GELİBOLU’YU ANLAMAK

Fetihname- Kıvami, Yay.Haz. C. Vedat Uygur ( Haşim Şahin )

Hükümdarların, kazanmış oldukları zaferleri komşu devlet hükümdarlarına duyurma isteğinden doğan ihtiyacı karşılamak amacıyla kaleme alınan fetihnâmeler ilk İslam devletlerinden beri mevcuttur. Bilhassa düşman devletlerin hükümdarları için bir tür tehdit ve göz dağı unsuru olan fetihnâmeler, bazen kısa bir mektup veya ferman şeklinde olabildiği gibi, bazen de bir şehrin ele geçirilişini, yahut bir hükümdarın fetihlerini detaylı bir şekilde anlatan kitaplar da olabiliyordu. Genellikle devlet hizmetinde bulunan şahıslar tarafından yazılan fetihnâmeler, yazarının bu görevi hasebiyle çok önemli birer tarih kaynağı olma özelliğine de sahiplerdi.


Fetihnâme gönderme geleneği Müslüman-Türk devletlerinde de oldukça yaygındı. Büyük Selçuklular, Türkiye Selçukluları, İlhanlılar, Memluklar, Timurlular döneminde uygulanan bu gelenek, başlangıcından itibaren Osmanlı Devleti’nde de devam etti. Bilhassa Bizanslılara ve Balkan devletlerine karşı kazanılan savaşlardan sonra, bu başarıları ilan etmek için başta Memluklar ve Anadolu’daki Türkmen beylikleri olmak üzere komşu devletlere fetihnâmeler gönderilmişti. Osman Gazi’nin Karacahisar’ı fethinden itibaren gönderilmeye başlanan fetihnâmelerin oranı fetihlerin yoğunlaştığı XV. ve XVI. yüzyıllarda daha da artarak devam etti. Bu dönemde, önde gelen şehirlerin ele geçirilişini, önemli savaşları yahut başta Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahların veya Barbaros Hayreddin Paşa gibi önde gelen devlet adamlarının fetihlerinin anlatıldığı Fetihnâme-i İnebahtı ve Moron, Fetihnâme-i Diyâr-ı Arab, Fetihnâme-i Belgrad, Fetihnâme-i Hayreddin Paşa, Selimnâme, Süleymannâme gibi eserler yazıldı.


Osmanlı Devleti’nin “klasik çağ”ı olarak adlandırılan bu dönemde yazılan bu tür eserlerin en önemlilerinden birisi de Kıvâmî’nin, Osmanlı Beyliği’ni imparatorluğa dönüştüren Fatih Sultan Mehmed’in seferlerini ve fetihlerini anlattığı Fetihnâme yahut Fetihnâme-i Sultan Mehmed adını taşıyan eseridir. Eserin yazarı olan Kıvâmî’nin hayatı hakkında pek fazla bilgi bulunmamakla birlikte, bazı ifadelerinden Fatih Sultan Mehmed’in sarayında görev yaptığı, onunla birlikte bazı seferlere katıldığı anlaşılmaktadır.


1487-88 tarihinde kaleme alınmış olan Fetihnâme’nin, yazıldığı dönemden itibaren ilginç bir serüveni vardır. Fatih Sultan Mehmed’in yakınında olmasına ve onunla birlikte savaşlara katılmasına rağmen beklediği ihsanlara bir türlü kavuşamayan Kıvâmî, geçim sıkıntısı çekmeye başlamış, bu durumu Fatih Sultan Mehmed’in ölümü üzerine Osmanlı tahtına çıkan II. Bayezid’e arzetmiştir. Bu arzı dikkate alan II. Bayezid, Kıvâmî’den, babasının fetihlerini anlatan bir eser yazmasını talep etmiş, hatta ilk üç bölümünü bizzat okumuştur. Bu şekilde yazılmaya başlanan Fetihnâme, tamamlandıktan sonra saray kütüphanesine konulmuş; uzunca bir süre saray kütüphanesinde kaldıktan sonra bir şekilde Osmanlı Tarihi Encümeni üyesi İskender Hoçi Bey’in eline geçmiştir. İskender Hoçi Bey’in hayatı boyunca varlığından kimseye söz edemediği Fetihnâme, onun ölümünden sonra sahaf Rıza Nasrullah tarafından satın alınarak Berlin-Prusya Devlet Kütüphanesi’ne satılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında önce Beuron Manastırı’na oradan da Tübingen’e nakledilen  eser Berlin Staatsbibliothek (MS, Or., nr. 4) te yer almaktadır. Bu nüsha Fetihnâme’nin bilinen tek yazma nüshasıdır.


Fetihnâme üzerinde çalışan ilk bilim adamı Franz Babinger’dir. F. Babinger, 1955 yılında Berlin Milli Kütüphanesi’nden aldığı izinle, İstanbul’da Fetihnâme’nin tıpkı basımını yapmıştır. Aynı tarihlerde bu eser üzerinde bir doktora çalışması da yapılmıştır. bu tarihten sonra aradan geçen uzunca bir süre zarfında Fetihnâme’nin eser üzerinde çalışma yapılmamıştır. Nihayet, Ceyhun Vedat Uygur, Yüksek Lisans Tezi olarak başladığı bu çalışma üzerinde yoğunlaşarak, Latin harfleriyle transkripsiyonunu ve sadeleştirilmiş şeklini bir arada yayına hazırlama aşamasını sonuçlandırmış; Yapı Kredi Yayınları da Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi arasında bu eseri yayınlamak suretiyle okuyucuyla buluşturmuştur.


Kıvâmî Fetihnâme’yi yirmi sekiz kısma ayırmıştır. Allah’a, Hz. Muhammed’e ve Dört Halife’ye övgülerle başlayan eserin ilk yirmi beş kısmında Fatih Sultan Mehmed devrine ait olaylara yer verilir. Sırasıyla İstanbul’un fethi ve fetihten sonra imarı, Sivrice-hisar, Amul, Nevabir, Mora, Trabzon, Eflak, Midilli, Arnavutluk, Bosna, Karaman, Eğriboz, Akkoyunlu, Boğdan, Tuna, Arnavutluk İskenderiyesi seferleri ve padişahın ölümü hakkında bilgi verilir. Bu bölümlerde sefer yapılan şehirlerin genel durumu, stratejik konumlarına dair verilen bilgiler son derece önemlidir. Mesela, İstanbul’un fethinin anlatıldığı bölümde, İstanbul şehrinin kuruluşu, kuruluşundaki efsaneler, tarihte İstanbul kuşatmaları, Eyüp Sultan’ın İstanbul’a gelişi hakkında diğer kaynaklarda mevcut olmayan bilgiler son derece dikkat çekicidir. Aynı şekilde bizzat savaşa katılmış birisi olarak Kıvâmî’nin Osmanlı ordusunun sefer hazırlıkları konusunda anlattıkları da oldukça önemlidir.


II. Bayezid döneminden bahsedilen son üç kısımda ise, II. Bayezid’in tahta çıkışı, Boğdan Seferi ve Kili ve Akkerman’ın ele geçirilişinden söz edilir. Bu kısımda ayrıca II. Bayezid’in övüldüğü bir fetih kasidesi ile kitabın bitirildiğine dair bir kısım yer almaktadır.  


Kısmen manzum ve kısmen de mensur olarak kaleme alınmış olan Fetihnâme, birinci dereceden bir tanığın kaleminden çıkmış olması dolayısıyla tarihçiler açısından son derece önemli bir eserdir. Fetihnâme’nin önemli hususiyetlerinden bir diğeri ise, XV. yüzyıl dil özelliklerini  gösteren en kıymetli kaynaklar arasınsa yer almasıdır. Seferlerin anlatıldığı her bir bölümün başında ağdalı bir dil kullanılmış, mevsimlerin, ayların, günlerin tasvirleri yapılarak; tabiat yazarın ifadelerinde adeta bir insan hüviyetine büründürülmek suretiyle eserin akışına etkileyici bir üslup katılmıştır.


Kıvâmî, Fetihnâme’de bazı erdemlere de ağırlıklı olarak vurgu yapmıştır. Adalet, tevazu, cömertlik, iyilik yapmak, insan sevgisi ve bunların olumlu sonuçları eserde söz konusu edilen erdemlerden bazılarıdır. Aynı zamanda, devrin bozukluğuna, kadıların adaletsizliklerine de dikkati çekmek suretiyle, Kutadgu Bilig’den beri yaygın olarak uygulanagelen, dönemin hükümdarlarını bu konuda uyarma geleneğine Kıvamî de uymuş; padişahların hatalarını edepli ve dikkatli bir üslupla ortaya koymuştur.


Kıvâmî, gazâ ve cihâd gibi erdemlere de özel bir önem atfeder. Fetihnâme’nin hemen her bölümünde yer alan gazâ ruhunu övmeye yönelik ifadeler, yazıldığı dönemdeki yaygın anlayışı göstermesi cihetinden önemlidir. Kıvâmî, hemen her fırsatta cihadın faziletlerinden, şehitliğin yüceliğinden, tevhid inancından bahsetmiş, Hz. Muhammed’i, sünnetine kuvvetle bağlı olmanın ve onu sevmenin vazgeçilmezliğini vurgulayarak her fırsatta yüceltmiş; Fatih Sultan Mehmed’in din uğrunda gösterdiği faaliyetler ve gazî kimliği üzerine uzun bahisler açmıştır. Bu ve benzeri ifadeler yazarın kuvvetli bir sadakat ile dine olan bağlılığını göstermekte, sahip olduğu düşünce yapısı hakkında fikir sahibi olmayı mümkün kılmaktadır.


Kıvâmînin, bu şekilde gazîliği ve kahramanlığından övgüyle söz ettiği Fatih Sultan Mehmed’i, başta İran tarihinde önemli yer tutan hükümdarlar Cemşid, Feridun, Keyhüsrev olmak üzere, Büyük İskender yahut Süleyman Peygamber ile özdeşleştirdiği de görülmektedir. Bu ifadeleri ve İskendernâme, Şehnâme gibi eserlerden yararlanmış olması onun tarih ve edebiyata ilgi duyan bir şahsiyet olduğu izlenimi vermektedir.


Fetihnâme incelenirken dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da yazarın, II. Bayezid’e sunduğu bu eserinde Osmanlı merkezi idaresine çok yakın olmasından kaynaklanabilecek bazı hataların mevcut olabileceğidir. Nitekim, pek çok bölümde, Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid ile dönemin veziriazamları Mahmud Paşa ve Davud Paşa’ya övgüler yer alır. Bilhassa Fatih Sultan Mehmed’in ölümünden sonra II. Bayezid’e aşırı övgülerde bulunması ve iktidar kavgasındaki rakibi Şehzade Cem Sultan’dan ve aralarındaki savaştan bahsetmemiş olması dikkat çekicidir. Bu nedenle okuyucuların eseri incelerken bu objektivite sorununu göz önünde bulundurmaları gerekmektedir.


Fetihnâme’de verilen bazı bilgiler sayesinde Fatih Sultan Mehmed’in hükümdarlığı döneminde ve II. Bayezid’in ilk yıllarında, Osmanlı ülkesinde meydana gelen kuraklık, sert geçen kış ayları, gibi birtakım tabiat olaylar ile kıtlık, veba gibi felâketler hakkında bilgi edinmek de mümkün olmaktadır.


Böylesine bir eserin ilim alemine kazandırılmış olması takdire şayandır. Bu eser sayesinde, bilhassa Fatih Sultan Mehmed devri hakkında önemli bilgiler edinmek mümkündür. Ancak, eserin hazırlanma aşamasında kullanılan transkripsiyon alfabesinin alışılanın dışında olduğu hususunu da burada ifade etmek gerekir.


Fetihname


Kıvami


Yayına Hazırlayan: Ceyhun Vedat Uygur


Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007


 (Bu yazı daha önce Radikal Kitap ekinde yayınlanmış, yazarın izniyle sitemize de alınmıştır.)

13.669 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir