GELİBOLU’YU ANLAMAK

Güneydeki Anzaklar (M. Onur YURDAL)


Anzaklar. Şüphesiz Gelibolu harekâtını bilenler veya araştıranlara onları anlatmak yersizdir. Hele son yıllarda 1915’te Gelibolu’ya Anzak askerlerinin ayak bastığı gün olan 25 Nisan’ı anmak için ülkeye gelişleri ana haber bültenlerinden tutun da en küçük yayın kuruluşlarına kadar medyada geniş yer buluyorken. Yani artık Anzakları Türk halkı da tanıyor. Hattâ ne için geldiklerini ve meşhur Şafak yinlerini de biliyor.


Fakat Anzakların Gelibolu’da çok az kimsenin bildiği ve çoğu kişinin ise unuttuğu bir öyküleri vardır ki ne çoğu araştırmacının gündemine girebilmiş ne de Çanakkale Savaşları ile ilgili kitaplara özel bir içerik olabilmiştir.


            Güneydeki Anzaklar…


            Yöreyi gezen çoğu insan bilir ki Gelibolu Yarımadası gezilirken Anzakların adını ancak Kuzey bölgesini (Conkbayırı-Anafartalar hattı) gezdiklerinde -çoğu kez- ilk defa ve çok fazla işitirler… Bölge aslında Anzaklarla öyle özdeşleşmiştir ki kimi haritalarda, inceleme yazılarında Kuzey bölgesi Anzak Sektörü/Anzak Hattı/ Anzak Platformu gibi adlarla ifade edilmiştir. Bunun esas sebebi kuzey bölgedesinde etkin ve çoğul müttefik kuvvetinin, İngiliz General  Birdwood  komutasındaki Anzak kolordusu olmasından ve ayrıca Anzakların da başka bölgelerde hemen hemen hiç savaşmadıklarından kaynaklanmıştır.


Peki;


—Anzakların tayin edildikleri bölge kuzey ise güneyde ne işleri vardı?


—Müttefiklerin, savaşı yönlendiren iki büyük/ana kuvvetin görev bölgeleri olan güneyde, yani Seddülbahir’de güçlü İngiliz 29. Tümeni ve Fransız Doğu Akdeniz Seferi kuvvetlerinin yanında çarpışmaları ilginç değil miydi?


                                         ………………………………


            25 Nisan’da Gelibolu koylarına kara çıkarması gerçekleştiren müttefik kuvvetleri Mayıs ayına gelinmiş olmasına rağmen, çıkarma hazırlıkları esnasında kuzey ve güneyde ilk gün ulaşılacağını umdukları hedef noktalarına ne kuzeydeki Anzaklar ne de Seddülbahir’deki İngiliz ve Fransızlar henüz ulaşamamışlardı. Anzaklar Conkbayırı’ndan hemen aşağıda, 3. sırt dedikleri ve Boğazı gören sırtı zapt edecek güneydeki kuvvetler de Kilitbahir Platosuna açılan kapı ve yüksek bir tepe olan Alçıtepe’yi ele geçireceklerdi. Zapt edilmesi istenen bu noktaların hala elde olmamasından dolayı Başkomutan Ian Hamilton huzursuzdu. Bu huzursuzluğun ardından artık geceleri de uyuyamayacak ve huzursuzluk ona uykusuzluk getirecekti.


            2 Mayıs sabahı Arcadian zırhlısında uyanan Hamilton, uyku sersemliğine rağmen hemen bir muhakemeye gitmişti nedense. Anzak bölgesindeki birlikler Türklerin sınırlı sayıdaki birliklerine, ana taarruzların yanında zaman zaman aldatma taarruzlarına kalkıyor, buna rağmen elde belirli bir kazanç bulunmuyordu. Daha ilk günlerde burada çarpışmalar siper savaşına dönüşmüştü.  Bu, her iki taraf için büyük bir tehlikeydi. Özellikle de ilk kez savaşan Anzaklar için. Ama güney böyle değildi. Türk birlikleri henüz bölgeye tamamıyla yerleşememiş ve siperlerini oluşturamamıştı. Belki Türkler siperlerini oluşturmadan Alçıtepe zapt edilebilirdi ve edilmeliydi de. Aksi bir şekilde kuzeydeki gibi güneyde de siper savaşı oluşumu gerçekleşirse bu şekilde Alçıtepe’yi almak on binlerce daha askeri ve mühimmatı gerektirecekti. Çünkü güney, kuzeyin engebeli ve derelerden oluşan vadilerle kaplı yapısı yerine düz ve kurak bir araziydi. Kuzeyde ise bahsettiğimiz gibi doğal bitki örtüsü ve engebeli bir coğrafya hakimdi. Belki de bir süre tüm kuvvetlerin sadece Alçıtepe’ye konsantre olmalarıyla Alçıtepe ve Kilitbahir, müttefiklerin tarafına yazılabilirdi.


            Hamilton Arcadian’da bunları düşünmüştü. Fakat Hamilton’u umutlandıran esas faktörler farklıydı.  Türkler gündüz saldırılarında donanma atışına maruz kaldıkları için iki gündür (1-2 Mayıs) gece baskınına kalkışıyordu. Bu gece taarruzlarında Türkler, epeyce kayıp vermişti. Hatta Hamilton bundan dolayı Türklerin yorgun, dikkatsiz ve moral bakımından zayıf olduğunu düşünüyordu. Diğer bir etmen de topçu birlikleriydi[1]. Ama daha sonra cephanenin rapor edilmesiyle bu fikrin hayata geçirilemeyeceği anlaşıldı. Çünkü bu planı gerçekleştirecek sayıda top mermisi yoktu. Fakat daha sonraları Fransızların topçu desteği gelecek ve topçu desteği fazlasıyla kullanılacaktı.


3 Mayıs sabahı Hamilton erkenden ana karargâha çağrılmıştı. Hamilton artık eldeki tüm kuvvetleri bu saldırıya harcamaya kararlıydı. Alçıtepe saldırısı ile ilgili kararlarını açıkladıktan sonra Anzak Kolordusu Komutanı General Birdwood’dan mümkün olduğu kadar az sayıda fakat başarılı birliklerden oluşan bir miktar Anzak kuvvetini Seddülbahir’e göndermesini istedi. Birdwood karargâha döndüğünde o sabah Baby 700’de(Kılıç bayırı)  savaşan Otago Birliklerine ve Mahmuzsırt civarında çarpışan Canterbury Taburlarına geri çekilme haberi çoktan gitmişti. Birdwood 2. Avustralya Tugayı ve Yeni Zelanda Tugayı’nı seçmişti. Anzak birliklerine ait topların birçoğu da hala gemilerdeydi. Birdwood da birliklerini ve güneydeki müttefiklerini desteklemek amacıyla, birliklerinin yanında 20 sahra topunu da Seddülbahir’deki İngiliz topçularına takviye amacıyla gönderdi. Bu durumda müttefik birlikleri 45 taburla Türk mevzilerine saldıracaklardı[2]. Bunun karşılığında Türkler bölgeyi sadece 17 taburla savunacaklardı. Harekât planı aslında 29 Nisan’da gerçekleşen I. Kirte Muharebesi’yle hemen hemen aynıydı. Genel olarak karşılıklı kuvvetleri incelediğimizde;


·        Müttefikler: 25.000 asker, 300 makineli tüfek, 105 kara topçusu, 400 deniz topçusu.


·        Osmanlı Kuvvetleri: 10.000 asker, 24 makineli tüfek, 40 top.[3]


Çarpışma I. Kirte’deki gibi yoğun topçu bombardımanıyla başlayacaktır. İngilizler, Türklerin Alçıtepe’ye yakın bölgedeki savunma mevzilerini ele geçirecekti. Daha sonra, Kerevizdere’de bulunan Fransızların Doğu Seferî Kuvvetleri’yle birleşecek ve Fransızların bir türlü ele geçiremediği Yassıtepe istikametinde Alçıtepe’ye doğru ilerleyeceklerdi. Bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Hamilton’un 5 Mayıs’ta yayınlanan emri şöyleydi: “Alçıtepe mevzilerine karşı yapılan ilerleyiş 6 Mayıs’ta sabah 11’de yeniden başlatılacaktır”.[4]


6 Mayıs sabahı saat 10.30’da kara topçularının ve donanmanın bombardımanı Alçıtepeyi sardı. Bu bombardıman ardından gelecek saldırının habercisidir. Üç gün süren saldırının ilk iki günü kuzeyden (Arıburnu ve Anafartalar bölgesinden)[5] gelen Avustralya ve Yeni Zelanda birlikleri harekâta katılmamış, sadece İngiliz ve Fransız kuvvetleri ilerlemeye çalışmıştı. İngiliz ve Fransız kuvvetleri 6 Mayıs akşamında hala birleşememişti. Sadece İngilizlerin 29. tümenine bağlı 1. Lancashire Fusiliers Tugayı emredildiği üzere 400 yarda[6] ilerlemiş, hedeflenen iki taburla birleşmişti. Buna karşılık Fransızlar 500 metre kadar ilerlediklerini sanarak karargâha böyle rapor etmişti. Fakat aslında 500 metre kadar geriye düşmüşlerdi. Bu gelen gerçek dışı raporlara dayanarak, ertesi gün yapılacak ikinci bir saldırıyla hedefe varılabileceği kestiriliyordu.


Ertesi gün saldırı saat 10.00’da yeniden başlayacaktı. Saldırının başlamasından bir kaç saat sonra Fransızlar biraz ilerleme kaydetti. Ama Kerevizdere’deki ilk siper hariç herhangi bir siperi ele geçirip geçiremediği şüphelidir. Daha önce olduğu gibi, 29. tümen ve Fransız birliklerinin her ikisi de bulundukları yerden daha ileride olduklarına inanıyorlardı. Bu sırada Hamilton, Kitchener’i Alçıtepe’ye ulaşmadaki hezimet konusunda bilgilendirirken, 87. tugayın düşmanı neredeyse Kirte’ye sıkıştırdığını ekledi. Fakat 7 Mayıs’taki raporlanan ilerlemelerin gerçekle o kadar az ilişkisi vardı ki, iki cepheyi de birleştiren karma birliklerden oluşturulmuş tugay bir gün önce kazdığı siperinde durup kalmıştı.


                  Karanlık çöktüğünde 29. Tümen Komutanı Hunter-Weston, Hamilton’a saldırıların ertesi gün (8 Mayıs) de tekrarlanması gerektiğini, Yeni Zelanda Tugayının saldırmasını; Hint ve Avustralya tugaylarının Kirte’nin arkasındaki tepeler alınır alınmaz Alçıtepe’ye hücum etmek üzere hazır tutulmasını ve savaşın saat 10’da yeniden başlatılması gerektiğini önerdi.


                  Mayıs’ın 8. günü saldırı önce Müttefiklerce kara ve donanmanın topçu kuvvetlerinin hemen hemen tümü eş zamanlı olarak savaşın o anına dek görülmemiş  ve yine bu savaşta eşi görülmeyecek şekilde büyük bombardımanı başlattı. Çeyrek saat kadar süren büyük bombardımanın akabinde müttefik kuvvetleri harekete geçti. Artık Anzak kuvvetlerinden Yeni Zelanda tugayından askerler de savaşa dahildi. Yeni Zelanda 2. piyade Tugayı da öğle civarlarında taarruza girmişti. İngilizlerin 88. Tugayının önüne geçen Yeni Zelandalılar bugün bölgede bulunan “Pink Farm” mezarlığı yakınlarındaki “Papatya Yolu” denilen mevkide tıkanıp kalmıştı. Bulundukları bölge kırmızı gelincik ve yaygın beyaz papatyalarla örtülü olduğu için bu arazi İngilizlerce “Papatya Yolu” (Daisy Patch) olarak adlandırılmıştı. Daha önceki günlerde burada çarpışan ve ağır zayiat veren İngiliz askerleri, belki karşı karşıya kalırlar diye buraya tayin edilen Yeni Zelanda’nın Auckland birliğine bölgenin tehlikesini anlatmış ve İngiliz askerleri tarafından pek çok defa uyarılarla belirtilmişti. Papatya yolunda Türklerin ağır makineli tüfek atışlarıyla karşılanan bu Yeni Zelanda birliği bütün bu uyarılara rağmen aldıkları emri yerine getirmek uğruna uyarıların getireceği tedbirler dışında ilerlemeyi denediler. Fakat Alçıtepe doğrultusunda ilerleyen birliklere karşı Türk savunma ateşi o kadar yoğun ve keskindi ki kimi askerler kendilerini korumak için küreklerini yüzlerine siper yapmak zorunda kalır.Savaş Muhabiri Charles Bean bu olayı şöyle özetler: “Yükü ağır olan tugay, sanki sağanak yağmur altındaymış gibi, başları eğik bir şekilde direkt saldırdı ve bazıları gök gürültülü bir fırtınanın altında şemsiye tutarmış gibi kürekleriyle yüzlerini kapatıyorlardı.”  Burada kısa bir zaman içinde 800 civarında kayıp verilmesiyle Kirte’ye ilerleyiş durdurulmuştur. Hatta o birlikten Yeni Zelandalı asker Joseph Gasparich başlarındaki üssüne şu cümleyi söylemiştir:Komutanım, bu iyi askerlerin telef edilmesinden başka birşey değil.”[7]



             
Aslında çok az da olsa ilerleme kaydedilmiştir. Yani iki gündür 29. tümenin yapamadığını Yeni Zelandalı birlikler “gerçekten”[8] yapmayı başarmıştır.        Akşam üzeri saat 17.30 civarında Yeni Zelanda kuvvetlerinin yanında taarruza çağrılmıştı. Sabah ilk taarruzdan önce gerçekleşen o “eşi görülmemiş” bombardımana benzer bir bombardıman başladı önce. Bombardımanın ardından Avustralyalılar  da 88.Tümen’in önüne geçen Yeni Zelandalılar gibi onlar da İngilizlerin özel birliklerinden biri olan Kraliyet Deniz Tümeni’nin önüne geçmişti.Ve bu şekilde Avustralyalılar aynı kaderi paylaştıkları Yeni Zelanda birliklerinin sağ kanadını oluşturuyordu. 2. Avustralya tugayına ait bu birlikler bugünkü gibi ağaçlık olmayan düz bir arazide Türk topçu ateşine açık bir şekilde ilerlemeye çalıştılar. Daha taarruza girdiklerinden yaklaşık 1 saat kadar sonra Avustralyalılar Türklerin makineli tüfeklerinin çapraz ateşine tutuldular.[9] İngiliz kara topçuları bu makineli tüfeklerin bulunduğu siperleri hedef alarak susturmaya çalışmışlarsa da bu kati bir şekilde başarısız olmuştu.


                  Yeni Zelanda ve Avustralya askerlerinden bu saldırı anını görenler, bunu hiçbir zaman akıllarından çıkaramamıştı. Görgü tanıklarının bazıları “Anzak askerlerinin bazıları jimnastik yapıyor gibi bazıları ise resmi geçitte yürür gibi adi adımla yürüyordu!” diye anlatmışlardı. Çünkü Avustralyalıların saldırıya geçtiği saat itibariyle tüm Türk topçu birlikleri müttefiklerin sağ kanadı; yani Avustralyalıların saldırıya geçtiği kanadı daha güçlü görmüş, bütün kuvveti bu hatta toplamıştı. Bu “yanardağı andıran top atışları” arasında ve Türk askerinin tüfek atışları karşısında Avustralyalılar eriyip kaybolmuştu. Düşen topların kaldırdığı toz bulutlarına doğru koşan Avustralyalı askerlerin bir çoğu; toz bulutu yükseldiğinde yerde serili yatıyorlardı. Öyle ki birçoğunun cesetleri bombardıman devam ettiği için parçalanmıştı. Bu yoğun/güçlü ateşe rağmen Avustralyalılar 1 saat içerisinde 900 metre kadar ilerleyebilmişti. Fakat bu kazanç, kayıplarının yanında hiç denecek kadar önemsizdir. Çünkü sadece Avustralya birliklerinin 1000 civarında kaybı olmuş ama buna rağmen Türk hatlarına dahi ulaşılamamıştır. Saldırı bitmesine rağmen Kirteye en yakın noktadan bile 3 km uzaktadırlar.


                Avustralyalıların geldiği nokta bugün Alçıtepe köyüne çok yakın olan Redoubt mezarlığının (Redoubt/eski tabya bölgesi)  bulunduğu yer civarıdır. 8 Mayıs 1915’te ölen birçok Avustralyalı askerin cesedi bulunamamış, bulunanların da birçoğunun kimliği belirlenememiştir. Bu başarılı iki Anzak tugayı hattan 11 Mayıs akşamı terhis edildi ve bir hafta sonra kendi kuvvetlerine katıldılar.Avustralyalılar’ın ulaştığı mevziler 25 Mayısa kadar ön cephe olarak kalmaya devam etti. Türk tarafının kaybı 2000 civarındayken müttefiklerin kayıpları oldukça ağırdı. Müttefikler 6500 kayıp vermişler bunun yanında bu savaşla Çanakkale kara muharebelerinin ilk kısmı tamamlanmış, 6 Mayıs akşamı ele geçirmeyi planladıkları Alçıtepe ise hala uzak ve umutsuz bir tepe olarak kalmıştı. Bunun yanında “Narrow” dedikleri dar Çanakkale Boğazına inmek umudu büsbütün kaybolmuştu. 8 Mayısın ardından, Müttefik tarafında, bu “umutsuz tepe” karşısında sadece Anzak askerlerinin “ateş altında cesur yürüşü” kalmıştı akıllarda…


Kirte’de,  Papatya Yolu’nda ölen Yeni Zelanda askerleri bugün aynı bölgenin yakınında bulunan “Twelve Tree Copse” mezarlığında yatmakta. Ve hattâ bu ölen Yeni Zelanda askerlerinin adları aynı mezarlığın içindeki anıtta anılıyor. Diğer Anzak askerleri yani – 2. Kirte’de en fazla ilerleme kaydeden birliğin  – ölen Avustralya askerleri ise bugünkü “Redoubt” ve “Skew Bridge” mezarlıklarında yatıyor. Onların adları ise İngilizlerin Helles Anıtı’nda anılıyor.


 


İngilizlerin sömürgesi olan Yeni Zelanda ve Avustralya’dan gelen bu askerler ne için geldiklerini bile anlayamadıkları bu topraklarda, tanımadıkları bir ülkenin evlatları ile savaşmışlardı. Onları ele geçiren sömürge anlayışının zoraki askeri olmuş, Osmanlıyı da kendileri gibi sömürge kurbanı yapmak için mücadele vermişlerdi. Bu zoraki, asker olmanın yanı sıra, habersizce can verdikleri, kendilerine kar getirmeyecek emeller için, savaş boyunca adına savaştıkları ülkenin (İngiltere), yani en karlı olacak ülkenin askerlerinden bile belki de daha fazla cesaret ve özveri göstermişlerdi.


NOT: Bu yazı daha önce www.duryolcu.com adlı sitede yayınlanmıştır.


Kaynakça:


www.Anzaksite.gov.au


BEAN, C.E.W: The Story Of Anzak, Part II (AWM)


YILMAZER, Tuncay: Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, İstanbul,2007


HERBERT, A-MORGENTHAU, H. :Devler Ülkesinde Devler Savaşı Çanakkale (Çev: Seyfi SAY),İstanbul,2006


BARLETT, E. Ashmead: Çanakkale Gerçeği


ALBAYRAK, M-YILMAZER, T: Sorularla Çanakkale Muharebeleri–1, İstanbul, 2007


TUNCOKU, Mete: Anzakların Kaleminden Mehmetçik, Ankara, 2000


MÜTERCİMLER, Erol: Korkak Abdül’den Coni Türk’e Gelibolu 1915,İstanbul,2005


HAMİLTON,IAN: Gelibolu Hatıraları 1915 (Türkçesi: M. Ali Yalman- Nurer Uğurlu),İstanbul,2007


Fotoğraf: Charge of the 2nd Infantry Brigade at Krithia, Charles Wheeler (AWM ART09558)


 






[1] Mart 1915’te İngilizler Alman siperlerini Neuve Chapelle’deki dar bir hareket sahasında yenip yok etmek için topçu birliklerini kullanmıştı. Hamilton bu dar alanda da topçu hareketine güveniyordu. (C. E. W. Bean, Story of Anzak, Vol. II)



[2] MÜTERCİMLER, Erol: Gelibolu 1915, İstanbul 2005, 421



[3] ALBAYRAK, M.-YILMAZER, T. : Sorularla Çanakkale Muharebeleri I, İstanbul 2007, 105



[4] BEAN, C. E. W. : Story of Anzak, Vol. II



[5] 6 Ağustos’taki İngiliz 9. Kolordusu’nun Suvla’daki çıkarmasından sonra bu iki cephe birleşmiştir.Ama bahsedilen tarihte Otago birlikleri Osmanlı kuvvetleri ile Arıburnu’nda çarpışırken, Canterbury birlikleri Anafartalar’daki Osmanlı kuvvetleri ile çarpışmıştır.



[6] Yaklaşık 365 metre.



[7] Joseph Gasparich, Yeni Zelanda askeri Kirte, 8 Mayis 1915



[8]Saldırının ilk 2 gününde (6-7 Mayısta) Fransız ve İngiliz birlikleri ilerlediklerini sanmış koordinatlarını karargaha öyle rapor etmişlerdi. Sadece Fransızlar Kerevizderedeki 83 rakımlı tepeyi ele geçirmişlerdi.Fakat Yeni Zelanda kuvvetleri bunun aksine teyit edilebilir biçimde ilerlemiştir.


[9] Bu makineli tüfeklerin bir çoğu 3-4 Mayıs gece taarruzlarında Türklerin başarı elde edememesinin ardından Midilli (Breslau) zırhlısından sökülüp güney bölgesine getirilmişti.

13.980 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir