki kolordu ve ordu kumandanları kâfi derecede azim ve cesaret sahibi olamadıklarından böyle bir taarruza samimi olarak taraftar görünmüyorlar. Bu harekâtın icrası, rütbem tashih olunarak bana tevdi olunursa, ben bu işi deruhte ederim.” Hafız Hakkı’nın cevabı, Enver Paşanın tam da duymak istediklerini içerir. Enver Paşa, Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa ile konuyu karara bağlamak (bir açıdan da Hafız Hakkı’nın konu üzerindeki baskın etkisini kendi üzerine almak) üzere Köprüköy’e gelir ve harekâtı İzzet Paşa ile mütalaa ederler. Hasan İzzet Paşa, hem atılgan olmayan yapısı hem de birliklerin, arazi ve kış şartlarının mevcut durumlarını ortaya koyarak harekâta karşı çıkar ve baharda yapılmasını ister. Muhakemenin tartışmaya döndüğü bir noktada Enver Paşa, Hasan İzzet Paşa’ya Harp Akademisinden bahisle, “Eğer hocam olmasaydınız sizi astırırdım” der ve devam eden günlerde komuta kademesi değiştirilir. (Resim-3) Ancak yeni komuta kademesi, birlikleri ve araziyi yeterince tanımamakta, mevcut eksiklikleri ya görmezden gelmekte veya askerliğin mutlak itaat prensibi çerçevesinde emri yerine getirme refleksi ile hareket etmektedir.
Resim-3 (Sarıkamış Harekâtı Öncesi Komuta Kademesi Değişimi)
Harekâtı icra edecek birliklerin harekâta hazırlık durumuna bakıldığında ilk göze çarpan husus, kış teçhizatının eksikliği ve beslenmenin kötü durumda olmasıdır. Başka cephelerden takviye maksadıyla Kafkas cephesine çekilen askerler, burada istihkak alacaklarına güvenerek veya yokluktan dolayı yazlık kıyafetleri ve çarıkları ile gelmişler, ancak kışlık istihkak alamamışlardır. Osmanlının parlak zamanlarında çıktığı seferlerde işletmekle övündüğü menzil teşkilatı da (ikmal sistemi) artık düzgün işlemez haldedir. İkmal sisteminin iki ana sorun noktası, Erzurum’a en yakın ana menzil noktası Ulukışla’nın Erzurum’a 400 km. uzakta oluşu ve İstanbul-Karadeniz-Trabzon deniz ikmal zincirinin Rus savaş gemilerinin tehdidi nedeniyle zar zor işlemesidir. Harekât başladığında yeterli yığınaklanma yapılamamıştır. Muharip birliklerin yanında ortalama 4 günlük erzak bulunduğu bilinmektedir. Müteakip iaşe düşmandan ele geçirilen ganimetlerle sağlanacak şekilde “planlanmıştır.” Cepheyi teftiş ettikten ve askerin perişan durumunu gördükten sonra Enver Paşa’nın birliklere yayınladığı emirde bu konuda belirttiği husus tarihe geçmiştir: “Askerler, hepinizi ziyaret ettim, ayağınızda çarığınız, sırtınızda paltonuz olmadığını da gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor, yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya’ya gireceksiniz. Siz, orada her türlü nân-ü nimete kavuşacaksınız. Alem-i İslam’ın bütün ümidi, sizin son bir himmetinize bakıyor. “
22 Aralık’ta başlayan harekât, ilk 2 gün planlandığı şekilde gitmiştir. (Resim-4) Ruslar, 9. ve 10. Kolorduların Oltu-Bardız üzerinden kuşatıcı manevrasını yoğun kar ve şiddetli tipi sebebiyle tespit edememiştir. Bir ara 10.Kolordunun 31. ve 32. Tümenleri koordinasyon eksikliği sebebiyle Oltu boğazında birbiri ile çatışmış ve yaklaşık 2000 Mehmetçik dost ateşi ile şehit olmuştur. Harekâtın ikinci günü 10. Kolordu kurmay başkanı Nasuhi Bey’in Ruslara esir düşmesi ve üzerinde yakalanan evraklardan Türklerin bir kuşatma harekâtı yaptığı anlaşılması üzerine Ruslar, 11.Kolordu cephesindeki birliklerinin bir kısmını zayıf tuttukları Sarıkamış’a çekmişler ve cephe gerisinden takviye etmişlerdir.
Resim-4 (Sarıkamış Harekâtında 2. Gün)
Sarıkamış Harekâtına facia sıfatını kazandıran asıl gelişme 10.Kolordu bölgesinde olmuştur. Harekât planına göre Oltu’dan Bardız’a ulaşması ve burada 9.Kolordu ile birleşerek Sarıkamış’a ilerlemesi gereken 10.Kolordu, Komutanı Hafız Hakkı Bey’in plan dışına çıkması ve gereksiz yere Rusların Oltu müfrezesini Kosor Boğazı içlerine doğru takip etmesiyle bir çıkamza girer. Bu takip, kolordunun artık Bardız’a yönelmesine imkan vermeyecek şekilde kolorduyu Ardahan istikametine kanalize etmiş ve Bardız’da 9.Kolordu ile birleşemeyecek duruma gelmiştir. Ancak her halükarda 10.Kolordunun Sarıkamış’a ulaşma sorumluluğu bulunduğundan, cebrî yürüyüşe hiç de uygun olmayacak şekilde Kosor’dan Beyköy’e Allahuekber Dağlarını aşmak durumunda kalmıştır. (Resim-5)
Resim-5 (10.Kolordunun Allahuekber Dağlarını Aşması)
Kosor’a kadar zaten bitkin halde gelmiş olan 10.Kolordu, Allahuekber Dağlarına 19 saatlik tırmanışa geçmiş ve çok bilinen donma vakaları bu cebrî tırmanma yürüyüşü esnasında meydana gelmiştir. 10.Kolordunun 23.000’lik muharip mevcudundan 3200’ü bu yürüyüş sonunda Beyköy’e ulaşabilmiştir. Ama donma vakaları diğer kolordu birliklerinde de eşzamanlı meydana gelmektedir.
10.Kolordunun Oltu’dan Sarıkamış’a olan yürüyüş (parlak sarı oklarla) kesiti Resim-6’da görülmektedir. Güzergâh incelendiğinde, ortalama eğimin %8 ile normal olduğu, yer yer azami eğim ortalamasının %45 değerine çıktığı, -ki bu eğim oranı çok fazla olup birliği durdurucu ve yön değiştirici etki gösterir- ters kompartıman diyebileceğimiz “yükseklik artış düşüş ortalaması”nın ise yaklaşık 4000 metre olup birliklerin bütün enerjisini öldürücü bir etki oluşturduğunu görebiliyoruz. Birlikler 1250 metreden 3100 metre rakıma kadar tırmanıp tekrar 2000 metreye inmek zorunda kalmışlardır.
Resim-6 (10.Kolordu Oltu-Kosor-Beyköy Yürüyüş Kesiti)
Harekâtı planlandığı şekilde devam eden 9.Kolordu ise Sarıkamış’ın kilidi konumunda bulunan Bardız geçidini ele geçirdiği anda (Resim-7) Sarıkamış’ı da ele geçirme fırsatı yakalamış; ancak Kolordu Komutanı İhsan Paşanın Enver Paşayı ikna ederek harekâtı durdurması, geri bölgeden gelmesi gereken topların harekâtın temposuna ayak uyduramayarak Kızılkilise’de kalması ve irtibat kurulamayan 10.Kolordunun birleşme için beklenmesiyle bu fırsat elden kaçırılmıştır.
Resim-7 (Bardız Geçidi)
Bu esnada Rus cephesinde de kuşatılma korkusu nedeniyle Sarıkamış’tan geri çekilme kararı verilmek üzeredir. Ancak akıllı Rus komutan Yudeniç, Türklerin ne yapabileceğini doğru öngörerek komutanlarını ikna etmiş, geri çekilmeyi iptal ettirmiş ve Sarıkamış’ı takviye ederek savunulmasını sağlamıştır.
28 Aralık günü Sarıkamış kuşatılmıştır. Ancak iki kolordunun toplam mevcudu yaklaşık 5000 askerdir. Sarıkamış’ın bazı mahallelerine girilir ama askerlerin dağılması ve Rusların direnişi nedeniyle Sarıkamış ele geçirilemez. 2 Ocak’ta geri çekilme emri verilir. 9. ve 10. Kolordular birleştirilerek (1500 mevcut) Albay Hafız Hakkı general yapılır ve komutayı üzerine alır. Geri çekilme esnasında 9.Kolordu Rusların eline esir düşecektir.
Harekât esnasında donarak şehit olan Mehmetçik sayısı net değildir ve farklı rakamlar zikredilmektedir. Birliklerin azalan mevcutlarına sebep sadece donmalar değil, tahliye edilen kayıt dışı yaralılar, esirler, kaçaklar ve döküntüler de dâhildir. Bir fikir vermesi açısından harekât öncesi ve sonrası 3.Ordunun birlik mevcutlarını Süleyman Tekir’in “Sarıkamış Harekâtı’nda Türk ve Rus Kayıpları” isimli makalesinden görelim. (Resim-8)
Resim-8 (3. Ordunun Harekât Öncesi ve Sonrası Mevcutları)
Harekâtın gelişimini burada noktalayıp izlenen strateji ve taktik açısından eleştirel bir yaklaşımla harekât değerlendirilecektir.
3. Harekâta Yönelik Taktik Yaklaşımlar:
Sarıkamış Harekâtını değerlendirirken rotamızı muhafaza etmek maksadıyla rahmetli Orgeneral Recep Ergun’un şu enfes sözünü bu çalışmada rehber olarak alalım: “Komutanlık, ilmî esaslara dayalı serbest ve icatkâr bir sanattır. İlim doğruyu, sanat güzeli bulmaktır. Komutan, her ikisini birlikte bulandır.” Veciz sözde de çok doğru vurgulandığı şekilde, komutanlık (yani planlama ve icra) öncelikle askerî ilmin esaslarına dayalı olmak zorundadır. Savaşta bu esasların sınırlarını bir komutan olarak elbette zorlayabilirsiniz “ama planlamada değil”. Harp sahasının mecbur ettiği ana esaslarda asgari yeterlilikleri sağlamadan komutanlık sanatının konuşturulduğu ve kazanıldığı muharebeler tarihte nadirdir. Bu prensibe dayanarak yapılan taktik değerlendirmeler aşağıda sunulmuştur:
* Bir harekâtın tasarımında, öncelikle “İstenen Son Durum” (End State) tespit edilir, ardından hedeften geriye doğru planlama yapılır, tüm gayretler ve kaynaklar bu son duruma ve resme ulaşmak için teksif edilir. Enver Paşa’nın zihnindeki istenen son duruma bakıldığında (Sarıkamış, Kars, Bakü, Türkistan, İran, Hindistan) Harbiye Nezareti harekât şubesinde Sarıkamış ve devamı için rasyonel bir planlama yapmanın mümkün olmadığını görebiliyoruz.
* Harekâtın yapılıp yapılamayacağını yerinde incelemesi için Erzurum’a gönderilen ve tetkikten sonra “bu harekât yapılabilir, rütbemi düzeltin ben yaparım” diyen Albay Hafız Hakkı, hangi rasyonel gerekçeleri Enver Paşaya arz etmiştir? Birliklerin teçhizat durumu, mühimmat durumu, top sayısı, yolların harekâta elverişliliği, lojistik ikmal zincirinin hesaplamaları vb. daha birçok faktör birlikte ele alındığında hiçbir şekilde yapılamayacağı belli olan böylesi bir harekâta kendisi nasıl talip olmuştur? İşin daha önemli kısmı, taktik hesaplamalarla Hafız Hakkı’yı buram buram terletmesi gereken Enver Paşa nasıl bir askerî karar verme süreci işletmiş ve harekâta nasıl onay vermiştir? Muhakeme, planlama ve karar verme sürecinde profesyonel bir sorun olduğu açıktır.
* Harekâtın hemen öncesinde yapılan komuta kademesi (Ordu-Kolordu komutanları) değişiminin; personelini tanıma, yeteneklerini bilme, uyumlu çalışma, komutanın niyet ve maksadını anlama gibi birçok hususu ve birlik içindeki moral-motivasyonu olumsuz etkilediği görülebilmektedir. Ancak komuta kademesindeki bu değişimi sadece cesaretle açıklamak eksik kalacaktır. 1913 Balkan Harbi yenilgisinden sonra tasfiye edilen paşaların yerine gelen genç subaylar arasında belirgin bir rekabet vardır. Albay Hafız Hakkı’nın “rütbemi artırın ben yaparım” demesini ve ardından Harbiye Nazırının Ordu K.lığını kendi üzerine almasını masada duran Kafkas fatihliği fırsatı ile birlikte de okumak gerekir.
* Osmanlı Ordusu taktik açıdan baskın etkisini sağlamıştır. Bu baskını sağlayan sebep, harekâtın tasarımında kullanılan “kuvvet-zaman-mekân” faktörlerinden “zaman” ve “mekân”la oynanmış olmasıdır. 9.ve 10. Kolorduların kuşatıcı manevraları iyi bir “mekân” faktörü, Aralık ayında harekâtın icrası kötü bir “zaman” faktörü olmuştur.
* Hafız Hakkı Albayın 10.Kolorduyu Oltu’dan Bardız’a sevk etmesi gerekirken zorlayıcı bir sebep olmaksızın plan dışına çıkması, kolorduyu Kosor Boğazına sokması ve 3.Ordunun harekât planını sekteye uğratması, o dönemin subaylarında çokça görülen inisiyatif kullanma özgüveniyle değil ancak başına buyrukluk, tecrübesizlik ve hesapsızlıkla açıklanabilir.
* Harekâta iştirak eden birlik komutanlarında bölgenin haritası ya hiç yoktur veya eskidir. Oysa karlı kaplı arazide arazi şekilleri üç boyutunu kaybeder, insan gözünde derinlik duyusu kaybolur, bildiğiniz arazide dahi kaybolur ve yanlış istikamete gidersiniz. Albay Hafız Hakkı’nın ilerleme güzergâhındaki bir noktadan araziye bakışın bir örneği verilmiştir.(Resim-9)
Resim-9 (10.Kolordu İlerleme Güzergâhında Arazinin Görünümü)
* Sarıkamış, Osmanlının tüm cepheleri birlikte ele alındığında Aralık ayında sıkıntılı bir harekât yapmayı gerektirecek bir hedef değildir. “Baharda yapılacak barış anlaşmaları esnasında elinin güçlü olması” fikri politik olarak mantıklı olsa da askerî açıdan doğrulardaki eksiklikleri gidermemektedir.
* Sarıkamış Harekâtını bize her yıl hatırlatan faktör hiç şüphesiz zayiatın yüksekliğidir. Asker, çetin arazi ile mücadele etmeyi sevdiği oranda çetin hava şartlarından nefret eder.
* Sarıkamış harekâtında maksat hâsıl olmuş mudur? Almanlar için evet; zira Ruslar, savaşın sonuna kadar Kafkas cephesinde önemli miktarda birlik tutmak zorunda kalmıştır. Osmanlı için? Hayır. Haddizatında Osmanlının sadece Kafkas cephesi değil tüm cepheleri de kapsayan “millî” bir askerî strateji izleme sorunu vardır.
* Türk zaferlerinin klasik dönemi yaz aylarıdır. Kışıyla meşhur Erzurum-Kars yöresinde kışın ortasında bu harekâta karar vermek “ilmî esaslara dayalı OLMAYAN icatkar” bir iştir. Böyle bir harekât; teçhizatı ve beslenmesi tam olan birliklerle dahi büyük riskler taşır. Bunun örneği geçmişte K.Irak’ta yapılan kış operasyonlarında da görülmüştür.
* Stratejik seviyede “coğrafya kaderdir”. Taktik seviyede ise “arazi gerçektir”. Buradaki “Arazi”den kastımız “Arazi Arızaları + Hava Şartları”dır. Arazi ve hava, kendisini yanına alana kuvvet kazandırır; dikkate almayana ise düşmandan daha düşman olur. Sarıkamış’ta Osmanlının asıl düşmanı Ruslar olmamıştır.
* Kış şartlarında harekât için “doğrusu şudur” diyebileceğiniz sayısal esaslar bulmak zordur. Askerin teçhizatı, enerjisi ve görevin gerekleri arasında komutan bir denge yakalamak zorundadır. Görünen o ki; Enver Paşa, onun Alman kurmay karargâhı ve Albay Hafız Hakkı, büyük zayiatı göze alarak (ve belki önemsemeyerek) taarruz etmiştir.
* Günümüzde tam teçhizatlı birlikler için tecrübî karda ilerleme hızı; ezilmemiş karda “saatte 500 metre”, ezilmiş karda “saatte 2-3 km.dir.” Daha anlaşılır olması açısından, yaz aylarında bir saatte geçtiğiniz 5 km.lik basit bir yolu kışın 10 saatte yürürsünüz.
* Kuşatıcı manevra yapan kolordular için zorlayıcı bir husus da rakım tırmanma esnasındaki oksijen uyum sorunudur. Bir tırmanış esnasında, her 50 metre rakım artışında personelin durarak azalan oksijen ortamına akciğerlerini ve vücudunu alıştırması gereklidir. Ancak Enver Paşanın aceleciliği ve 10.Kolordunun hızla Allahuekber Dağlarını aşma zorunluluğu personelin bitkin düşmesine ve donma vakalarının erken gelişmesine neden olmuştur.
* Ordular mideleri üzerinde yürür ve bir prensip olarak “ikmal planında düşmana vazife verilmez”. Enver Paşa, askerlerine zaferin ve gıdanın Rus cephesinde olduğu vaadini vermiştir. Hem Harbiye Nazırı hem de Ordu Komutanı olarak Enver Paşanın asıl yapması gereken ise harekât öncesinde yeterli yığınaklanma yapmak, Batı-İç Anadolu ve Trabzon’dan Erzurum’a uzanan menzil teşkilatını (lojistik zinciri) kusursuz işletmek olmalıydı.
* Harekâta yönelik yapılan ikmal planlarının ayaklarının yere basmadığını söyleyebiliriz. Bir örnek olarak, “karadan büyük kuvvetlerle taarruz hareketinin icrasına, yollarımız ve nakliye vasıtalarımız müsait olmadığından Kafkasya’ya yapılacak bir taarruzda Beşinci, Altıncı, Onuncu ve On Birinci Kolordular, İstanbul, Samsun ve Trabzon limanlarından kademe kademe vapurlarla nakli…” veya bir başka örnek olarak “nakliye taburları yapılacak, her adam 32 kilo taşıyacak, günde 20 km. yürüyecek, menzil menzil eşya nakledilecek”…planlamasındaki nakliyeciler, zaten taşıdıklarını yiyerek yükü yolda sıfırlamıştır.
* Sarıkamış harekâtında, hipotermi ile başlayıp donmayla sonuçlanan cebrî yürüyüşler esnasında askerler, sadece el ve ayaklarla başlayan uzuv kayıpları yaşamamışlar; aynı zamanda düşünme ve muhakeme etme becerilerini de kaybederek disiplin ve emre itaat yeteneklerini yer yer kaybetmişlerdir. Bu harekâtta beklenen bir durum olmakla birlikte Türk askerinin böylesi zor şartlarda disiplini muhafazası da her türlü takdirin üzerindedir.
* Soğuk hava şartlarında hayatta kalmanın yolu; vücudun sürekli “kuru” olması, düzenli ve sıcak beslenme, ısınma, personel arasında iletişimin devam ettirilmesi, sürekli hareket esnasında kısa molalar verilmesidir. Sarıkamış harekâtında askerler için bu şartlar sağlanamamış ve engellenmesi mümkün olmayan donma vakaları yaşanmıştır. Sarıkamış Harekâtında personeli kişisel olarak ikaz etmek için özet bir emir gerekseydi “DURMA, DURURSAN UYURSUN, UYURSAN ÖLÜRSÜN” demek yanlış olmayacaktı.
* Planlama safhasında ve harekât esnasında işin gereklerine göre yapılmamasından ve komuta kademesi değişiminden dolayı tüm komutanlarda genel bir huzursuzluk hâkimdir. Böyle bir ortamda, İstanbul’dan gelirken yarbay olan Hafız Hakkı’nın 10.Kolordunun başına geçince albay olması, başarısız olup geri çekilme esnasında da general yapılması elbette ibretlik ve incelemeliktir.
* Peki bu komutanlar tümüyle hatalı mıydı? Askerin karakterinde elbette zoru başarmak ve imkânsızı denemek vardır. Ama rütbe ve komutanlık seviyesi arttıkça konu cesaretten kitabete ve kerrat cetvellerine kayar; komutan hesap-kitap adamı olur. Üst seviye komutanlardan beklenen, kuvvet-zaman-mekânda kıvamı tutturmaktır; kahramanlığı aşağıdaki komutanlar ve Mehmetçik’ler halleder.
* Enver Paşa, Hafız Hakkı Paşa ve Alman kurmay ekibi; her türlü eksikliği, işlemeyen ikmal sistemini, askerin perişanlığı ve hava şartlarını yerinde görmelerine ve yapılan itirazlara rağmen harekâtı icra ederek taktik açıdan affedilmesi mümkün olmayan bir hata yapmışlardır. Hafız Hakkı’nın belirttiği gibi “Şereften başka her şey mahvolmuştur.”
* Sarıkamış’taki başarısızlık, basın sansürü ile gizlenebilmiş, Mart-Nisan aylarında karların erimesiyle şehitlerin bedenleri ortaya çıkmıştır. Vahşi hayvanların yediklerinden arta kalan şehit bedenleri baharla birlikte ciddi salgın hastalıklara neden olmuştur. Buradan çıkarılacak sonuç, komutan o kişidir ki böylesi bir harekât sonrasında tahliye edemeyeceği şehitlerden kaynaklanabilecek salgın hastalık ihtimalini dahi düşünsün ve tedbir alsın. Ancak acı bir şekilde görmekteyiz ki, Ordu Komutanlığını askerî bir kararlılıkla üzerine alan Enver Paşa, geri çekilme emrini verince hiçbir şey olmamış gibi binlerce şehidi ardında bırakarak sessiz sedasız İstanbul’a dönmüştür. Bu davranışının kalan personel üzerindeki azim ve kararlılığa nasıl etki edeceği değerlendirilmelidir.
4. Sonuç:
Sarıkamış’taki küçük başarı beklentisi büyük kayıplara neden olmuş ve verilen ciddi zayiat sonrası doğu illerinin işgalinin yolu açılmıştır. Ama büyük zayiatlar sadece Sarıkamış’ta olmamıştır. Diğer cephelerde de yaşanacak zayiatların etkisi Millî Mücadele ve 1922’den sonrası ülkenin yeniden inşasında fazlasıyla hissedilecektir.
Birinci Dünya Savaşı, İttihat Terakki ekibinin bir açıdan kendini ve Türkistan’ın fethi istikametindeki Turancılık fikrini ispatlayacağı bir fırsattı. Ancak daha Sarıkamış’ta ilk darbenin alınmasıyla birlikte gerçeklerle yüzleşildi. 1918’de Bakü’ye kadar ulaşılması ise 1917 Bolşevik devriminin sağladığı geçici bir fırsatın sonucudur. Çok bağlantı kurulmasa bile, Sarıkamış’taki başarısızlık, takip eden dönemlerde bölgedeki Ermenileri şımartmış, çete faaliyetleri artmış ve 1915’teki Ermeni Tehcirine giden yol açılmıştır.
Rus Orduları Başkomutanı Nikola, Sarıkamış Harekâtı sonrası Londra’ya gönderdiği telgrafta özetle, “Dondurucu kış Türk ordularını durduramıyor. İkinci bir cephe açılarak Türk orduları durdurulmalı” demiş ve Lord Kitchener Türklere karşı bir harekâta girişmek üzere gerekli hazırlıkların yapılacağı teminatını vermiştir. Nitekim Sarıkamış Harekâtından iki ay sonra itilaf devletlerinin Çanakkale Boğazına deniz harekâtı ve Gelibolu Yarımadasına kara harekâtı başlayacaktır.
Komuta kademesinin vatanseverliklerine ve samimi gayretlerine söz söylenemez ama tekrar veciz söze dönersek, “Sarıkamış Harekâtı, ilmî esaslara DAYANMADAN serbest ve icatkâr şekilde icra edilmiştir. Komutanlar ilmen doğruyu bulamadıkları için sanatlarını konuşturmanın da bir faydası olmamış, aksine zararı olmuştur.”
Donma vakası; soğuk ısırmalarının acısıyla başlayan, gittikçe bedenin merkezine doğru ilerleyen bir uyuşma ve sonrasında tatlı bir uykuyla son bulan bir ölüm şeklidir. Donacaklarını bildikleri halde görevlerine canla başla sarılan aziz şehitlerimizin ruhları şâd olsun.
Kaynakça
Birinci Dünya Savaşında Türk Harbi Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekâtı.
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı, Edward J.Erickson
Birinci Cihan Harbinde Türk Harbi, Fahri Belen.
Osmanlı Askerî Tarihi, Editör:Gültekin Yıldız
Harp Hatıralarım, Gen. Ali İhsan Sabis.
Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914-1918, Hikmet Özdemir
Hafız Hakkı Paşanın Sarıkamış Günlüğü, Murat Bardakçı
Türkiye’de Beş Yıl, Liman von Sanders.
Sarıkamış Harekâtında Türk ve Rus Kayıpları, Süleyman Tekir. (Link: https://www.researchgate.net/publication/311695301_Sarikamis_Harekati’nda_Turk_ve_Rus_Kayiplari)
Görseller eşliğinde anlatımını çok beğendiğim için bu kaynağı akademik bir çalışmada kullanmak istiyorum fakat sayfa numarası olmadığı için sayfa numarasına nasıl atıf yapabilirim ? Kaynağın pdf formatı var mıdır?