GELİBOLU’YU ANLAMAK

19. Tümen Kurmay Başkanı İzzettin Çalışlar’ın Çeşitli Konferans ve Yayınlarında Conkbayırı Süngü Taarruzu (Melike Bayrak-Mustafa Onur Yurdal)

Çanakkale muharebelerinin başından sonuna kadar önemli görevlerde ve mercilerde bulunmuş olan Orgeneral İzzettin Çalışlar, bu muharebeler bittikten sonra gerek askeri eğitim açısından, gerek Harp Tarihi, gerek Askeri Tarih açısından önemli konferanslar vermiştir. İzzettin Çalışlar bu konferanslarında Çanakkale muharebeleri sırasında yaşadığı önemli olayları en ince ayrıntısı ile anlatmış, çok iyi bir asker olması sebebiyle de bu muharebeler ile ilgili Askeri Tarih ve Harp Tarihi açsıdan çok iyi değerlendirmelerde bulunmuştur.

Gerek harp tarihçileri gerekse araştırmacılar için çok önemli bir konu olan Çanakkale muharebeleri ile ilgili nitelikli kaynakların sayısı maalesef ki çok azdır. Çanakkale muharebelerinin içerisinde ve en önemli görevlerden birinde bulunan İzzettin Çalışlar’ın vermiş olduğu bu konferanslar gerek bu konuda akademik olarak çalışacak kişiler, gerek Tarihçiler, araştırmacılar ve hatta sivil halk tarafından çok önemli bir değere sahiptir.

 

            Öte yandan Kurmay Başkanlığını yaptığı 19. Tümen’in ve Komutanı Mustafa Kemal’in Çanakkale Muharebeleri sırasında tecrübe ettiği her ana şahitlik etmiştir. 25 Nisan’dan 1 Mayıs’a dek süren en uzun beş gece için Harp Akademilerinde konferans verdiği gibi, 24 Mayıs mütarekesinde, Türk tarafının mütareke tatbik komisyonu başkanlığını da yapmıştı. Ve belki en önemlisi Mustafa Kemal’in hem şarapnel parçasıyla ölümle burun buruna geldikten sonra Türk milletine bağışlanışını, hem de büyük zaferi olan Conkbayırı Taarruzlarında kumandanlık ve şahitlik etmiştir.

 

            Hal böyle olunca İzzettin Çalışlar’ın değerlendirmeleri hem Askeri Tarih, hem de Harp tarihi açısından oldukça fazla önem arz ediyor. Askeri tarih açısından yaptıkları, yaşadıkları, Harp tarihi açısından edindiği tecrübeler ve bu konuda verdiği konferanslar en büyük emsalleridir. Nitekim Harp Tarihi bize bugünden geçmişe bakmayı değil, o günden o güne bakmayı öğütler. Bunun da yegâne yolu o günü yaşayarak bunu Harp Tarihi açısından özümseyen kumandanların/askerlerin tecrübelerinin incelenmesi olmalı. Bu sebeple İzzettin Çalışlar, Çanakkale Harbini yaşayan müstesna Harp Tarihçilerimizden biridir.

           

            Bugünden baktığımızda seney-i devriyesini yaşadığımız Conkbayırı Hücumunun İzzettin Çalışlar’ın çeşitli konferans ve neşriyatlarından hem tarih meraklıları hem de bilimsel anlamda da daha doğru ve farklı anlaşılacağını düşünmekteyiz. İzzettin Çalışlar Harp Akademilerinde verdiği konferanslarda, 1931-32 yıllarında Piyade Mecmuasında yayınlanan “Hücum” ve “Çanakkale Melhamesinden Bir Parça” adlı makaleleri ve 1942 Yılı 10-11-12 Ağustos tarihli “Vakit Gazetesi”nde üç bölüm halinde yayınlanan “İkinci Conkbayırı Hücumu” Conkbayırı Muharebeleri ve Arıburnu’nda kazanılan tecrübeleri içeriyordu. Bu yayınları toplayarak yıl dönümünde yayınlanmasının ayrı bir anlam katacağına ve değerli bir katkı sunacağına katacağına inanıyoruz.

 

Resim 1: Mustafa Kemal ve İzzettin Çalışlar Selanik Tren Garı’nda, 1910

 

İngilizlerin Anafartalar mıntıkasına ihraç harekâtı 25/ Temmuz/331 (7 Ağustos 1915) de başlamıştı. Bir gün evvel Arıburnu cephesinde Kanlısırt’a 16. fırka ve Cesarettepesi’nde 19. fırka cephelerine kuvvetlerimizi tespit ve ihtiyatları Arıburnu cephesine cezp etmek için şiddetli bir hücum icra etmişlerdi. Bu hücumlar İngilizlere çok zayiata mal oldu ve hemen semeresiz kaldı. Cesarettepe’de tekrar edilen hücumlar siperlerimizin şevkleri önünde erimiş kalmıştı. İngiliz zabitlerinin hücumları tekrarlamak için askerlerini sopalarla teşvik ve tehditleri bir fayda vermedi.

 

25 Temmuzdan 30 Temmuz gününe kadar 7 Ağustostan 12 Ağustosa kadar yani beş gün içinde Suvla limanındaki muazzam İngiliz ihraç hareketi, ileri hatlar ile küçük Anafartalar istikametinde Kükürtlü Pınara kadar arazi kazanabilmişti. Müthiş bir donanma himayesinde ihraca çok müsait bir mıntıkada beş günde dört kilometre mesafe kazanmak sahillere kuvvet ihracı kararları için makûs bir misal teşkil eder.[1],[2]

 Resim 2. Vakit Gazetesi 10 Ağustos 1942 tarihli sayıda yayınlanan İzzettin Çalışların makalesinin ilk bölümü.

 

1. Kısım: Vakit Gazetesi 10 Ağustos 1942 Pazartesi

Mustafa Kemal’in şaheser muharebelerinden biri de İkinci Conkbayırı hücumudur. Birinci Conkbayırı muharebesi 25 Nisan 1915’te itilaf Devletlerinin Çanakkale’ye asker çıkardıkları gün olmuştu. Bunda Mustafa Kemal Arıburnu zaferini kazandı. 10 Ağustos 1915’te (28 temmuz1331) de aynı yerde çok parlak bir Türk hücumu oldu; bunda da Mustafa Kemal Anafartalar zaferini millete hediye etti ve Anafartalar Kahramanı oldu. Arıburun’da 19 Mayıs umumi Türk hücumundan sonra 5 Ağustos’a kadar her iki tarafa da mühim insan kayıpları verdiren mevzii siper muharebeleri devam edip duruyordu. 19. Tümenin muzaffer kumandanı 180 rakımlı tepenin yamacında birinci hat siperlerinden 250 – 300 metre kadar uzakta Tümen karargahı için yapılan zeminliklerin birisinde oturuyor Türk askerinin yaradılışındaki büyük şeciyeyi ve cesareti inceden inceye tetkik ediyor. Askerin dinin tevekkülüne ve şehadete karşı olan saf ve derin imanına hayran oluyordu. Mustafa Kemal’in o günlere ait notlarından aynen şunları okuyoruz: “Aşarı kadimede Osmanlı orduları cihanın ordularına galip yaşadılar. Bir devir geldi ki bu galebeler ve kaferler durdu. Bu tevakkufu sukut takip etti ve nihayet 30 milyonluk Osmanlı milletinin ordusu 3 milyonluk ve 4 milyonluk[3] milletlerin orduları karşısında yüz geri etti. Halbuki bu acı rüyanın hemen  ferdasında bugün aynı Osmanlı ordusundan 4 bin kişi İngiliz ordusunun 12 bin kişilik kuvvetine taarruz ve onu mağlup ve münhezim ediyor.”

 

Bir senede bir milletin secayül fıtrıyesi değişmez, bir ordunun talim ve terbiyesindeki fark, zannolunduğu kadar azim olamaz. O halde dünkü hicabı intaç eden hal ile bugünkü harekâtı kahramanenin müvellidi olan kuvvetin mahiyeti nedir? Dün cahildik bugün alim mi olduk? Dün kuvvetimiz azdı bugün çok kuvvete mi malik bulunuyoruz? Dün cebin idik bugün cesur mu olduk? Dün ile bugün arasında ilim ve cehlimizde hiçbir fark olmadığı gibi kuvvetlerimiz de büyük tefavüt göstermez.

Haddi zatında cebin olan insanların ise tabdili seciye etmeleri gayrimümkün olmasa bile bunun ne uzun devirlere, ne büyük ıstıfaya muhtaç olacağı erbabınca malumdur. Her halde Osmanlı milleti ve onun öz evladı olan Osmanlı ordusu şiddet ve cehir ve cesaretle mefzur ve sıhhatli idi ve bugün de öyledir. Sevki hadisat ile zaman zaman ancak bazı şaşkın ve alık dimağlarım yedi tasarruf ve hükmüne geçen Osmanlı kuvvası o zamanlar zarfında alıklaştırılmış ve binnetice kuvveyi maneviye de bir tezelzül husulüne sebebiyet verilmiş ve bundan Osmanlı ordusunun cevheri aslisi tozlandırılmıştır. Hâlbuki muharebede zafer temin eden yegâne amil “ kuvveyi maneviye” dir.[4]                

 

Harekâtı ahvali arazi ve zuhuratın tağyir edemeyeceği surette gayet müdebbirane ve vakıfane tertip ve tanzim edilmiş muntazam ordular tarafından mağlub edilen milletlerin, cesareti şahsiye ve buna ittiba eden kuvvayı ruhiyeye ehemmiyet atfında müsamaha ile avamil yegâne muvaffakiyetin aded, techizat ve teşkilatı maddiye ve talim ve terbiye olduğu esasını kabul ettikleri tarihin şehadet eylediği hususattandır. Fakat yine tarihi harp ispat ediyor ki, harbin her türlü safahatında en büyük müessir kuvveyi maneviyedir.[5][6]

 

Barid ve teessürsüz nasiyesi, tutuk tavrı, az sevimli siması, kuru ve mağruru kalbi pek ziyade maddi fikri ile Mareşal “Moltke” ehramlar fatihi gibi kıtaata hitap ve onlara mevcudiyeti ile önüne geçilmez ateşli arzular ilka ve ilham etmek fıtratında değildi. Lakin ihtimal “ Moltke” kadar manen hazırlanmak hususuna ehemmiyet veren hiç kimse olmamıştır.[7]

 

“Moltke” ordunun, Alman milletinin terbiyesinin mesut ve kuvvetli bir amili olduğuna kani idi. Müsarünileyh Luther’in telkinatına imanı büyük olduğu halde askeri ölüme kadar vazifesine sadık kılan en iyi vasıtayı hassaten dinde görürdü…

 Resim 3. İzzettin Çalışların Vakit Gazetesinde çıkan resmi.

 

İşte bu notlar 180[8] rakımlı tepedeki zeminlikte Mustafa Kemal’in düşüncelerinin bir kısmı idi. Türk askerinde bulduğu bu büyük manevi ve ilahi kuvveti şuurlu bir hale sokmak bilgi ile kuvvetlendirmek mümkün olacağını düşünüyor; istikbalde milletin yükselmesi için lüzumlu olan inkılâpları ve bunların nasıl yapılabileceğinin kafasında tasarlayıp duruyordu. 25 Nisandan 17 Mayısa kadar bütün Arıburnu kuvvetlerini kumanda eden ve İngilizleri ağır zayiata uğratarak parlak muvaffakiyetler kazanan Mustafa Kemal’in faaliyeti şimdi bir buçuk kilometre kadar daracık bir muharebe cephesi içinde kısılmıştı. O daha çok geniş faaliyetler ve büyük vazifeler bekliyordu. En büyük işleri en iyi bir surette kendisi yapabileceğine kanaati ve imanı vardı. Layık olduğu dereceyi zamanında vermeyeceklerinden endişe ediyordu. Verilmek istenmeyen veya geciktirilen bir haktan vatan için kendisinden azami istifade edilmekte, vesvese ve tereddüt edilmesinden münfeil de olmakta idi. Mütevekkil ve sabırlı idi. Ancak aksayan memleket işlerinde kendi kudretinin, faaliyetinin, dehasının müessir olmasında acele ediyordu. Üstün makamlara ve şahıslara karşı çok nazik ve kibar davranmakla beraber yazılarında amirleri sinirlendirecek ifadeler ve fikirler bulunurdu. Bunu vesile ittihaz edenler Mustafa Kemal için haris ve hatta dik kafalı derlerdi. Hâlbuki o her şeyi olduğu gibi düşünüyor, hakikati bütün çıplaklığı ile söyleyerek ve yazarak en doğru bir iş yapıyordu.[9]

 

İngilizlerin Gelibolu yarımadasına yeni mühim kuvvetler çıkaracaklarına dair haberler gelmeğe başladığı zaman bu yeni kuvvetlerin çıkarma yeri üzerinde büyük karargâhın arazisi üzerinde bir daha incelemelere başladı. Başkumandanlığın tasvibine uğrayan ordunun tertibatında yine ilk çıkarmada olduğu gibi kuvvetli ihtiyat Saros ve Anadolu yakalarında bulunduruyordu. Mustafa Kemal yeni düşman kuvvetlerinin Anafartalar bölgesine çıkarılacağını ısrarla bildiriyordu. Bu ısrarlardan sonra şimal grubu kumandanı ile birlikte Sazlıdere’ye bakan siperlerden Anafartalar ovasını ve sahillerini tetkik ettikleri zaman buralara büyük kuvvetler nereye çıkar ve nasıl çıkar? Sualine karşı Mustafa Kemal “Anafartalar sahillerine yüz bin kişilik bir ordu çıkar ve buraya çıkacaktır”, cevabını vermiştir.[10]

 

Hem kurulmuş Arıburnu ve Seddülbahir cepheleri ile müşterek tesir ve hem de donanma himayesinde çıkarmaya çok müsait Suvla limanı ve Kemikli burunları gibi kıyıların ve Kemikli’den Arıburnu’na kadar uzanan uzun bir plajın mevcudiyeti nokta-i nazarından ve çıkarmadan sonra yine donanma ateşinin destekliği ile Kocaçimen dağı ve Kavak Tepelerine kadar ilerlemek imkânları itibari ile hakikaten düşman çıkartması için Anafartalar bölgesi en cazip bir yerdi. İngilizler sevkulceyş hedeflerine de yine en kısa yol bu yoldan varacaklardı.

 

Birinci çıkartmada düşündükleri gibi Kocaçimen dağına hâkim olarak Maydos ve Kilitbahir’in arkasına düşeceklerdi. Bu mücip sebeplere rağmen ordu Anafartalar mıntıkasında zayıf kuvvetler bulunduruyordu. Ordu belki şöyle mülahaza ediyordu:  Anafartalar Arıburun cephemize yakındır. Çıkartma olursa Şimal grubunun ihtiyatları çabuk yetişir ve düşmanın ilerlemesi önlenir. Bu da yanlış bir fikir değildi. Bahusus Alman kumandanlığından mülhem olan ordu kumandanı Liman Von Sanders için yüz bin kişilik bir İngiliz ordusunun Gelibolu sahillerine çıkıp, Arıburnu ve Seddülbahir’de olduğu gibi Türk süngüsünün ve imanının önünde apışıp kalması çok şayanı arzu idi. Osmanlı ordusunun deruhte ettiği vazifeye de uygun düşüyordu. Osmanlı ordusu İngiliz ve Ruslardan üzerine ne kadar çok kuvvet çekerse Alman ordusunun yükünü o kadar hafifletecek ve vazifesini yapmış olacaktı. Fakat Osmanlı ordusunun diğer bir mühim vazifesini de yapmış olacaktı. Osmanlı ordusunun diğer mühim vazifesi de düşmanı Türk topraklarına ayak bastırmamak ve büyük kuvvetler tasarruf etmekti. Bunun için yüz bin kişilik yeni Kiçner[11] ordusunu Anafartalar’a çıkarması lazımdı ve asıl mesele yeni ihraç bölgelerini en doğru olarak meydana çıkarmaktı. Yeni İngiliz kuvvetlerinin Anafartalar’a çıkacağını gören ve çıkarılması için vaktinde lazım gelen tedbirleri almak ve emri kumandayı ona göre tanzim etmek lüzumunu söyleyen 19. Tümen kumandanı “Mustafa Kemal” idi.

Resim 4. Vakit Gazetesi 10 Ağustos 1942 tarihli sayıda yayınlanan İzzettin Çalışların makalesinin ikinci bölümü.

 

 

2. Kısım: Vakit Gazetesi 11 Ağustos 1942 Salı

 

İKİNCİ CONK BAYIRI HÜCUMU

6 Ağustos günü öğleden sonra Arıburnu’ndaki Avustralyalılar karaya yerleştirdikleri obüs bataryaları ile iki saat kadar şiddetli ve fasılasız bir ateşten sonra Şüheda tepesinden Kanlısırt’a 16. Tümenin 48. alayına hücum ettiler. Hücum aynı zamanda siperlerimize kadar yeraltından kazdıkları lağım ve dehlizlerden de vukuu buldu. Siperlerimiz içinde tam manası ile göğüs göğse ve boğaz boğaza boğuşmalar oldu. Siperlere giren İngilizler yok edildiyse de düşman Kanlısırt’a hâkim olmağa ve yerleşmeye muvaffak oldu. General Hamilton Çanakkale raporunda 48. alayımızın üstü örtülü siperleri içinde boğuşmanın çok kahramanca olduğunu takdirle yazmaktadır. Düşmanın dikkatinin şimal grubuna çekmek ve Anafartalar çıkartmasını örtmek maksadı ile 6/7 Ağustos gecesi 19. Tümen siperlerine aynı şiddetle bir topçu hazırlığı ile ve birçok lağımlar patlatarak hücuma kalkıştı. Bu hücumları siperlerimizin önünde ve içinde eridi.

 

Tümen mıntıkasını bütün gece fasılasız kara ve deniz topçusu ile şiddetli ateş altında tutarken aynı gece Ağıldere’den ve Sazlıdere’den Tümenin arkasına Kocaçimen dağına taarruza geçti ve Suvla limanına yeni çıkarmalara başladı.

 

İngilizler 19. Tümenin ihtiyatlarının Conkbayırı’na yerleştirilmesine engel olmak için 7 Ağustos sabahı saat 4.30 da Tümenin her üç alayının cephelerine tekrar hücumlar yaptılar; bütün bu hücumları ağır zayiatla püskürtüldü. Siperlerimize girebilen subay ve erleri kâmilen imha edildi. Fakat Conkbayırı vaziyeti çok nezaket peyda etmişti. 19. Tümenin arkası tehlikeye girdi; bütün şimal grubu yani Arıburnu cephemiz çok endişeli anlar yaşıyordu.       Büyük karargâhlar 7 Ağustos sabahından itibaren Kocaçimen’e mühim ihtiyat kuvvetleri yetiştirdiler. Evvela 9. Tümen biraz sonra 4. Tümenin bir kısmı birlikleri Conkbayırı’na yetişmiş bulunuyordu. Ancak bu yetiştirilen kuvvetlerimize akşama kadar esaslı bir mukabil taarruz yaptırılamadı. İngilizler Şahinsırt’a ve Conkbayırı’na 7 Ağustos akşamına kadar mühim kuvvetler yetiştirmiş ve bu yerleri işgal etmiş bulunuyordu.

 

8 Ağustos günü vaziyet daha ciddi idi. Bizim taraftan hala takviyeler gönderiliyor, 4. Tümenin diğer bir alayı ve 33. alay da Conkbayırı’na varan birliklerin arasına katıldılar. İngilizler Conkbayırı hattı balasına 10 -15 metre kadar bir mesafede kesif bir hat ve derin bir tertiple durmuşlardı. Kendi iddialarına göre bu hattan Marmara denizini görebilmişlerdir.[12]

Mustafa Kemalin 180 rakımlı tepede bugün için tasarladığı plan şudur: Tümen cephesinde her alaydan birer tabur siperlerde bırakmak ve diğer bütün taburlarla Düztepe üzerinden Conkbayırı istikametinde İngilizlerin yan ve gerilerine bir taarruz yapmak, siperlerde az kuvevt bırakılarak kuvvetlice ihtiyatlar toplanıp hazırlandı; 8 Ağustos günü Conkbayırı’na yetiştirilen yeni takviyelerimize de kati bir taarruz yaptırılamadı. Bir taraftan Anafartalar ihracı devam ediyor. İngilizlerin yeni kuvvetleri küçük ve büyük Anafarta köylerine doğru ilerliyordu. Küçük Anafarta İngilizler tarafından işgal edilmişti. Saros mıntıkasından yetiştirilen 16. kolordu (7. ve 12. Tümenler) ordudan taarruz emri aldı. Fakat bu taarruz da yaptırılamadı.[13],[14]

 

Mustafa Kemal Conkbayırı’nda sıkı bir emir ve kumandanın teessüs edememesinden endişe etmekte ve bu ciheti şimal grubu kumandanına bildirmekte idi. Vaziyeti Tümen kurmay başkanına ve istihkâm komutanına arazi üzerinde bir daha tetkik ettirdi. Bu tetkik esnasında Tümen istihkâm komutanı göğsünden mecruh oldu.

 

Ordu kumandanı, ordu kurmay başkanı vasıtası ile Mustafa Kemal’e şu teklifte bulunuyordu: “Siz Conkbayırı’na gidiniz. Orada bulunan ve gelecek olan kuvvetleri emrinize alınız, halbuki mesele yalnız Conkbayırı meselesi değildi. Bütün Gelibolu yarımadasının mukadderatı ile karşı karşıya gelmiştik. Anafartalar ihracı muvaffak olursa daha o güne kadar yüz binlerce Türk askerinin kanı ile sulanan topraklarımızın elden gidecek boğaza açılacak itilaf donanması İstanbul önüne varacaktı. Padişah beşinci Mehmet Konya’da hazırlanmış olan ve sonradan lise ittihaz olunan binaya nakl olunacak, Ruslarla İngilizler Karadeniz’de irtibat tesis edeceklerdi. Bulgaristan’ın müttefikler tarafına geçmesi teşebbüsleri akim kalacak; büyük harp daha çok erken aleyhimize neticelenecekti.

 

Bu netice ise Rusların harp gayesi olan İstanbul ve boğazları da mazaallah onların lehine kökünden halledilecekti. Düşmanın vaziyetini tetkikten sonra gelen kurmay başkanının raporunu dinledikten sonra Mustafa Kemal bu kumanda meselesine bütün vakar ve ciddiyetle cevap verdi. Yarım tabirlerle olmaz dedi.  Daha kati karar veriniz Conkbayırı ve Anafartalar hatta şimal grubu hepsi bir cephe halini almış bulunuyor. Buraya tek bir kumandan lazımdır.  Size mi verelim, çok değil mi? Dediler. Bu muhavere 19. Tümen kumandanlık zeminliğindeki telefonda oluyordu.

 

Mustafa Kemal “az gelir” diye cevap verdi ve telefonu kapattı.[15]

Resim 5. Vakit Gazetesi 10 Ağustos 1942 tarihli sayıda yayınlanan İzzettin Çalışların makalesinin üçüncü bölümü.

 

 

3. Kısım. Vakit Gazetesi 12 Ağustos 1942 Çarşamba

 

Umumi kaide olarak bir asker için ne verirlerse onu yapmaktır. Her kaidenin bir istisnası olabildiği gibi bu mesele de Mustafa Kemal vermek istedikleri ile kalamazdı. Kendi istediğini aldı, bir kurtarıcı ve bir müessisi bünyanı devlet olmak için de bu cüret lazımdı.

 

Biraz sonra şu mealde bir emir alıyordu: Ece limanından Sazlıdere’ye kadar olan Anafartalar grubu kumandanlığına tayin olundunuz, derhal Çamlıtekke’ye  hareketle emri kumandayı deruhte buyurmanız rica olunur.,, biraz noksan oldu; fakat bu mühim ve geniş kumandanlık vazifesi kendisini tatmin etti. Ve büyük bir memnuniyetle ve düşmanı behemehâl mağlup etmek azim ve imanıyla hemen 180 rakımlı tepeden ayrılarak gece yarısına doğru Çamlıtekke’ye vardı ve kuvvetlerin kumandasını eline aldı:

 

1 – Gelibolu ve Bursa jandarma taburlar: Ece’den Kireçtepelere kadar sahil mıntıkasında, 27. alay da bu mıntıkaya takviye için gönderiliyordu.

 

2 – 14. alay, 32. alayın birinci taburu, 31. alayın ikinci taburu, Kireçtepelerden Sazlıdere’ye kadar geniş sahil mıntıkasında İngilizlerin büyük ihraç kuvvetlerine karşı koyan ve parça parça gerileyerek münferit vaziyetlerde kalan parakende küçük kuvvetler.

 

3 – 7. Tümen (20. ve 21. alaylar) 12. Tümen (34. 35. 36. alaylar) Sarostan gelen 16. kolorduyu teşkil eden bu Tümenlerden 12. Tümen Çamlıtekke garbında küçük Anafartalar istikametinde 7. Tümen büyük Anafartalar üzerinden taarruz için hazırlık mevzilerine yanaşmış bir halde.

 

4 – 9. Tümen (64. ve 25. alaylar), 4. Tümen (11. ve 10. alaylar) ve 33. alay Kocaçimen – Conkbayırı mıntıkasında.

 

5 – 6. Tümen (23. 24 ve 28. alaylar) Conkbayırı’na yeni yeni gönderilen en taze bir kuvvet.

 

Mustafa Kemal sabaha kadar çalışarak 16. kolordu taarruzunu hazırladı.[16] 9 Ağustos günü 12. ve 7. Tümenlere taarruz ettirdi. Bu taarruzu Çamlıtekke garbında tarassut tepesi denilen yerden idare ediyordu. Tarassut tepesi Anafartalar sahil sahasını ve her iki Tümenin hareket sahalarını iyice gören bir nokta idi. Her iki Tümenin taarruzu mükemmel surette muvaffak oldu. Taze Kiçner fırkaları ağır zayiatla geri atıldı. Bu Kiçner Tümenlerinin askeri halis İngilizlerdi ve birçoğu İngiliz kibar asilzadelerden mürekkepti. Bunların çoğu 36. alayımızın önünde küçük Anafarta köyü bölgesinde yok olmuşlardı. Mustafa Kemal bu taarruzla düşman hatlarını sahillerimizden 1,5:2 kilometre yakın yerlerde bir daha kımıldanmamak üzere perçinledi. Bütün gün bu muharebeyi idare ettikten sonra 9/10 gecesi Conkbayırı’na yetişti ve buradaki 8. Tümenin alaylarının başına geçti.

 

10 Ağustos sabahı Atatürk’ün bu alaylara, Conkbayırı ve Şahinsırt’taki düşmana karşı yaptırdığı hücum harikulade bir hareket oldu. Ayağa kalkan ve Allah Allah sadası ile koşmağa başlayan hücum saflarımız Conkbayırı’nda ve Şahinsırt’ta sıkı sıkı ve çok kuvvetli yerleşen İngiliz hatlarını yerinden oynattı. Hepsini yüz geri ettirdi, önüne kattı. Türk askerlerinin süngüleri adalar denizine karşı parlamaya, düşmanın göğüslerinde ve sırtlarında saplanmaya başladı.

 

Öyle bir şiddet, öyle bir kahramanlık belirdi ki, bunu tasvir ve tavsiye çok şair ve sanatkârların bile kudreti yetemez, belki o anda hücum saflarımızda tecelli eden bu ulvi manzarayı muharebe yerinde görebilen büyük bir sanatkâr bulunsaydı onu canlandırabilecek bir tablo vücuda getirilebilirdi. Bütün Conkbayırı ve Şahinsırtı’nı içine alan bu harikulade hücum, fırkalarca İngiliz kuvvetlerini Ağıldere ve Sazlıdere’lere sürdü; büyük rütbeli İngiliz subayları ve generaller yok oldu.

 

Bu muhteşem hücumu gören İngiliz donanması Suvla körfezi açıklarından küçük büyük bütün toplarını saatlerce boşalttı, fakat Mustafa Kemal’in hücumu kırılmadı daha dirildi.

 

Aksine İngiliz safları kendi harp gemileri ateşlerinden fazla zarar gördü. General  Hamilton Çanakkale raporunda bu hücumdan bahsederken, bütün subaylarını kaybeden, çok az asker kurtarılabilen birliklerini söylemekte ve mukabil Türk hücumunu taktirle yad etmektedir.

 

Türk askerindeki maneviyatın üstünlüğü düşmanın adet ve silah üstünlüğünü yendi.

 

Harpte düşmanı en yüksek muvaffakiyet amili olan irademize nam etmek maneviyatla olur. Bu maneviyat milli namus ve şerefe olan inhimak, şahsi şerefe olan bağlılık, bilhassa vicdan birliğine ve milli mefkure birliğine prestijle olur. Bugün bu evsafa yüksek derecede malik olan cumhuriyet ordusunun milli tarihimize Conkbayırı, hücumlarına ve zaferlerine nazireler ilave edeceğine hiç şüphemiz yoktur.

 

Birinci Conkbayırı 25 Nisan 1915’te itilaf Devletlerinin Çanakkale’ye asker çıkardıkları gün olmuştu. Bunda Mustafa Kemal Arıburnu zaferini kazandı. 10 Ağustos 1915’te ise Mustafa Kemal aynı yerde Anafartalar zaferini millete hediye etti.

 

Mustafa Kemal bu efsanevi hücum esnasında bir şarapnel misketi ile kalbinden vuruldu. Ceketinin sol cebindeki saati bu misketin tesirini hafifletti. Saati parçalandı, kendisi kurtuldu. Bu meşhur saati ordu kumandanı Liman Von Sanders tarihi bir aile saati ile değiştirdi ve hatıra olarak aldı. Mustafa Kemal, işte böyle Anafartalar kahramanı oldu.

 

Bir süngü hamlesinden ibaret olan İkinci Conkbayırı hücumunun düşman üzerindeki tesiri çok şiddetli oldu. Bu hücum yalnız İngilizlerin boğazı açmak için büyük kuvvetlerle başladıkları ikinci büyük taarruzlarını tamamen akim bırakmakla kalmadı; İngilizlere Çanakkale’den çekilip gitmekten başka bir şey yapmanın imkânsızlığını kabul ettirdi.

 

Resim 6. Albay Mustafa Kemal’in Çanakkale’de çekilmiş nadir fotoğraflarından biri. Resim’de 9. Tümen Komutanı Hans Kannengiesser ve 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa, 16. Tümen Komutanı Albay Rüştü ve 3. Kolordu Kurmay Başkanı Albay Fahrettin Altay da bulunmakta.

