1906 yılı başında Osmanlı Devleti ile Mısır Hidivliği arasında Sina Yarımadası’nda bulunan sınır sebebiyle çıkan bir kriz Birinci Dünya Savaşı’ndan çok daha önce bir Osmanlı-İngiliz savaşının başlaması ihtimaline sebep olmuştur. Britanya bu süreçte, isteklerini dikte ettirme amacıyla Çanakkale Boğazı’na da bir harekât planlamış ancak bu planın uygulanmasından vazgeçmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sekiz yıl önce yaşanan bu kritik dönüm noktasından sonra Britanya açısından Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllardan sonra ilk defa dost ülke kategorisinden düşman ülke kategorisine geçmiş ve bu devlet ile savaşılabileceği ihtimali Londra’da bir gündem halini almıştır. Bu gündem içerisinde Mısır’ın korunması ve Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ne gibi zorlayıcı tedbirlerin alınması gerektiği meseleleri Londra’da yoğun olarak tartışılmıştır. Bu tarihten sonra ise İngiliz istihbaratı başta Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası olmak üzere Osmanlı topraklarındaki kritik müstahkem bölgeleri ve Osmanlı Ordusu hakkında temel bilgileri toplamaya hız vermiştir.
Mısır’ın yani Süveyş Kanalı’nın korunması meselesi İngilizler için 1882 yılından itibaren en önemli gündem maddelerinden birisi olmuştur. 1906 yılı öncesinde Londra, Mısır için tehdit oluşturabilecek iki devletin Fransa ve Rusya olduğunu değerlendirmiş ve bu ihtimaller doğrultusunda planlamalar yapmıştır. Ancak yapılan bu değerlendirmelerde Britanya donanmasının Akdeniz’de üstün olması ve bu iki devletin sınırlarının Mısır’a yakın olmaması sebebiyle Mısır’a karşı geniş çaplı bir saldırı ihtimalini İngiliz karar vericiler imkânsız görmüştür. Bunun sonucunda düşük seviyede iç düzeni sağlayacak kadar birliğin Mısır’da bulundurulmasının yeterli olacağı değerlendirilmiştir.[1] Tabi ki 1906 yılına yaklaşırken Britanya, Fransa ve Rusya yakınlaşması da Londra’nın endişelerinin azalmasında ciddi bir etken olmuştur.
Takvimler 1906 yılının ilk haftalarını gösterdiğinde ise Sina Yarımadası sınırında yaşanan kriz geleneksel Fransa-Rusya tehdidinden çok daha yakın bir tehdidin varlığını Londra’ya hissettirmiş ve ilk defe İngiliz karar vericilerde Osmanlılar ile bir savaşın olabileceği korkusunu tetiklemiştir.[2] Sina Yarımadası sınırında Osmanlının askeri varlığını arttırması ve bazı sınır taşlarını yıkmaya başlaması üzerine[3] Britanya İmparatorluğu 3 Mayıs 1906 günü Sultan II. Abdülhamid’e ‘Osmanlı askerlerinin Mısır sınırının ihlal edilen yerlerinden çekilmesi ve sınırın belirlenmesi’ konusunda bir ültimatom vermiş, eğer 10 gün içerisinde bir cevap gelmemesi halinde askeri tedbirlere başvuracağını bildirmiştir.[4]
Londra’da bulunan karar vericiler ültimatomun sonunda nasıl bir hareket tarzı belirleneceği meselesinin, dönemin İngiliz karar alma mekanizmasının en önemli yapısı olan, İmparatorluk Savunma Komitesi’nde (Committee of Imperial Defence) ele alınmasına karar vermiştir.[5] Savunma Komitesi toplantısı öncesi bazı İngiliz yetkililer uygulanabilecek hareket tarzları ile ilgili farklı memorandumlar hazırlamışlardır. Bunlardan bazıları Yemen’de bazıları da Ege Adaları civarında gösteri harekâtı yapılmasını tavsiye ederken Savunma Komitesi sekreteri Clarke ise en etkili yolun İstanbul önünde belirecek olan İngiliz savaş gemileri olduğunu beyan etmiş ve bu yolun seçilmesi halinde en büyük riskin Çanakkale Boğazı’nın her iki yakasında bulunan tahkimatlar olduğunu ancak bunların da eski ve personelinin tecrübesiz olduğunu iddia etmiştir.[6]
Osmanlı’nın ültimatoma uymaması halinde kesin bir hareket tarzı belirlemek için 11 Mayıs 1906 günü toplanan Savunma Komitesi’nde Birinci Deniz Lordu John Fisher[7] Çanakkale Boğazı’na yönelik bir saldırının çok ciddi riskleri olduğunu belirtmiş, Dışişleri Bakanı Edward Grey’de Çanakkale seçeneğinin çok daha ciddi bir olay karşısında değerlendirilmesi gerektiğini beyan etmiştir.[8] Komite en sonunda Abdülhamid’in ültimatoma cevap vermemesi halinde zorlayıcı tedbir olarak Limni ve Midilli adalarının işgal edilmesine karar vermiştir. Ancak Sultan Abdülhamid ültimatomun son günü olan 13 Mayıs’ta Londra’nın isteklerini kabul etmiş ve olası bir savaşın veya çatışmanın eşiğinden dönülmüştür.
Kriz her ne kadar diplomatik yollarla aşılmış olsa da John Gooch’a göre bu yaşananlar Londra için şu iki ciddi eksikliği ortaya çıkarmıştır; 1) Sina Yarımadası’na yapılacak bir saldırıya karşı herhangi bir planın olmayışı, 2) Osmanlıya karşı zorlayıcı tedbirlerin yeterince tartışılmamış oluşu.[9] Mısır’ın savunma hazırlıkları kapsamında, Londra’da çeşitli senaryolar haftalarca değerlendirilmiş ve bu senaryolar arasında, Osmanlı tarafının Mısır’a topyekûn bir saldırı yapmasının Sina üzerinde tren yolu hattı kurmadan ve ciddi bir hazırlık yapmadan imkansız olduğu kabul edilerek en muhtemel senaryonun Süveyş Kanalı’na Osmanlılarca düzenlenebilecek küçük çaplı akınlar olacağında karar kılınmıştır.[10]
Olası yeni bir krizde Osmanlı İmparatorluğuna karşı alınacak zorlayıcı tedbirler kapsamında ise Londra’da üzerinde en çok tartışılan seçenek Çanakkale Boğazı’na yönelik bir harekât seçeneği olmuştur. Bunun da en büyük sebebi, böylesine bir harekâtın başarılı olması halinde kesin sonuç getirme ihtimalinin yüksek oluşudur. Krizden hemen sonra Çanakkale Boğazına yönelik bir harekâtın askeri/sivil otoritelerce enine boyuna tartışılmasını isteyen ve bu isteğini Londra’ya yazılı şekilde ulaştıran kişi ise Mısır Genel Konsolosu ve Komiseri Lord Cromer’dir.[11] Bu yazışmanın ardından 1906 yazında başkent Londra’da yoğun bir yazışma ve tartışma trafiği başlamış olup devletin çeşitli kademelerinden bu tartışmaya birçok kişi dahil olmuştur.
Bu tartışmalar kapsamında ayrıntılı bir memorandum hazırlayan Sir John French,[12] İstanbul ile Berlin arasında olan yakınlaşmaya dikkat çekerek bu iki devletin arasında gizli bir anlaşma benzeri bir birliktelik olduğunu savunmuş, bunun doğru olması halindeyse Çanakkale’yi Almanların geçilmez hale getireceğini iddia ederek bu iki gücün birleşerek Mısır’a yapacağı olası bir saldırı için önlem alınmasını tavsiye etmiştir.[13] Bu tartışmalara, Çanakkale tahkimatları hakkında bilgi sahibi olan Dışişleri Bakanlığı Sekreteri Charles Hardinge’de katılarak Çanakkale müstahkem mevkilerinin Beşika Körfezine yapılacak bir çıkarmayla arkadan kuşatılmak suretiyle düşürülebileceğini iddia etmiş ve bu seçeneğin Mısır savunması için en etkili yol olduğunu belirtmiştir.[14]
Bu memorandumlar sonrasında 26 Temmuz 1906 günü toplanan Savunma Komitesi’nde Çanakkale harekâtının yapılabilirliği hakkında birbirinden farklı sesler yükselmiştir.[15] Amirallik Birinci Lordu Tweedmouth Çanakkale Boğazı’nda bulunan silahların güçlendirildiğini ve Türk tarafının Alman personelince desteklendiğini belirterek olası bir harekât esnasında birçok geminin kaybedileceğini vurgulamıştır. Deniz İstihbarat Direktörü Ottley’de bu fikre destek vererek, geçmiş tecrübelerin de (Port Arthur, 1904-1905 Rus-Japon Savaşı) etkisiyle müstahkem mevkilerin savaş gemileri üzerinde çok ciddi bir avantajı olduğunu dile getirmiştir.[16] Aynı toplantıda Askeri Operasyonlar Direktörü General Gierson ise boğazdan geçişin imkansız olmadığını ancak bu geçişin Gelibolu Yarımadası’nın kuzeybatı kıyılarına asker çıkarılarak müstahkem mevkilerin arkadan ele geçirilmesiyle mümkün olacağını beyan etmiştir. Tüm bu farklı fikirler arasında, Savunma Komitesi meselenin Amirallik ve Savaş Bakanlığı yetkililerince kurulacak müşterek bir çalışma kurulunca değerlendirilmesine karar vermiştir.
İmparatorluk Savunma Komitesi en son toplantısını yaptıktan yaklaşık dört ay sonra 13 Kasım 1906 günü muhtemel hareket tarzlarını belirlemek için yeniden toplanmıştır. Bu toplantı esnasında komite üyeleri olası Çanakkale harekâtı ile ilgili daha olumsuz bir tablo çizmişlerdir. Savaş Bakanı Haldane, Gelibolu Yarımadası’na bir çıkarma yapılması ve gemilerin bu harekât esnasında kaybı halinde Britanya kolonileri içerisinde bulunan Müslüman dünyada ciddi bir etkisi olacağını belirterek başka tedbirler alınmasını önermiştir.[17] Birinci Deniz Lordu Fisher ise “Almanların şu anda Çanakkale Boğazı’nı kontrol ettiğini” ve dolayısıyla orada bulunan savunmadaki kişilere Boğazın geçilmesi için artık ‘rüşvet’ verilemeyeceğini beyan ederek Boğaza yönelik bir harekâttan şiddetle kaçınılması gerektiğini söylemiştir. Bu tartışmalardan da bir sonuç alamayan Savunma Komitesi daha önce kurulmuş olan müşterek çalışma kurulunun raporunu bekleyene kadar bir sonuca varmamayı uygun görmüştür.
Amirallik ve Savaş Bakanlığı’nın müşterek kurulu çalışmasını tamamlayarak raporunu 20 Aralık 1906’da hazırlamıştır.[18] Bu raporda öne çıkan hususlar; 1) Çanakkale Boğazı kara kuvvetleri ile müşterek bir harekât olmadıkça sadece savaş gemileriyle geçilmeye teşebbüs edilmemesi tavsiye edilmektedir, 2) Böylesine bir harekât başarılı olsa dahi Osmanlı Sultanının İstanbul’dan çekilmesi halinde amacına ulaşma ihtimali düşük görülmektedir, 3) Herhangi bir başarısızlık halinde doğuda bulunan Britanya otoritesinin, özellikle Müslüman dünyada, ciddi şekilde sarsılma ihtimali bulunmaktadır, şeklinde sıralanabilir. Bu olumsuz veriler ışığında olası bir harekât müşterek yapılsa bile çok ciddi riskler barındırdığı için böylesine bir girişimin tavsiye edilmesinden kaçınılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Amirallik ve Savaş Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu bu ortak raporun ardından 28 Şubat 1907 günü toplanan İmparatorluk Savunma Komitesi, “Gelibolu Yarımadası ve civarına bir sefer kuvvetiyle çıkarma harekâtı yapmanın çok büyük riskleri olacağı ve bu harekâtın Türkiye üzerinde başkaca bir baskı aracı uygulama imkânı kalmadıkça icra edilmemesi gerektiği” sonucuna ulaşmıştır.[19]
Sonuç olarak 1906 yılı başında Osmanlı ile Britanya imparatorlukları arasında yaşanan Taba (veya Türk kaynaklarında geçtiği şekliyle Akabe) Krizi bu iki devlet arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olmuştur. Londra için bu kriz iki farklı gerçeği ortaya çıkarmıştır; uzun yıllardan sonra Osmanlının ilk defa düşman devlet kategorisine geçmiş oluşu ve Ortadoğu’da bir savaş olabileceği ihtimali. Bu son ihtimalle ilgili hazırlıksız olduğunu fark eden Londra, Mısır’ın savunması meselesi ve Osmanlı üzerinde olası bir kriz durumunda baskı oluşturabileceği seçenekler konusunda hazırlıklara girişmiştir. İkinci durum ile ilgili en çok tartışılan seçenek Çanakkale Boğazı’na yönelik bir harekât olmuş, bu konu 1906 yazından bu yılın sonuna kadar Britanya yönetiminin üst kademelerinde tartışılmış ancak böylesine bir harekâtın çok zor olduğu ve ciddi sıkıntılar yaratabileceği gerekçesiyle başka çareler olduğu müddetçe uygulanmamasına karar verilmiştir. Her ne kadar 1907 yılı başında Çanakkale Boğazı’na yönelik bir harekât ihtimali Londra’da karar vericilerin gündeminden çıkmış olsa da Gelibolu Yarımadası ve Çanakkale Boğazı başta olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer kritik müstahkem noktaları, ordusu, coğrafyası ve nüfus yapısı gibi konularda istihbarat toplama gayretlerine hız verilmiş ve 1914 yazında Birinci Dünya Savaşı’na girilirken Londra’nın elinde hatırı sayılır ölçüde ve kalitede Osmanlı İmparatorluğu hakkında temel istihbarat bilgisi toplanmıştır.
Yusuf Ali Özkan
PhD Researcher
Brunel University
Taba Osmanlı-Mısır sınırı üzerinde bulunan bir şehirdir. Bu kriz Türk kaynaklarında Akabe Meselesi olarakta geçmektedir. Haritalar Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri’nden (TNA) alınmıştır.
[1] John Gooch, The Plans of War: The General Staff and British Military Strategy C. 1900-1916 (London: Routlege & Kegan Paul, 1974), 247.
[2] Yigal Sheffy, British Military Intelligence in the Palestine Campaign, 1914-1918 (London: Routledge, 1998), 3.
[3] Michael Collins Dunn, “A Foreshadowing of the Great War in the Middle East: The Taba Crisis of 1906,” Middle East Institute, 2014.
[4] Viscount Grey, Twenty-Five Years, 1892-1916 Vol. 1 (New York: Frederick A. Stokes Company, 1925), 124.
[5] Cromer’den Grey’e, Sina Yarımadası’ndaki Türk-Mısır Meselesi, 5 May 1906, CAB 17/70; Gooch, The Plans of War: The General Staff and British Military Strategy C. 1900-1916.
[6] Mısır Sınırı Meselesi, 8 May 1906, The National Archives (TNA) CAB 4/2/74B.
[7] Kendisi 1915 Çanakkale Savaşı zamanında da aynı görevi yürütecektir.
[8] İmparatorluk Savunma Komitesi (Committtee of Imperial Defence) 87’nci Toplantı Zabıtnamesi, 11 Mayıs 1906, TNA CAB 2/2.
[9] Gooch, The Plans of War: The General Staff and British Military Strategy C. 1900-1916, 253.
[10] Sheffy, British Military Intelligence in the Palestine Campaign, 1914-1918, 9; Gooch, The Plans of War: The General Staff and British Military Strategy C. 1900-1916, 259.
[11] Cromer’den Grey’e, 16 Mayıs 1906, FO 800/46.
[12] Kendisi daha sonra Birinci Dünya Savaşı’nda Batı Cephesi’nde İngiliz Seferi Kuvvetleri komutanı olarak görev yapacaktır.
[13] Sir John French’in Memorandumu, Türk-Alman Mısır Saldırısı, 16 Haziran 1906, TNA CAB 38/12/42.
[14] Hardinge’den Esher’e, 26 Temmuz 1906, Maurice V. Brett, ed., Journals and Letters of Reginald Viscount Esher Vol. 2 (London: Ivor Nicholson & Watson Limited, 1934), 172.
[15] İmparatorluk Savunma Komitesi (Committtee of Imperial Defence) 92’nci Toplantı Zabıtnamesi, 26 Temmuz 1906, TNA CAB 2/2.
[16] Geoffrey Miller, Straits: British Policy towards the Ottoman Empire and the Origins of the Dardanelles Campaign (Hull: The University of Hull Press, 1997), 19.
[17] İmparatorluk Savunma Komitesi (Committtee of Imperial Defence) 93’üncü Toplantı Zabıtnamesi, 13 Kasım 1906, TNA CAB 2/2.
[18] Çanakkale Boğazı’na Kara ve Denizden Müşterek Taarruz İhtimali, 20Aralık 1906, TNA CAB 38/12/60.
[19] İmparatorluk Savunma Komitesi (Committtee of Imperial Defence) 96’ncı Toplantı Zabıtnamesi, 28 Şubat 1907, TNA CAB 2/2.