Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Muharebelerinin günümüze yansıyan en önemli yönü aradan bir asırdan daha fazla bir süre geçmesine rağmen hâlâ daha birçok konunun tartışılması, açıklığa kavuşmaya çalışılması. Bu bağlamda önümüzde askeri tarihinden siyasi sonuçlarına ve kültürüne kadar inceleyen, okumamız gereken muazzam bir külliyat var. Sevindirici olan Çanakkale ile ilgili yer etmiş belli başlı giderek artan sayıda çalışmanın dilimize çevrilmesi. Avustralyalı askeri tarihçi Hugh Dolan’ın 18 Mart 1915 Çanakkale Boğazı’nda mağlup olduktan sonra, müttefiklerin Gelibolu Yarımadası’na çıkarma için askeri hazırlıkları anlattığı “36 Gün” de Türk okuyucusuyla buluştu.
Hugh Dolan aynı zamanda Avustralya ordusunda istihbarat subayı olması nedeniyle çalışmasında özellikle bu konuya özellikle önem veriyor. Savaşın patlak vermesinden önce Britanya Krallığı’nın Çanakkale Konsolosu Charles Palmer’in aylar sonra kanlı muharebelere sahne olacak yerlerde, ölüm kusacak bataryalarda bazen gizlice bazen dostluklarını kullanarak diplomatik dokunulmazlığın verdiği avantajla gezmesi notlar alması, bunları İngiliz istihbarat ve askeri birimlerine iletmesi Dolan’ın çalışmasının ana unsurlarından bir tanesi. Palmer’in 25 Nisan çıkarmalarından bir hafta önce E-15 denizaltısında Türkler tarafından yakalanması, bizzat eski dostu Cevat Paşa tarafından sorgulanması da tarihin bir cilvesi olsa gerek. Dolan Palmer’in sorgusunda verdiği bilgilerin Türk tarafının 25 Nisan savunmasının şekillenmesinde önemli rol oynadığı görüşünde.
Dolan’ın kitabının en önemli sürprizi, Müttefik istihbarat birimlerinin İstanbul’daki Genelkurmay karargahında görevli, ismini vermediği bir Türk subayından düzenli aralıklarla bilgi alması. Kitap ilk çıktığında sosyal medyada en fazla tartışılan yönü de bu oldu. Bu subay kim olabilirdi? Muhtemelen ittihatçı olmayan, tarafsız ülkelerin diplomatik mahfillerde içkiyi fazla kaçırınca biraz fazla boşboğazlık eden bir tip miydi? Ancak Dolan’ın kitabında gösterdiği düzenli bilgi akışı bize bu subayın organize bir casusluk girişiminin parçası olduğunu düşündürüyor.
Müttefiklerin ana istihbarat kaynaklarından birinin de hava keşifleri olduğunu öğreniyoruz. Dönem itibarıyla yeni yeni yıldızı parlayan hava gücü özellikle keşif amaçlı olarak kullanılıyor, son derece değerli bilgiler sağlıyordu. Ark Royal gemisinin gelmesi büyük bir avantaj sağlamıştı. (Hugh Dolan konuyla ilgili uzmanlığını “Çanakkale ‘de Hava Savaşları” kitabıyla daha ayrıntılı bir şekilde göstermiş. Umarım o kitabı da dilimize kazandırılır. ) Gerçekte profesyonel asker olmayan Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin Mısır’daki eğitim süreçleri de kitabın ana konularından. Bu bölümler Charles Bean’in özeti gibi desek yanılmış olmayız.
Hugh Dolan’ın çalışmasındaki en önemli vurgusu hiç kuşkusuz, 25 Nisan 1915 Gelibolu Yarımadası Arıburnu Çıkarma Planlarının seyri üzerine. Akdeniz Seferi Kuvvetler Komutanı General Hamilton’un 13 Nisan 1915’de yayınladığı genel karargah direktifinde; Anzak Kolordusuna Kabatepe ve Balıkçı Damları arasındaki sahilde karaya çıkıp Gelibolu-Maydos ve Bigalı-Kocadere yollarının geçtiği sırtlar ve özellikle Maltepe’yi hedef göstermişti. Ancak bölgede konuşlu Türk birlikleri ve topçu gücü hakkında gelen istihbarat sonucunda yapılan değerlendirmelerle hazırlanan General Birdwood’un 17 Nisan’da yayınladığı 1. No’lu harekat emri ile tümen kadrosu kendi emrini yayınlayacak pozisyona gelmişti. Hugh Dolan böylece Hamilton’un hazırladığı 13 Nisan tarihli planların revize edildiğini, Maltepe’nin hedef olmaktan çıkarıldığını, Kocaçimentepe’ye kadar uzanan sırtları tutmanın daha fazla vurgulandığını belirtiyor. Anzak kuvvetlerinin yarımadanın öte tarafına geçmeleri ve Maltepe civarından Bigalı yolunu kesmeleri söz konusu değildi. Plan daha esnetilmişti.
Dolan Anzak çıkarmasının ayrıntılı planlarını anlatırken Seddülbahir ya da Kumkale çıkarmalarına fazla değinmiyor. Bu tercih buradaki mücadelelere önem vermemesinden değil bilakis Anzak popüler kültürüyle şekillenen 25 Nisan bilgimiz revize ediyor. Bir açıdan da Charles Bean’ın “The Story of Anzac” daki boşlukları dolduruyor. Dolan sayesinde Anzak çıkarmasının ikincil çıkarma olduğunu, ana görevinin Seddülbahir çıkarmalarına müdahale edecek Osmanlı kuvvetlerini engellemek olduğunu bir kez daha öğreniyoruz. Yakın zamanda Peter Williams’ın da üzerinde durduğu bu nokta önemli. Zira 25 Nisan 1915 Anzak çıkarmasının günümüzdeki popüler anlamı, her yıl başta Gelibolu Yarımadası, Avustralya ve Yeni Zelanda olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde düzenlenen Anzak şafak ayinleri diğer çıkarmaların önüne geçmiş durumda. Oysa 25 Nisan 1915 Gelibolu Yarımadası Çıkarmalarının temel hedefi 29.Tümen üzerine yüklenen görevdi. Kilitbahir Platosu’nu ele geçirmek ve Rumeli yakası tabyalarını ( dolayısıyla mayın hatlarını ) etkisiz hale getirerek Anadolu yakasını da baskı altına alıp boğazı donanmaya açmaktı. Çanakkale Kara Muharebelerinin başlatılmasının bu temel amacını dikkate almayan her türlü yorum eksik kalacaktır. Dolan planda eksikliklere dikkat çekse de, genel değerlendirmesinde General Hamilton’un planını akıllıca buluyor. Yazarın kendi ifadeleriyle belirtirsek; “Bolayır açıklarındaki Kraliyet Deniz Tümeni gösterisi Liman von Sanders’in dikkatini başka tarafa çekti ve iki piyade tümenini iki gün boyunca meşgul etti. Aynı şekilde, Kumkale’ye Fransız çıkarması da başarılı oldu; 420 asker esir alındı ve iki düşman tümeni oyalanarak, Seddülbahir’de İngilizlerin karşısına çıkması geciktirildi. Anzaklar Türk Beşinci Ordu’sunun gazabını üstlerine çekerek ve İngilizlere Seddülbahir denen arı kovanına çıkıp savaşma şansı vererek, belirlenmiş amaçlarına ulaştı.”
Dolan kara muharebelerine hazırlık döneminde Çanakkale’nin siyasi yönüne, İngiliz kabinesindeki ayrıntılı tartışmalar ya da Fransızlarla rekabet gibi süreçlere çok fazla değinmemiş. Bu konulara da ilgi duyan okuyucunun şimdilerde “Reluctant Partner” adıyla yeniden çıkan George H. Cassar’in (Türkçesi Çanakkale ve Fransızlar – Milliyet Yayınları) ya da Prof. Christopher Bell’in henüz dilimize çevrilmeyen “Churchill and Dardanelles” kitaplarına bakması önerilir. Ayrıca yazar Türk tarafının da İngilizceye çevrilmiş kaynaklarından, ya da arşivdeki esir ya da gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarından alınan ifadeleri de çalışmasına katarak anlatımını zenginleştirmiş. Kitap son dönemdeki ilgi artışı göz önüne alındığında, istihbarat tarihine yönelik önemli bir katkı olarak da değerlendirilebilir. Genel bilgi sahibi olmayan bir okura bazı bölümlerin anlaşılmasının zor gelebileceğini düşünsem de, Hugh Dolan’ın “36 Gün” çalışması Çanakkale Muharebeleri hakkında biraz daha yoğunlaşmak isteyenlerin başvurması gereken bir eser.
Bir sözümüz de İş Kültür yayınevi için;
İş Bankası Kültür Yayınlarının Çanakkale dizisi 24. kitabına ulaştı. Doğrusu tebrik edilmesi gereken bir girişim. Levent Cinemre editörlüğünde, Haluk Oral, Uğural Vanhoft ve Şahin Aldoğan danışmanlığında başlatılan bu Çanakkale Muharebeleri serisine ait çeviri ve özgün eserlerin konuyla ilgilenenlerin mutlaka kütüphanesinde olması gerekli. Yeni çıkacak kitapların haberlerini de almamız bizi heyecanlandırıyor doğrusu.
36 Gün
Gelibolu Çıkarmalarının Anlatılmamış Öyküsü
Hugh Dolan
Çev. Süha Sertabiboğlu
İş Kültür Yayınları
Mart 2020 ,İstanbul
477 s.