  Öte yandan İzzettin ÇALIŞLAR, Ağustos 1931 Piyade Mecmuası Sayı:76, 7. Sene nüshasında yazmış olduğu “Hücum” başlıklı makalede Conkbayırı taarruzunu “efsanevi olarak nitelendirmiştir:

“Çanakkale muharebeleri ise siper boğuşmasında ve hücum kabiliyetinde Türk askerinin ve bunun başında sevimli bir arkadaş olan genç Türk zabitinin şehameti her günkü vakalarda görmek mümkündür.

 

Cühanşumul Çanakkale muharebelerinde cidden efsanevi denmeye layık bir Türk hücumu vardır ki toprakları bin bir şehit kanı ile yoğrulmuş Kocaçimen dağının Conkbayırı denilen meşhur tepesinde bizzat gazi büyük Mustafa kemal tarafından idare olunan hücumdur.

Piyadenin yakından vuruşma talim ve terbiyesi ve techizatı büyük harpten sonra ehemmiyetle mevzubahs olmuştur. Yalnız süngü ve kasaturanın yakından vuruşma için kafi olmayacak rovelver, hançer, balta, kürek, tel makası… ilah gibi daha bir çok vasıtaların bu maksat için istimalini bilmek hatta boğaz boğaza ve yumruk yumruğa gelineceğinden sporun boks ve pehlivanlık kısmının kıtalarda talim edilmek lazım geleceği söylenmektedir. Mevzi mücadelesinin icap ettirdiği bu müteaddid yakından vuruşma vasıtalarından açık sahrada ve her yerde Türk askerinin maharetle kullandığı kasatura mubarezesine daha çok ehemmiyet vermek faydalıdır. Spora gelince: bizde pehlivanlık müsaraa için pek elverişlidir. Askerlerimiz arasında pehlivanlığa pek meraklı olanlar vardır. Onlara pehlivanlıklarını yapmalarına fırsat vermek ve teşvik etmek muharebe için de lazımdır. Çanakkale harbinde Arıburnu cephesinde 125. piyade alayından adanalı Müslim çavuşun menkıbesi pehlivanlığın kıymetini göstermektedir. Kırmızısırt’ta bulunan alay gece gözcü veya keşif kolu olarak Müslim çavuşu siperlerin ilerisine çıkarmıştı. Aynı zamanda İngilizlerde bir küçük zabitlerini kendi siperlerinin ilerisine çıkarmıştı. İngiliz çavuşu mükemmel bir boksördü. Müslim çavuşumuz ise iyi bir pehlivan idi. Karşılaştıkları zaman biri diğerini esir almaya çalıştı. İngiliz boksör yumruklarına güvendi, fakat Müslim çavuşun pehlivanlığı galebe çaldı ve İngiliz’i yaka paça sürükleyerek siperlerimize attı ve esir aldı, hatta bu İngilize ne için muharebe ettiğini sorduğum zaman – spor spor – diye cevap verdi.

 

Çanakkale cephemizi sarsmaya başlayan İngilizlerin Anafartalar taarruzunda mihrak noktası Kocaçimen dağı ve bunun nihayi müntecesi de Conkbayırı idi. İngilizleri Kocaçimen dağından süpürmek için Arıburnu cephesinde 19. fırka kumandanı olup sonra Anafartalar grubu kumandanlığını deruhte eden Mustafa kemal beyin kudreti askeriye ve şecaati fıtriyesine müracaat edilmişti. Kocaçimen dağında toplanan kuvvetlerin başına geçen müşarünileyh bir emir ve işaretle 8. fırkanın alaylarını hücuma kaldırdı. Buradan yapılan harekette taarruz safahatını görmeyiz, derhal bir hücum safhası görürüz ve bu hücumda Kocaçimen şahikalarından İngiliz askerleri üzerine kasaturalı tüfekleri ile savlet yapan Türk kahramanlarının süngü parıltıları ve düşmanı önüne katarak Conkbayırı zirvesinden muhacim vaziyette inişlerini görürüz. Bu levha en yüksek şairlerin tavsif ve en kudretli ressamların tasvir edemeyecekleri derecede en hakiki hücum lavhası idi. Bu hücumu düz tepeden yani takriben 1 kilometre yan tarafından gördüğüm için efsanelerde ve destanlarda okunan hücumlardan birisini ve en baliğ kahramanlıkları temaşa ettiğim için buna efsanevi hücum demeği münasip gördüm.

 

Türkün asaleti en yüksek milletlerin asaleti fevkinde olduğu Conkbayırı hücumunda bir daha tebarüz etmişti. Kocaçimen’de, bu hücum levhasını kumandanı ile beraber gösteren, bir abide dikilmelidir. Çanakkale’de Türk hamasetinin ve Türk zaferinin en iyi ifade edecek bir abide olur fikrindeyim. General Hamilton’un bu hücumlar için ne söylediğini dinleyelim: her şey hazır olunca 6 Ağustosta hücum başladı…. İlah. Beyan ettikten sonra bu dev muharebeleri tabirini kullanarak 9 Ağustos akşamına kadar zayiatı 9 bine baliğ olmuştu. 10 Ağustosta vaziyet facialı oldu ve mücadele gittikçe şairane bir destan halini alıyordu… Türkler Allah Allah diyerek azametli bir surette harp etiler. Fakat bizim askerimiz kendi ırklarının hatırasını kahramanlıkları ile ihya ettiler. Hiç birisi avdet etmedi. Hepsi sıra dâhilinde ve ayakta öldü.”

 Melike BAYRAK-Mustafa Onur YURDAL

 

 Kaynaklar:

Albayrak, M. (2012). Conkbayırı Süngü Hücumu, Gelibolu Yarımadası Tarih Alan Başkanlığı Yayınları,Çanakkale.

Altay Fahrettin, Fahrettin Altay Paşa’nın Çanakkale Hatıraları, Çanakkale Hatıraları, c. II, haz. Metin Martı, Arma Yayınları, İstanbul 2002.

Atatürk, K., & İğdemir, U. (1986). Arıburnu muharebeleri raporu. Türk Tarih Kurumu.

Birinci Dünya Savaşında Çanakkale Cephesi (2012). Cilt V. 1. Kitap, Genelkurmay Yayınları, Ankara.

Birinci Dünya Savaşında Çanakkale Cephesi (2012). Cilt V. 2. Kitap, Genelkurmay Yayınları, Ankara.

Birinci Dünya Savaşında Çanakkale Cephesi (2012). Cilt V. 3. Kitap, Genelkurmay Yayınları, Ankara.

