İngiliz ve Fransız donanmasına bağlı büyük savaş gemileri 18 Mart 1915 günü saa11.00 den sonra yavaş yavaş hedefe yaklaşarak tabyaları bombalamaya başladı. Türk tahkimatı atış mesafesine giren donanmaya karşı cevap veriyordu. Tabyalar üzerinde yoğun duman bulutları yükselmeye başladı. Fakat İngiliz- Fransız gemilerinin bulunduğu sular da ateş altındaydı. Boğazın her iki kıyısındaki obüs ve havan bataryaları mevzilerinden bir adeta mermi yağmuru gemilerin üzerine yağıyordu.
Boğazın suları fışkırıyor, gemilerden ateş ve dumanlar yükseliyordu. Özellikle iyi savuma mevzisi kuran Türk batarya mevzileri gemilere adeta göz açtırmıyordu. Bu ağır gemi bombardımanında Türk istihkamlarında ciddi isabetler tabya ve bataryalara zarar veriyordu.
O gün öğleden sonra yapılan muharebe safhasında Cevat Paşa savaşı savaşı bizzat kendisi yöneltmiş ve savaşın seyri değişmiştir. Müttefik donanması Türk tabya ve bataryaların ateşiyle kıskaca düşmüş ve Bouvet, Irrestible ve Ocean zırhlıların savaş dışı kalmasıyla hücum gücünü kaybetmiştir.
18 Mart 1915 günü saat 17.45’de Boğaz Muharebeleri sona erdiği zaman tarafların kayıp bilançosu şöyleydi. Müttefik filosunun 3 zırhlısı batmış, 2 zırhlısı ağır hasara uğramış İnsan kaybı olarak Bouvet zırhlısında 600 kişi boğulmuş, diğer gemilerdeki ölü ve yaralı sayısı ile beraber zayiat bin kişiyi buldu. Türk tarafının zayiatı oldukça az olmakla birlikte insan kaybı 18’i Alman olmak üzere 58 şehit, 74 yaralı idi.
Müttefik donanmasının büyük umutlarla başlattıkları İstanbul’a ulaşma amaçları Türk askerinin canla başla savunma azmi ve mücadelesiyle felakete dönüşmüştür.
Bu zaferde en önemli mimar Cevat Paşa ve emrindeki askerlerdir. Cevat Paşa’ya yıllar sonra 18 Mart 1915 gününün en kıymetli ânı sorulduğu zaman: “O gün güneşin son ışıklarıyla Boğaz’dan perişan halde çıkmakta olan düşman filosunun görünüşü idi…”
Cevabını verdikten sonra şunları ilâve ederek:
“ Hatta O gece tabyalardaki bütün efrad gündüz ki müthiş yorgunluğa rağmen gece sabaha kadar çalışarak tabyalarının harap olan yerlerini tamir etmişler, topları gömüldükleri toprak yığınlarından çıkarmış, temizlemiş ve ertesi gün ateşe hazır vaziyete getirmişlerdi.
Her ihtimali nazarı dikkate alarak ertesi güne hazırlanmıştık. Ben de bu çalışmaların bir kaçına gittim. Herkes o kadar büyük bir gayretle çalışıyordu ki yorulduklarını hissettiklerini âdeta cebren oturtup dinlenmelerini temin edebiliyordum…. Bunun için bazı yerlere gidemedim. Yanlarında bulunmam onların daha fazla yorulmalarına sebep oluyordu.” [1]
Zaferin ardından Cevat Paşa’ya birçok tebrik yağıyordu. II. Kaiser Wilhelm; Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya yazdığı 20 Mart 1915 tarihli telgrafında:
“Dün ve evvelki gün Çanakkale müdafaası esnasında ihraz olunan parlak muvaffakiyetlerinden dolayı samimi hassı tebrikatımı beyan eder, iş bu tebrikatımızın cesur kumandanı Cevad Paşa’ya kendi namına tebriğini rica ederim. Cenab-ı Hak bundan böyle dahi silahlarımızı tevfikat-ı rabbaniyesine mazhar buyursun.[2]
Bu tebrikâtı Enver Paşa bizzat Cevat Paşa’ya iletmiş kendi tebrik ve şükranlarını da iletmiştir.3. Kolordu Komutanı Esat (Bülkat) Paşa Gelibolu’dan Cevat Paşa’ya zaferi tebrik için telgraf gönderir.
“Dünkü başarısından dolayı, Boğaz’ın şanlı müdafaasını, büyük bir kıvançla, Kolordu adına kutlar ve gösterilen fedakârlıklarını överek daha pek çok başarılara erişmelerini yüce Allah’tan niyaz ederim” [3]
Bu gibi birçok yerden alınan tebriklere tek tek cevap yazar, bu zaferde en büyük etkeni
askerlerinin azim ve cesaretinde görür. Tüm birliklere bu tebrik telgraflarından bahseden yazı göndererek onları bilgilendirir ve gösterdikleri kahramanlığın öneminden bahseder. Bu mücadelede asla boyun eğilmeyeceğini belirtir.
“…Bu hususta daha birçok yerlerden müstahkem mevki adına kutlamalar alınmakta olduğunu da müjdelerim. Önceki gün sabahtan akşama kadar süren bombardımanda, düşman bine yakın mermi harcamış olduğu halde, elde edebildiği sonucu tamamıyla bildirmiştim. Düşmanın birbirini izlemesi, izleyebilmesi düşünülen bombardımanlarda elde edebileceği sonuç da bundan başka bir şey olamayacaktır. Biliyorsunuz ki, askerlikte dayanma, başarının esasıdır. Kumandanlar, savaş içinde yalnız kendi kıtalarının durumunu değil, düşmanın durumunu da, daima göz önüne getirmeli ve o suretle savaş etmelidir. Kalelerimizin bu suretle savaşacağına imanım kadar inanç ve güven sahibiyim. Çünkü zabit kardeşlerimin ve kahraman er evlatlarımın geçen ki bombardımanda gösterdikleri kahramanlık ve dayanma gücü, bu görevi gereğince yapmayı başarabileceğimize en kuvvetli güvencedir. Arkadaşlarım şunu iyi bilmelidir ki altı yüz yıllık büyük bir İslam devletinin gelecekteki yaşam ve kaderiyle tümden ilgili bulunan bu savaşta kesin olarak ölmek var dönmek yok. Şanlı atalarımızın buraların alınması ve sahip olunmasında, geçmişte döktüğü kan, harcadığı emekler hep bu günkü savunmada göstereceğimiz hareketlere işarettir.
Taburlarımızda tek bir top kalıncaya kadar ateş püsküreceğiz, o da sönmeye mahkûm olunca, yiğitçesine tüfeklerimize sarılacağız. Bizden tek birimiz sağ kaldıkça ateşi sürdürerek düşmana asla boyun eğmeyeceğiz. Büyük atalarımızın yayılış dönemleri hatırlanmış, kahraman Osmanlı ordularının tarihin sayfalarına şan veren büyük başarıları, hep zorluklara katlanmak, direnme ve dayanma gibi, Allah vergisi kısmetlerin çokluğudur. Bu alanda fazla söylemeyeceğim. İslam halifesinin ve tüm milletin, hatta tüm İslam halifesinin ve tüm milletin, hatta tüm İslamlık dünyasının gözü bu savaşta bize dönük, hayat ve emniyeti bizim hareketlerimize bağlıdır. Hemen yüce Tanrı, Orduyu hümayuna üstünlük ve emniyet versin.[4]
Cevat Paşa İstanbul’u kurtaran olarak anılmaya başlayacaktır. Bununla alakalı Esat Paşa’nın hatıraları kayda değerdir; “Düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’na yaklaşmak ve Boğaz’ı zorlayıp İstanbul’a gelmek fırsatı vermeyenlerin birincisi Cevat Paşa’dır.[5]
Bu zafer yıllar boyu hep gururla kutlanacak ve ebediyete kadar bu mutluluk sürecektir. Çanakkale Zaferi; Türk askerinin direnme gücünün, fedakârlığının, millet sevgisinin abideleşen simgesidir.[6]
Cevat Paşa bu zafer sonrasında asla kendini ön plana atmamış, sürekli askerlerin kahramanlıklarından bahsetmiştir. “…Hatta o gece tabyalardaki bütün efrad gündüz ki müthiş yorgunluğa rağmen gece sabaha kadar çalışarak tabyalarının harap olan yerlerini tamir etmişler, topları gömüldükleri toprak yığınlarından çıkarmış, temizlemiş ve ertesi gün ateşe hazır vaziyete getirmişlerdi. Her ihtimali nazarı dikkate alarak ertesi güne hazırlanmıştık. Ben de bu çalışmaların bir kaçına gittim. Herkes o kadar büyük bir gayretle çalışıyordu ki yorulduklarını hissettiklerimi âdeta cebren oturtup dinlenmelerini temin edebiliyordum…. Bunun için bazı yerlere gidemedim. Yanlarında bulunmam onların daha fazla yorulmalarına sebep oluyordu.”[7]
1936 yılında Yedigün dergisi ile yaptığı röportaj sırasında şunları söylemiştir: “Mehmetçik olmasaydı «Çanakkale» olur muydu? Çanakkale Harbi diğer sahalarda yapılan harplerle kabili mukayese değildir. Tasavvur buyurun, denizde bir harp oluyor, fakat ötede, karada üç dört kilometrelik bir sahada da insanlar birbirlerine giriyorlar… Ve Mehmetçik orada da gıdasından bile mahrum olduğu halde memleketin kapısını beklemekten büyük bir zevk duyuyor.”[8]
Kurmay Başkanı Selahattin Adil Bey de aynı görüşteydi: “Müstahkem Mevkii’de herkes vazifesini yapıyor ve başarıda malzeme değil bizzat asker ve subaylar etkili oluyordu.”[9]
Boğaz savunmasında üstün cesaret gösteren asker ve kumandanlar büyük bir başarı kazanmışlardı. Tüm yokluk ve sıkıntıyla bu zaferi kazanarak tüm dünyaya adeta ders vermişlerdir. Cevat Paşa tarihe “Çanakkale Geçilmez” yazdıran bu harbin mimarlarındandır. Yere düşen bir milletin silkelenip tekrar ayağa kalktığı yerde bir destan yazıldı. Bu destanda emeği geçen Cevat Paşa, Selahattin Adil Bey ve emrindeki tüm askerlerin ruhları şad olsun.
Ahmet YURTTAKAL
ayurttakal@gmail.com
[1] Gıyas Yetkin, a.g.e. s.155
[2] Tanin Gazetesi, 24 Mart 1915
[3] Binb. Halis (Ataksor) Bey “Çanakkale Raporu” Arma Yayınları, İstanbul 1975, s.72
[4] Binb. Halis (Ataksor) Bey a.g.e. s. 72–73
[5] Yanya Savunması ve Esat Paşa, Genkur. ATASE Bşk.lığı, Ankara 1983, s. 146
[6] Baycan, Nusrat, a.g.m. s.117–130
[7] Gıyas Yetkin, a.g.e. s.155
[8] Yedigün Dergisi, “General Cevat Çobanlı Hatıralarını Anlatıyor” ,1936 İstanbul
[9] Selahaddin Adil Paşa, a.g.e. s.35