Popüler tarih anlatımının aksine, Kurtuluş Savaşı Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrasında Türk ordusunun 9 Eylül 1922 de İzmir’e girmesiyle sonuçlanmamıştı. Hatırı sayılır bir Yunan askeri gücü Urla Yarımadası, Marmara’nın güneyinde Bursa-Ayvalık arasında , doğu Trakya’da bulunuyordu. İstanbul (Çatalca’dan İzmit’e kadar) , Karabiga-Ezine arası ise Müttefik işgal güçlerinin kontrolündeydi. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki TBMM ‘nin ordusunun zaferi dünyanın bir anda dikkatini çekecek, Yunan unsurlarının temizlenmesinden sonra Türk birlikleri İzmir’in ele geçirilmesinin de psikolojik üstünlüğüyle daha kuzeye yönlendirilecek, Çanakkale ‘yi Eylül 1922 de yeni bir uluslarası krizin merkezi haline getirecekti. Üstelik Birinci Dünya Savaşı’nda neredeyse pek kullanılmayan bir silahla. Bu öyle bir silahtı ki; onunla masa başında binlerce askerin, sivilin kaybını engelleyip çok daha büyük başarılara imza atılabilirdi. Yeni bir Çanakkale Savaşı’nın eşiğine getiren krizi risk alarak ustalıkla yönetmek, Mudanya Mütarekesi ile sonlandırmak, dünyanın güçlü devletlerinin temsilcileriyle aynı masaya oturmak, şartları kabul ettirmek büyük bir başarıydı.
1922’nin yazının sonlarına kadar Anadolu’da durum sakindi. Uzun süredir , Anadolu’daki Yunan işgalinin ne şekilde sona ereceği, bölgede nasıl bir düzenlemeye yol açacağı konusu İngiltere ve Fransa arasında hep sürüncemede kalmıştı. Sakarya zaferi sonrası Mart 1922’de Britanya müttefiklerini Küçük Asya sorunu için masaya oturtmak istemiş, ancak Ankara öne sürülen şartları kabul etmemişti. Plan Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunan Edirne’yi Türklere vermiyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda KûtulAmare’de Osmanlı 6.Ordusu’na esir düşen ve İstanbul’da 1918’e kadar Büyükada’da nisbeten rahat bir esaret hayatı süren Townshend’de Konya’ya gelmiş, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş, Anadolu’daki bu mücadelenin artık sona ermesi gerektiğini, Türklerin taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini rapor etmişti. Townshend’in bu girişimi Londra tarafından durumdan vazife çıkarmak olarak algılanmışa benziyor. Verdiği raporlar hiç dikkate alınmadı. 26 Ağustos 1922 de başlayan genel Türk taarruzun etkisi 2 Eylül’de Atina büyükelçisinin raporuyla İngiltere’de yankılandı. Büyük Taarruz ve sonrasında Yunan savunmasının darmadağın olup İzmir’e doğru , etrafını da yakıp yıkarak geri çekilmesi Londra’da şok etkisi yapmıştı. Yunanistan yardım istiyor, müzakerelere başlanmasını talep ediyordu. Çanakkale Krizi konusunda artık klasikleşmiş eserin yazarı David Walder’in ifadesiyle Başbakan Llyod George’un yakındoğuyu çalışkan Hristiyan ve Latin köylüleri ile iskan etmek , eski Roma ve Yunan uygarlıklarını canlandırmak düşünün tek kaynağı olan Yunan Ordusu ise denize dökülmüştü.” “Şimdi 1922 yılı sonbaharında ortada yeni bir Türk ulusu ile muzaffer bir Türk ordusu vardı. Bu ordunun başında kararlı , usta bir kumandan bulunuyor, bu kumandan geri aldığı toprakları değil , İstanbul ve Doğu Trakya’yı da istiyordu.”
Peki neden Britanya Başbakanı Llyod George Yunanistan’ın Anadolu ‘yu işgaline göz yummuş, hatta hem askeri hem de diplomatik olarak diğer müttefiklerini kızdırma pahasına, üstelik İstanbul da işgalleri altındayken desteklemişti? Kendisi ile görüştüğümiz Exeter Üniversitesi’nden , “Llyod George and Churchill, Rivals for Greatness” yazarı Prof. Richard Toye başbakanın anti-Türk eğilimlerinin çok daha öncesine dayandığının altını çiziyor.Başbakan Llyod George nin realist bir politikadan ziyade duygusal ve romantik bir politika gütmesi , gençlik döneminde Gladstone’nun yeniden iktidara yürüdüğü ünlü Midlothian Kampanyasındaki Liberallerin klasik anti-Türk önyargılarından da etkilendiğini belirtiyor.
12 Eylül’de İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’nın İngiliz Daily Mail muhabiri Ward Price’a verdiği demeçler Londra’yı sarstı. Yeni Türkiye’nin Suriye’de Mezopotamya’da gözü yoktu. Boğazlar silahsızlandırabilir, İstanbul Türklere antlaşma ile devredilebilirdi. Ancak çok fazla bekleyecek zaman yoktu.Ertesi günkü İngiltere’nin İzmir konsolosu Harold Lamb ile görüşmenin biraz daha soğuk geçtiği söylenebilir. Mustafa Kemal Paşa’ya göre Türkiye İngiltere ile hâlâ savaştaydı. Gerçi son söyledikleri daha sonra biraz yumuşatılacaktı. Ancak hedef Misak-ı Milli olduğu kesindi.
Gelişmeleri yakın takip eden Britanya kabinesi birdenbire beliren yeni bir savaş olasılığı ile teyakkuza geçti. Ege’deki Türk ordusunun kuzeye yönelmesi Türk süvarilerinin Çanakkale’ye doğru ilerlediğinin anlaşılması , Çanakkale’yi tehdit eder hale gelmesi dönemin İngiliz hükümeti kabinesinde Sömürgeler Bakanı olan Winston Churchill’i çok sinirlendirmişti. Yunan ordusunun Anadolu’yu işgalinde koşulsuz destek veren Llyod George’u bundan dolayı eleştiren Churchill ağız değiştirmiş , Türkiye ile yeni bir savaşı göze alabileceklerini açık açık dillendirmeye başlamıştı. İlk Çanakkale Savaşı’nın hazırlayıcılarından olan Maurice Hankey , “şu ana kadar Anadolu’da Yunan harekatına karşı çıkan Winston bile Helen destekçisi kesildi” demişti. Aslına bakılırsa iş Yunanistanı desteklemekten ziyade prestij meselesine dönmüştü. Britanya İmparatorluğu Çanakkale Boğazı gibi stratejik öneme sahip bir su yolunu savaşı uzattığı için kızdığı, her açıdan küçümsediği bir düşmanına bırakamazdı. 15 Eylül’de İngiliz kabinesi toplandı. Llyod George Mustafa Kemal’den kaçmayacaklarını ilan etti. Churchill tıpkı 7 sene önceki gibi yeni bir Çanakkale savaşı’na hazırlığın ilk adımlarını attı. Dışişleri Bakanı Curzon başta Fransa olmak üzere müttefiklerini ve tıpkı ilk Çanakkale Savaşı’nın başlangıcındaki gibi Balkan Devletlerini ikna etme çabasına girişti. Tüm dominyonlara Yeni Zelanda Avustralya, Güney Afrika ve Kanada hükümetlerine asker gönderme çağrısında bulunuldu. Ancak dominyonlara çağrıda beklenmedik bir usül hatası yapılmış, Kanada ve Avustralya Başbakanları saat farkından dolayı bu deklerasyonu daha kendilerine ulaşmadan basından öğrenmiş, ilk planda asker göndermeyi reddetmişlerdi. Asıl neden bu gibi dursa da Birinci Dünya Savaşı travmasını üzerinden atmaya çalışan ülkelere yeni bir savaş çağrısının savaş yorgunu toplumlarda kabul görmediği de açıktır. Dünya yeni bir Çanakkale Savaşı’nı kaldıramazdı.
Diplomaside ani gelişmeleri özellikle olumsuzsa kabullenmek zordur. Kabullenmeyenlerin başında Bunun başında da Türklere karşı sert, tavizsiz davranılmasını savunan Dışişleri Bakanı Lord Curzon geliyordu. Paris’e gidip Fransız Cumhurbaşkanı Poincare ile Mustafa Kemal’e nasıl baskı kurulabileceği, kendilerinin istediği gibi antlaşma dikte ettirileceği konuşulmalıydı. Ancak görünen o ki; Fransa eski Fransa değildi, köprünün altından çok sular akmıştı.
Önce askeri gelişmelere bakalım. 18 Eylül’ e kadar Batı Anadolu’nun büyük kısmı Yunan unsurlarından temizlenmiş, 11 Eylül 1922 de Bursa’da kurtarılmış, resmi tarihin ifadesiyle Yunan ordusu vatanın “harim-i ismetinde” boğulmuştu. İşin kısa sürede tüm dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getirecek kısmı 19 Eylül 1922’de Ayvalık’ta konuşlu 2. Kolordu’ya bağlı 2. Süvari tümenine İngilizlerin işgali altındaki Çanakkale üzerine yürüme ve 6.Kolordu birliklerine de Çanakkale ve Balıkesir bölgelerine ilerleme emri verilmesiyle başladı. İlginçtir; Süvari tümeni komutanı 7 yıl önce Çanakkale’de 57.Alay 1. Tabur komutanlığını yapan Zeki (Soydemir) beydi.
Curzon Paris yolında iken Çanakkale’de durum neydi? 16 Eylül’de Çanakkale ‘de ağırlıklı İngiliz askeri olmak üzere yaklaşık 1,5 taburluk kuvvet mevcuttu ve 3 ülkenin bayrağı dalgalanıyordu. Çanakkale dışındaki İngiliz kuvvetlerinin toplamı İstanbul’da dahil 5 piyade taburu, 3. süvari alayı , iki istihkam bölüğü, üç sahra bataryası , bir zırhlı tren ve beş deniz uçağı ,Fransızlar altı piyade taburu, birkaç zırhlı araba , hafif tankları, üç topçu bataryası ve 12 uçak Toplam 7600 kişilik bir askeri güçten oluşuyordu. Ancak krizin başlamasından kısa bir süre kısa bir süre sonra Fransa ve İtalya Çanakkale’deki birliklerini geri çektiklerini bildirdiler. İngiizler için tam bir hayal kırıklığı idi bu. Harington Londra’ya gönderdiği 17 Eylül raporunda Kemalist bir tehditle karşı karşıya olduklarını vurguluyor, 1 ay içerisinde Türk ordusunun Çanakkale’ye yürüyebileceğini belirtiyordu
20 Eylül’de Fransa Başbakanı Poincare , Lord Curzon Fransa Dışişleri Bakanlığı’nda buluştular. Gergin bir ortam. Curzon Fransız ve İtalyan askerlerin Çanakkale’den çekilmelerini protesto etmiş, İngiltere’nin yalnız bırakıldığını savunmuştu. Başbakan Poincare ise çekilmenin sorumluluğunu üstlenmiş, bugünkü durumda hiçbir askerin Çanakkale’de durmak istemeyeceğini belirtmişti.Bu beklenmedik yanıt Dışişleri Bakanı Lord Curzon’u öfkelendirmişti. “Gelibolu Yarımadası’nda 25.000 mezarımız ve hakkımız var, Anadolu kıyısında ittifakımız sona ermiştir. Bunu hükümetime anlatacağım. Durum ciddidir. Önemli olan boğazlar bölgesinde işbirliğinin bozulmasıdır” diyecekti. Curzon Fransızların kayıtsızlığına karşı öfkesini gizlemiyor, başlıca müttefiklerinin Çanakkale konusunda kendilerini yalnız bıraktığını düşünüyordu. Ona göre dört tehlikeli nokta vardı. Çanakkale , İstanbul, İzmit Cephesi ve Trakya’da ihtilal ihtimal. “Mustafa Kemal tarafısz bölgeyi çiğneyip çiğnememe kararını bugün verecek. Çiğnerse karşısında Britanya ve Dominyonlarını bulacağını açıkca duyurdum. demişti raporunda. Başbakan Poincare ‘nin cevabında Çanakkale konusunda atıf yapması dikkat çekiciydi. “General Pelle durum pek vahimdir diyor. Karşımızda milli topraklarını kurtarmaya kararlı, morali yüksek büyük bir düşman var. Fransız Genelkurmayı , Mareşal Foch , General Charpy ve diğer generaller hepsi durumu pek tehlikeli görüyorlar. Fransa daha önce (1915’i kastediyor) bir kez Çanakkale ‘de tehlikeye sürüklenmişti. Böyle bir riski tekrar göze alamaz.” Sözün özü; Fransızlar Çanakkale Krizinin başından beri Türkiye yanlısı bir tutum izlemişlerdi. Başkan Poincare Paris’e gelen Lord Curzon’un muhtemel bir Çanakkale operasyonunda ortak hareket etme talebini kesin bir dille reddetmiş, Fransız temsilciler de Mustafa Kemal Paşa ile sık sık görüşmüşlerdi. Andrew Mango’nun da belirttiği üzere Franklin Boullion 28 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş, yakın zamanda masaya oturulduğu takdirde Doğu Trakya’dan Yunan birliklerinin geri çekilmesi, Edirne’nin geri verilmesi konusunda Fransız hükümetinin desteklerini iletmişti.
İstanbul’daki Müttefik İşgal komutanı General Harington Mustafa Kemal Paşa’nın savaş istemediğini düşünüyor, ancak askeri açıdan güçlü olmayı da istiyordu. Tamamen tesadüf eseri 1. Dünya Savaşı Batı cephesinde 2. Ordu komutanı Malta Valisi Mareşal Plumer , General Harington’u ziyaet etmeye İstanbul’a gidiyordu. Çanakkale’ye uğrayarak gelişmeleri yerinde görmüş, Albay Shutleword’dan bilgi almıştı. Plumer Londra’ya da rapor etmiş, yeni birliklerin gönderilmesini sağlamıştı.
İngilizler tek kalsalar bile güç gösterisinde kararlı görünüyorlardı. 26 Eylül’de Çanakkale’deki birliklerin kuvvetleri 1 tugaya yükseldi. General Marden komutanlığa getirildi. Onlarca tabur asker İngiltere’den , Cebelitarık’tan, Mısır’dan Çanakkale’ye yola çıkarıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın riski göze alması, eğer iş savaşa dönüşürse tam bir felaketle sonuçlanabilirdi. Çünkü başlangıçta bir tabur asker ve birkaç savaş gemisi varken şimdi hava kuvvetlerinin desteği de dahil adamakıllı büyük bir güç toplanıyordu Çanakkale’de. David Walder ,Başbakan Llyod George’nin 30 Eylül’de Türklerin saldırıya geçeğine dair bir istihbarat aldığını da belirtiyor. Türk kaynaklarında böyle bir ihtimal geçmiyor.
Çanakkale’nin 15 km güneyindeki Erenköy 23 Eylül akşamı işgal edildi. Türk askerlerinin namluları yere bakıyordu. Çanakkale ‘deki İngiliz birliğinin komutanı ilerlemeyi protesto etmiş, 24 Eylül’e kadar süre tanımıştı. Çanakkale Mutasarrıfı İngiliz komutanının uyarılarını da eklemişti. Türk tarafı neden tarafsız bölgeyi geçmiş, Erenköy’e kadar gelmişlerdi? 26 Eylül’de İngiliz birliklerinin ilerlemesi önlendiği takdirde olacak husumetin sorumluluğu tamamen tümen komutanına aitti. Tümen komutanı mutasarrıfın resmi bir hüviyeti olmadığını belirterek kestirip attı.
Aslına bakılırsa Mustafa Kemal Paşa’nın savaşmaya niyeti yoktu. Nutuk’ta Çanakkale krizinden kısa ve oldukça mütevazı bir şekilde bahseder, itidalli politika izlediklerini yazar. Birliklere İngilizlerle herhangi bir silahlı çatışma yaşanmaması konusunda emir vermişti. Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz hatıralarında Çanakkale’deki İngiliz birliklerine yönelik harekat seyrini birlikte hazırladıklarını, sıcak çatışmadan kaçınılmasını hedeflediklerini belirtir. Ancak uygulanan kontrollü krizde en ufak bir kıvılcım yeni bir savaşa neden olabilirdi. Her iki taraf hem askeri hem de diplomatik açıdan güçlü olmaya çalışıyordu. Biga’dan Ezine oradan Erenköy’e kadar Çanakkale’yi çevrelemiş 40.000 kişilik bir Türk ordusunun şehirdeki bir-iki taburluk bir İngiliz birliğini ortadan kaldırması işten bile değildi. Ancak belli ki zaten politik olarak bölünmüş müttefiklerin yeniden birleşmesine yol açacak böyle bir hareketten mümkün olduğunca kaçınmaya çalışılmış, görüşmeler yoluyla sorunun çözülmesi hedeflenmişti. Bu politikayı eleştirenler de vardı. Örneğin o dönemde Batı cephesi komutanı İsmet Paşa ile anlaşmazlığından dolayı görevden alınmış olup, Konya’da hakkındaki soruşturmayı bekleyen Ali İhsan Paşa (Sabis) elde imkan varken Batı Trakya’nın da alınması taraftarıydı.
Müttefikler kağıt üzerinde Mart 1922’deki tekliflerinin arkasındaydılar. Bu teklifte Doğu Trakya’nın bir bölümünden ve Ege’den Yunanların çekilmesi öngörülüyor, Edirne ise Yunanistan’da kalıyordu. Ancak Mustafa Kemal Paşa özellikle Fransız ve İtalyanların artık İngilizlerle birlikte hareket etmeyeceğinin farkındaydı. Misak-ı Mili sınırları baz alınmalı, Yunan ordusu Meriç ötesine çekilmeliydi. Britanya hükümeti Ankara hükümeti ile Fransız ve İtalyanların aksine direkt görüşmeye girmekten kaçınıyordu. İlginçtir; yeni Çanakkale harekatının başında seferin başlangıç hazırlıklarını Başbakan Llyod George tıpkı 7 sene önce bu konuda başrol oynayan Churchill’e bırakmıştı. Fischer’in yerinde Amiral Beaty , Carden’in yerinde ise Amiral Broch vardı. Düşük yollu topların tahkimat yapmış birliklere etkili olup olmadığı tartışmaları 7 senede pek fazla birşeyin değişmediğini ortaya koyuyor.
Britanya hükümeti 9 Eylül ve Çanakkale ‘nin sarılmasını daha sindiremeden yeni bir krizle karşı karşıyaydı. 23 Eylül’de Yunan ayaklanması havayı değiştirmişti. Küçük Asya felaketinin yol açtığı iç huzursuzluk Kral Konstantin’e askeri darbeye , tıpkı 52 Yıl sonraki Kıbrıs Barış Harekatı’ndaki gibi ülke Türklerin karşısında alınan ağır bir yenilgi sonrası olduğu gibi Albaylar yönetime el koyacaktı. Artçı şoklar İngiliz kabinesinde de yankılandı. Destek verilen ülke ağır yenilgi sonrası darbeyle de sarsılmış, İngiltere’nin Küçük Asya krizindeki rolü de sadece basın tarafından değil kabine içinden de sorgulanmaya başlanamıştı. Daily Mail gazetesi Çanakkale’nin Türklere verilebileceğini bile yazmıştı. David Walder yazar: “Mustafa Kemal yalnız Yunan ordularını silip süpürmekle kalmamış, genel seçimlerde koalisyonun çıkarları için hazırlanan gizli planları da silip süpürmüştü. İngiliz siyasi partilerin kaderi İzmir yangınının alevleri arasında kaybolmuştu.”
Peki Gazi neden sadece Çanakkale’ye yığınak yapmış, İzmit’i sıkıştırmamıştı? Büyük olasılıkla Fransız ve İtalyanların tepkisini almamak , mevcut ayrılıkların devamı için olsa gerek .Bu bağlamda krizin doruğa çıktığı 27 Eylül kabine toplantısı önemliydi. Çanakkale’ye 2 Tümen daha asker gönderiliyordu. Çok daha önemlisi 29 Eylül’de Türk birliklerine ültimatom verilmesine yönelik İstanbul’a emir gitmişti. 30 Eylül’e kadar bulundukları mevzilerden çekilmez tarafsız bölgeyi terketmezlerse savaş ilan edilecekti.Churchill savaşı göze almış mıydı? Prof.Toye ‘ye göre Çanakkale için yeni bir savaşı her ikisi de göze almıştı. Verilen ültimatumun riskleri biliniyordu. Bu yerel anlaşmazlığı güç kullanma ile kolaylıkla kazanacaklarını düşündüler.Başbakan Llyod George ilk Çanakkale Muharebelerinde olduğu gibi Churchill’in düşündüğü gibi ilk donanma ateşiyle Türklerin kaçacağını düşünüyordu. Çanakkale etrafını çeviren dikenli tellerin her iki yakasındaki askerler gergin bir bekleyiş içerisindeydiler. Zaman zaman sigara alışverişi gibi 7 yıl önceki görüntülerin başka versiyonları da yaşanmıyor değildi. Ancak eller artık tetikteydi ve en ufak bir kıvılcım savaşın başlamasına yol açabilirdi.
Beklenmedik bir gelişme herşeyi değiştirdi. General Harington bugün bile tartışılan bir inisiyatif kullanmış, İstanbul işgal komiseri Rumbold’u da ikna etmiş, hükümetinin ültimatomunu Türklere iletmemişti! Türk ordusunun saldırısı olursa İstanbul’u korumak pek mümkün görünmediğinin farkındaydı. Kriz başladığından beri İstanbul’daki Ankara hükümeti temsilcisi ile Hamdi Bey’le sürekli temas halinde olmuş, krizin büyümemesi için elinden geleni yapmıştı. Muzaffer bir orduya karşı askeri açıdan bir şey yapılamayacağını biliyordu.
Eylül 1922’de dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getiren bu krizde özellikle 3 kişinin hakkını teslim etmemiz gerekiyor. Bu kriz şüphesiz öncelikle Mustafa Kemal Paşa’nın soğukkanlı tutumu ile yeni kurulan Türk devleti için bir başarı hikayesine dönüştü. Kontrollü adım adım tırmandırılan kriz tek bir Türk askerinin burnu kanamadan İngilizleri Mudanya’da masaya oturtmaya mecbur etmişti. Çanakkale krizinin çözülmesinde Fransa başbakanı Poincare’nin tutumu da önemlidir. Poincare İngilizlerin tehditlerine rağmen Türk tarafıyla anlaşılmasını , doğu Trakya’daki Yunan ordusunun Meriç’in batısına çekilmesini istedi. Ankara ile sürekli irtibat halindeydi. Bunda özellikle başta Birinci Dünya Savaşı’nın muzaffer komutanlarından General Foch olmak üzere, askerlerden yeni bir Çanakkale yaşanmaması ve Suriye’deki nazik durumdan dolayı barış gerektiği uyarıları önemliydi. Fransa baş müttefiki Britanya’ya güvenmiyordu. Mudanya konferansının baş mimarlarından biriydi. Ve son olarak İstanbul işgal komutanı Harington’dan da bahsetmeliyiz. Londra’daki ihtiraslı politikacıların yeni bir savaşa meydan verecek isteklerine set çekti. Karşısında artık sıradan bir ordu olmadığını biliyordu. 27 Eylül ‘de Londra’ya çektiği telgrafta “Neden Türkiye’ye bir an önce Doğu Trakya verilmiyor? diye yazmıştı. “Unutmayalım ki Türkler hedeflerine yakınlar, gururlu durumdalar.” 29 Eylül’de resmen savaş emri olan Londra’nın ültimatomunu Türk tarafına vermeyerek yeni bir Çanakkale Savaşı’nı son anda önleyen isim oldu. Harington yeri geldiğinde askerlerin sivilerden daha barışçı olduklarına dair güzel bir örnektir.
Çanakkale krizinin kaybedenleri ise tahmin edilebileceği gibi Başbakan Llyod George ve Winston Churchill olmuştu. Prof. Richard Toye’a göre Başbakan Llyod George koalisyonun ömrünün sınırlı olduğunu biliyordu. Çanakkale krizi çaresiz kumarbazın son bir hamlesi gibi görülebilir. Başbakan Llyod George muhtemelen hükümet krizinden ziyade siyasi bir kriz beklemiş , seçim zaferi için faydalanmayı düşünmüştü. Ancak Çanakkale siyasi hayatının sonu oldu. Winston Churchill ise 7 sene önce yaşananlara benzer bir hataya yine düşmüş, Çanakkale’den ikinci kez mağlubiyetle ayrılmıştı. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki TBMM hükümeti dünyayı savaşın eşiğine getiren Çanakkale krizinden alnının akıyla çıkacak, 3 Ekim 1922’de başlayan Britanya, Fransa, İtalya ve Yunanistan temsilcilerinin katıldığı Mudanya görüşmelerine haklı ve güçlü olarak katılmanın gururunu yaşayacaktı.
Bu yazı ilk olarak Atlas Tarih Dergisi 2019 Kurtuluş Savaşı Özel Sayısı’nda yayımlanmıştır, editöryal izinle sitemize konulmuştur.
Kaynakça
David Walder, Savaştan Sonra Çanakkale Olayı, Çev. M.Ali Kayabal ,Örgün Yayınları ,İstanbul,2004
Türk İstiklal Harbi , Batı Cephesi 6.Kısım IV. Kitap , Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1969
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, İş Kültür Yay. Baskısı 2010
Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz, Hatıralarım, Haz. İhsan Ilgar , Kervan Kitabevi, 1973
Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk , Cilt 4 Ekim 1921- Ekim 1922, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1984
Richard Toye , Llyod George and Churchill, Rivals for Greatness, MacMillan,2007 ayrıca yazarla mail üzerinden söyleşi
General Sir Charles Harington, Tim Harington Looks Back, John Murray, 1941
A. L. Macfie , The Chanak Affair September-October 1922, https://ojs.lib.uom.gr/index.php/BalkanStudies/article/view/5126/5155
Martin Gilbert , History of the Twentieth Century, Volume I, Harper Collins , 1997
Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım , Nehir Yayınları , İstanbul 1991
Andrew Mango, Atatürk, Çev. Füsun Doruker, Remzi Kitabevi, 2005, İstanbul