Cameron, D. W. (2009). ‘Sorry, Lads, But the Order is to Go’: The August Offensive, Gallipoli: 1915. UNSW Press.

Chambers, S. (2011). Gallipoli: Suvla August Offensive. Pen & Sword.

Conk, C. (1959). Çanakkale Conkbayırı savaşları: Atatürkʾün yaptırdığı görülmemiş yiğitçe süngü hücumu. Erkânıharbiyei Umumiye Basımevi.

Görgülü İsmet, On Yıllık Harbin Kadrosu: 1912-1922: Balkan Birinci Dünya ve İstiklal Harbi, Ankara 1993.

Hamilton, Ian Gelibolu Hatıraları 1915, çev. Mehmet Ali Yalman, Nurer Uğurlu,  Örgün Yayınevi, İstanbul 2005.

 

Kannengiesser, H. (1928). The campaign in Gallipoli. Hutchinson & Co. Ltd..

Kemal, M. (1990). Anafartalar Muharebatı’na Ait Tarihçe. Yay. Uluğ İğdemir. Ankara: TTK Yay.

Oglander, C. F. Aspinall, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı: Seferin Başlangıcından 1915 Mayısına Kadar; c. I- II, haz. Metin Martı, Arma Yayınları, İstanbul 2005.

Vakit Gazetesi 10 Ağustos 1942 Pazartesi nüshası.

Vakit Gazetesi 11 Ağustos 1942 Salı nüshası.

Vakit Gazetesi 12 Ağustos 1942 Çarşamba nüshası.

Mart 1932 Piyade Mecmuası Sayı:80, 7. Sene.

Ağustos 1931 Piyade Mecmuası Sayı:76, 7. Sene.

http://www.awm.org

http://www.gallipoli-association.org/

 


[1] Çanakkale Melhamesinden Bir Parça, Mart 1932 Piyade Mecmuası Sayı:80, 7. Sene.

[2] Müttefiklerin 3. Kirte Muharebesinden sonra Alçıtepe üzerinden Kilitbahir Platosuna yürüyüş fikri yerine kuzeyde tali çıkarma bölgesi olan Arıburnu’na 9. İngiliz Kolordusunun yapacağı çıkarma ile yeni bir safhaya geçilmişti. Müttefikler 7 Ağustos’ta Kanlısırtta 47. Alayı siperlerinden atmış, Yeni Zelandalılar da 8 Ağustos’ta Conkbayırının bir bölümünü ele geçirmiştir. Conkbayırı hücumuyla her ne kadar Conkbayırı ve güneyindeki birlikler atıldıysa da, müttefiklerin Anafarta ovası üzerindeki ilerleyişi devam etmişti. İzzettin bey bu ova üzerindeki ilerleyişten söz etmektedir.

[3] Mustafa Kemal’in burada bahsettiği savaşın ve milletlerin; Balkan Harbi ve Balkan Devletleri olduğunu düşünmekteyiz.

[4] Mustafa Kemal’in askerlerin manevi yönüyle ilgilenişi Çanakkale Muharebelerinin çeşitli safhalarında gözlenmiştir. 19 Mayıs taarruzu öncesi Kuzey Grubu Komutanlığına verdiği raporun 7. Maddesinde hücumun başarılı olabilmesi için “maneviyatı yüksek askerlerden kurulu bir Tümen” gerektiğini bildirmiştir.

[5] Mustafa Kemal’i, yegâne büyük harp tarihçimiz ve Çanakkale Savaşları sırasında Güney Grubu Harekât Şube Müdürü olan Kurmay Yüzbaşı Mehmet Nihat Bey’in şu sözleri ile desteklemek pek mümkün  “Çanakkale Muharebeleri’nde asıl kuvvet insandır ve onun maneviyatıdır. Madde ise ancak bu maneviyatı takviye eden ve sonuca giden yolu açan tali kuvvettir.”

[6] Genelkurmay Başkanlığı Yayınlarının BDHTH Çanakkale Cephesi, V. Cilt, 3. Kitapta Mustafa Kemal’in manevi yönü ve İzzettin Çalışlar’ın rolü şöyle ifade ediliyor: “Kuzey Grubu kıtaları arasında, özellikle 19’uncu Tümen ve Komutanı Albay Mustafa Kemal (ATATÜRK), bu grup için güç ve direnmenin odak noktasıydı. Ayrıca Arıburnu bölgesinde maddi ve manevi bakımdan tılsımlı bir güç kaynağı rolünü oynuyordu. Bu tümenin Kurmay Başkanı, Mustafa Kemal’e büyük bağlılık ve feragatle yardımcı olmuş olan, dayanıklı, büyük cesaret ve şaşırtıcı serinkanlılığıyla tanınmış Kurmay Binbaşı İzzettin (Çalışlar) idi.”

[7] General Helmuth von Moltke, askeri reformları hayata geçirmek üzere II. Mahmut tarafından görevlendirilmiş, 1835-1839 yılları arasında Osmanlı ordusunda etkin bir rol oynamıştır., Moltke’nin Türkler’in arasından olumlu izlenimlerle ayrılmıştır. Moltke Türklerle yaşadıklarını “Hilal’in Altında” adlı bir kitapta yazmış, bu kitpa Türkçeye “Moltke’nin Türkiye Mektupları” olarak çevrilmiştir. Mektuplarında Osmanlı’nın askeri alanında yapılması gereken reformlara dikkati çeken Moltke’nin belirli ölçüde sağladığı katkı ile bu reformlar hayata geçirilmiştir. Özellikle Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılarak yerine kurulan Redif Sistemindeki askerleri şöyle tanımlar: “Çarçabuk Avrupalı usulde savaş öğretilmiş insanlar.”

[8] Kılıçbayırı üzerinde müttefiklerin Baby 700 adını verdikleri tepe. Bu tepe ilk gün kaybedilmiş, 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan gece 57. Alayın taaruzları ile tekrar Türklerin tarafına geçmişti.

[9] Muhtemelen Mustafa Kemal’in bu tavrı herkesçe bilindiğinden Liman Von Sanders, 19 Mayıs  taarruzuna sıcak bakmayan Kolordu Komutanı Esat Paşa’yı es geçerek astı olan 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal’e Yaveri Rayman aracılığıyla kendilerine bir tümen verildiği hâlde düşmanı Arıburnu’ndan 24 saat içinde atmayı sağlayıp sağlamayacağını sormuşlardır. Mustafa Kemal Esat Paşa’nın aksine “kendisine maneviyatı yüksek askerlerden oluşan” bir tümen verildiğinde bunun mümkün olacağını belirtmiştir.

[10] Albay Mustafa Kemal’in Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe eserinde bu bahsi destekleyici ifadeler yer almaktadır. Şöyle ki; Kuzey Grubu Kurmay Başkanlığına Ağıldere Mıntıkasının korunması ve bölgenin kendi sorumluluğundan alınması için gönderdiği 8 Haziran 1915 Tarih 1914 Sayılı yazı ve buna mukabil Kolordu’nun  9 Haziran’daki cevaplarına gönderdiği yanıtta : “düşman ilk alacağı fazla kuvvetlerini buraya çıkaracak ve Kocaçimen silsilesini tutmaya teşebbüs edecektir!” demiştir.

[11] İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener. İzzettin Çalışların Kitchener Orduları demesinin asıl nedeni 11 Haziran 1915’ten sonra Çanakkale için Kocaçimentepe’nin ele geçirilmesi yönünde Çanakkale Komitesinde 4 tümenin Çanakkale’ye sevk edilmesine yönelik alınan kararda etkin olması olabilir. Halbuki Ağustos Taarruzunun (August Offensive) asıl yaratıcı fikir babası Anzak Kolordusu Komutanı Birdwood’dur.

[12]O gün için Mustafa Kemal’in notlarından biri durumu açıklar gibi: “Conkbayırı’nda bulundurduğum Yaverim Üsteğmen Kâzım’ın saat 17.30’da verdiği bilgiden de düşmanın askerimizle 25-30 metre mesafede karşı karşıya bulunduğu 64’üncü Alayın 2’nci Taburunun yaptığı hücumda başarılı olamadığı, 32’nci Alaydan gelen 3’üncü Taburun ilerletilemediği anlaşılıyordu.”

[13] Bu arada Mustafa Kemal Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa ile telefonda görüşerek ona: “Conkbayırı’ndaki durumun hâlâ dikkat çekici ve nazik olduğu anlaşılıyor. Bu hususta Ordu Komutanının ciddi olarak dikkatini çekmek için aracılık etmenizi vatanın kurtuluşu için istirham ederim.” demiş ve kanadının da uzatılmasını istemiştir. Bu talebi reddedilmiştir. Bu taarruzun

[14] Aslında 16’ncı Kolordu Komutanı Albay Feyzi’ye “Anafartalar Grubu Komutanı” unvanıyla bütün Anafartalar ve Kocaçimen mıntıkaları komutanlığı verilmişti. Conkbayırı, 8’inci Tümen Komutanına ait olarak Kuzey Grubuna bağlı bırakılmıştı. Fakat Albay Ahmet Feyzi Bey Gelibolu’dan gelen birliklerin yorgun olması ve başka doğal nedenlerden görevi 2 kez tehir etmiş, taarruz bu yüzden yaptırılamamıştır.

[15] Mustafa Kemal ile telefonda görüşen Kolordu Kurmay Başkanı Fahrettin Altay konuşmayı şu şekilde anlatır: “8 Ağustos öğle vakti durum son derece tehlikeli bir hale geldi. Derhal Esat Paşa’yı görerek durumun şiddetle kötüye git­mekte olduğunu ve Conkbayın bölgesine Kudretli bir komuta­nın tayini lazım geleceğini, onun için de Mustafa Kemal Beyin Kolordu Kumandanı olarak bu bölgeye verilmesi söyledim,tek­lifimi uygun buldu, yalnız bilmem neden, kendisinin bu teklifi Ordu Komutanına yapması lazım gelirken bana: «—Siz bunu ordu kurmay başkanına teklif ediniz…» dedi. Telefonla Kazım (İnanç) Beyi buldum, Conkbayırındaki tehlikenin büyümekte oldğunu izah ederek oraya Mustafa Ke­mal Beyin Kolordu Kumandanı olarak tayinini teklif ettim bu teklifi Esat Paşa’nın yanından yaptığımı da bildirdim. Kazım Beyle aramızda şu konuşma geçti:«— Mustafa Kemal sağ yanına yardım etmediği için Maraşalin bunu kabul etmeyeceğini zannediyorum.» –   «— Biz Kolorduca böyle bir kusur görmedik, eğer böyle bir şey varsa sonra düşünülecek husustur. Şimdilik açık tehlike yi gidermek lazımdır. Bunu da Mustafa Kemal’den başkasının yapamayacağına kaniyiz, Mareşal’dan muvaffakat almanız için; ısrarla rica ediyoruz…» «—Peki… söylerim.» cevabını verdi, konuşma bitti. Conkbayırındaki tehlike gittikçe büyüyor ve önüne geçil­mez bir hal almaya başlıyordu, saat 20’de tekrar telefonla Ka­zım Beyi aramıştım ki hat melanj olmuş. Kazım Bey Mustafa Kemal’le konuşurken araya girdim. Mustafa Kemal diyordu ki:«— Bütün kuvvetler bir elden idare olunursa başarı elde edilebilir, Anafartalara gelen kuvvetleri de benim emrime verir­seniz o zaman kabul ederim…» Bu sırada telefon konuşması kesildi, gülerek Esat paşaya döndüm ve: «—Bizim teklifimiz Kolordu Kumandanlığını çok gördü­ler, şimdi Ordu Kumandanı yapmaya mecbur olacaklar…»  Nitekim 21.45 de (sekiz saat sonra) Mustafa Kemal’in Anafartalar Grubu Kumandanlığına tayin edildiği ve derhal oraya hareket emri geldi. Kendilerini tebrik ettiğimizde Kurmay Baş­kanı İzzet Beyi de beraber götürmek istedi, Esat Paşa buna mu­vafakat etti, birlikte gittiler.

 [16] Mustafa Kemal bu göreve daha sonra getirilmiştir. Burada “Anafartalar Grubu Komutanı” sıfatıyla bu görevi yürütmüştür. Ayrıca birçok resmi kaynağa göre Mustafa Kemal sabık Anafartalar Grubu komutanı Albay Ahmet Feyzi’nin planını harfiyen uygulamıştır.

13.291 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir