GELİBOLU’YU ANLAMAK

Çanakkale’yi Anlamak ( Seyit Ahmet Sılay ) Çanakkale Anmalarının Düzeyi Her Yıl Daha da Düşüyor! (Tuncay Yılmazer)

Millet olarak en büyük zaaflarımızdan biri, önümüze gelen konuları araştırmadan ve üzerinde en ufak bir tetkike dahi ihtiyaç hissetmeden peşinen doğru ya da yanlış olarak kabul etmemiz.
Dünya görüşümüzü tahkim edecek malûmatları peşin olarak doğru kabul ederken dünya görüşümüz üzerinde istifhamlara neden olabilecekleri peşin olarak yanlış kabul etme zaafımız maalesef çoğu zaman dünyayı ve yaşanılanları gerçekler üzerinden değil de kurgular üzerinden algılamamıza neden oluyor.

Hiç şüphesiz ki bu durumdan en çok nasibini alanların başında Çanakkale Muharebeleri yer almaktadır. Çanakkale Deniz Zaferinin 97. yıl dönümünü kutladığımız bu günlerde gerek sohbet ortamlarında gerek sosyal paylaşım sitelerinde ve gerekse de bazı gazete sütunlarında Çanakkale Muharebelerine dair tarihi hakikatlerle zerre kadar münasebeti olmayan hikâyeler ve efsaneler hiçbir doğrulama ya da tetkik etme ihtiyacı hissetmeden fütursuzca anlatılıyor ki kurgu hakikatin yerine geçerek aslında yaşanandan çok başka bir hadise olarak karşımıza çıkıyor. Hele ki bu tür paylaşım ve anlatımlar akademik kariyer yapan hocalarımız eliyle gerçekleştirilince üzüntümüz katmerleşerek daha da artıyor..

Uçlarına zehir sürülen demir yıldızlar, açlık çeken askerlerimiz, zehirli gaz, bulut olayı ( Norfolk Alayının kaybolması), 57. Alay sancağımızın Melbourne de müzede tutulduğu, 15 yaşında ki çocukların askere alındığı, esirlerin topluca yakıldığı ve benzeri birçok hadise Çanakkale Muharebelerine dair anlatılan gerçek dışı hadiselere örnek olarak gösterilebilir.

Çanakkale’nin önemini ve büyüklüğünü anlatırken hep bu yanlış bilgileri örnek gösterip işin özünden uzaklaştığımızın farkına varmıyoruz bile.

Çanakkale’ de savaşan askerin “düzenli bir ordu olması gerçeği” bizi neden rahatsız ediyor bir türlü anlayamıyorum.

Çanakkale muharebeleri sonrası, gerek şehit, gerekse de gazilerimize ( Kurtuluş Savaşına katılamamışlarsa) Osmanlı askeri olmaları sebebiyle maaş bağlanmadığını kaçımız biliyoruz?

Fotoğraflarda sırtında 257 okkalık mermiyi kaldırırken gördüğümüz Seyit Onbaşının’ da diğer gazilerimizin âkıbetine uğradığını, hamallık yaparak yaşadığını ve bakımsızlıktan vereme yakalanıp öldüğünü biliyor muyuz?

Tarih derslerinde Çanakkale’nin 1. Dünya Savaşının bir cephesi olarak birkaç satırda geçildiğini, Çanakkale denilince Truva atının anlatıldığını hatırlıyor muyuz?

Çanakkale Muharebe alanının 1970 lere kadar askeri bölge ve ziyarete yasak olduğunu, açıkta kalan şehit kemiklerinin ilgisizlik nedeniyle, tarlasını süren çiftçinin öküzünün ayaklarında ezildiğini biliyor muyuz?

Savaş sonrası, bölgedeki yedi köye Balkanlardan gelen göçmen ailelerin yerleştirildiği ve yetmişli yıllara kadar tek geçim kaynaklarının hurda ( savaş malzemesi) satışı olduğunu ve o yıllarda evimizde kullandığımız alüminyum tencere ve çaydanlıkların eritilmiş Osmanlı matarası ( tek alüminyum malzeme Osmanlı matarasıdır) olduğunu biliyor muyuz?

57. Alay Şehitliğinin, şimdi ki anıtın yerinde değil de 150m sağda derenin içinde olduğunu, bu anıtı ziyaret ederken arabamızı bıraktığımız otoparkın ( tuvaletlerin olduğu yer) altında 27. Alayımızın gerçek şehitliği olduğunu biliyor muyuz?
Devlet daireleri başta bir çok evde duvarlarımıza astığımız yırtık elbiseli, sözde Türk havacılarına ait olduğu söylenen iki kafadarın fotoğrafının, 1930 yılında çiğli havalimanına yakın demir yolunda çalışan işçiler olduğunu, bu resme verilen her kuruşun, Alman Mönch yayınevinin cebine girdiğini biliyor muyuz?

Çanakkale Savaşının, Komünizmin doğmasını ( Bolşeviklerin başkaldırması sonucu itilaf ordusundan yardım isteyen Rus Çarı 2. Nicole’ ya destek gidememiş ve 1917 de Bolşevikler Çarı devirmiştir) hızlandırdığını, İtilaf ordusunun başarısızlığının, 1. Dünya savaşının 2 sene uzamasına sebep olduğu ve fazladan 2 milyon kişinin ölümüne yol açtığını biliyor muyuz?

Yahudilerin İngiliz ordusuna Yahudi Katır Bölüğü ( Zion ) adı altında 562 kişilik asker verdiğini, Yahudi askerlerinin, Süveyş kanalı saldırısında Osmanlıdan ele geçirilen silahlarla donatıldığını, bu Yahudi birliğinin 2000 yıldan bu yana, Yahudi tarihinin “bir savaşa katılan ilk askeri birliği” olma şöhretini kazandığını, Filistin’ de devlet kurma yolunun Gelibolu’ dan geçtiğini biliyor muyuz?

Çanakkale Savaşı hakkında bilmemiz ve öğrenmemiz gereken o kadar çok gerçek var ki…
Yalan yanlış bilgilerle, en büyük kötülüğü kendimize ve gelecek kuşaklara miras bırakıyor olmamız… Bu, şehit ve gazilerimizin kahramanlığını gölgede bırakacak ve onlara yapılacak en büyük hakarettir. Yaşamları boyu aranıp sorulmamışlar, yokluk ve sefâlet içerisinde bu dünyadan sessizce göçüp gitmişler. Şimdi baktığımda İngilizler değil en büyük kötülüğü bizler, torunları yapmışız.. En acı olanı ise bu vefâsızlığımız…

Şehit olanların geride bıraktığı eş, ana, babalardan bahsetmiyorum..”Babalarını o topraklarda bırakmış çocukların hüznünü görürüm, yatarken öptüğüm çocuklarımın gözlerinde”..Savaş sonrası her köyde ki çocuğun başında ki sıfat “yetim”di.. Çanakkale Savaşı küçücük bir toprak parçasında; Gelibolu’ da yaşanmış bir savaş değildi. Anadolu’nun tamamında, Osmanlı topraklarının tamamında yaşanmış bir savaştır. Erkeksiz kalan köylerde ve karasabanda kadın vardı. Bu zafer sadece silahla, topla, tüfekle sağlanmadı… Herkes çok iyi biliyordu ki; İslâm’ın bekçiliği yapmış, Türk’ün son kalesi İstanbul’ un alınması ile bitecekti..

Çanakkale, “asil bir milletin tarih sayfasında verdiği, var olma mücadelesinin adıdır.”

Mekânları cennet olsun..



 Seyit Ahmet Sılay



Bu yazı yazarın da izniyle www.canakkalemuzesi.com sitesinden alınmıştır.


  Çanakkale Anmalarının Düzeyi Giderek Düşüyor! ( Tuncay Yılmazer )


Seyit Ahmet Sılay’ın yazısı kadar şu dönemde duygularıma tercüman olan bir yazı yoktur herhalde.  Ne yazık ki Çanakkale Zaferi’nin 100.yılı yaklaşırken anma ve kutlama törenlerinin düzeyi  giderek daha da düşüyor! Tuhaflaşıyor. Senelerdir konuşulan ve yanlış bilinen şeyler sürekli tekrar ediliyor. Muhafazakar bir gazetemizde kısacık bir paragraflık haberde 57. Alayın deniz zaferi(!) kazanılmasındaki rolü anlatılıyor, laik olduğunu her fırsatta vurgulayan çok satan bir gazetemiz verdiği ekte “Askerin nöbetini devralan yaşlı nine! Ayaklarını kazanın altındaki ateşe tutarak askerlere yemek hazırlayan yaşlı askerler!  Askerlere ufacık testiden su dağıtan bütün alayın susuzluğunu gideren dede! Çıkarmayı önleyen mucize bulut kümesi! Kaybolan İngiliz alayı! Cevat Paşa’nın mübarek rüya görmesi ve 26 Mayını döktürmesi vs. vs” bilumum uydurma ne kadar masal varsa hepsini “kahramanlık hikayesi” olarak anlatıyor. Muhafazakar bir belediyemizin hazırlattığı Çanakkale Çadırı’nda askeri ve mülki erkanın seyrettiği temsili canlandırmada Seyit Onbaşı tahta mermiyi , geniş su borusundan yapılmış, derme çatma tahta tekerlekli küçücük bir topa koymaya uğraşıyor! Yine başka bir çağdaş gazetemiz ise Çanakkale Savaşı’nda askerlerin sözde yemek listesini arka sayfada haber olarak veriyor. Çorba ve üzüm hoşafı!



Pes be kardeşim! Hiç mi okumuyorsunuz? Hazırlayacağınız ekler ya da yapacağınız etkinlikler için hiç mi danışacağınız bir uzman yok. Hiç mi Çanakkale’de kullanılan devasa toplardan görmediniz? Savaştaki maneviyatı anlatmak için böyle uydurma hikayeler anlatmaya ne gerek var?


İyi niyetli olabilirsiniz. Ona şüphemiz yok. Ancak iş giderek Çanakkale’yi anma komedisine dönüyor! ( Yarımadadaki çevre düzenlemelerinin ve son yapılan simülasyon merkezinin ne kadar hatalı olduğunu ise hep yazıp çizdik.)


Çanakkale’de savaşan ordu Müttefiklerden silah ve teçhizat yönünden geri de olsa hiçte zannedildiği  gibi yokluklar ordusu değildi. Başkenti tehdit altında olan bir ülkenin de seçme birliklerini Çanakkale’ye göndermekten başka bir seçeneği yoktu zaten. 1917’de- 1918’de  Musul’da ya da Filistinde aç kalan, bulabildiklerini yiyen, çaresizlik içinde kaçma ya da teslim olma yolunu seçen bir ordudan bahsetmiyoruz.


Sizi bilmiyorum ama bu tip hikayelerden,  derme çatma komik imitasyonlardan sıkılmaya başladım. Birinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren  en önemli olaylardan birisi bu şekilde mi anılmalı? Biraz daha ciddiyet lütfen!


 Tuncay Yılmazer


 


Not:


Değerli okurlarımızdan Daha Bey, yazımda sözünü ettiğim meşhur Seyit Onbaşı canlandırmasının görüntülerini yorum içerisinde göndermiş. Yorumlar bölümünde link çalışmadığından buraya aldım. Kendisine teşekkür ederim. (T.Y)


http://www.tuzla.bel.tr/video-galeri/77/5/videogallery.aspx 


 


 

26.452 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir