GELİBOLU’YU ANLAMAK

Amiral Carden’in Çanakkale Boğazı Saldırı Planı Üzerine Bir Değerlendirme ( Bayram Akgün)

Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Boğazı’na yapılabilecek bir harekatı aslında İngiltere Bahriye Nazırı (Deniz Bakanı) Winston Churchill, daha Ağustos 1914’te ortaya atmıştır. Churchill’in bu fikri sanki bir nabız yoklama gibi sayılabilir. Çünkü önceliğin Batı Cephesi’ne verilmesi, Çanakkale için ayrılabilecek savaş gemisi ve birliklerin olmaması, Osmanlı Devleti’nin henüz tarafsız olması vb. gibi konulardan dolayı bu fikrin üzerine bile düşülmez. Fakat Churchill böyle bir fikir ortaya atarak akıllarda yer etmeyi başarmıştır.

 

Sir Winston Churchill (1874-1965)

İngiltere Deniz Bakanı

 

 25 Kasım 1914 tarihinde İngiltere’de savaş konseyinin kurulmasıyla birlikte Churchill, bu talebini defalarca kurula sunarak nihayetinde bir plan hazırlatılmasını kabul ettirdi. İngiltere Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) Lord Kitchener’in bu konuda ikna olmasını sağlayan en büyük etken ise 2 Ocak 1915 tarihinde Rus Çarı’nın kendilerinden Türklere karşı karadan veya denizden bir saldırı yapıp yapamayacaklarını sorması olmuştur. Ruslar’ın bu isteği Lord Kitchener’in yönünü ilk defa gerçek anlamda Çanakkale Harekatı’na çevirmesine neden olmuştur. Kitchener’in bu talebe olumlu yanıt vermek istemesi sonrasında her açıdan Çanakakle Harekatı’nın yapılmasının bir mecburiyet olduğu ortaya çıkmıştır. Artık geriye böyle bir harekatın nasıl olacağı ile ilgili planın hazırlanması kalmıştır.

Goeben ve Breslau Alman gemilerinin ardından Çanakkale Boğazı önlerine gelen İngiliz Filo Komutanı Amiral Milne, 11 Ağustos 1914 tarihinden itibaren görevini Malta’daki ağırlıklar komutanı Amiral Carden’in komutasına bırakmıştır. Bu görev değişikliği Fransa ve İngiltere’nin 6 Ağustos’ta yapmış oldukları anlaşmaya dayanarak gerçekleştirilir. Bununla birlikte abluka filosunun başına da Amiral Troubridge getirilmiştir. Nitekim Churchill’in Çanakkale Harekatı’nı bölgeyi iyi bilen bir İngiliz amiralinin emrine verilmesi konusunda Fransa’ya karşı ısrarlı tutumu sonucu 20 Eylül 1914 tarihinde Birleşik Filo komutanlığına Amiral Carden getirilir.[1]

İngiliz Amirali Sir Sackville Hamilton Carden, 1857 yılında İrlanda’da doğdu. 1882’de Mısır Harbi’ne katıldı ve 1894’te Doğu Sudan’da görev yaptı. 1908’de amirallik rütbesine yükseldi ve 1914’te Malta Deniz Kumandanlığı’na atandı.[2] Amiral bu görevinden sonra İngiltere Akdeniz Filosu Başkumandanlığı’na getirilerek 16 Mart 1915 tarihine kadar bu görevini sürdürdü.

 

 

Amiral Sir Sackville Hamilton Carden (1857-1930)

Çanakkale Birleşik Filo Komutanı

 

Çanakkale Boğazı’na karşı yapılacak bir saldırı için ilk anda elde yeterince kara birliği bulunmuyordu. Çanakkale Harekatı, Kitchener’in Rus Çarı’na, harekatın yapılacağı ile ilgili verdiği olumlu yanıt sonrası, Rus dostluğuna bir leke düşürülmemesi için de yapılmak zorundaydı. Bu durum Lord Kitchener’i Winston Churchill’in yardımına muhtaç bırakmıştır. Kara birliğinin olmadığını bildiren Kitchener, Churchill’den Çanakakle’ye sadece donanmayla bir saldırı yapıp yapamayacağını sorar ve olumlu yanıtı alır.

Hiç şüphe yok ki, Kitchener’in böyle bir harekatın donanmayla yapılıp yapılamayacağı düşüncesini Deniz Bakanı Winston Churchill’e sorması, Churchill’i daha önce Birinci Deniz Lordu Fisher’le birlikte almış olduğu kara ve deniz birlikleriyle ortak bir harekat düşüncesinden, sadece donanmayla geçilebilir düşüncesine sevk etmesine neden olmuştur. Sürekli olarak Kitchener’in Doğu’ya askeri birlik verilemeyeceğini söylemesi Churchill’in Çanakkale isteğinin kabul edilmemesine neden oluyordu. Bunu bilen Churchill de bu harekatın olabilmesi için kara birliklerinden vazgeçmiştir.

Kitchener, Rus telgrafından dolayı Churchill’e:

 

“Ben Rusların Kafkasya’daki ciddi durumuna herhangi bir yardım yapabileceğimizi görmüyorum. Türkler ekseri kuvveti Edirne’den çekmekte ve bunları Ruslara karşı takviye için kullanmaktadırlar, bunlar ağlebi ihtimal Karadeniz yolu ile naklolunacaktır. Herhangi bir çıkartma için kıtaatımız mevcut değildir. Şark’a olan bu nakliyatı durdurmak için yegane gösteriş yapılacak mevki Çanakkale Boğazı olabilir. Büyük bir harekat için birkaç aydan evvel hazırlanmamız kabil değildir.”[3]

 diye bir telgraf çekmiştir. Aynı zamanda Churchill’e de aklında sadece küçük bir operasyon olduğunu, amacının korkutma ve blöfe dayandığını ve Doğu’ya gidecek destek güçlerini durdurmada etkili olacak tek yerin Çanakkale Boğazı olduğunu be­lirtmiştir.[4] Kitchener kara birliği veremeyeceğinden dolayı en azından Çanakkale Boğazı’na sadece donanmayla yapılabilecek gösteri amaçlı bir harekatla Ruslara yardım edebileceğini düşünmüştür.

Bunun üzerine aynı gün akşamına İngiltere’nin Petrograd Büyükelçisi Buchanan’a, Türklere karşı bir gösteriş harekatı önereceğini fakat bunun Kafkas Cephesi’nde ciddi bir etkisi olacağına emin olmadığını bildirdi.[5] Böylelikle Rusların isteği sonrası Kitchener ilk kez Çanakkale Boğazı’na karşı bir harekatın yapılmasına onay vermiştir.

Sadece donanmanın Boğaz’ı geçemeyeceği konusunda sürekli muhalefet yapan Lord Fisher’in Winston Churchill’e, süratli bir şekilde yapılacaksa Çanakkale Harekatını destekleyeceğini söylemesi üzerine Churchill, 3 Ocak’ta Carden’e Boğaz’ın sadece donanmayla geçilip geçilemeyeceğini sordu. 5 Ocak’ta Carden’den sayıca fazla gemiyle geçilebileceği cevabını alan Churchill, 6 Ocak’ta bu saldırının detaylı planını yapmasını amiralden talep etti. Nihayetinde Amiral Carden’in detaylı planı 11 Ocak 1915 tarihinde Bahriye Nezareti’ne ulaştı.

Bilindiği üzere daha önceki yıllarda da Çanakkale Boğazı’na karşı harekatlar düzenlenmiştir. Amiral Carden’in planına geçmeden önce Çanakakle Boğazı’na karşı nasıl bir harekat düzenlenebilir? Herhangi bir filo Çanakkale Boğazı’na karşı nasıl bir saldırı gerçekleştirebilir? önce bunları irdelemek gerekir. Çanakakle Boğazı’na yapılabilecek bir filo saldırısı için üç ihtimal söz konusudur.

  1. Düzenli olarak yapılacak bir saldırı taktiği ile Boğaz’ı geçmek.
  2.  Eldeki imkanın tamamını kullanarak vargüçle yapılacak bir saldırı taktiği ile Boğaz’ı geçmek.
  3. Savunanların boşluğundan fayda bularak baskın taktiği ile Boğaz’ı geçmek.[6]

Bu taktikleri açacak olursak;

Birinci aşamada, saldıran taraf Boğaz’ın giriş tahkimatlarından Nara-Değirmenburnu tahkimatlarına kadar olan kısımları bölgeye ayıracaktır. Ardından Boğaz’ın giriş tahkimatlarını imha edecek ve içeriye girerek diğer bölgeleri birer birer düşürürken aynı zamanda mayın arama-tarama işlerini yürütecektir. Bu şekilde ilerledikten sonra son bölgenin de imhasıyla birlikte mayın hatları arasından bir geçit açılarak donanmanın İstanbul’a geçirilmesi sağlanacaktır.

Bu aşamada savunan taraf ise küçük çaplı toplarıyla özellikle savaş gemilerinin önünden yol açmaya çalışan mayın arama-tarama gemilerini batırmaya çalışırken büyük çaplı toplarıyla da savaş gemilerine atışlar gerçekleştirerek Boğaz’ı savunmaya çalışacaktır.

İkinci aşamada, saldıran taraf öncelikle Boğaz’ın giriş tahkimatlarını susturacaktır. Ardından içeriye doğru girerek savaş gemilerinin tüm toplarıyla birlikte kıyıdaki bataryalara göz açtırmayacak şekilde ateş edecek ve mayın arama-tarama gemilerinin rahat bir şekilde mayınları imha etmesini sağlayacaktır. Mayın arama-tarama gemileri donanmanın geçebileceği şekilde mayınlardan temizlenmiş koridorlar açarak hareket ederken savaş gemileri de peşlerinden ateş ede ede takip edecektir. Bu şekilde sağlam kalan gemiler koridordan Boğaz’ı geçerek İstanbul’a hareket edebilecektir.

Bu aşamada savunan taraf ise özellikle gemilerin ateşinden çok etkilenmeyen bataryalarıyla mayın arama-tarama gemilerine ateş açarak işlerini yapmaya engel olmaya çalışacaktır. Çünkü mayın tarlasında bir koridor açılmadığı sürece gemiler Boğaz’ı geçemeyecektir.

Üçüncü aşamada ise, saldıran taraf savunanların boşluğundan fayda sağlayarak baskın tarzında aniden Boğaz’ı geçmeye çalışacaktır. Savaş gemilerinin önünden mayın arama-tarama gemileri ve batması göze alınan gemilerin yol açmasıyla birlikte ana gemiler süratle Boğaz’ı geçeceklerdir.

Bu aşamanın bir örneği 19 Şubat 1807 tarihinde yaşanmıştır. Amiral Duckword komutasındaki İngiliz filosu 19 Şubat 1807 tarihinde, Osmanlı askerlerinin dini bayram sebebiyle tahkimatları zayıf bırakmasından yararlanarak süratle Boğaz’ı geçerek İstanbul’a ulaşmışlardır. Böyle bir girişim sonrası Boğaz’ın geçilmesiyle birlikte İstanbul’da beklenen neticeye ulaşılamayacak olursa, saldıran taraf için 1807’de olduğu gibi neticeleri vahim olur.

Burada sadece donanmayla yapılabilecek bir saldırı söz konusu olduğu için Çanakakle Boğazı’na karşı yapılabilecek olan bir harekatta bu üç taktikten biri seçilebilirdi.

Bu saldırı taktiklerinin dışında Amiral Carden’in Çanakkale Boğazı’nda bulunan Osmanlı tahkimatları ve savunma sistemleri hakkında ne derece bilgi sahibi olduğu da çok önemli bir konudur. Çünkü ana planı yapmadan önce mutlaka eldeki mevcut istihbaratın bir değerlendirmesini yapmış olmalıdır.

Amiral Carden, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin donanma danışmanı Amiral Limpus’tan harpten önceki Türk müdafaasını oluşturan bataryalar ve istihkamların da yerlerini ve önemlerini öğrenmişti. Eski ve kötü bir şekilde silahlandırılmış olan bu istihkamların ateşidir ki, filonun hareketine tek önemli engel olarak görülüyordu; fakat filo toplarının atacağı yüksek sıkletteki demir ve ateşli maddelerle bu engel aşılarak susturulmaya mecbur bırakılacağı kabul ediliyordu. Carden, harbin başlangıcından beri Türklerin savunmayı takviye etmeye çalıştığını da biliyordu. İngiltere bu konuda, 2 Kasım 1914’e kadar Aralık ve Ocak ayları raporlarıyla ve daha sonra da casuslardan bilgiler almıştı. 3 Kasım 1914’ten itibaren Limni’de bulundurduğu filo dahi bir takım bilgiler toplamıştı. Bu bilgilere göre, açıktaki Türkler, bir taraftan denizaltı torpilleri ve manialar koymuşlar, (Müttefik denizaltılar bu maniaları birçok kez geçmiştir) diğer taraftan yeni bataryalar kurmuşlardı. Müttefik deniz teyyareciliği henüz çok zayıftı ve acemi usullerle çalışıyordu; bu sebeple az haber getiriyordu. Dolayısıyla filonun Türk müdafaası hakkındaki bilgileri genel olarak şüpheli ve eksikti.[7]

Carden, sadece elde olan bu bilgiler doğrultusunda planını hazırlamak zorunda kalmıştı. Boğaz’dan içeri girdikten sonra kendilerini nelerin beklediğini tam olarak kestiremiyordu.

Amiral Carden, planını yaparken Boğaz’a yapılabilecek olan saldırı taktiklerinden ilki olan “Düzenli olarak yapılacak bir saldırı taktiği ile Boğaz’ı geçmek” taktiğini benimsemiştir. Bu durum Boğaz tahkimatlarını bölgelere ayırarak harekata geçeceğini göstermektedir. Yeterli ve tam anlamıyla kesin olmasa da Boğaz hakkında sahip olduğu bilgiler ışığında planını buna göre hazırladı. Boğaz’ın geçilmesi için en önemli iki konu olan bataryaları susturmak ve mayınları temizleyerek geçit açma fikri doğrultusunda planını 11 Ocak 1915 tarihinde Bahriye Nezareti’ne bildirdi. Amiral Carden’in Çanakkale Boğazı’na karşı yapılacak olan harekatın planı şu şekildedir;

Amiral Carden’in planı:

  1. Boğaz’ın girişindeki istihkamların susturulması
  2. Kepez’e kadar (Kepez dahil) her iki kıyıda bulunan istihkamların susturulması
  3. Çanakakle ile Nara’ya kadar her iki kıyıda bulunan istihkamların susturulması
  4. Mayınların arasından bir geçit açılarak donanmanın İstanbul’a geçişinin sağlanması.[8]

Amiral Carden, genel olarak bu şekilde dört evreden oluşan bir plan hazırlamıştır. Planın evrelerinin uygulanması aşamasında ise her bir evre harekat için kendi içerisinde ayrıca tasarlanmıştır.

Amiral Carden’in bu harekat için tasarısı:

Birinci Aşama: Bu ilk aşamada Boğaz’ın giriş tahkimatları olan Ertuğrul Tabyası, Seddülbahir Tabyası, Kumkale Tabyası ve Orhaniye Tabyası imha edilecektir. Öncelikle bu tabyalara Kabatepe ve Beşige bölgelerinden endirekt atışlar gerçekleştirilerek tabyaların kısa süreliğine de olsa susturulması sağlanacaktır. Ardından savaş gemileri tabyalara etki edebilecek yakın mesafeye gelerek direkt atışlarla tahkimatların toplarını tamamen susturacaklardır. Giriş bölgesine yakın iki kıyıda bulunan bataryalar da susturularak Boğaz Ağzı’nda mayın arama-tarama işlemi gerçekleştirilerek giriş savaş gemilerine açık hale getirilecektir.

İkinci Aşama: Bu aşama da Kepez ile Soğanlıdere hizalarına kadar her iki kıyıdaki bataryaların susturulması hedeflenmektedir. Özellikle Dardanos (Hasan-Mevsuf) Bataryası’nın seri ateşli beş adet gemi topunun imhası büyük önem arz etmekteydi. Bu yüzden savaş gemilerinin Dardanos Bataryası’na etkili atış yapabilecekleri bir alana kadar yaklaşmaları gerekmektedir. Bunun için de savaş gemileri mayınlardan korunabilmek için mayın arama-tarama gemilerinin arkasından seyredecekti. Bu noktaya gelene kadar aynı zamanda her iki kıyıda bulunan seyyar ve sabit bataryaların da imhasına çalışacaktı.

Üçüncü Aşama: En zor evreyi oluşturan bu aşamada en güçlü ve etkili topların da bulunduğu merkez tabyaların yer aldığı Çanakkale-Kilitbahir ile Nara-Değirmenburnu arasında kalan tabyaların susturulması hedeflenmektedir. Merkez tabyalara direkt saldırıdan önce muharebe kruvazörleri uzun ve ağır toplarıyla muharebe gemilerinin yönlendirmesi ile Kabatepe istikametinden endirekt atışlar gerçekleştirecektir. Endirekt atışlarla tabyaların kısa bir süre susması sonrası savaş gemileri merkez tabyalara etki edebilecek yakın mesafeye gelerek direkt atışlarla tamamen susturulmalarını sağlayacaktır. İkinci aşamada olduğu gibi savaş gemilerinin mayınlardan etkilenmemesi için yine önlerinde mayın arama-tarama gemileri bulunacaktır.

Üçüncü aşamada gerçekleşecek olan endirekt atışlar fazlaca cephanenin sarfına neden olacaktır. Bu aşamadan olumlu sonuç alabilmek için savaş kruvazörlerine doğru şekilde yönlendirme yapılması gerekmektedir. Savaş gemileri yakın mesafeye geldiği zaman da kıyıdaki seyyar bataryalardan etkilenmemek için küçük çaplı gemilerin baskısı uygulanacaktı. Böylelikle ana gemiler tabyaların tamamen imhasını sağlayabilecek bu arada mayın arama-tarama gemileri de gerekli tarama işlemlerini gerçekleştireceklerdi.

Birleşik filonun bu aşamadaki bir çekincesi Osmanlı donanmasında bulunan savaş gemilerinden özellikle Yavuz (Goeben) drednotunun muharebeye iştirak etmesidir. Böyle bir durum gerçekleşecek olursa planda bazı aksamalar meydana gelecektir. Şayet Yavuz drednotu muharebeye dahil olacak olursa buna önlem olarak da savaş kruvazörleri direkt ve endirekt atışlarla geri püskürtmeye çalışacaklardır.

Dördüncü Aşama: Bu son aşamada ise Çanakkale-Kilitbahir tabyalarının tamamen susturulmasının ardından savaş gemileri mayın arama-tarama gemileri arkasında seyrederek içerilere doğru ilerleyecektir. Şayet kısa çaplı toplardan oluşan Nara-Değirmenburnu tabyalarından susturulamayan toplar varsa bunların da direkt ve endirekt atışlarla susturulması gerçekleştirilecektir. Bunun ardından mayın gemileri mayınları toplayarak geçiş yolu açılacak ve donanma İstanbul’a hareket edecektir.

Amiral’in planına baktığımızda en mantıklı taktiği seçtiği ortadadır. Fakat bu planın uygulanabilmesinin bazı etkenlere bağlı olduğunu da ortadadır. Şimdi de bu etkenlere bakalım:

Planın uygulanmasının bağlı olduğu etkenler;

–                     Hava Koşulları: Özellikle donanmanın böyle bir harekatı gerçekleştirebilmesi için havaların muharebeye uygun olması gerekmektedir. Bilindiği üzere savaş gemileri karadaki bir istihkamı susturabilmesi için olduğunca az hareketli hatta mümkünse sabit kalmalıdır. Çanakkale’de bulunan sürekli rüzgar nedeniyle planda bazı aksamaların oluşacağı düşünülmektedir. Bu yüzden uygun hava koşullarının takip edilmesi gerekmektedir. Bu durum da planın amaca ulaşacağı günleri uzatmaktadır.

–                     Bombardımanların Etkililiği: Tabya ve bataryalara yapılacak olan bombardımanın etkili olması gerekmektedir. Merkez tabyalarda savaş gemilerine etki edebilecek toplar bulunuyordu. Bu tabyaların etkili bir şekilde ateşe tutulması ve topların susturulması savaş gemilerinin hareketlerini kolaylaştıracaktır. Aynı zamanda bataryalardaki toplar da susmadığı sürece mayın gemileri mayınları istenilen şekilde toplayamayacaktır. Tabyalardaki topların ağır ve sabit olması saldıran taraf için bir açıdan avantaj olmasına rağmen, bataryaların seyyar olması ise dezavantaj oluşturmaktadır. Çünkü bataryaların sürekli hareket etmeleri gemilerin de sürekli hareket ederek hedef tutturmaya çalışmalarına neden olacak, aynı zamanda bataryaların her gün farklı yerlerden ateş açması planın uygulanmasını zorlaştırıracaktı. Şu da unutulmamalıdır ki savunan tarafın imha edilen bataryaların ve topların yerine sürekli olarak yenilerini hazırlayacakları kuvvetle muhtemeldir.

–                     Cephane: Bu harekat için çok fazla cephaneye ihtiyaç duyulacaktır. Gemiden karadaki istihkamlara atışlar gerçekleşeceği için isabet oranları neticede karaya oranla daha düşük olacaktır. Bu durum da cephane kullanımının artırılması ile çözümlenebilir. Bu yüzden gerekli cephane ihtiyacının hazır ve yeterli bir şekilde stoklanması gerekmektedir.

–                     Hava Keşfi: Elde tam anlamıyla gerçek ve yeterli derece istihbarat olmadığı ortadadır. Bu yüzden yeterince uçak ve bu uçaklarla keşif uçuşlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Almanların yoğun bir şekilde kıyılara yeni bataryalar ve toplar yerleştirdiği bilinmektedir. Özellikle sürekli yer değiştiren ve ne zaman nereden çıkacağı belli olmayan seyyar bataryaların yaklaşık yerlerinin, sayılarının ve toplarının bilgisine ihtiyaç duyulmaktadır. Planın işlerliğinin artması için uçaklardan yeterince yararlanılması gerekmektedir.

Bu etkenlerin yanında doğru istihbarat, filonun yeterince savaş gemisi, torpidobot, mayın arama-tarama gemisi vb. deniz vasıtalarıyla desteklenmesi, kararların ivedilikle alınması ve süratle uygulamaya geçilmesi vb. etkenler de gözden kaçırılmamalıdır.  

Bu harekat için Amiral Carden başlangıçta on iki harp gemisi (Bunlardan dördü mayın temizleme cihazı ile donatılacaklardı), üç ağır kruvazör (Bunlardan ikisi Marmara’ya giriş için ayrılacaktı), üç hafif kruvazör, bir filo yöneticisi, onvaltı destroyer, altı kömür gemisi, bir atelye gemisi, altı denizaltı, iki adet cephane-araç ve gereç taşıyan gemi istiyordu. Amiralin bu istekleri muhtemel kayıpları da dikkate alıyordu.[9] Genel itibariyle bu harekata ayrılan kuvvetler başlangıçta şu şekildedir:

  1. Queen Elizabeth gemisiyle on sekiz gemiden oluşan bir filo.
  2. Harekat bir bahriye tümeni ile ayrıca yeni teşkil edilen iki tümen tahsis edilmiş ve Ian Hamilton’un komutasına verilmişti. Bunlar donanma Boğaz’ı geçtikten sonra Şibicezireye çıkarılacak ve burası zaptolunacaktı.
  3. Fransızlar bu harekata dört eski gemi ve yeni teşkil edilen kuvvetlerden bir piyade tümeni ayırdı.
  4. Ruslar Odessa bölgesinde yüz bin kişilik bir kuvvet topluyordu. Askold adında küçük bir kruvazör de müttefik donanması arasına girmişti.[10]

Winston Churchill’in Carden’in planını, konsey üyelerine anlatması üzerine plan herkesin üzerinde büyük bir etki yaptı. Plan kabul edildi ve Amirallik’te, uygulanması konusunda düşünce birliği oluştu. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda, savaş gemilerinin karadaki savunma tesisleri karşısındaki güçsüzlüğü, doktrini tartışma dışı bırakılmıştı. Tarihin verdiği derslerin ışığı altında tüm denizcilerde bu düşünce aynı idi. Nelson’un şu cümlesi söyleniyordu: “Kalelere taarruz eden tüm denizciler delidir.” 1906 yılında İmparatorluk Savunma Komitesi’nin yaptığı bir inceleme hatırlanıyordu. Bu incelemede denizciler ve karacılar, Çanakkale’ye yalnız deniz kuvvetleriyle taarruz yapılmasını tavsiye etmemekte anlaşmışlardı. Aynı zamanda Amiral Duckworth’un 1807’de yaptığı verimsiz deneme de anımsanıyordu. Amiral’in filosunun ardında, kazandığı araziyi tutacak asker olmadığından İstanbul’a girmeyi başaramamıştı.[11]

Churchill, kurmayların hazırladığı planı bir mektupla Lord Fisher’e bildirdi:

  1. Çanakkale’nin zorlanması ve Türk donanmasını yenecek bir filonun Marmara’ya girmesi önemli bir zafer olacak ve Doğu’daki savaş durumunu lehimize çevirecektir.
  2. Amiral Carden’in istediği güçleri, Anavatan sularındaki güvenlik için gerekli güçleri azaltmadan oluşturabiliriz.
  3. Bunlar saptanırken o alandaki dört Fransız muharebe gemisi ile yararlanılabilecek öbür dört gemi hesaba katılmamıştır.
  4. Harekat, 1 Şubat’ta, Queen Elizabeth’in uzak mesafeden giriş tabyalarını bombardımanıyla başlatılabilir.[12]

Planı değerlendiren Lord Fisher bu planı kabul etti. Çanakakle Harekatı için gerekli ihtiyaçlar bir an önce karşılanmaya başlandı. Artık çok geçmeden saldırının başlatılması gerekmekteydi. Bu yüzden hazırlıkların yaklaşık bir ay süreceği düşünülmüş ve Şubat ayında ilk saldırının gerçekleştirilmesi uygun görülmüştür.

Plana bakıldığında donanmanın kara birlikleri olmadan tek başına saldırıyı düzenleyeceği görülmektedir. Bunun diğer bir nedeni de donanmayla birlikte eş zamanda bir harekat için yeterli gelecek kara birliklerinin elde bulunmamasıydı. Bu yüzden planın asıl amacını, donanmanın Boğaz’ı geçerek İstanbul’a ulaşması oluşturmaktadır.

13 Ocak’ta Savaş Konseyi’ne sunulan plan kısa bir görüşmenin ardından kabul gördü. Hem Çanakkale Boğazı’nı, hem de düşerse İstanbul’u elde tutacak askere olan ihtiyaç kabul edilmek­le birlikte, İngiliz filosunun bundan daha önceki bir aşamada prestij kaybetmeden, sadece sınırlı bir operasyon için gönderildiği ileri sürü­lerek geri çekilebileceği konusunda fikir birliğine varılmıştı. Bu, İn­giltere’yi, Ortadoğu ve Hindistan’da oluşabilecek tepkilere ve bundan İmparatorluğun büyük Müslüman nüfusunun ihaneti için yararlan­maya karşı koruyacaktı.[13]

Filo, başarısız olma gibi bir durumla karşılaşacak olursa harekatın bir gösterişten ibaret olduğu hissettirilecek olması, Kitchener tarafından bir kez denemeye değer görülmüştür. Lord Fisher, Çanakkale Komisyonu’nda tanıklık ederken bu harekatın arkasında bulunan asıl kimsenin Churchill değil, Kitchener olduğunu önemle belirtmişti. Lord Fisher’in söylediğine göre Kitchener, Ruslara verdiği sözü yerine getiremeyince Churchill’e;

 

“Bak, Grandük için bir şeyler yapmamız gerekiyor. Sen bari Çanakkale’de bir şeyler yap. Benim elimde ne ordu var, ne de bölük.”[14]

 

demişti. 

İşin garip olan yanı, Kitchener bir hafta önce bu planı gerçekleştirmek için 150.000 kişinin gerekli olduğunu söylediği halde 13 Ocak’ta yapılan toplantıda askeri yardım konusuna hiç değinmedi. Violet Bonham-Carter’in 1915 yılının Şubat ayında Kitchener ile yaptığı bir görüşme de Fisher’in anlattıklarını doğruluyor. Bu görüşmede “Eğer Çanakkale Harekatı başarıya ulaşırsa bu işin onuru Churchill’e ait olacak” denilmesine, Kitchener de: “Ne münasebet! Ben hep bu harekattan yanaydım. Doğu’yu benim kadar tanıyan hiç kimse bu harekatın önemini inkar edemezdi.”[15] diye karşılık vermiştir

Amiral Carden’in yapmış olduğu planda bazı eksiklikler ve göz ardı edilen unsurlar vardır. Bu unsurlar özellikle istihbaratın yetersizliği ve doğruluk payındaki azlıklardan da kaynaklanmaktadır. Göz ardı edilen, kendilerine olan yersiz emin tavırlar ve bilgi eksikliği ya da yanlış bilgilerden dolayı bu harekat bir felaketle sonuçlanacaktır.

Planın hatalı unsurlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

–          Türk bataryalarının ateş gücünün, donanmanın ateş gücüne denk olmadığı düşüncesi.

Savaş gemileri ağırlıklı olarak 30,5 cm’lik uzun menzilli toplardan oluşmaktaydı. Bu filoya çağının son teknolojisi olan 38 cm’lik toplarıyla Queen Elizabeth zırhlısının katılması filonun ateş gücünü önemli derecede artırmıştır. Bataryalarda ise az sayıda 35 çap uzunluğunda kıyı topu ile yine az miktarda seri ateşli gemi topu bulunmaktaydı. Carden böyle bir kıyaslama yaparak filonun ateş gücünün üstün olduğu kanısına kapılmıştı. Şu bir gerçektir ki Carden’in göz ardı ettiği en önemli konu seyyar bataryalardı. Seyyar bataryaların ve toplarının sayıca fazla olması, sürekli yer değiştirmesi savaş gemilerinin başını döndürecek ve merkez tabyalarına yeterince etki edemeyecektir. Baştaki top kıyaslamasında Amiral haklı olsada, bu şekilde kıyaslama yapabilmesi için de seyyar bataryaları susturması gerekmektedir.

–          Türk tahkimatlarının eski ve değersiz olduğu düşüncesi.

Çanakkale Boğazı’nda bulunan tahkimatlar yaklaşık 20 ile 140 yıl arasında değişen yıllar öncesi inşa edilmişlerdi. Belirli aralıklarla tadilatlar görerek güçlendirilme ve ilave çalışmaları yapılmıştır. Carden, elde bulunan 38 cm’lik ve 30,5 cm’lik toplara karşı bu tahkimatların dayanamayacağı düşüncesine sahipti. Aynı zamanda tahkimatlarda bulunan topların çağın gerisinde ve kısa menzile sahip olduğunu da biliyordu. Bu yüzden tahkimatların kısa sürede düşürülebileceğine inanıyordu. Nitekim Boğaz girişi tabyalarının imhası dışında bu konuda başarılı olamamıştır.

–          Türklerin yapılan tahribatları tamir edemeyecekleri düşüncesi.

Amiral Carden planını dört evreden oluşturmuştur. Evreler aşamalı bir şekilde tamamlanacaktır. Her evre içerisinde bulunan istihkamlar, yapılacak yoğun bombardıman sonucu kullanılamaz hale getirilecektir. Bu düşünceye dayanan Carden, Türklerin imha edilmiş olan tahkimatlarını ve kullanılamaz hale gelecek olan toplarını yeniden tamir edemeyecekleri, aynı zamanda yerlerine yeni toplar konuşlandıramayacakları kanısına kapılmıştır. Bundan dolayı da bu olası duruma karşı bir tedbir düşünmemiştir. Halbuki Türkler 3 Kasım 1914 ve 19 Şubat 1915 bombardımanı sonrası hasar gören tahkimatları ve topları yeniden tamir etmişlerdir. İlerleyen zamanlarda da hasar gören birçok tahkimat ve toplar Türklerin yoğun gayreti neticesinde tekrardan kullanılabilir hale getirilmiş, kullanılamayacak hale gelen topların yerine de ya yenisi getirilmiş ya da yakınlarına yeni bataryalar kurulmuştur.

–          Yeterince dik mahrekli topa sahip olunmamasına rağmen bataryaların susturulabileceği düşüncesi.

Bilindiği üzere birleşik filo gemilerinde bulunan topların çoğunluğu yatık mermi yollu toplardan oluşmaktadır. Bu yüzden atılan mermilerin sütre önüne ve sütre üzerinden aşarak sütre gerisine düşme ihtimali çok yüksektir. Boğaz tahkimatlarındaki toplar da genel itibariyle sütre arkasında korunaklı bölgelerdedir. Bu yüzden donanma Boğaz girişindeki tabyalar dışında bulunan diğer tabyalara karşı ne kadar çok cephane harcamışsa da ciddi bir başarı elde edememiştir. Şu unutulmamalıdır ki geminin bataryada bulunan topu vurması gerekmektedir. Mermi yolunun yatık olmasından dolayı da bunu tam anlamıyla başaramamıştır. Bu durum amaca ulaşmak için önlerinde büyük bir engel olmuştur.

–          Ara bölgede bulunan obüs ve havanlara karşı bir önlem alınmaması.

Savaş gemilerinde yeterince dik mahrekli toplar bulunmamasına karşılık Türk bataryalarında sayıca fazla obüs ve havanlar mevcuttur. Ara bölgeye gelinmesiyle birlikte gemiler bu topların etkili menziline girmiş bulunuyordu. Buna karşılık bir önlem alınmadığı için obüs ve havanlar mayın arama-tarama gemilerinin işine engel olmuş, büyük gemilerin üzerinde bulunan personele ve araç-gerece hasarlar verdirmiştir. Ayrıca ara bölgede bulunan bataryaların yerlerinin bilinmemesi başarısızlığa en büyük etki eden nedenler arasındadır.

–          Boğaz’a döşenen mayınların toplanabileceği düşüncesi.

Boğaz’a döşenen mayınlar sabit oldukları için yerleri tespit edilip imha edilebileceği düşüncesi ortadaydı. Nitekim her iki kıyıda sayıca fazla olan batarya ve toplar ile merkez tabyalardaki toplar mayın arama-tarama gemilerinin görevini yapmasına engel oluyordu. Bu yüzden mayın arama-tarama işlemi yeterince yapılamadığı için savaş gemileri Boğaz’da rahat hareket edememiştir. Aynı zamanda toplanan mayınların yerlerine yenilerinin döşenmesinin imkansız olduğu düşüncesine de hakimdiler. Çünkü sürekli olarak gece gündüz Boğaz içini gözetledikleri için her hangi bir mayın döşeme işinde hemen müdahale edebileceklerini düşünüyorlardı. Nitekim toplanan, yerinden kopan ve imha olan mayınların yerine Türkler gizlice mayın döşeyebilmişlerdir.

–          Savaşlardan ardı ardına yenilgiyle çıkmış olan Türklerin kendilerine karşı fazla dayanamayacakları düşüncesi.

Türklerin Trablusgarp ve Balkan Savaşları’ndaki başarısızlığı bilinen bir durumdur. Yenilgiyle sonuçlanan bu savaşlar Türklerin ekonomik, askeri, siyasi, politik vb. alanlarda büyük sıkıntılar çekmelerine neden olmuştur. Özellikle ordunun moralinin düşük olması rakipleri için bir avantaj gözüküyordu. Bu durumu da göz önünde bulunduran Carden, planın evrelerini rahatlıkla birer birer başarabileceği kanısına kapılmıştır. Bu muharebede Türkleri basite aldığı ortadadır. Fakat Çanakakle Boğazı’nın geçilmesi payitahtı, halifelik makamını, Osmanlı’nın kalbini yani başkenti tehdit edeceğinin ortada olması Türklerin Çanakkale’ye verdikleri önemi bir kat daha artırmıştır. Bu durum Birleşik Filo’nun karşısına daha güçlü bir Türk askerinin çıkmasını sağlamıştır.

–          Boğaz geçilince bir mukavemetle karşılaşılmayacağı ve İstanbul’a ulaşıldığında bunun İstanbul’u düşürmeye yeteceği düşüncesi.

Halbuki Osmanlı 5. Ordu Komutanı General Liman von Sanders ve Sahil Topçu ve Askeri Birlikler Müfettişi Amiral Usedom önemli savunma önlemleri almışlardı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa başkent halkına bir bildiri yayınlayarak eğer gerekirse şehrin sokak sokak, ev ev savunulacağını haber vermişti.[16] Aynı zamanda İstanbul’a ulaşacak olan Birleşik Filo’ya bağlı gemilere karşı Türk donanma gemileri de karşılık vermek için hazır olarak bekletiliyordu.

Amiral Carden’in planına baktığımızda sanki amacının sadece Boğaz’da bulunan tahkimatları imha edip mayınları temizlemekten ibaret olduğu görülmektedir. Bu görev başarıldıktan sonra yapılacak ile ilgili kesin bir plan mevcut değildir.

İngilizler, gemiler her şeye rağmen tasarlandığı gibi Boğaz’ı aşabilirlerse elinde asker bulunmadan İstanbul’un nasıl işgal edilebileceğini hesaba katmamışlardı. Bu sorunu ilk fark edenler arasında Fransız Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Aubert gelmektedir. Kendisi 7 Şubat’ta Fransa Deniz Bakanı Victor Augagneur’e gönderdiği mektupta kuşkularını şöyle özetlemektedir:

 “Gönderilen notanın en dikkate değer yanı, İngilizlerin kendi tasarladıkları ve kendilerinin yönetecekleri bu harekatın başlangıcının belirli, sonucunun ise belirsiz olmasıdır.

Kentlere karşı düzenlenen saldırılarda önce savunma hatlarının hedef tutularak tahrip edilmeleri gerekir. Bundan sonra da karaya çıkartılan birlikler bölgeyi el geçirerek egemenliklerini kurar.

Hazırlanan planda buna benzer hiçbir teşebbüs yoktur.

Bay Churchill’in notasından çıkardığım anlama göre harekat, Çanakkale ve Kilitbahir’deki kalelerin tahrip edilmesiyle son bulmaktadır.

Bunu ne izleyecektir?

Bir an için her şeyin yolunda gittiğini ve İtilaf Devletleri donanmalarının İstanbul önlerine vardıklarını düşünelim. Burada karşımıza şu soru çıkar: Şimdi ne olacak?

Osmanlı Hükümeti her halde devrilecektir. Bizim elimizde de gerekli çıkarma birlikleri bulunmadığına göre ne yapabiliriz?

Bana kalırsa, o zaman uygulanacak askeri harekat belirlenmediğine göre bu sorunu da politikacıların çözmesi gerekir.

Benim açıklamak istediğim bu kadar.

Yalnız, teknik yönden incelenirse, genel saldırı yönteminin kötü sayılmayacağını da açıklamalıyım.”[17]

 

Aubert’in burada asıl dile getirdiği mesele görüldüğü üzere donanma İstanbul’a ulaştığında hatta savunma hatları bile imha edildiğinde kara birlikleri olmadan şehrin nasıl teslim alınacağıdır. Kendisi bu harekette kara birliklerinin kullanılması gerektiğini vurgulamaktadır. Aubert haklı olmasına rağmen hiçbir terslik çıkmayacağı düşüncesine sahip olan Augagneur, bu raporu görmezden gelerek önemsememiştir.

İlk zamanlar Admiralti’de sadece donanmanın başarı sağlayabileceği görüşü olsa da ilerleyen zamanda bu görüş ortak bir harekata doğru çevriliyordu. Aubert ile aynı düşünceye sahip olan bir diğer kişi de Amiral Sir Henry Jackson’dur. Jackson, 5 Ocak tarihli muhtırasında şunları yazıyordu:

 

Donan­ma, şehre (İstanbul’a) ağır hasarlar verdikten başka hakim dahi kalsa, memleketi işgal etmek için büyük bir kuvvet olmadıkça vaziyet naziktir… İstanbul’un zaptı, zayiata katlanılmaya değerse de, yalnızca bombardımanın uzaklarda yapılacak askeri harekata fazla tesiri olmayacağı gibi, şehir teslim olmuş olsa bile asker olmadıkça, muhafaza edilemez ve belki de genel katliamlara sebebiyet verirdi.”[18]

 

Buna benzer birçok ileri gelen, donanmanın kara birlikleriyle birlikte ortaklaşa bir harekat yapması gerektiğini önerse de bu başlangıçta kabul edilmemiştir. Bunun sonucu da donanma büyük zararlar görmüştür.

Sonuç olarak; Winston Churchill, uzun bir süre Çanakkale Harekatı konusunda ısrar etmesinin olumlu yanıtını ancak 2 Ocak tarihinde Rus Çarı’nın Türklere karşı bir saldırı talebinde bulunması sonucu alabilmiştir. Bunun üzerine Birleşik filo komutanı Amiral Carden’le sürekli irtibata geçerek onun da aynı fikirde olması konusunda uygun bir şekilde baskı uygulayıp nihayetinde Carden’den Çanakakle Boğazı’nın geçilebileceği sinyalini alabilmiştir.

Harekat, önceliğin Batı Cephesi’ne verilmesinden ve yeterince elde kara birliği olmamasından dolayı bir türlü başlatılamıyordu. Bu durum ise İtilafların aleyhine işliyordu. Zaman geçtikçe Türkler Çanakkale Boğazı’nın tahkimatlarını sağlamlaştırıyor, Boğaz’a mayınlar döşeyerek geçitleri kapatıyordu.

Özellikle 3 Kasım 1914 tarihinde yapılan bombardıman, Türklerin tahkimatların güçlendirilme çalışmalarına hız vermelerine neden olmuştur. Amiral Limpus’un böyle bir bombardımanın yapılmaması konusundaki uyarıları dikkate alınmamış, bunun sonucu İtilaf gemilerinin ağır zararlar görmesine neden olmuştur. Türklerin Ocak 1915’ten itibaren Boğaz’a yerleştirdikleri gemi topları ve Boğaz’ın girişi ile merkez bölgesi arasına kurdukları yeni bataryalar harekatın filo için güçleşmesine neden olmuştur.

Amiral Carden, planını yaparken “Düzenli olarak yapılacak bir saldırı taktiği ile Boğaz’ı geçmek” taktiğini seçerek doğru bir taktik benimsemiştir. Adriyatik’teki İngiliz deniz gücünün zayıflatılmaması ve bir an önce Çanakkale Harekatı için filonun yeterince desteklenememesi planın geç uygulanmasına neden olmuştur. Zaman, İtilafların aleyhine doğru ilerliyordu.

Geç de olsa filo takviye edilerek harekat emri alınmıştır. Savaş gemilerinin yapmış oldukları bombardımanların tabya ve bataryalar üzerinde etkili olmayışı, filonun zafere ulaşmasına mani oluyordu. Gemilerin karadaki küçük bir yer kaplayan topları vurmaları çok güç oluyor, seyyar bataryaların sürekli harekli olması ise bunu iyice güçleştiriyordu.

Bu harekat için İngilizler başlangıçta, başarısız olunacak olursa bir gösterişten ibaret görüntüsü vererek işin içinden sıyrılmayı planlıyorlardı. Nitekim Çanakkale’de yaşanan her bir olay İngilizleri bu felaketin içerisine daha da sürüklemiştir. Öyle ki Boğaz’a yapılan saldırının başarısız olması sonrası karaya asker çıkartılmış, 8,5 ay kadar da karada çarpışılarak büyük zayiatlar verilmiştir. Yine de Çanakakle de bir başarı elde edilememiştir.

Çanakkale Harekatı’nın en büyük hatası başlangıçta kara birlikleri ile filonun eş zamanlı bir harekat yapmaması olmuştur. Bilindiği üzere bu harekat daha karar aşamasında iken neredeyse herkes tarafından eş zamanlı bir harekatın yapılması gerekliliği konuşuluyordu. Fakat Batı Cephesi’nde Almanların bir türlü geriye püskürtülememesi, elde olan birliklerin başka bir bölgeye sevkine engel teşkil ediyordu. Bununla birlikte Lord Kitchener’in Rusların talebine olumlu yanıt vermesi, elde yeterince kara birliği olmadan bile Çanakkale Boğazı’na karşı bir harekat düzenlemenin kaçınılmaz olduğunu, bunun da sadece donanmayla yapılabileceğini ortaya çıkarmıştır.

Yaşanan olaylar çerçevesinde Amiral Carden, bir türlü ikinci ve üçüncü aşamaları geçemiyordu. İngiltere’den gelen baskılara daha fazla dayanamayıp rahatsızlanarak görevini Amiral de Robeck’e devretmiştir. Carden’in planını sürdüren de Robeck, 18 Mart 1915 günü yapılan Büyük Boğaz Muharebesi’nde büyük bir hezimet yaşayarak geri çekilmek zorunda kalır. Bu son muharebe kara birliğinin desteği olmadan Boğaz’ın asla geçilemeyeceği tezini kuvvetlendirmiştir.

Amiral Carden’in planının sadece Çanakakle Boğazı’nın geçilmesine yönelik olmasından dolayı, 18 Mart 1915 günü Boğaz geçilse bile daha önce de bahsettiğimiz gibi donanmayı neyin beklediği belli değildi. Planın başının olup sonunun olmaması İngilizler tarafından yapılan bir başka hataydı.

Çanakkale Harekatı onaylanmadan önce bazı İngiliz ileri gelenleri tarafından bu harekatın yanlış olduğu düşünceleri ortaya atılmıştır. Bu harekatın ve yapılan planda bazı hataların olmasına rağmen şunu söylemek mümkündür. İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Cephesini açmama, Osmanlı Devleti’nin de bu savaşa girmeme gibi bir ihtimali yoktur.  

 

Çanakkale Savaşları

Araştırmacı-Yazar

Bayram AKGÜN

baryamakgun@hotmail.com

 

 

 

KAYNAKÇA

  • ALİ, E., Çanakkale’ye Düşman Donanmasının Saldırıları, BEHİÇ, K., Çanakkale Kara Savaşları, Yay. Hz. Muzaffer ALBAYRAK, Karma Kitapları, Günaydın Ofset, I. Baskı, İstanbul, Şubat 2008.
  • Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Deniz Harekatı, VIII. Cilt, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1976.
  • Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (Haziran 1914-25 Nisan 1915), V. Cilt, I. Kitap, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2012.
  • CASSAR, G., H., Fransızlar ve Çanakkale, Milliyet Yayınları, Tarih Dizisi 37, I. Baskı, Çv: Nejat DALAY, Aralık 1974.
  • CHURCHİLL, Sir Winston, The World Crises, Abriged ed. Mac millan & Co. Ltd. London, 1943.
  • Çanakkale Muharebeleri’nin İdaresi Komutanlar ve Stratejiler, Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar, Çanakkale Valiliği Yayınları, Çanakkale, 2015.
  • ÇELEBİCAN, T., Çanakkale’de Nasıl Kazandık?, Harp Tarihi İncelemelerinden, İstanbul, 1937.
  • LARCHER, M., Büyük Harpte Türk Harbi, Çanakkale Seferi, Çvr: Murat KARATAŞ, Çanakkale, 2008.
  • LOREY, H., Türk Sularında Deniz Hareketleri, Cilt II, Boğazlar Etrafında Mücadele, Deniz Basımevi, 1946.
  • OGLANDER, A., Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekatı, Cilt I, II. Baskı, Arma Yayınları, İstanbul, 2005.
  • STEEL, N.-HART, P., Gelibolu Yenilginin Destanı, Başkan Ofset, I. Baskı, İstanbul, Mart 1997.
  • TANSEL, S., O., Çanakkale’de İstanbul’u Kurtarmak, II. Baskı, Sarıyıldız Matbaası, Ankara, Ağustos 2014
  • THOMAZİ, A., Çanakkale Deniz Savaşı, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1997.

 



[1]              A. THOMAZİ, Çanakkale Deniz Savaşı, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1997, s. 5.

[2]              Çanakkale Muharebeleri’nin İdaresi Komutanlar ve Stratejiler, Cemalettin TAŞKIRAN, Çanakkale Savaşları’ndaki Tanınmış Yabancı Komutanlar, Çanakkale Valiliği Yayınları, Çanakkale, 2015, s. 27.

[3]              Hermann LOREY, Türk Sularında Deniz Hareketleri, Cilt II, Boğazlar Etrafında Mücadele, Deniz Basımevi, 1946, s. 35.

[4]              Nigel Steel-Peter Hart, Gelibolu Yenilginin Destanı, Başkan Ofset, I. Baskı, İstanbul, Mart 1997., s. 6.

[5]              A. THOMAZİ, a.g.e., s. 16.

[6]              Emin ALİ, Çanakkale’ye Düşman Donanmasının Saldırıları, Kemal BEHİÇ, Çanakkale Kara Savaşları, Yay. Hz. Muzaffer ALBAYRAK, Karma Kitapları, Günaydın Ofset, I. Baskı, İstanbul, Şubat 2008., s. 23.

[7]              Maurice LARCHER, Büyük Harpte Türk Harbi, Çanakkale Seferi, Çvr: Murat KARATAŞ, Çanakkale, 2008, s. 40-41.

[8]              Hermann LOREY, a.g.e., s. 37; A. THOMAZİ, a.g.e., s. 17; Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (Haziran 1914-25 Nisan 1915), V. Cilt, I. Kitap, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2012, s. 35.

[9]              A. THOMAZİ, a.g.e., s. 17; Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Deniz Harekatı, VIII. Cilt, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1976, s. 149-150.

[10]            Tahsin ÇELEBİCAN, Çanakkale’de Nasıl Kazandık?, Harp Tarihi İncelemelerinden, İstanbul, 1937, s. 81.

[11]            A. THOMAZİ, a.g.e., s. 18.

[12]            Churchill, Sir Winston, The World Crises, Abriged ed. Mac millan & Co. Ltd. London, 1943. (Akt: Selahattin Osman TANSEL, Çanakkale’de İstanbul’u Kurtarmak, II. Baskı, Sarıyıldız Matbaası, Ankara, Ağustos 2014, s. 63.)

[13]            Nigel STEEL, Peter HART, a.g.e., s. 8.

[14]            George H. CASSAR, Fransızlar ve Çanakkale, Milliyet Yayınları, Tarih Dizisi 37, I. Baskı, Çv: Nejat DALAY, Aralık 1974, s. 80.

[15]            George H. CASSAR, a.g.e., s. 80.

[16]            A. THOMAZİ, s. 19.

[17]            George H. CASSAR, a.g.e., s. 106-108.

[18]            Aspinall OGLANDER, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekatı, Cilt I, II. Baskı, Arma Yayınları, İstanbul, 2005, s. 83.

14.914 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir