“Herkesin bir mesleği, bir de meşgalesi olmalı. O meşgale bütün kültürümüzdür.”
(Suheyl Ünver)
Merhum Suheyl Ünver meşgaleyi böyle tanımlıyor. İşimizden arta kalan zamanımızı değerlendireceğimiz bir uğraştır meşgale. Hâlbuki, konu Çanakkale olunca hayatınızın tamamını ve tüm zamanınızı bu mesainin içinde bulursunuz. Mevcut koleksiyonunuzun bakımı ve korunması dışında, yeni aldığınız obje ve belgelerle de uğraşmak zorundasınız. Boş zamanınız olduğunda, – ki çok zor- sahip olmak istediğiniz obje ve belgeleri düşünür, hayal edersiniz. Acaba nerede ve kimin elinde?
İşte bu uğraş, sizin tüm hayatınızı etkiler. Gerek aile, gerek iş, gerekse sosyal çevreniz sizi bu şekilde kabullenmek zorunda. Aksi halde çevrenize hep üzülmek düşer. Bu uğurda sevdiğiniz insanları kaybetmek, bu dünyada ödeyeceğiniz kaçınılmaz en büyük bedeldir.
Bu hâleti rûhîye içindeyken gelen bir telefon veya eposta sizi yüzyıl öncesine götürür. Bedelini ödeyip almak ve avuçlarınızda hissetmek arzusu dayanılmaz bir duyguya dönüşür.
Nusret 1911 yılında Almanya’ ya sipariş edilmiş bir mayın dökme gemisiydi. Donanmaya 1913 tarihinde katıldığı bilgisini tarihçilerden öğreniyoruz.
İtilaf ordusunun o yenilmez armadası 18 Mart 1915 tarihinde Boğaz’a girdiğinde, dünya harp tarihinin en önemli gününe damgasını vuracak olan ve adı efsaneleşen “Nusret Mayın Gemisi” ydi.
8 Mart gecesi Boğaz’a döktüğü mayınlar bu yenilmez denilen armadayı şaşkına çevirmiş, Birinci Dünya Savaşı’nın seyrini de değiştirmişti.
Bahriye Nazırı Churchill 1 Ağustos 1930 tarihli “La Revue de Paris” dergisine verdiği röportajda Nusret için şöyle diyecektir: “Nusret Gemisi’nin gizlice döktüğü 20 demir kap, İngilizler tarafından başarı ile başlanmış olan Çanakkale Harekâtını durduran bir takım psikolojik karışıklıklar doğurdu. Yalnız başına bu engeldir ki, Türkiye’yi bir bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden mağluplar kadar muzaffer Avrupa’da sarsıldı. Kendilerini Fransa, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey İtalya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleri ile değil, 18 Mart sabahı Çanakkale’nin kuvvetli akıntısı altında, ağırlıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti.”
İsmi 18 Mart 1915 Deniz Zaferi’yle anılan Nusret 1962’ de özel bir şirket tarafından “Kaptan Nusret” olarak kuru yük gemisine dönüştürüldü. 1990 yılında Mersin açıklarında battı. 1999’da dalgıçlar tarafından çıkarılan gemiyi Tarsus Belediyesi ihale yoluyla alarak müzeye dönüştürdü.
Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz anlatıyor: “Geminin sonradan eklenen fazlalıklarını hemen üçe ayırarak kaldırdık, gemiyi üç parça halinde, kırkayak denilen tırlarla Tarsus’a getirdik, 27 kilometrelik yolu 4,5 saatte alabildik. Gemi Çanakkale parkında kendisine ayrılan yere kondu, montaja başlandı, yeniden boyandı, yük gemisi yapılırken eklenen parçalar çıkarıldı, ilk haline getirildi, Nusret artık bir müze…”
Orijinal halini koruyamasak da şeklen eski haline benzer şekilde modifiye edilen Nusret, Çanakkale’den çok uzaklarda bir kara parçasında sergilenmektedir.
Çanakkale Muharebeleri ile alâkalı hemen hemen her tür objeyi yıllar içinde koleksiyonuma ve dolayısıyla milletimize kazandırdım. Ancak, 18 Mart gününe âit, birkaç evrak, fotoğraf ve
kartpostal dışında bir şey yoktu. Şüphesiz 18 Mart’ın kahramanı, Nusret Mayın Gemisi ve bataryalardı.
21 Haziran 2017, Şehit Teğmen İbrahim Naci nin şehadetinin 102. senesi idi. Tevâfuken Kadir gecesi gününe rast gelmişti. Bu düşünceler içindeyken cep telefonuma bir mesajla fotoğraf geldi.
Sülüs hatt tarzında yazılmış bir mühürdü. Hemen ardından gelen açıklayıcı metinle dondum kaldım. “Nusret Vapur-ı Hümâyûnı 1914” yazıyordu.
Nusret Mayın Gemisi’nin mührüne bakıyordum. Mesajı gönderen arkadaşı hemen aradım. Evet! Satıyorlardı. Hiç pazarlık yapmadan teklif ettikleri rakamı hesaplarına gönderdim.
Bu hadise olduğunda bayram dolayısı ile Ankara’da bulunuyordum. Aynı gün kargoya verilmesini istedim. İstanbul’da ki adresime göndermişlerdi. Tatilimi kısa keserek Bayram ertesi İstanbul’a döndüm. Bir an önce dokunmak istiyordum. Kargoyu açtığımda; 1950’li yıllarda annelerimizin kullandığı en küçüklerinden bozuk para cüzdanı, içinde kırmızı pamuktan, el dikişi olduğu belli olan bir kesenin içindeydi.
Mühür, Sülüs Hatt ile Hakkâk Hilmi tarafından darphanede yapılmış. B:20 mm, K:19 mm
Yükseklik: 28 mm.
Tarihçilerin bir kısmının ısrarla “Nusrat”, olarak tanımladıkları bu geminin isminin “Nusret” olduğu da kesinleşmiş oldu.
Bir diğer husus da donanmaya katıldığı tarih. 1913 olarak tarihçilerin ve araştırmacıların kullandığı tarihinde 1914 olduğu apaçık ortada. Neticede donanmaya ve o tarihte darphane tarafından yapılan mühürle kaptana teslim edilir.
Bu mührü Çanakkale’nin bir ilçesinde bulunan aile şimdiye kadar korumuş. İsimlerinin ve yaşadıkları yerin açıklanmasını istemedikleri bilgisi geldiği için burada yazmıyorum. Önemli olan maksadın hâsıl olmasıydı. Şükür! oldu. O mühür şimdi koleksiyonumun en nâdide parçalarından biri olarak gelecek nesillere kazandırıldı.
Seyit Ahmet Sılay
Çanakkale Harp Malzemeleri ve Belgeleri Koleksiyoneri